RTÜK'ün bağımsızlığını vurgulayan Arınç'tan üyelere çağrı!
Başbakan Yardımcısı, "RTÜK üyeleri göreve başladıkları andan itibaren tarafsız davranmakla sorumludurlar" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyelerinin siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi, kendilerini 'AK Parti'li üye, CHP'li üye, MHP'li veya BDP'li üye' olarak nitelendirmemizi ya da onların bir partinin sözcüsü gibi davranmalarını doğru kılmaz. Üst Kurul üyeleri, göreve başladıkları andan itibaren tarafsız davranmakla sorumludurlar. RTÜK ile ilgili bakan olarak ben ve diğer siyasi kişiler ne kadar farklı düşünürsek düşünelim, onların tarafsızca aldıkları kararlara saygı göstermek durumundayız" dedi.
Arınç, RTÜK'ün 20'nci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen, "Görsel İşitsel Medyaya Bakış" konulu toplantının açılışındaki konuşmasında, toplantının RTÜK'e 20 yıldır can veren üyeleri bir arada görme fırsatı sağladığını belirterek, tüm üyelere Kurul'a verdikleri katkılardan dolayı teşekkür etti. Kendisine bağlı kurumlardan Anadolu Ajansı, BYEGM ve TRT'nin geçmişlerinin yanında RTÜK'ün 20 yıllık yaşının küçük görülmesi gerektiğini ifade eden Arınç, "Ben ümit ediyorum ki RTÜK başarılarla görevine devam edecek, milyonlarca insanımız için kaliteli bir radyo televizyon yayıncılığı konusunda ellerinden geleni yapacak" dedi.
Medya sektörünün gelenek ile yeniliğin anlık olarak değiştiği bir seyir izlediğini, neye "eski" neye "yeni" denileceğinin şaşırıldığını, bu baş döndürücü bilgi çağında RTÜK'ün 20'nci yılının içerik ve etki bakımından uzun bir dönemi ve alanı kapsadığını vurgulayan Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Medyanın gelişimini en iyi ifade eden 'yeni medya' kavramı yenilendikçe eskiyi unutturan geniş bir iletişim yelpazesi sunmaktadır. Statükocu bir anlayışla yeni medyadan korkmak ve kaçmak yerine düzenlemeyi ve doğru kullanımı tercih etmeliyiz. Devletler, köklü ve geleneksel yapılar olarak bu değişime ayak uydurdukça gelişir ve büyürler. Yeni sektörler ortaya çıktıkça devletler de yeni fonksiyonlar yüklenir veya yeni kontrol mekanizmaları kurma ihtiyacı duyarlar. Medya ve televizyon da modern çağın bir ihtiyacı olarak büyük bir hızla tüm dünyanın vazgeçilmezi haline geldi. Çağın bu büyük icadına karşı devletler kontrol edici ve düzenleyici kurumlar geliştirdiler. Ülkemizde de dünya örneklerinde olduğu gibi görsel ve işitsel medyanın düzenleyici ve denetleyici kurumu olarak RTÜK kuruldu ve bugüne kadar çalışmalarını yaptı."
"Türk dizi sektörü ve yapımları önemli bir aşamaya gelmiştir"
RTÜK'ün daha çok müeyyide kararlarıyla gündeme geldiğini söyleyen Arınç, Kurul'un en önemli görevlerinden birisinin sektörün düzenlenmesi olduğuna işaret etti. TRT'nin 1990'lara kadar tek kanal olduğunu, daha sonra Star televizyonunun ilk özel kanal olarak çıktığını, bunun tüm toplumu heyecanlandırdığını anlatan Arınç, "Star televizyonuna karşı o dönem TRT yönetiminin direncini de hatırlatmak isterim. Özel televizyonlarla kızışan rekabet mahkemeye kadar taşınmıştı. Bugün geldiğimiz noktadaysa TRT büyük bir atak yapmış ve rekabetten korkmadan kendince bir başarıyı yakalamıştır" değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, o günlerden bugünlere Türkiye'deki görsel ve işitsel medya sektörünün büyük bir hızla geliştiğini söyleyerek, bugün Türkiye'de karasal ortamda bin 59 radyo, 246 televizyon, uydu ortamında 293, kabloda 139 televizyonun yayın yaptığını bildirdi. Ayrıca sekiz kuruluşun altyapı ve platform hizmeti verdiğini, dijital platformların, kablo tv'nin, internet protokollü IP TV'nin abone sayılarının toplam 6,5 milyon olduğunu kaydeden Arınç, bu sayıların her geçen gün arttığına vurgu yaptı.
