Taraf'ta sansür tartışmaları devam ediyor. Taraf'ta sansür var mı? İşte cevap!

Taraf Gazetesi'nde yaşananlar üzerine bir bildiri yazarak tepki gösteren yazarlar ayrılık yazılarını yazarken diğer yandan sansür tartışmaları sürüyor.

Yıldıray Oğur, Mehmet Baransu ve Emre Uslu arasında Twitter'da yaşanan sansür tartışmasının ardından Yıldıray Oğur yazısını kendisinin çektiğini dile getirdi. Bugün Mehmet Baransu "Amansız sansürcü!" başlığında bir yazı kaleme alarak Taraf Gazetesi'nde yaşananları aktardı.



İşte Mehmet Baransu'nun Taraf Gazetesi'nde yaşanan sansür üzerine yazdığı o yazı...



‘AMANSIZ SANSÜRCÜ!’



 Aile meselelerini kamuoyu önünde konuşmayı sevmem. Ancak bir süredir Taraf’ta alışkın olmadığımız ilginç olaylar yaşadık. Okuyucunun da dikkatinden kaçmayan olaylardı bunlar. Haberde seçicilik dönemi başlamıştı. Gazetenin sayfalarına “yansıyabilecek, yansıtılmayan, yansıtılmayacak”anlayışı oluşmaya başlamıştı. Birileri, Taraf’ı kişisel ikballeri için bir yerlere çekmeye çalışıyordu.



Aile içinde eleştirilerimizi sıraladık. Dikkate alınmak yerine, “biz en iyisini biliriz” anlayışı başladı. Eleştirilerimiz “sansür” olarak döndü.



Bu yazıyı zorunlu olarak yazıyorum. Çünkü birilerinin gazetede uyguladıkları sansürü “Barış yalanı”arkasına sığınarak açıklaması doğru değil. Doğru olmadığı gibi komik de.





Oral Çalışlar, Radikal Gazetesi’nden ayrılıp Taraf’ın başına geçtiğinde hepimiz sevinmiştik. Ahmet Altan’ın boşluğunu asla dolduramayacaktı ancak Taraf’a da bir şeyler katabilirdi. En azından biz öyle düşünüyorduk. Kısa sürede yanıldığımızı gördük.



Çalışanlarla maaş konusunda yaşanan tartışmada aldığı tavır, “sorununuz beni ilgilendirmez”söylemi ilk şok etkilerinden biriydi. Haksız yere işten atılmalar, Yazıişleri’nden bir ismin geçmiş yıllarda bir editörle yaşadığı kişisel sorunu unutmayıp, kendisini habere gönderdikten sonra işten atması, sorunların büyümesine neden oldu. Çalışlar’ın yapılanlara onay vermesi de bardağı her geçen gün doldurdu.



Asıl büyük tartışma ise gazetede yazarlara uygulanmaya başlanan sansür oldu. İlk sansür uygulanan isimlerden biriydim. Gazeteye gönderdiğim yazı Oral Çalışlar tarafından bana sorulmadan değiştirildi. Bazı yerleri atıldı.



Bu olayı toplantı esnasında gazeteyi okurken fark ettim. Ardından kendisiyle baş başa odasında konuştum. “Bu gazetede sansür başladı da bizim mi haberimiz yok” diye sordum. “Binlerce masum insanın katliam emrini veren Abdullah Öcalan” cümlemi, barış sürecine zarar vereceği için çıkarmıştı. Öcalan’ı eleştirmek bu dönemde doğru değilmiş. Bu yüzden gece yarısı bu cümlemi çıkartmış. Bu yolla barışa katkı sunmuş.





“İstifa edeceğimi” söyleyince, bu kez “özür” dileyerek, haber vermediği için yaptığının yanlış olduğunu söyledi. Haber vererek yapabileceğini düşünüyordu. Bir daha olmayacak diyerek beş kez“özür” dileyince de konuyu orada kapattık.



