TGC Emeğe Saygı Grubu'ndan TBMM'ye çağrı: Gazeteciler terörist değildir
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Emeğe Saygı Grubu, gazetecilerin sorunlarına dikkat çekmek için Meclis'e çağrıda bulundu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)/Emeğe Saygı Grubu, gazetecilerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) çağrı yaptı.
Gazeteci Sedat Bakıcı'nın oluşturduğu Emeğe Saygı Grubu, sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki sayfasından yayınladığı çağrıda, yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanan, Twitter paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan, hakkında davalar açılan ve polis şiddetine maruz kalan meslektaşlarının karşılaştıkları şiddet ve baskı ortamının sona ermesi için harekete geçilmesini istedi.
İşte, TGC/Emeğe Saygı Grubu'nun o çağrısı:
"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ÜYELERİNE SESLENİYORUZ!
Değerli milletvekilleri…
Günümüz çağdaş demokrasi anlayışının en önemli unsurlarından basın ve ifade özgürlüğünün hayata geçirilmesinde aktif rolü olan gazetecilerin (ve gazeteciliğin) sorunlarının çözümü için aşağıda yer alan önerilerimizi acilen gündeminize almanızı talep ediyoruz.
- Ülke genelinde hüküm süren ‘olağanüstü hal’ sonlandırılmalı, hak ve özgürlükler alanındaki kısıtlamalara derhal son verilmeli, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik hukuki düzenlemeler Avrupa standartlarına uygun hale getirilmelidir.
- Gazetecilere ve basın yayın kuruluşlarına yönelik tehdit, gözdağı ve fiziksel şiddet içeren saldırılar öncelikle eksiksiz ve şeffaf bir şekilde soruşturulmalı ve gerekli cezalar verilmeli, hükümet bu tür saldırılarda bulunanları/kışkırtanları koruyup kolluyor görüntüsü vermekten kaçınmalıdır.
GAZETECİLERİN BAŞINA SİLAH DAYANMASIN!
- Gazetecilere görevlerini yerine getirirken, tüm yurtta güvenlik güçlerinin uyguladığı ve ancak polis devletlerinde görülebilen şiddete son verilmeli. Hele de Doğu ve Güneydoğu’daki gerilim ortamında uğradıkları baskılar katlanılamaz boyutlara varan bölgede çalışan gazetecilere yönelik şiddet ve gözaltı uygulamalarının doğrudan sorumlusu olan hükümet, bu konuda derhal gerekli önlemleri almalıdır.
- Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan kötü bir alışkanlığın eseri, muhalif gazetecilerin toplu siyasi davalara hukuka aykırı biçimde iliştirilmesi uygulamasına son verilmelidir.
- “Devlet büyüklerine ve kamu görevlisine, görevinden dolayı hakaret etmek” suçunu kapsayan TCK’nın 125. maddesiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamalarını kapsayan TCK’nın 299. maddeleri yeniden düzenlenmeli. Her iki maddenin de gazetecilerin cezalandırılması için kullanımına son verilmeli, yöneticilere yönelik eleştiri sınırları olabildiğince genişletilmeli, bu ceza maddeleri dayanak gösterilerek eleştirme hakkını kullananlara dava açılmasının önüne geçilmelidir.
CAN DÜNDAR VE DİĞER GAZETECİLER DERHAL BIRAKILSIN!
- Türkiye, ne yazık ki haklarında dava açılan ve cezai müeyyideye tabi tutulan gazetecilerinin sayısı itibariyle dünyada en ön sıralarda, basın özgürlüğü alanındaysa en sonlarda yer alıyor. Oysa hangi siyasal görüşten olursa olsun hiçbir gazeteci, görevini yaptığı için yargılanmamalı. Bu anlayış doğrultusunda haklarında soruşturma veya dava açılan, tutuklanan ya da mahkum edilen gazeteciler hakkındaki tüm işlemler sonlandırılsın. Halen cezaevinde tutulan Can Dündar ve Erdem Gül dahil toplam 30 gazeteci derhal serbest bırakılsın.
- Ülkemizi uluslararası platformlarda zor durumda bırakan bir diğer uygulama olan yabancı gazetecilerin sınır dışı edilmesine son verilsin.
- Medya kuruluşlarına ve araçlarına el konulması açık bir anayasal suç teşkil etmesine rağmen, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) bahane edilerek matbaaların basılması, gazetelere el konulması ve buralarda çalışan meslektaşlarımızın kovulması uygulamalarına son verilmelidir.
GAZETECİLER TERÖRİST DEĞİLDİR!
- Yine; antidemokratik anlayışa sahip TMK’ya dayanarak, gazeteciler hakkında ‘terör’ bahanesiyle ağır hapis cezaları içeren davalar açılıp ülkemizin basın ve ifade özgürlüğünde dünyada en son sıralarda bulunmasına yol açılmasına derhal son verilmelidir.
- Siyasal iktidarı eleştirdiği için medya kuruluşlarına Maliye, SPK ve MASAK gibi devlet kurumları aracılığıyla baskı uygulanmasından vazgeçilmelidir.
- Son yıllarda, meydana gelen neredeyse her toplumsal olay sonrasında muğlak ifadeler ve bahanelerle yayın yasağına başvurulmasından vazgeçilmeli, kimi yayın kuruluşlarının uydu ve online platformlarda yayınlarının durdurulması gibi uygulamalar son bulmalıdır.
- Web sitelerinin ya da URL’lerin bloke edilip online içeriklerin sansürlenmesinden, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya mecralarının ya da bu mecralardaki hesapların kapatılmasından vazgeçilmeli, bu hesaplardan yapılan eleştirel paylaşımların mahkemelerde suç unsuru olarak kullanılması garabetine son verilmelidir.
DEMOKRATİK İNTERNET YASASI YAPILSIN!
- ‘5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’ acilen revize edilmeli. Basın ve ifade özgürlüğüne katkı sağlayan ve kişisel bilgilerin korunduğu bir internet ortamı sağlanmalı, sınırsız yetki verilen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın aşırı yetkileri kısıtlanmalıdır.
- Kamu yayıncılığı yapmakla yükümlü Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT), siyasi baskılardan arındırılıp bağımsız ve yansız yayıncılık yapar hale getirilmeli, TRT’de liyakata uygunluk aranmadan işbaşı yaptırılan kimi kadrolar yerine, işini hakkıyla yapan kadrolar tesis edilmelidir.
- Bant genişliklerinin ve frekansların kullanımında adil dağılım gerçekleştirilmeli, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) bağımsızlığı ve üyelerinin tarafsızlığı sağlanmalı. Diğer yandan RTÜK’ün kestiği para cezalarının, hele de küçük bütçeli TV kuruluşlarının yayınlarını sonlandırmaya kadar götürecek büyüklükte olmasının da önüne geçilmelidir.
MECLİS’TE İZLEME KOMİTESİ KURULSUN!
- Anayasal hakkımız olan basın ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin takibi ve aşılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tüm siyasi partilerden milletvekillerinin yer aldığı Basın ve İfade Özgürlüğü İzleme Komitesi kurulmalıdır.
- Medya iş kolunda yatırım yapanların hiçbir şekilde devletle iş ilişkisi kurmaması yönünde düzenlemeler yapılmalı, medya sektöründeki tüm kurumlarda sermayenin şeffaflığı sağlanmalıdır.
- Gazetelerin tirajları ve TV’lerin izlenme oranlarının şeffaf ölçülmediği, erişim rakamlarıyla kimi medya şirketleri lehine oynandığı yönünde, kamuoyunda oluşan kaygıları giderecek düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.
- Siyasal iktidara muhalif olduğu gerekçesiyle bazı basın kuruluşlarına reklam ambargosu uygulanması kabul edilemez. Ayrıca kamunun doğrudan sahibi ya da ortağı olduğu kurum ve kuruluşların reklam dağıtımı sırasında hakkaniyetli davranması sağlanmalıdır.
- Televizyon yayıncılığına ilişkin yapılacak yeni düzenlemeler adil rekabeti garantiye almalı, TV sahipliği alanındaki tekelleşme engellenmelidir.
YEREL BASINA TAHAKKÜME SON!
- Ekonomik yetersizlikler yüzünden neredeyse tamamına yakını yerel idarelere bağımlı hale getirilen yerel basın, artırılacak resmi ilan ve reklam desteğinin adil biçimde dağıtılması yoluyla güçlendirilmeli, yerel yöneticilerin yerel basın üzerindeki tahakkümüne son verilmelidir.
- Devlet kurumlarının keyfi akreditasyon dayatması bitirilmeli, gazetecilerin, dolayısıyla halkın bilgilendirilmesi noktasında resmi görevlilerin uyguladığı karartmaya son verilmelidir.
- Tekzip müessesesinin medyayı susturmak için bir koz olarak kullanılmasına, basın yayın kuruluşları ve gazeteciler hakkında açılan davalarda yüksek para ve hapis cezaları verilmesine, hakim takdirine bırakılmayacak şekilde son verilmelidir.
TEŞMİL YASASI ÇIKARTILSIN!
- Günümüzde en kötü çalışma koşullarına sahip meslek gruplarının başında gazeteciler geliyor. Basın ve ifade özgürlüğünün hayata geçirilmesinde gazetecilerin rolü göz önüne alındığında, bu koşullarda görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri beklenemez. Bu doğrultuda Meclis’in acilen çıkaracağı bir yasayla; tüm gazetecilerin bir sendikaya üyeliği sağlanmalı ve Anadolu Ajansı’nda halen yürürlükte olan sendikal haklar, tüm medya işyerlerindeki çalışanlara teşmil edilmelidir.
- Gazetecilik mesleğini icra edenlerin 5953 sayılı Basın İş Kanunu’na tabi olarak çalıştırılması yasal bir zorunluluktur. Gazetecilerin, medya kuruluşlarında 5953 yerine 4857 sayılı İş Kanunu ile (ve hatta kadrosuz) çalışmak zorunda bırakılmasına son verilmeli, hükümet SGK aracılığıyla yasaları çiğneyen medya işverenlerine gerekli yaptırımları uygulamalıdır.
SARI BASIN KARTINI MESLEK ÖRGÜTLERİ DAĞITSIN
- Sarı basın kartlarının dağıtımında tek söz sahibi basın meslek kuruluşları olmalı, basın meslek kuruluşlarının üyelikten çekilmek zorunda kalmasıyla basın kartlarının tamamen meslek dışından ve devlet memurları eliyle verilmesine son verilmelidir.
- Basın kartı taşıyan gazetecilere başta Emniyet güçleri olmak üzere devlet kurumlarınca görevlerini yaparken zorluk çıkartılmasına son verilmeli. Diğer yandan sürekli basın kartı taşıma süresi 15 yıla indirilmelidir.
- 5953 sayılı Kanun’da yer alan “Meslekte çalışma süresi 5 yıldan az olanlara kıdem tazminatı ödenmeyeceğine” ilişkin ibare kaldırılmalı. Yapılacak yasal düzenlemeyle 4857 sayılı İş Kanunu’nda olduğu gibi, kıdem tazminatı hakkı kazanabilmek için en az 1 yıl çalışmak yeterli sayılmalıdır.
- Devlet, yasaların uygulanmasından sorumludur. Buradan yola çıkılarak; 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nda belirtildiği gibi, gazetecilerin günlük 8 saatten fazla çalıştırılmasına son verilmeli, fazla mesai ücretleri ödenmeli, yasaya göre hakları olan haftada iki gün izin yapmaları sağlanmalı, yine aynı yasayla belirlenen 10 yıla kadar 1 ay, 10 yıl sonrası için 45 gün olan yıllık izin haklarının kullandırılması sağlanmalı, işveren tarafından yılda en az bir ikramiye ödenmeli ve tüm bunların hayata geçirilmesinde devlet üzerine düşen denetim görevini yerine getirmelidir.
Saygılarımızla…"