Saygın Ersin, Sayım Çınar'a konuştu: Sıra dışı, özel, büyülü günler bunlar!

Saygın Ersin İzmirli bir yazar. Çoğu okur Pir-i Lezzet’le yazarı tanımış olsa da, Ersin’in özellikle bilimkurgu ve fantastik edebiyat okurları arasında haklı bir şöhreti var, on beş yıl önce yayınlanan Yedi Kartal Efsanesi bu toprakların söylencelerini modern dünyayla birleştiren özel bir seriydi.

Kitaplar uzun yıllardır bulunmuyordu, öyle ki çeşitli sitelerde koleksiyon kitaplar hanesinde yüksek fiyatlara satılıyordu. April Yayıncılık Yedi Kartal Efsanesi’nin ilk iki kitabını, Zülfikar’ın Hükmü ve Erbain Fırtınası’nı geçtiğimiz günlerde yayınladı. Yazarın sürprizleri devam edecek, serinin devam kitapları da yolda! Tolkien’in Elfçesi ve Martin’in Dothraki dilinin ardından bu kez Ersin’in dili geliyor. Sayım Çınar ve Saygın Ersin’in söyleşisinde tüm detaylar ve bu toprağın fantastik, bilimkurgu edebiyatının ipuçları var...

Sayım ÇINAR
sayimcinar@gmail.com

"Sıra dışı, özel, büyülü günler bunlar!"

Yıllar sonra Yedi Kartal Efsanesi'nin tekrar konuşuluyor olması, yeni okurlarla buluşması nasıl bir his?

Harika, sıradışı, büyülü, inanması güç... Rengarenk ve kocaman bir his; özetlemesi zor. Dile kolay, on beş sene geçti ilk yayınlanmasından bu yana... Ama bir taraftan da tazecik, gencecik bir his. Sanki kitap daha yeni çıkmış da üçüncü baskısını yapmış gibi...

Erbain Fırtınası ve Zülfikar'ın Hükmü. Bu kitapları nasıl tanımlıyorsun, fantastik mi, bilimkurgu mu, başka bir isimlendirme mi?

Kesinlikle fantastik olarak tanımlıyorum. Kurgu kendi gerçekliğini, kendi mantığını, kendi varoluş zeminini kendisi yaratıyor çünkü. Fantastik kurgunun en belirleyici özelliğidir bu. Kendine ait bir tarihi, bir mitolojisi de var. Ateş ve Bedel ile birlikte kendine ait bir ‘coğrafyası’ da olacak... Bütün bunlar Yedi Kartal Efsanesi’ni tam bir fantastik kurgu yapıyor.

Edebiyatındaki kadın karakterleri, hikayelerini şekillendirme biçimlerini çok beğeniyorum. Bunu konuşalım isterim, edebiyatında kadın karakterlerin yeri nedir?

Planladığım bir şey değildi bu. Yazmaya başladığım ilk zamanlarda çok dürtüsel olarak ortaya çıktı. Kalemim kadın karakterlere doğru kayıverdi adeta. Yaşamım ve aldığım eğitimle alakalı bir durum sanırım. Kadınların arasında büyüdüm. Hem kendi hayatlarını hem de etraflarındaki hayatı devam ettirme; tercihen de kendi istedikleri şekilde devam ettirme konusundaki o akıl almaz becerilerine çok erken yaşlarımda şahit oldum. Sonra, ‘erkek egemen toplum’ denen o şeyin ciddi bir kısmının mitolojiden ve laf-ı güzaftan ibaret olduğunu hem gördüm hem de öğrendim. İşleri zaten kadınlar götürüyor lafın kısası... Aradan geçen onca romandan sonra ise, artık şundan eminim: Erkek karakterler, nasıl diyeyim, biraz tekdüzedir. Aşkta ne yapacakları, savaşta ne yapacakları bellidir aşağı yukarı. Bir de, edebiyatta olsun, sinemada olsun fazla fazla işlenmişlerdir bu güne kadar. Samimi ve hakiki kurulmuş bir kadın karakter ise kurguya boyut kazandırır. Kadın karakterlerin ne yapacaklarını hesaplamak, tahmin etmek çok zordur. Bu da, hem teknik anlamda yazarken elinizi rahatlatır hem de güzellik katar.

Karakterlerinin hikayelerini dinlemek isterim. Lokman Hekim neden önemli senin için? Ya Geceliler?

Evet, her karakterin bir hikayesi var. Hepsi benden, hayatımdan bir parça taşıyor... Ama... Düşünüyorum da, bunları unutmanın zamanı geldi sanırım. Benim bile unutmam gerek, çünkü artık her birinin kendine ait birer hikayesi var; bir geçmişi var, geleceği var, daha da önemlisi okuyucularıyla aralarında bir ilişki, bir hukuk var. Onlar, bir hayal diyarında yaşayan bağımsız kişilikler ve dahası, o hayal diyarı da tamamıyla bana ait değil artık. İşin içinde okurlar var, rol yapma (FRP) oyuncuları var, çizerler var... Yedi Kartal Efsanesi’ni ortak hayal gücüne açık, herkesin hikayesiyle, çizgisiyle, tasarımıyla y da bir fikriyle katılabileceği bir ‘zemin’ haline getirmek en başından beri hayalimdi. Bu da adım adım gerçekleşiyor ve beni çok mutlu ediyor...

Özellikle Lokman Hekim...

Evet. Lokman Hekim’e gelince... Üç noktadan dolayı çok önemli ve değerli benim için. Birincisi, Doğu söylencelerinde karşılaşabileceğiniz en etkili figürlerden birisi. Anadolu’dan İran’a, Mezopotamya’dan Arabistan’ın uçlarına kadar hemen hemen her coğrafyada biliniyor. İkincisi, tabii ki Yedi Kartal Efsanesi’nin temel direği olması, bütün karakterleri bir arada tutan çekirdek vazifesi görmesi. Üçüncüsü ise, benim yazma maceramda verdiğim ilk büyük sınav, aştığım ilk büyük eşik olması. Çok korkmuştum ben Lokman Hekim’den, daha doğrusu onu yazma fikrinden... Onu alelade yazamayacağımı biliyordum. Edebiyattaki emsallerinden çok daha arklı olmalıydı. ‘Buralı’ olmalıydı, nevi şahsına münhasır olmalıydı... Haydi itiraf edeyim, Lokman Hekim’in hikayenin sonlarında ortaya çıkması, bir yazım stratejisinden çok bu korku yüzündendir. Bilememiştim çünkü nasıl bir karakter kurgulayacağımı. Ona yaraşır bir fikir bulana kadar da beklemiştim.

'Kimi karakterlerimin ortaya çıkışı bir nevi gövde gösterisiydi'

Geceliler için ne dersin?

Geceliler konusunda da açık olayım madem... Bir tür ‘gövde gösterisi’ ya da ‘büyük oynamaktı’ benim için. Hikayede ‘gece yaşayan ve kanla beslenen yaratıklar’ yani bilinen isimleriyle ‘vampirler’ olacaktı, kesinlikle istiyordum bunu. Ama, bildiğimi vampirler edebiyat ve sinema tarafından ‘ıncık-cıncık’ edilmişti işlene işlene, içleri dışlarına çıkartılmıştı ki, iş en son ‘ergen vampirlere’ kadar gitti. Bundan hiç hoşlanmamıştım. Daha bakir, daha özgün, daha buralı ‘kan emiciler’ istiyordum. Bir de var olan vampir mitolojileri, yani ‘ilk vampirin nasıl ortaya çıktı?’ sorusuna verilen cevaplar zayıf gelmişti bana. Daha orijinal bir yaradılış hikayeleri olsun istedim...

Peki romanlarını bitirdiğinde senin favori karakterlerin hangileri oldu?

Benim favorim her zaman ‘sıradanlar’. Sarp Yüzbaşı, Doğan Üsteğmen, Abbas Ağa, Ahmet Paşa gibi herhangi bir doğaüstü güçleri yokken kendilerini bu diyarın içinde buluverenler. Gönlümün efendisini soracak olursanız da; Behzat Taner!...

Hem Erbain Fırtınası, hem Zülfikar’ın Hükmü artık okurlarına emanet. Sen neler okuyorsun bu günlerde peki? Pandemi günlerinde neler okudun, neler izledin?

Bir okuyucu olarak fantastik edebiyatın bende yeri ayrı tabii ki ama bir ‘tür’ okuyucusu değilim sanırım. Kurgu dışı kitaplarda favorim tarih olsa da, kurmacaya gelince yelpazem bir hayli geniş.

Pandemi günlerinde çok okumadım açıkçası. Sait Faik’ten hikayeler okudum bir de Afşin Kum’un son romanı Kübra’yı. Sebebine gelince, son birkaç yıldır Ateş ve Bedel’i yazmakla uğraştığım için dizilerden özellikle uzak tutmuştum kendimi. Onun acısını çıkarttım ve ertelediğim ne varsa izledim...

'Yeni bir dil kurguladım'

Yedi Kartal için yeni bir dil oluşturduğunu öğrendim. Bu ne anlama geliyor? Karakterler olmayan bir dil mi konuşacak yeni kitaplarında?

Evet, bazı karakterler olmayan bir dili konuşacaklar. Dünya edebiyatında birçok örneği var bu tür ‘yapılmış dillerin’. En bilinenleri arasında Tolkien’in Elfçesi’ni ve Martin’in Dothraki dilini sayabilirim. Bu da işin başından beri planlar dahilindeydi. Kurgunun içerisine yapılmış bir dil serpiştirmeyi çok istiyordum ama uygun zemin bulamıyordum. Serinin devam kitabı olan Ateş ve Bedel bana bu olanağı sağladı. Kurguladığım diyar öyle özgün bir hale dönüştü ki, kesinlikle bağımsız, bizim dünyamızda konuşulmayan ve konuşulmamış bir dile ihtiyaç duyuyordu. Ben de fırsatı kaçırmadım.

Fantastik bilimkurgu okurları, diğer türlerin okurlarından çok daha tutkulu sanki. Bu konuda ne dersin? Kitabının çıkışını dört gözle bekleyen, Yedi Kartal evrenini belki senden daha çok sahiplenen sadık bir okur kitlen var.

Evet kesinlikle öyle ve bütün dünyada geçerli bir kural bu. Başka bir büyüsü var fantastik edebiyatın. Okuyucu ile kurgu arasında çok sağlam bir bağ oluşuyor, hatta bu bağ sonraki kuşaklara bile aktarılabiliyor. Hep söylerim, fantastik bir roman, bir fantastik kurgunun ‘tam kendisi’ demek değildir. Onun yansımalarından birisidir sadece. Kurgunun asıl parçası ise, insanların zihin evrenlerinde, hayal güçlerinde yaşamaktadır... Gerçekten büyülü bir durum. Edebiyat ile psikolojinin ilginç kesişim noktalarından birisi.

Sence Türkiye fantastik edebiyatını yurtdışındaki örneklerden ayıran ya da benzer olan ne yönleri var?

Tüm kurmaca hikayelerde olduğu gibi, fantastik edebiyatın da bir takım evrensel kuralları ve yazım teknikleri var. En benzer tarafı bu. Bizim fantastik edebiyatımızın en ışıltılı farkı ise, karakterlerinin çok daha sahici, çok daha hayatın içinden olmaları. Bir de tarihi olayları ve karakterleri fantastik kurguyla çok daha iyi harmanlayabilmemiz...

Arka kapakta bir efsane fısıldanıyor ifadelerini kullanmış yayınevi. Efsane ne kadar sürecek, ne kadar ilerleyecek? Belirlediğin bir final var mı hikayen için?

Hiçbir fikrim yok... Yedi Kartal Efsanesi plansız başladı, plansız devam edecek. Ama amacım, ben kalemi bıraktıktan sonra da yaşamaya devam etmesi. Yedi Kartal’ı ‘ortak hayal gücü’ne açmak istememin sebebi de bu zaten...

Pir-i Lezzet'le bitirelim. Kitabın yurtdışı başarısı göz dolduruyor ancak Türkiye'de ilgi daha sınırlı. Bunu neye bağlıyorsun?

Yayınevim de ben de aşırı, agresif reklam stratejilerini sevmiyoruz, tercih etmiyoruz. ‘Kaç kişinin’ okuduğundan çok, okuyan kişilerden aldığımız tepkiler daha önemli bizim için ve bu konuda da çok mutluyuz. Ama şunu da çok iyi biliyoruz, Pir-i Lezzet okunmaya devam edecek. Hatta büyük bir ihtimal, ‘izlenecek’ de...

BİM 29 Kasım Cuma 2024 indirim kataloğu yayımlandı Narin Güran cinayetinde katil belli oldu! Para çekme ve yatırma işlemleri değişiyor Teğmenler soruşturmasında görevden almalar Kayseri'de feci kaza! 5 ölü, 7 yaralı Narin Güran cinayetinde yeni gelişme