Ancak gazetede sansürün bittiğini düşünürken, Cengiz Çandar röportajından dolayı önce Neşe Düzel’e, ardından Büşra Ersanlı’ya, Ümit Aslanbay’a ve başka yazarlara Oral Çalışlar’ın sansür uyguladığını öğrendik. Sansür o boyuta gelmişti ki gazeteye demeç verenlerin bile söyledikleri uygun görünmüyorsa kesilip atılıyordu. Süreçle ilgili kendince sorunlu gördüğü cümleleri kimselere sormadan atmayı hak gören bir kişi vardı karşımızda. Aydın Doğan medyasında alışkın olunan bu durum bize yabancıydı.



Yazıişleri’ndeki bir isim de kendisi gibi hareket edince, çalışanlar ve yazarlar açısından bardak taştı.



AK Parti’nin yaptığı ihale usulsüzlükleri, İhale Kanunu’na fesat karıştıranlara verilen cezanın 12 yıldan üç yıla indirilmesi haberleri başta olmak üzere iktidarı eleştirmeyen, yaptığı usulsüzlükleri görmeyen bir anlayış gazeteye yerleşmeye başlamıştı. “Bu haberleri niçin görmüyorsunuz” eleştirilerimize,“sen yazıyorsun ya” ciddiyetsizliğiyle cevap veriyordu. Bu bilindik numaraydı. “Kaçış gazeteciliği ve haberciliği” yapılması kararlaştırılmıştı.



Geçmişte Başbakan’ı ve iktidarı savunan ancak “Paşasının başbakanı” manşetini atacak kadar da tarafsız olan gazetenin, tarafsız editöryal yapısıyla ince ince oynandı. “Başbakanının genel yayın yönetmeni” dönemi başlamıştı Taraf’ta. İktidar eleştirilmeyecek, yolsuzluk görülmeyecek, Uludere unutulacaktı. Selahattin Demirtaş’ın “demokrasi isteyen” söyleminden bile rahatsızlık duyan bir“editöryal bağımsızlıktı” istenen. Yani iktidarın ve örgütün işlediği binlerce hukuksuz eylemi görmemekti sizin “amasız barışınız”.



Lafı uzatmaya gerek yok. Çalışlar, sansür ve durduğu yeri “barış ”, “editöryal bağımsızlık” yalanı arkasına sığınarak açıklamaya kalkışmasın. Gazetecilikte editöryal bağımsızlık olmaz. Neden mi? Gazetecilikte tarafsız olunur. Tarafsız olan kişi de zaten bağımsızdır. Unutmasınlar ki bu ülkede yargı da bağımsızdı ama tarafsız olmadığı için 367 kararı çıktı, AK Parti’ye kapatma davaları açıldı. Antidemokratik kararlar verildi. Bakın antidemokratik ülkelere, hepsinin bağımsızlığı savunduğunu görürsünüz. Tarafsızlığı ağızlarına almazlar.





Ekimde referandum



Aslında bugün çok farklı bir konuyu ele alacaktım. Gürbüz Özaltınlı’nın yazdıklarına küçük bir not düşecektim. Yerim kalmadığı için bir sonraki yazıma kaldı.



İmralı’yla yapılan görüşmelerin ardından AK Parti ve BDP’nin ortak çıkaracakları anayasanın, ekim ayında referanduma götürülmesi amaçlanıyor. Tartışılan konulardan vatandaşlık tanımı referanduma kadar kamuoyunun gündemine getirilmeyip, son anda gece yarısı metne eklenecek. Hazırlanacak anayasada, başkanlık sistemi de yer alacak. AK Parti, başkanlığı halkın kabul etmeyeceğini düşündüğü için bu teklifi anayasanın dışında ele almayı düşünmüyor. Paket içine yerleştirilip, referandumda “evet” çıkması amaçlanıyor. Hükümet örgütün geri çekilmesiyle ilgili de yazılı bir metin, talimat hazırlamayı düşünüyor.


Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında