Tuğçe Tatari: Ben palalı adamlardan daha mı tehlikeliyim?
Cumartesi günü Gezi olayları sırasanda polis tarafaından darp edilen Akşam'ın eski yazarı Tuğçe Tatari, yaşadıklarını yazdı.
Tuğçe Tatari yaşadıklarını T24'e yazdı:
Ben Palalı adamlardan daha mı tehlikeliyim?
Cumartesi günü bir meslektaşımla buluşmak üzere Aksanat sokağa gitmeye çalışırken, polis barikatlarını görünce Taksim The Marmara Otel’in önünde durdum.
Buluşma noktasına gitmeyi denemeyecektim bile.
Belli ki eylemcilere çok ağır müdahale yapılacaktı.
Tüm ara sokaklar ve İstiklal Caddesi’nin giriş çıkışları kapatılmıştı.
The Marmara’nın önü tek tük ‘meraklı’ insan, turist, bolca sivil ve üniformalı polisle doluydu.
Kaldırımın kenarına oturdum.
Maksadım uzaktan da olsa yaşananlara tanıklık etmekti.
İstiklal Caddesi çok kalabalıktı. Taksim Dayanışma polise yargı kararını göstererek Gezi Parkı’na girmek istediğini söylüyordu.
Bu detayları internet aracılığı ile öğreniyordum.
The Marmara’nın sokağında oturan avukat arkadaşım Aslı Kazan ve eşi de ellerinde kahveleri ile yanıma uğradılar.
Sohbet ettik, etrafı gözlemledik.
Özellikle de polisi.
Malum, son günlerde anlamak için büyük çaba gösteriyoruz.
**
Kahveyi yüzüne dök!
Ara ara uzaktan sloganlar, alkış sesleri filan duyuluyor, önümüzden ambulanslar geçiyordu.
Yanımızda duran polislerden bilgi almaya çalışıyorduk.
Bir an polisin, sol tarafımda yani otelin giriş kapısında duran eli bavullu turistin yüzüne biber gazı sıktığını gördüm. Önüme döndüğümde büyük polis kalabalığının içindeydim ve ittiriliyordum.
Aslı’nın elini tuttum. Bizi büyük bir hızla itiyorlardı. Arkadaşım ‘kocam yok’ diye bağırdı. Arkamızı dönüp bakmak istedik, izin vermediler.
Amirleri haykırıyordu. Ne dediğini anlamak imkansızdı.
Gümüşsuyu’na doğru iteklenirken arkamdaki polislerden birine ‘arkadaşım kocasını kaybetti. Lütfen biraz daha anlayışlı olun. Şu köşede bekleyelim. Siz de bizimle bekleyin’ demeye çalışırken arkadaşım da ‘biz burada oturuyoruz. Evimiz burda ’ diye bağırıyordu.
Bu duruma sinirlenen polis memuru ‘amma inatçısınız dedi’ ve beni silkeleyerek yere attı.
‘Atın bunları’ diye haykırıyordu amiri... ‘Atın bunları’.
O sırada gazeteci olduğumu söyledim.
‘Hanım efendi kalk’ dedi polis.
‘Hanımefendi mi? Nasıl yani? Yere atılan bir hanımefendi mi?
İleride iki tane kadın polis göründü. Hızla üzerimize doğru geliyordu. Bizi sıkı sıkı kavradıkları kollarımızdan bu defa onlara doğru fırlattılar.
Arkadaşımın elinde kahve vardı. ‘Yüzüne dök, yüzüne dök’ diye bağırıyordu bir tanesi. Neyse ki kahve o arbedede yere döküldü.
Kadın polislere tekrar komut verildi ‘Atın bunları’…
Koşmaya başladılar, ayaklarımız yerde miydi hatırlamıyorum bile, bizi Gümüşsuyu’na fırlattılar.
Bu arada ne gerizekalılığımız kaldı, ne yemediğimiz hakaret. Sırtımızdan aldığımız darbeleri de unutmamak lazım.
‘Teknoloji gelişti kocanı lazım olduğunda bulursun’ diye alay eden mi istersiniz, hakaret etmek için hazır bekleyen mi?
Hepsinden biraz vardı işte...
**
Ak Parti kendi mağdurlarını yaratıyor
Ne gaz maskemiz vardı, ne ‘huylandırıcı’ bir davranışımız. Yarım saattir aynı noktada, polislerin arasında duruyorduk. Aniden bize müdahale etme kararını nasıl aldılar, elinde kahve tutan bir kadına bu denli sert ‘girmeye’ neden ihtiyaç duydular anlamak mümkün değil.
Ama şunu söylemek mümkün; ‘Benim polisim destan yazıyor’ derken yaratılan korkunç tablo, geri dönüşü olmayan, affedilmesi zor yaşanmışlıkları, mağduriyetleri de beraberinde getiriyor.
Ak Parti kendi mağdurlarını yaratmaya devam ediyor.
Farklı olanlar, itaat etmeyenler sokaklarda dövülüyor. Üstelik deneyimime göre şunu da iddia edebilirim rahatlıkla; sokakta şiddete maruz kalmak için bir ses çıkartmaya da gerek yok, durmak yeterli oluyor.
**
Başörtülü kadından daha mı az kadınım?
Canımın yandığını, korktuğumu, çok endişelendiğimi saymazsak; onurumun ve gururumun gördüğü zarar tarif edilecek gibi değil.
YAZININ DEVAMI İÇİN:
http://t24.com.tr/haber/ben-palali-adamlardan-daha-mi-tehlikeliyim/233816