Görsel ve işitsel medya sektörünün reklam gelirlerinin de düzenli olarak arttığına dikkati çeken Arınç, 2013'te sektörün reklam gelirlerinin toplam 3 milyar liraya yükseldiğini belirtti. Arınç, şöyle konuştu:
"Medya sektöründeki olumlu adımları, ifade özgürlüğü ve gelişmişlik açısından çok önemli buluyorum. Toplumlar arasında en önemli iletişim kanalının özellikle görsel medya olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Türk dizi sektörü ve yapımları önemli bir aşamaya gelmiştir. Türk yapımı programlar çevre ülkelerde ilgiyle izlenmektedir. Hatta bazı aktörler dizinin izlendiği ülkede, ülkemizden daha fazla takip edilmektedir. Aslında bu bağların kuruluyor olması sadece medya sektörüne değil özellikle ekonomi, turizm ve kültür alanlarına büyük katkılar yapmaktadır."
"RTÜK'ü yasaklayan değil danışılan ve özendiren bir kurum olarak düşünebiliriz"
Çin Halk Cumhuriyeti Medya ve Enformasyon Bakanının heyetiyle üç gün önce kendisini ziyaret ettiğini anlatan Arınç, görüşme sırasında medya sektörü konuşulurken kendisinin 1,5 milyar nüfusu olan Çin'den Türkiye'ye gelen 133 bin turistin çok küçük bir rakam olduğunu söylediğini, konuk bakanın da "Bu doğrudur, bunu gidermek için en iyi çare Türkiye'nin belgesellerini, dizilerini, yapımlarını karşılıklı olarak paylaşalım ki Çinliler de Türkiye'yi daha fazla tanısınlar" dediğini aktardı. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demek ki dizi veya film sektöründe muhataplara düşen bir görev var. Çin ile birlikte sadece yakın coğrafyamıza değil artık tüm dünyaya hitap edecek senaryolar, kurgular ve içeriklerle de hedefimizi büyütmeliyiz. Bir Çinli, bir Rus, bir Avustralyalı neden hoşlanır? Global kültür neden daha fazla izlenir, bunun yollarını bulmalı ve araştırmalıyız. Dizi sektörüne artık yakın coğrafya küçük gelmektedir. Asya, Amerika, Pasifik, Uzak Doğu pazarlarında dizilerimizin ve filmlerimizin en önde olması için stratejiler geliştirmeliyiz.
Bakınız TRT bir zamanların tek televizyonu olarak 70 ve 80'li yıllarda 100'den fazla yabancı diziyi ithal ederek yayınlamıştı. Ekonomik masraf ve ithalat boyutu bir tarafa dizilerin toplum üzerindeki etkisi daha önemlidir. Genelde ABD menşeli olan bu dizilerdeki karakterler, aile meclislerimizde yaşayan ve konuşulan karakterlerdi. Şimdi devran değişti, artık bize bizi anlatan, bizi başkalarına anlatan diziler, yapımlar daha çok yapılıyor. Medya yapımlarımız artık uluslararası bir konuma geldiği için daha hassas, daha kaliteli ve küresel işler yapmak için çabalamalıyız. İşte RTÜK'ü bu anlamda, uluslararası bir marka olan yapımlarımız ve yayınlarımız konusunda yasaklayan değil danışılan ve özendiren bir kurum olarak da düşünebiliriz. Sadece diziler değil şüphesiz. Şimdi televizyonlarımızı herkes takip ediyor. Bir ekonomik yatırım olarak, bir gazeteci dil biliyorsa haberini yapmak için kanallarımızı da izliyor. Yaptığımız yayınları küresel dünyanın beğenisine sunuyorsak RTÜK'ü bir danışman ve otorite gibi dikkate alabiliriz."
