Taylan Biraderler: Atatürk’e nasıl hitap edeceğimiz bile ideolojik bir konu haline geldi

Şu an 'Vatanım Sensin' dizisini yöneten Yağmur ve Durul Taylan kardeşler, dizi sektörü üzerine konuştu.

Aralık 2016'da yayımlanan Episode Dergi'nin ilk sayısında, Koray Sarıdoğan'ın konuğu olan yönetmen kardeşler Yağmur ve Durul Taylan'ın, yer sorunlarından ötürü orijinalinden daha kısa yer verilen röportajın tam metni, derginin internet sitesinde yayınlandı.



Koray SARIDOĞAN / EPİSODE DERGİ

Taylan Biraderler: “Sektördeki Krizin Sebebi Yapımcılar ve Kanallardır”



Yönettiğiniz son iki dizi tarih içerikli oldu. Bu bir tesadüf mü yoksa bilinçli bir tercih var mı?

Durul Taylan: Tercih denilemez ama İstiklâl Savaşı’yla, o dönemle ilgili yıllardır bir şeyler yapma isteğimiz vardı zaten. Bunların peşpeşe gelmesi tesadüf oldu. Muhteşem Yüzyıl, bizden önce 6-7 ay Meral Okay’la Timur Savcı’nın çalıştığı bir projeydi ama Vatanım Sensin’in sıfır noktasından itibaren işin içindeydik. Önce hikâye bize çok değişik geldi, daha senaryo falan yazılmamıştı yani. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması, kimin hain, neye göre hain olduğunun belirsizliği… Özellikle İstiklâl Savaşı’na çok bildik bir yerden bakmayan bir hikâyeydi. En başından itibaren çalıştık ve ilk bölüme başladığımızda 6-7 bölümlük senaryomuz hazırdı. Aşağı yukarı bir yıl ne yapacağımız belli, hatta ikinci ve üçüncü sene de belli. O anlamda bizim için olması gerektiği gibi oldu. Ama Türkiye’de sadece bizle ilgili değil, genel olarak tarihe bir ilgi var. Bu sanırım çağın ruhuyla ilgili bir şey. Günümüzde artık olaylara, insanlara, birtakım durumlara bakıp anlayamıyoruz bazı şeyleri. O yüzden tarihe bakıyoruz ve hakikaten gerçeğe baktığınızda “Haaa…” diyoruz. Yani 15 Temmuz’u kimse anlayamıyor ama 1876’da Abdülaziz’e yapılan darbeyi okumaya başladığınız zaman bunun aslında çok eski bir hikâye olduğunu, aktörlerin neredeyse bire bir aynı olduğunu falan anlıyorsunuz. Zaten çok büyük bir eksik vardı, biliyorsun; hem sinemada hem dizide yapılmış kötü işler de vardı…



Hamasetin hakim olduğu bir bakış açısı vardı



Evet, onun dışına çıkılamayan işlerdi. Mesela Yabancı Damat günümüzde geçen bir hikâyeydi ama orada anlatılan şeylerin temeli, şimdi Vatanım Sensin’de anlatılan olaylarla başladı. Aslında tarihi diziler hiç alakasız değil günümüzle. Oraları eşeledikçe, o döneme baktıkça zaten birçok şeyi daha iyi anlıyorsun.





Atatürk’e Nasıl Hitap Edeceğimiz Bile İdeolojik Bir Konu Haline Geldi



Çemberimde Gül Oya, Hatırla Sevgili, Muhteşem Yüzyıl… Sizin yer aldığınız yapımların haricinde nasıl görüyorsunuz yakın dönemdeki tarihi dizileri?

Durul Taylan: Yani güzel örnekler var. Mesela Diriliş’in bir karşılığı var, sonuçta o da bir kuruluş hikâyesi, Vatanım Sensin de kuruluş hikâyesi. Diriliş’te her türlü ideolojinin ve dünya görüşünün ötesinde, hakikaten başarılı bir atmosfer kurulduğunu düşünüyorum kendi adıma. Sonuçta diziler tarihi öğrenme yerleri değil; burada tek sorun, bu tür dizileri yapanların ve bunları izleyenlerin “Biz tarihi doğru yerden anlatıyoruz,” demeleri. Biz bunu söylemiyoruz, bizim farkımız bu. Biz istesek de istemesek de yapılan her iş bizim kendi bakış açımızı, kendi bilinç dışımızı, arzularımızı yansıtıyor değil mi? Muhteşem Yüzyıl, Vatanım Sensin bizi yansıtıyor, Diriliş onları yansıtıyor. Sadece onlarla aramızdaki fark; onlar “Tarih olarak bu böyledir, bu doğrudur, bizim böyle şanlı ecdadımız vardır, bunlar kötü adamları yenip iyi bir devlet kurmuşlardır,” olarak anlatıyorlar hikâyeyi. Biz genel olarak böyle söylemenin yanlış olduğunu düşünüyoruz, kendi dünya görüşümüze uygun olduğunu düşünsek bile. Yani biz Cumhuriyet yanlısıyız, Cumhuriyetçiyiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuklarıyız ve seviyoruz Cumhuriyet’i ama bunu söylerken Cumhuriyet’in kurulma aşamasında olan yanlışları da anlatabilmeliyiz. Diziler, filmler bir propaganda aracı olmamalı, bunlar çok klişe laflar ama Türkiye’de bunları hep söylemek gerekiyor.

