Suriye'de kaçırılan Bünyamin Aygün esir geçirdiği günleri Medyatava'ya anlattı! 'Görüştüğüm kişilerin ortaklığıyla kaçırıldım!'
Suriye’de kaçırılan Bünyamin Aygün, kaçırılmasının nasıl olduğunu, 40 gün boyunca Suriye’de neler yaşadığını Medyatava’dan Eylem Yılmaz’a anlattı.
Milliyet Gazetesi’nin Foto Muhabiri Bünyamin Aygün çok zor bir 40 geçirdi. Bu yaşadıklarımın dünya da hiçbir gazetecinin başına gelmemesi gerekir diyor Bünyamin ve ekliyor, “Ne para söz konusu, ne dayak ne de başka bir şey, yalnızca ölüm var. Sizin kellenizi alacakları günü bekleyerek, o korkuyla yaşıyorsunuz.”
Bünyamin Aygün ile, Suriye’ye nasıl gittiğini, nasıl kaçırıldığını, orada neler yaşadığını, nasıl kurtarıldığını konuştuk.
Geçmiş olsun tekrar... İlk günden başlayalım, Suriye’ye nasıl gittin?
Suriye’ye normalde savaş bölgesi olduğu için çelik yelek, kask, özel uydu telefonu gibi özel bir ekipman ile gideriz. Cüzdan almayız yanımıza gereksiz eşyalardan kurtuluruz. Ama bu sefer ben sabah gidip akşam çıkacağım için Türkmen bölgesinde olacağımdan bu ekipmanları almadım, üzerimdeki eşyalarla gittim. Suriye’ye gideceğimin kararı verildikten sonra, akşam eve gittim sırt çantama fotoğraf makinesini koydum yanıma tek bir tişört bile almadan gittim.
Savaş bölgesine gidiyorsun neden çelik yeleğini, kaskını almadan gittin?
Çünkü, Türkmen bölgesi tehlikesiz bir bölge, çatışmaların olmadığı bir bölge. Ben de sabah gidip akşam döneceğim için yanıma ekipmanımı almadan gittim. Herkes kendisi gitti, neden gitti gibi şeyler söylemiş ben özellikle meslektaşlarımın şunu bilmesini isterim, ben bir maceraya atılmadım.
Güvenliğin nasıl sağlandı?
Özgür Suriye Ordusu’nun sivil sözcülerinden birisiyle iletişim kurmuştum ve o yönlendirmişti. Kimseyle iletişim kurmadan savaşa gidiyorum diyerek savaş bölgesine gidemezsiniz.
Özgür Suriye Ordusu’nun sivil sözcüsü dediğin kişi kim?
Ali Beşir. Ali Beşir’in bağlantısıyla gittim. Sonra Heysen Topal ile, Türkiye’de aranıyor bu kişi onunla görüşmem oldu.
Heysem Topalca dediğin kişi kim? Neden aranıyor?
Adana’da roket başlığı yakalatmış Suriyeli biri. Hem Türkiye’de hem Suriye’de aranıyor. Bu adamla benim röportaj yapmam gündeme geldi. Herkesin aradığı bu kişiyi Milliyet gazetesi olarak bir İblit’te bulduk.
Adana'daki kamyonda roket başlığı bulunması ihbarını bu kişi yaptı yani?
Detayını bilemem. İhbarı o mu yaptı bilmiyorum ama Adana'daki roket başlıklarının yakalanması olayın da Heysem vardı.
"SURİYE'DE BAĞLANTI KURDUĞUM KİŞİ BENİM KAÇIRILMAMI PLANLAYANLARDAN"
Nasıl iletişim kurdun bu kişiyle peki? Ne konuştunuz?
Telefon da bir pazarlık yaptık tabii ki, yanımda üç silahlı güvenlik ile gittim. Heysem de Özgür Suriye Ordusu’na bağlı bir kişi. Güvenliğimi onlar sağladı. Suriye’nin Salkin kasabasına gittim, bir yarım saat bekledim sonra Heysen geldi. Beraber bir araca bindik, arkamızda da diğer güvenliğimi sağlayan üç kişi bizi takip ediyordu. Röportajı evde yemek yiyerek yapacaktık ancak yolda gelirken yemek için malzeme almayı unuttuk. Bu nedenle çarşıya indik. Dönüşte 8 silahlı adam iki arabayla önümüzü kesti. Ve gayet profesyonelce bizi gözaltına aldılar.
İkinizi birlikte mi tutukladılar? Diğer üç koruma neredeydi?
Heysem’le ikimizi tutukladılar. Diğer korumaları evde bırakmıştık. Zaten yanımızda üç koruma olsa da bir şey fark etmezdi. 8 kişiye karşı 3 koruma bizi koruyamazdı. Bir de bu 8 sekiz kişi olanlar çok profesyoneldi.
O zaman insan ister istemez şöyle düşünüyor, Heysen dediğin kişiyle bağlantılı olarak gerçekleşmiş, planlanmış bir kaçırılma bu…
Bu benim de aklıma geldi. İçerde çok düşündüm çünkü alındığımızın 17. veya 20. günün de Heysem serbest bırakıldı. Heysem'in casus olduğunu söylüyorlardı, daha sonra mücahit olduğunu da söylediler.
"KAÇIRAN GRUBUN İÇİNDE TÜRK VARDI"
Gözaltına alınman nasıl oldu?
Gözlerimi hemen bağladılar. Arkadan ellerime kelepçe taktılar. Araca bindirdiler ve 20 dakikalık bir seyahatin ardından bir yere gittik, sorguya aldılar.
Peki, ilk sorguya alanlar Türkçe mi konuşuyordu? Ne sordular?
Heysem çeviriyordu. Heysem Türkçe bildiği için o çeviriyordu ama içlerinde Türk’te vardı. Bunu söylemiyorlar tabii, bu şekilde Heysem’i deniyorlar.
Bunu nasıl anladın?
Heysem söylemişti. "Ben onların içinde Türk olduğunu tahmin ettim. Sen hata yapsan bile hatanı düzeltmedim senin ki yalan söylediğini düşünmesinler" demişti.
Sonra? Sorguda neler sordular?
Kime çalışıyorsun? Gazeten kim için çalışıyor? İsrail’e mi Amerika’ya mı? Burada amaç seni almak öncelikle. Seni almalarının adını koymak zorunda. Adı Bünyamin, Bünyamin Netahyahu ile bağ kurarak, MOSSAD ajanı mısın? diyebiliyorlar. Benim için sürekli bu muhaberattan deniyordu. Muhaberat orada MOSSAD ajanı demektir. Kaç gazeteci var burada senin gibi diye sordular, onlar da ajan mı? Sizin gazetede kaç ajan var? Bunun gibi soruları günlerce sormuşlardı.
Nasıl bir yerde kalıyordun?
4 metrelik bir alanda kalıyordum. Isınma Suriye’nin genel problemi… Bazen bodrumda, bazen bir evin odasında, bazen normal bir şilte üzerinde, bazen battaniye üzerinde... 40 gün boyunca böyle yaşadım.
Sorgu sırasında işkence yapıldı mı? Nasıl davranıyorlardı?
Bana şiddet uygulamaktan uzak durdular, çünkü ben tüm sorulara doğru cevap verdim.
Mesela?
Kredi kartı şifrelerimi istemişlerdi ben de verdim. Ne söylememi istiyorsanız söylerim demiştim. İstedikleri şeyleri de yaptım, sorularını da doğru cevapladım. Ne olduğunu sorma sakın söylemem, zaten bunları da ilk kez sana söylüyorum…
Tamam sormuyorum...Yaşadıkların cidden çok zor, Suriye'de gazetecilerin başına sıkça geliyor bu, neredeyse 35 kişiden fazla gazeteci Suriye’de kayıp…
Dünyada hiçbir gazetecinin yaşamaması gereken belki milyonda bir gazetecinin yaşadığı bir şey bu kaçırılma olayı… Benim hep gözlerim bağlıydı o yüzden kimseyi görmedim orada.