"Karasal sayısal yayıncılıkla ilgili çalışmaları tamamlamak üzereyiz"
Sağlığın önemine ve hükümetin bu alanda yaptığı çalışmalara da dikkati çeken Arınç, son 3-4 yıldır televizyonlarda bazı kozmetik ürünlerin ve ilaçların pazarlandığını, RTÜK'ün bitkisel bir takım ürünlerin "her derde deva" ilaçlar gibi pazarlandığı yayınlarla etkin bir şekilde mücadele ettiğini kaydetti. Arınç, "RTÜK, toplumun genelini ilgilendiren konularda üzerine düşen görevi yapıyor" dedi.
20 yılda pek çok ilerleme ve gelişmenin yaşandığı görsel işitsel medya sektöründe hala çözümlenmemiş sorunlar bulunduğuna işaret eden Arınç, "Bunlardan en önemlisi karasal sayısal yayınlara geçişin düzenlenmesidir. Geçen yıl gerçekleştirilen karasal sayısal yayın lisansı sıralama ihalesi, bildiğiniz gibi bir kısım mahkemeler tarafından durduruldu, bir kısım davalarda da iptal kararı verildi. Ancak bu durum Türkiye'nin karasal sayısal yayıncılığa geçemeyeceği anlamına gelmemektedir. Bu sorunun çözümüne ilişkin çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz" değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti hükümetleri döneminde RTÜK'ün, aralarında akıllı işaretler, koruyucu sembol sistemi, çocuklara medya okuryazarlığı dersi gibi önemli çalışmalara imza attığını belirten Arınç, Türkiye'nin girişimiyle Karadeniz Yayıncılık Düzenleyici Kurullar Forumu ve İslam İşbirliği Teşkilatı Düzenleyici Otoriteler Forumu'nun kurulduğunu anlattı. Yeni yayıncılık mevzuatı, olağanüstü dönemlerde uyulacak yayın ilkeleri, spor programları rehber ilkelerinin son dönemde gerçekleştirilen uygulamalar arasında yer aldığını belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Bizler RTÜK'ün tarafsız ve özerk bir şekilde görevini yerine getirmeye çabaladığını düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi Üst Kurul, siyasi partiler tarafından aday gösterilen ve TBMM Genel Kurulu tarafından seçilen dokuz üyeden oluşuyor. Üyelerin siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi, kendilerini 'AK Parti'li üye, CHP'li üye, MHP'li veya BDP'li üye' olarak nitelendirmemizi ya da onların bir partinin sözcüsü gibi davranmalarını doğru kılmaz. Üst Kurul üyeleri, göreve başladıkları andan itibaren tarafsız davranmakla sorumludurlar. RTÜK ile ilgili bakan olarak ben ve diğer siyasi kişiler ne kadar farklı düşünürsek düşünelim, onların tarafsızca aldıkları kararlara saygı göstermek durumundayız.
Kurumların hayatında 20 yıl çok uzun bir süre olmasa da insan hayatında 20 yıl uzun bir süredir. 1994 yılında doğan çocuklar bugün 20 yaşında ve üniversite çağında. Bütün çocuklarımıza da RTÜK'e de hayırlı ve mutlu bir gelecek temenni ediyorum."
"RTÜK üyelerini TBMM'ni seçmesi büyük onur"
Arınç, RTÜK'ü önemli bir kuruluş olarak gördüğünü belirtti.
Bakan olmadan önce hatta Meclis Başkanlığı döneminde de radyo ve televizyon yayıncılığının içinde bulunduğu şartları, kurulun kararlarını yakından takip ettiğini bildiren Arınç, beş yıldan beri de RTÜK'ün kendisine bağlı bir kurum olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
RTÜK üyelerinin seçimine yönelik hususların Anayasa ve Kurulun kendi yasasında yer aldığını hatırlatan Arınç, "Bence RTÜK üyelerinin Meclisimiz tarafından seçilmesi büyük bir onurdur. Doğrudur, isabetlidir. Keşke TBMM başka kurumlara da üye seçebilse, başka kurumlarda da farklı düşüncelerin, farklı siyasi partilerin kontenjanlarından aday gösterilebilecek bir taban zenginliğine kavuşabilse" diye konuştu.