Yani Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda geçen bir filmde veya dizide Goerge Washington, Benjamin Franklin falan geçmesi ne kadar normalse, Cumhuriyet’i anlatan bir dizide de Mustafa Kemal’in çok olumlu bir karakter olması o kadar normal. Ama bizde, onu oraya koyduğun anda hemen toplumdaki bölünmüşlükle “Vay bunlar Kemalist” deniliyor, işte Kemalistler seni sahipleniyor, Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeyenler sana küfretmeye başlıyor. Atatürk’e nasıl hitap edeceğimiz bile ideolojik bir konu haline geliyor. Atatürk mü diyeceğiz, birilerinin ifadesi gibi Gazi mi diyeceğiz, sana ne ya, ben istediğimi derim! Ben Atatürk diyorum, sen Mustafa Kemal de. Adamın adı Atatürk! Bunu mu değiştireceksin. Soyadı Kanunu’nu çıkartan o. Kendisine de Atatürk soyadını koydurmuş. Atatürk derim, Mustafa Kemal derim, Cumhuriyet’i kuranın Mustafa Kemal Atatürk olduğu bir gerçek, ne yaparlarsa yapsınlar bunu değiştiremeyecekler. Kusura bakmasınlar.



Yapımcıların para kazanma hırsı sektörü krize soktu



Bizde tepeden aşağıya iniyor zaten her zaman.

Yağmur Taylan: Aynen, hep öyle oluyor çok enteresan. Ya bu arkadaşlar niye böyleler, yani gerçekten bunu anlamıyorum. Eeey sektör çalışanları ve işçiler! (Gülüşmeler) Ya niye örgütlenmiyorsunuz, bu işi sizin yapmanız lazım.  Emeğin değerini düşürdüğün anda yaptığınız işi, pazarladığınız malın değerini düşürüyorsunuz demektir. Bre gafiller! İnşallah Türk TV dizi yapımcıları da bir gün gelecek bunu anlayacaklar. Umarız. Şu anda Türk televizyonları geçtiğimiz yıla göre yeni bir krizin içerisinde. Bu sene iki tane iş sayesinde bu krizin geriye döndürülebileceği konusunda umutlandık. Bir tanesi İçerde dizisidir, diğeri de bizim dizidir. Bu iki dizi sayesinde Türk televizyonlarındaki tek tipçiliğin, sadece şunları şunları yaparsanız reyting alırsınız mantığının çürüdüğünü, olmadığını gördük çok şükür. Bunu da kanıtladık. Bizim için bu dizinin en önemli hedeflerinden bir tanesi buydu. O yüzden game changer olabileceğini ve bu işi geriye döndürebileceğini düşünüyorduk. Çünkü geçtiğimiz yıllarda gerçekten Türk dizi endüstrisi bir aşama kaydetti. Yaptığı ürünler uluslararası pazarda pazarlanmaya, daha çok para kazanmaya başladı, endüstrileşmeye başladı.



Fakat hemen arkasından ne yazık ki tamamen bizim yapımcılarımızın ve kanalların tavırları yüzünden, daha çok para kazanma hırsları yüzünden dizi sektörünü krize soktular. Bugün Türk dizi sektöründeki krizin tek sebebi, yapımcıların kendileridir. Yaptıkları işlerde kazandıkları paralarla sektörü ileri götürmek ve yatırım yapmak yerine geri götürmeyi tercih ettiler. Daha çok para kazanıp parayı cebe atmayı ve seyirciye hak ettiğinden daha azını vermeyi hedeflediler ve Türk dizi sektörünü krize soktular. Ünlü insanlar koyarak, süreleri uzun tutarak bir sektörü, bir işi iyi hale getiremezsiniz, kalitesini artıramazsınız. Ben şunu söylüyorum: Yaptığınız ürün ne olursa olsun, bir film olabilir, telefon olabilir, çay bardağı olabilir, ne yaparsanız ne satarsanız kalite diye bir şey vardır hayatta. Kaliteden ödün verirseniz önünde sonunda müşterinizi kaybedersiniz ya! Bu kadar basit. Bu basit ticari gerçeği göremeyecek kadar aptal bu yapımcılar ki biz bu iki saat rezilliğiyle uğraşıyoruz.



Durul Taylan: Görecek bir kapasiteleri de yok zaten. Kanal yöneticilerinin öyle bir vizyonları falan da yok. Aslında paradoksal bir şekilde dizi süreleri artınca, hikâyenin önemi daha çok ortaya çıkıyor. Yani iki tane meşhur oyuncuyu koyarak, onları birbirlerine seksi bakıştırarak o 70-80 dakikayı götürebilirsiniz belki ama 120-130 dakikaları götüremezsiniz.



Röportajın tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.




Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Wanda Nara Siyah Tangasıyla Meydan Okudu! Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Şakir Paşa Ailesi'ndeki yatak sahneleri alev aldı! FLAŞ! Altın Alım Zamanını Çok Net Olarak Açıkladı AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem