Selahattin Demirtaş tahliye mi edilecek? Peş peşe açıklamalar geldi

AK Parti, Avrupa Konseyi'ne tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili görüş gönderdi. Demirtaş'ın Kasım ayında şartlı tahliye edilebileceği yönündeki görüşe ilişkin Demirtaş'ın avukatları açıklama yaptı. “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla yargılandığı davada cumhurbaşkanının partili olmasına dikkat çekerek tarafsızlık vurgusu yaptı. Demirtaş, "3-5 yıl da siz verirsiniz, her şey seçime kadar" dedi.

AK Parti hükümeti, AİHM kararı gereği tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın derhal tahliye dilmesini isteyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne bir kez daha “AİHM kararı uygulanmıştır” mesajı gönderdi.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; Ankara, Demirtaş hakkında 22 Aralık 2020 tarihinde kesinleşen AİHM Büyük Daire kararının sadece tutukluluk sürecini kapsadığını, Demirtaş’ın bugün ise “hükümlü olduğunu” belirtti. Ankara, Demirtaş’ın hükümlü olarak 3 Kasım 2021 tarihinde mahkeme kararıyla “şartlı tahliye” edilebileceğini, bu gerçekleşmez ise cezasını 3 Ocak 2023 tarihine kadar çekeceğini bildirdi.

“KARAR UYGULANDI” TEZİ

AİHM kararlarının uygulanışını denetleyen Bakanlar Komitesi, 14-16 Eylül günleri Strasbourg’da düzenlediği toplantıda AİHM’nin Demirtaş kararının nasıl uygulanacağına dair Ankara’dan 30 Eylül’e kadar eylem planı göndermesini istemişti. Planı bu hafta Strasbourg’a ulaştıran AKP hükümeti, AİHM’nin 22 Aralık 2020 tarihli kararının sadece 4 Kasım 2016-7 Aralık 2018 dönemindeki tutukluluk sürecini kapsadığını, şu anki tutukluluk sürecinin ise başka bir davaya bağlı olarak 20 Eylül 2019’da başladığını belirtti. Bakanlar Komitesi’nin denetim süreci yetkilerinin sadece AİHM tarafından verilen kararla sınırlı olduğunu savunan Ankara, Demirtaş’ın şu anki tutukluluk sürecinin bu yetki alanı dışında kaldığı görüşünü kaydetti.

Demirtaş’ın 20 Eylül 2019’da başlayan tutukluluk süreci hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM önünde ayrı bireysel davalar bulunduğuna işaret eden hükümet, AYM ve AİHM’nin bu süreçle ilgili olarak henüz karar vermediklerini, dolayısıyla Demirtaş’ın “derhal tahliye edilmesi” için Bakanlar Komitesi tarafından dile getirilen talebin “hukuksal temelden yoksun olduğunu” savundu.

DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI

Ankara, Bakanlar Komitesinin, “2016’daki anayasal değişiklikle parlamenter dokunulmazlık kaldırılmasaydı Demirtaş hakkında ceza davası açılamazdı” tezine de karşı çıktı. Yasama sorumsuzluğu ile yasama dokunulmazlığı arasındaki farka işaret eden AKP hükümeti, yargının görev süresi sona eren bir parlamenter hakkında kovuşturma kararı alabileceğini belirtti.

Demirtaş’ın 2018’de cumhurbaşkanı seçimine aday olarak parlamenter statüsünü sonlandırdığına dile getiren Ankara, böylelikle anayasanın 83/2 maddesi temelinde dokunulmazlıktan yararlanma hakkının ortadan kalktığını savundu. Ayrıca Bakanlar Komitesi’nin 14-16 Eylül günleri Demirtaş hakkında aldığı kararında bu konuda kullandığı ifadelerin “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türk anayasası, AİHM içtihadı ve AİHM kararlarının uygulanışının denetimiyle ilgili ilke ve kurallarla bağdaşmadığı” görüşünü dile getirdi.

BAKANLAR KOMİTESİ NE DİYOR?

Bakanlar Komitesi ise Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamını AİHM kararında tespit edilen hak ihlallerinin uzantısı olarak görüyor. Komite, Türk hükümetinin tezlerinin aksine, Demirtaş’ın terörle mücadele kanunu temelinde yargılanıp mahkum olması ve cezasını 3 Mayıs 2021 tarihinden itibaren çekmeye başlamasını AİHM kararı kapsamında ele alıyor. AİHM bu konuyu henüz ele almamış olsa da mahkumiyet kararının iptalini ve Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesini istiyor. Komite bu tutumunu AİHM kararının parlamenter dokunulmazlığı ve buna bağlı olarak ifade özgürlüğüyle ilgili yorumlarına dayandırıyor.

AİHM, Demirtaş davasında Venedik Komisyonu’nun görüşlerini temel almış ve gerekçeli kararında “Mahkeme, bir sefere mahsus, kişiye özel anayasa değişikliğinin Türkiye anayasa geleneğinde daha önce eşinin görülmediği görüşündedir. Anayasa değişiklikleri özellikle muhalif vekiller başta olmak üzere milletvekillerinin belirli beyanlarını hedef almıştır. Bu bağlamda, Mahkeme hazlihazırda özel kişileri hedef alan kanunların hukukun üstünlüğüne aykırı olduğunu belirtmiştir… Mahkemeye göre, Türkiye’nin meclis uygulaması ve geleneği göz önünde bulundurularak bir milletvekili, görev süresi esnasında Meclis üyelerinin ifade özgürlüklerine zarar verecek şekilde böyle bir usulün kabul edilmesini makul bir şekilde öngöremez” ifadelerine yer vermişti.

Bakanlar Komitesi konuyu 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Strasbourg’da büyükelçiler düzeyinde düzenlenecek toplantıda bir kez daha ele alacak. O tarihe kadar dosyada gelişme olmaması halinde Demirtaş kararıyla ilgili Ankara’yı uyaran bir ara kararın kabul edilmesi bekleniyor.

DEMİRTAŞ'IN AVUKATLARINDAN AÇIKLAMA

Ankara'nın eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dosyasıyla ilgili olarak Avrupa Konseyi'ne gönderdiği " 3 Kasım'da tahliye edilebileceğini, bu gerçekleşmezse 3 Ocak 2023'e kadar cezasını çekeceği" görüşünün ardından Demirtaş'ın avukatlarından açıklama geldi.

Avukatlar açıklamada, hükümetin Avrupa Konseyi'ne gönderdiği eylem planını, "Demirtaş'a verilen cezanın infazının, sanki AİHM Büyük Daire kararı yokmuşçasına, devam etmesi halinde nasıl tahliye edileceğine ilişkin, eylem planı görünümlü bir bilgi notu" olarak değerlendirdi.

Avukatlar, AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin, hükümete, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması ve hakkındaki mahkumiyet kararının kaldırılması çağrısında bulunduğunu hatırlattı.

Hükümetin bu çağrıya uymadığını söyleyen avukatlar açıklamasında, "Eylem planı adı altında gönderdiği metin ile bu karara uymama tutumuna kılıf bulmaya çalışmış, Bakanlar Komitesince kaldırılması talep edilen 4 yıl 8 aylık cezanın infazı ile ilgili şartlı tahliye ve cezanın biteceği tarihleri bildirmiştir. Dolayısıyla Hükümetin “eylem planı”, Bakanlar Komitesinin konuya ilişkin “bireysel ve genel önlemler” çağrısını karşılamamaktadır" dedi.

Öte yandan, Demirtaş'ın söz konusu dosya kapsamında şartlı tahliye edilse bile, fiilen cezaevinden çıkamayacağını söyleyen avukatlar, "Kobani Davası olarak bilinen ve Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde süren davadaki suçlamalar üzerine 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kez tutuklanmıştır. Hakkındaki bu haksız tutuklama kararı halen devam etmektedir. Bilindiği gibi AİHM Büyük Dairesi, bu tutukluluğun derhal kaldırılması gerektiğini karar altına almıştı" açıklamasında bulundu.

DEMİRTAŞ TEKRAR HAKİM KARŞISINA ÇIKTI

Demirtaş’ın 2014 ile 2016 yılları arasında Ankara, Diyarbakır, Mardin ve Mersin’de yaptığı konuşmalar gerekçe gösterilerek hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemleri (SEGBİS) üzerinden celseye katılırken, avukatları ise Demirtaş’ın yanında hazır bulundu.

Bazı avukatlar Diyarbakır’dan SEGBİS üzerinden katıldığı duruşmada, çok sayıda avukat da salonda hazır bulundu. Pandemi gerekçesiyle duruşmaya, aralarından HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ile birlikte 5 izleyici katılırken, diğer izleyiciler ise koridorda beklemek zorunda kaldı.

TCK 299 ELEŞTİRİSİ

Duruşma, Demirtaş’ın 5 ilde farklı tarihlerde yaptığı konuşmalar gerekçesiyle hazırlanan 5 dosyanın birleştirilmesiyle başladı.

İddialara karşı savunma yapan Demirtaş, “Çok önemsediğim ve üzerinde durduğum ve aslında yargının da böylesi bir dönemde ciddiye almasını gerektirecek bir durum olarak gördüğüm somut norm denetimini bu aşamada ileri sürmek istiyorum. Nedir o? TCK’nin 299’uncu maddesi. Hem hukukçu hem de siyasetçi kimliğimizle TCK’nin 299’uncu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtladığını, eski haliyle de yani Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önceki haliyle de eleştiriyorduk. Fakat, 2014 yılından Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana fiili olarak, 2018 cumhur başkanı seçimlerinden bu yana da resmi olarak tarafsız cumhur başkanı ülkede yoktur” dedi.

Demirtaş, savunmasının devamında şöyle konuştu: “O dönemlerde partimin Eş Genel Başkanıydım ve milletvekiliydim. Mağdur müşteki de bir partinin genel başkanı ve aynı zamanda da cumhurbaşkanıdır. Yani iki partinin genel başkanı hakkında karşılıklı olarak birbirine kullandığı siyasi söylemlerden dolayı ben cumhurbaşkanına hakaretten yargılanıyor olacağım. 299’uncu madde cumhurbaşkanını koruyan bir maddeydi. 2018’teki cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yeni yönetim sistemi ve rejime kanunların uyarlanması amacıyla çok sayıda yasal değişiklik yapıldı. Aslında yasal değişikliklerden biri de 299’uncu madde de yapılmalıydı. Nedir o? Madem ki yeni sistemde halihazırda devam eden sistemde bir parti genel başkanı Cumhurbaşkanı olabiliyorsa, o halde 299’unu madde yeni sisteme uygulanmış olarak yeniden düzenlenmeliydi. Peki bu durumda parlemonta, yasa koyucu iradesiyle yapmadı, ama ortada bir çelişki var. Bunu başka ne şekilde giderebiliriz. Anayasa Mahkemesi, mevcut 299’uncu maddenin hali hazırda yürürlükte olan Anayasa’ya aykırılığını denetleme yetkisine sahiptir.

138 BİN SORUŞTURMA AÇILMIŞ

Cumhuriyet tarihinde, cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan soruşturmaların rekor dönemini yaşıyoruz. 138 bin soruşturma açılmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına. 30 bin küsur kadar mahkumiyet kararı var. Yurttaşlara, seçilmiş cumhurbaşkanına eleştiri yöneltme konusunda son derece baskılanmıştır. Öyle ki daha birkaç gün önce Kocaeli’ndeki bir lisedeki öğrenci, çocuklara poşet çay fırlattı diye cumhurbaşkanını taklit etmekten idari soruşturmaya maruz tutuldu. Sizin, bugün somut norm denetimi talebini ciddiye almanız, hukuk üstünlüğü bir toplumun yürütmeyi denetleme hakkı aynı zamanda yargının yurttaşlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasını önüne geçilmesi açısından çok önemlidir. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan, gün aşırı konuşuyor. Bazen günde 3 defa konuşuyor. Hangi konuşmayı, hangi sıfatla ve kimlikle yaptığını bilmiyoruz. Hangi konuşmasına biz cevap verirsek, cumhurbaşkanına hakaret hangisinin kamu görevlisine hakarete girer veya genel hakaret suçunu oluşturur bilmiyoruz. Yürüttüğü faaliyet itibariyle cumhurbaşkanlığı faaliyeti ile parti başkanlığı faaliyeti karışırsa ki karışıyor da biz eleştiri yöneltirken tam olarak hangi maddeyi nasıl ihlal ettiğimizi nasıl anlayacağız. Dolayısıyla kanun maddesinde bir öngörülemezlik var.

'TAMAMI YÜRÜTME ERKİNİN BAŞI OLAN ERDOĞAN İLE İLGİLİ SÖYLEDİĞİM ŞEYLER'

Yaptığım konuşmalar 2014 sonrasıdır. 2014’ten itibaren partisinin grup toplantılarına, il başkanlarının toplantılarına, MYK toplantılarında katılıp konuşmalar yapmıştır ve bu durum 2018 yılında da resmileşmiştir. O nedenle eğer ben yargılanacaksam, muhalefet partilerinin liderinden biri olarak tam olarak 125’inci maddesindeki kamu görevlisine hakaretten mi yargılanayım, yoksa benim sözlerim cumhurbaşkanına yönelik hakaret içeriyor da o zaman 299 maddedir, bunun tespiti yapılması gerekir. Çünkü, ben cumhurbaşkanı sıfatıyla yürütülen bir görevden dolayı Recep Tayyip Erdoğan hakkında tek bir cümle kurmuş değilim. Tamamı, yürütme erkinin başı olan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili söylediğim şeylerdir. AKP Genel Başkanı olarak yaptığı faaliyetlerden dolayı söylediğim şeylerdir. Vakti zamanında Abdullah Gül’ü eleştirdik, Ahmet Necdet Sezer eleştirildi. Fakat, eleştirdiğimiz vakit kimin ne olduğu belliydi, cumhurbaşkanıydılar. Yürütmenin başı değildiler. Partileriyle herhangi bir bağları yoktular. Ama şimdi cumhurbaşkanı fiili olarak yürütmeyi elinde tutuyor.

YASAMA ÜYESİYDİM, YÜRÜTMEYİ ELEŞTİRİĞİM İÇİN YARGI TARAFINDAN YARGILANIYORUM'

Ben, şu anda yaptığım konuşmalardan yapılan yargılama, devletin üç erkinden biri olan yasamanın üyesiydim. Yürütmenin bir yöneticisini eleştirdiğim için yani devletin diğer erkini eleştirdiğim için 3’üncü bir erk tarafından yani yargı tarafından yargılanıyorum. İşte bu demokrasilerde olmaz. Demokratik ülkelerde devletin 3 erki hem birbirlerinden bağımsızdır hem de birbirini denetler. Özellikle, yargı yürütmenin faaliyetlerini tamamını denetler. İdare hukukuna göre de yargının hiçbir eylemi, işlemi yargı denetimi dışında olamaz. Peki, yürütmenin denetlendiği başka yol var mı? Tabiki de vardır. Birincisi yargı ise ikincisi de parlamentodur. Parlamentonun iç tüzüğüne ve anayasaya göre meclisin iki görevi vardır. Bir yasama iki denetleme faaliyetidir. Yasama faaliyetinin nasıl icra edildiğini biliyoruz. Peki denetim nasıl yapılır? Eski ve yeni sistemi karıştırarak söylüyorum. Yazılı soru, gensoru, genel kurul, basın toplantısı, miting ve yürüyüşler. Bakın parlamento dışında yürütülen faaliyetlerde parlamento denetimine tabidir.

'YÜRÜTME ORGANI DENETİMDEN ÇIKAR'

Parlamentonun bana verdiği yetki, seçilmiş bir parlamenter olarak elde ettiğim yetkiyi kullandığım için yani hükümetin faaliyetlerini denetlediğim için yargı beni nasıl yargılayabilir. İdare mahkemesi olarak, yürütmenin bir kararını denetime tabi tuttuğunuzda sırf bunun için kimse sizi yargılayabilir mi? Hayır, bu sizin yetkiniz ve göreviniz. İdarenin tüm işlerini denetlemek sizin göreviniz. Peki, ben yasama üyesi olarak denetim yetkimi kullandığımda neden yargılanıyorum? Beni yargılanırsam 138 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, ülkenin yürütmesinin başını eleştirdiği için yargılanırsa yürütme organı denetimden çıkar. Denetlenemez, hale gelir. Ne olur sonra? Pandora belgelerinde çok sayıda iş insanın Türkiye’deki mal varlığını dışarıya kaçırdığın öğreniriz, demek ki denetleyememişiz.

'ERDOĞAN’IN KILIÇDAROĞLU’NDAN BİR FARKI YOKTUR'

Somut norm denetiminin yapılması için davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşımanızı talep ediyorum. 299’uncu maddeyle, hiçbir yurttaşın yargılanamaz. Ben Kemal Kılıçdaroğlu’na herhangi bir hakarette bulunursam beni 299’dan 125’ten yargılanırsanız. Tayyip Erdoğan’ın hukuk karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir farkı yoktur. Çünkü, bir partinin genel başkanıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının kendisine verdiği dokunulmazlık zırhına ve 299’uncu maddeye dayanarak kamuoyunu susturma ve bastırmaya çalışıyor. Yargının bunun engellemesi ve durdurması lazımdır. Bir pankarttan, slogandan cezalandırılan yurttaşlar var. ODTÜ’de, İTÜ’de, Boğaziçi’nde açtığı pankarttan kaynaklı cumhurbaşkanlığına hakaretten yargılananlar var. Oysa cumhurbaşkanı yürütmenin başı ve partinin genel başkanıdır. Biz AKP için şimdi ne desek cumhurbaşkanlığına hakarete girebilir.

'YÜRÜTMEDEN KORMAYAN HAKİMLER VE MAHKEMELER VAR'

AİHM’de kanunilik ilkesi şarttır. Bir yargılamanın sürdürülebilmesi için öncelikle o cezanın veya suçun düzenlendiği maddenin öngörülebilinir olması lazım ve kanunilik ilkesinin olması lazım. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde çok sayıda hukukun üstünlüğüne inanan, Türkiye’de yargının bağımsız olması gerektiğine inanan savcı ve hâkimin olduğunu biliyorum. İnanıyorum demiyorum, biliyorum. 22 yıllık hukukçuyum, 12 yıllık parlamentoda görev yaptım. Cumhurbaşkanlığına hakaretten verilecek ceza ve cezalardan korkmuyorum, baştan söyleyeyim. Cezadan korkmuyorum. 37 ağırlaşlaştırılmış müebbet, 15 bin yıl ağır hapisle yargılanıyorum. Hali hazırda yerel mahkemelerde verilmiş 3 buçuk yıl cumhurbaşkanına hakaret cezası, 4 yıl 8 ay propaganda cezası, 2 buçuk yıl Ankara Başsavcılığı’na cezalar var. 3-5 yıl da siz verirsiniz. Sorun değil, her şey seçime kadar. Ben istiyorum ki, Türkiye umudunu kaybetmesin. Yargıda hala soluk ve nefes var. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yürütmeden korkmayan hakimler ve mahkemeler var. Önümüzde kaldı bir buçuk yıl, Türkiye’nin seçimi. Seçime doğru giderken yürütme bir kez daha medya ve toplum üzerinde hükümet baskı kurmamalıdır. Herkes, fikrini özgürce ifade etmelidir.”

31 ARALIK'A ERTELENDİ

Savunma yapan müdafiler ise TCK’nin 299’uncu maddesinin Anayasa aykırılığını, milletvekilinin yasama sorumsuzluğu kapsamında değerlendirerek davanın düşmesini talep etti. İddia makamı ve müşteki avukatları ise sanık müdafilerinin taleplerinin reddini talep etti.

Hakim, taleplerin değerlendirilmesine karar vererek, bir sonraki duruşmayı 31 Aralık’a erteledi.

Son halini gören herkes aynı yorumu yaptı Narin Güran cinayeti davasında yeni gelişme! Okan Buruk'un özel isteği Michail Antonio Narin Güran cinayetinde 3 kişi daha evdeymiş Restorandaki yangından acı haber geldi Dikkat! Meteorolojiden kritik uyarı geldi