Tek mi kalıyordun hep?
Son 12 güne kadar tek kalıyordum. Heysen vardı yanımda. Ondan sonra da 3 Suriyeli vardı.
Ne yemek veriyorlardı?
Yemek konusunda onlar ne yiyorsa onu yiyorduk. Hiç sorun yaşamamıştık ama son günlerde beni kurtarmak için ve kendi aralarındaki iç savaştan dolayı da ikmal yolları kapandı. İkmal yolu kapanınca da yemek kesildi tabii ki. Günde bir lavaş, bir domates yiyorduk.
Kaçırılma anında hemen gözlerinin bağlanması, kelepçeler, bilmediğin bir yere gözlerin bağlı götürülmen vs. çok zor bu yaşadıkların, neler hissettin?
Çok zor gerçekten… Bunu yaşamayan o korkuyu bilmez. Her an öleceğin hissi ile yaşıyorsunuz bu gerçekten çok kötü bir histir. Her an dayak yiyeceğim ya da para kaybedeceğim değil, direk kendi kellenizin kesilmesi söz konusu.
Kurtulamayacağını düşündüğün oldu mu hiç?
Kurtarılma ümidimi hiçbir zaman kaybetmek istemedim, Sayın Davutoğlu’nun açıklamalarını rüyamda görüyordum. Bakan Davutoğlu’nun ilk açıklaması da, son açıklaması da benim rüyamda gördüğüm gibi olmuş. Sürekli kardeşim diye hitap etmiş. Bırakıldığım zaman beni ilk arayanda Sayın Davutoğlu oldu. Bu o kadar önemli ki, artık Davutoğlu benim hayatım da çok önemli bir yerde asla unutmayacağım. Rüyalarım da ne gördüysem gerçek çıktı.
"SORGUDA BANA CAN DÜNDAR'I DA SORDULAR"
Ahmet Davutoğlu dışında kimi görmüştün?
İlk rüyama giren bizim haber müdürümüz Pınar oldu. Elimi tutmuştu, çok sıcak tutmuştu ve merak etme seni bırakmayacağım demişti. 40 gün sonra geldiğimde bütün o süreçle ilgilenen, yöneten birkaç isimden birisi Pınar Aktaş'dı. Onun dışında Yurttaş Tümer de öyle, bütün bu süreçte o da çok ilgilenmiş. Gazeteyi bırakıyordu, meslek değiştirecek ama benim için 1 ay uzatıyor ve rüyamda da merak etme seni kurtaracağız dediğini hatırlıyorum. Yurttaş da, Pınar da rüyamda gördüğüm gibi burada benim kurtarılmam için ellerinden geleni yapmışlar. Benim Gümüşhane’de yaşayan abim bile gazeteciliği hiç sevmez ve benim yapmamı istemezdi. Abim bile der ki, "sen gazeteye girdiğin de Yurttaş’ın dışarda kalışı beni çok duygulandırdı."
Buraya döndükten sonra hakkında çıkan haberlere bakabildin mi?
Ben daha buraya geldiğimden beri hiçbir şeye bakmadım, inceleyemedim. Kafamı toparladıktan sonra oturup birkaç günde her şeye bakmayı düşünüyorum. Zaten kim ne demiş vs. Pınar hep not tutmuş. Demek ki geleceğimden emindi. Fazıl Say’la mesela gazeteci müzisyen ilişkimiz vardır yalnızca, ama o da sahip çıkmış. Can Dündar da sahip çıkanlar arasında bunlar çok önemli şeyler benim için. Bana sorguda Can Dündar’ı da çok sormuşlardı.
Öyle mi? Neden? Ne diyorlardı Can Dündar için?
Nasıl bir insandır gibi sorulardı, takip ediyorlar demek ki Can Dündar’ı.
Başka sordukları Türkiyeli gazeteci var mı?
Bir tane yeter.
Peki…Döndükten sonra başka kimlerin desteğini gördün?
Fatih Portakal’da bu süreçte bana çok destek olan isimlerden biridir ve ben oradayken Heysem’e demiştim ki, Heysem, eğer seni bırakırlarsa gidince arayacağın isimlerden birisi Fatih Portakal dedim.
Neden Fatih Portakal?
Çünkü eğer benim için bir kampanya varsa, ya da kaçırıldığım biliniyorsa ki bilinmeyebilirdi Fatih’in mutlaka sahip çıkacağını biliyordum. Rüyamda Fatih’i de görmüştüm ve sen yalnız değilsin diyordu bana. Benim gazetem zaten sahip çıkıyordur, sadece Fatih’e ulaşmasını istemiştim Heysen’in hatta Heysen’de Fatih'in soyadını anlayamamış bildiğimiz portakal mı? Nasıl bir isim bu diye sorumştu.
Başka?
Cüneyt Özdemir’i de aramasını istemiştim. Çünkü Cüneyt Özdemir’in bu konudaki duyarlılığını biliyorum. Hiç samimiyetim yoktur kendisiyle ama gazeteci olarak, haberci olarak bana sahip çıkacağını biliyordum. Ve döndüğümde de zaten baktım ki CNN Türk de, Fatih Portakal da 'Bünyamin’e Özgürlük' kampanyaları düzenlemişler. Rüyamda ne gördüysem hepsi çıktı bu çok ilginç benim için.
Bir daha gider misin peki?
Bu kadar insanın sorumluluğu var üzerimde bir daha gidemem. Bir daha tehlikeye atılırken daha fazla düşünmem gerekiyor. Bu kadar insanı üzdüm, endişelendirdim bir daha çok zor..
Ama bu senin işin savaş muhabirisin sonuçta…
Sadece Suriye için diyorum.
Suriye’ye mi bir daha gitmeyeceksin? Gazze, Mısır vs. gibi diğer ülkelere gider misin?
Bilmiyorum, gayet nötr benim için ama Suriye’ye gitmem.
Senin kaçırılmanı biz 21 gün sonra öğrendik. Neden bu kadar geç duyuruldu bir bilgin var mı?
Ben orada kaçırıldıktan sonra zaten hemen bakanlığın haberi olmuş ve düşük profilli bir teknik takip sistemi kurulmuş. 24 saatlik bir takip sistemi başlatmışlar.
"İNSANLARIN İÇİNDE KADUMMİ'Yİ KAYBETTİK, BÜNYAMİN'İ KAYBETMEYELİM HİSSİ VARDI"
Nasıl oluyor bu düşük profilli teknik takip?
Çok uzaktan, hiç belli etmeden, hiç ortaya çıkmadan 24 saat boyunca takip etmişler. Sadece yerini bilelim yeter denmiş.
Sonra?
Eğer gazeteci olduğuma yönelik bilgi hemen yayılır ve hemen şah şaha yapılırsa bu çok önemli biri diyerek farklı bir yere çekebilirlerdi. Daha erken infaz edebilirlermiş eğer ortaya çıksaydı. Madem önemli birisi, kurtarma operasyonu düzenlenmeden orada öldürebilirlerdi. Benim kurtarılma sürecim çok profesyonelce yürütülmüş bunu bana Sayın Davutoğlu söyledi.
Senin kurtarılman biraz daha hızlı gerçekleşti fakat Kadummi için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Sence neden?
Ondan hemen haber alınmadı. 500 günü geçti sanırım, süreç çok uzadı, benim kaçırılmamdaki süreç kısaydı. Kadummi umarım yaşıyordur, inşallah Allah onu ailesine, sevdiklerine kavuşturur. Yaşıyorsa da çok sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Eşinin durumunu biliyorum burada ama sanırım insanların içinde Kadummi’yi kaybettik, Bünyamin’i kaybetmeyelim duygusu vardı.
Ahmet Davutoğlu ile konuştuğun zaman Kadummi’yi sordun mu? Ne konuştunuz?
Hayır sormadım. Beni aradığında "Büyük bir badire atlattın, sonunda kurtuldun neyse ki, bu senin için bir hatıra olarak kalır artık. Başbakanımız da seninle konuşacaktı ama Uzakdoğu seyahati nedeniyle şimdi ülkeden ayrıldı, sana selamlarını iletti" dedi. Ben de rüyamdan bahsettim. Rüyamda burada tek olmadığımı, mutlaka kurtaracaklarını söylediğini anlattım. Buraya geldiğimden beri, bronşit oldum, dilimde yara çıktı yemek yiyemiyorum, grip oldum orada ise sadece ufak bir rahatsızlık geçirdim hemen atlattım bir de orada yaşam şartlarım daha zordu yani. Bu hep kendimi güçlü tutmaya çalışmamdan kaynaklanıyor. Hem fiziksel hem ruhen kendimi hep güçlü tutmaya çalışmıştım. Buraya gelince rahatladım ve kendimi rahat bıraktığımdan hemen hastalandım.
İlk kim aldı peki seni? Ve seni kaçıranlarla nasıl bir pazarlık gerçekleştirilmiş?
Hiçbir pazarlık yok. Beni sadece Özgür Suriye Ordusu ve İslam Cephesi’yle beni alan örgüt arasında bütün Suriye genelinde bir çatışma oluyor. Benim kaldığım binayı tespit ettiklerinde bunları etkisiz hale getirip sonra onları esir alarak beni kurtardılar. Onlar da ifademi aldılar.
Ne sordular?
Buraya niye geldin? Türkiye vatandaşı olup olmadığımı sordular, çay ve sigara içebileceğimi de söylediler. Sınıra yakın bir yerde iki araba bekliyordu bizi. Onlar da MİT Dışişleri Operasyon bölümüne bağlıymış. Onlara teslim ettiler beni
"AKŞAM GAZETESİNDEKİ HABERİ OKUSAYDILAR ÖLMÜŞTÜM"
Peki, Türkiye’ye gelirken yolda onlarla bir sohbetin oldu mu?
Ben göz bağımı bağladım tekrar, o sırada biri elimi tuttu, “Neden bağlıyorsun” dedi. Ben de, “Abi gözlerim açık mı gideceğim” dedim, şaka yaptığımı anlamadı ve “Yok yok olur mu öyle şey, aç gözlerini. Geçmiş olsun" dediler o kadar.
Kimler karşılamıştı seni?
Vali yardımcısı karşıladı bizi. Reyhanlı kaymakamı gelmişti. Hatay Valisi kıyafet alıp otele gönderdi. Terlikle gelmiştim ben Türkiye’ye ve Hatay Valisi ayakkabı alıp otele gönderdi.
İstanbul’a havaalanına indiğinde “bazı meslektaşların haberleri bizi zor durumda bıraktı” demişsin. Nasıl bir zorlukla karşılaştın?
Akşam gazetesinin Bünyamin Aygün’ün CHP’li akrabaları diye verdiği haber eğer orada okunsaydı ölmüştüm. Okunsaydı gerçekten, Kadı’ya gitsin, filan demezlerdi beni Kadı’nın kararı çıkmadan öldürürlerdi.
Suriye’den önce nerelere gitmiştin? Ve savaş sırasında hiç birinin hayatını kurtarmak ile fotoğrafını çekmek arasında kaldığın oldu mu?
Filistin, Irak, Mısır darbesi ve katliamında, Ramallah’ta, Halep’te bulunmuştum. Ölmek üzere olan, ölüm anını çektiğim çok fotoğraf oldu. Mısır katliamında mesela vurulan gencin kanı üzerime sıçradı o kadar yakındım. O an inanın üzülüyorsunuz hatta sonradan daha çok üzülüyorsunuz ama hiç fotoğrafını çekmemem gibi bir durumum olmadı. Bu sizin işiniz, mecburen fotoğrafını çekmek zorundasınız.
EYLEM YILMAZ
eylemyilmaz83@gmail.com
© MEDYATAVA