Meclis'in Sayıştay'a da üye seçtiğini, anayasa değişikliklerinin ardından veya taleplerle başka kurumlara da birkaç üye seçimi de yaptığını belirten Arınç, RTÜK'te anayasa gereği siyasi partilere güçleri oranında kontenjan verildiğini, bunların siyasi partilerce hukuk, sosyal bilimler, radyo televizyon yayıncılığı veya iletişim alanında temayüz eden kişilerden kurula katkı sağlayacak üyelerin seçildiğini söyledi.
Seçilen üyelerin de Üst Kurulun yasası, yönetmelikleri kapsamında görev yapmasının gerektiğini vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
"Bu görevlerini eksik yaptıkları, ihmal ettikleri veya kötüye kullandıkları takdirde kendilerine uygulanacak bir yasa kuralı da yoktur. Meseleye sadece etik açıdan bakmamız ve üyelerin kanunlara ve yasaya uygun bir şekilde kendilerine sunulan görevleri yapmasını beklememiz ve talep etmemiz gerekiyor. Bence bir eksikliktir. Her kurulda mutlaka kanunda yazmasa bile bir etik kurul oluşturulabilir ve farklı davranışlar, kuruma zarar veren faaliyetler burada değerlendirilip bunun bir yolu bulunabilir. Aksi takdirde sorumsuzluk o noktaya gelir ki RTÜK, siyasi partilerin kavga ettiği, çekiştiği, birbirinden farklı seslerin dışarıda da seslendirdiği bir arena haline dönüşebilir. Kesinlikle üzerine basarak söylemem lazım ki AK Parti kontenjanından seçilen üyeler AK Parti'nin üyeleri değildir. CHP kontenjanından seçilen üyeler, MHP, BDP kontenjanından seçilen üyeler o partilerin militanları, üyeleri, il ve ilçe başkanları da değildir. Onlar kendilerine sunulan bir kontenjanı en iyi şekilde kullanmak zorundadırlar. Kendi sözlerinden çıkmayacak, kendi partisine her alanda çalışacak, malzeme getirecek, siyasi tartışma konusu yapacak bir görev için seçilmediler. Onlar, Anayasamız gereğinde partilere tanınan bir imkandan istifade ettiler."
"RTÜK'ün zenginliği buradadır"
Söz konusu kontenjanı genel başkanların çok iyi kullanmaları gerektiğine yönelik düşüncesini paylaşan Arınç, "Kendileriyle çok yakın temasta bulundukları kişilere bir ulufe, bir bahşiş olarak değil, 'Sen bizim partimizin kontenjanından seçiliyorsun, en iyi şekilde görevini yap, siyasi düşüncen ne olursa olsun o kurula katkı sağla' diyerek aday göstermelidir. Ben böyle düşündüklerine de baştan inanıyorum" ifadelerini kullandı. Arınç, şöyle devam etti:
"O arkadaşlarımız da 'Ben filan partinin kontenjanından geldim, ben de o partinin emirleri ve çizgisi doğrultusunda çalışmalıyım' dememelidir. Böyle yaparsa anayasaya aykırı bir düşünceyi dillendirmiş olur fiilleri ve hareketleri itibarıyla. Son zamanlarda üzülerek görmem lazım ki, gizli kalması gereken, içerideki tartışmalar hatta kulis haberleri, hatta bir kısım servis yapılan kişiler bunları dışarıda da alenen konuşmakta ve söylemektedir. Bu kurula zarar verir. Bu ayrıca yeniden bir denetleyici, yeniden bir mekanizmanın kurulmasına yol açacak bir gayrete elbette bizi götürebilir. RTÜK'ün zenginliği buradadır. Her partinin kontenjanından seçilecek güzel insanlarla RTÜK ancak zenginlik kazanabilir yoksa orası Meclis Genel Kurulu'na dönerse şu anda Meclis Genel Kurulu'nun ne hale geldiğini hepimiz çok iyi görüyoruz. Üst Kurulların kendi yasaları ve teamülleri çerçevesinde üyelerimizle zenginleşmesini ve eğer bir kurulu başkanı temsil ediyorsa veya başkanvekili konuşma ve açıklama göreviyle görevlendirilmişse, bunun dışında hiç kimsenin yasaya aykırı bir eylemde bulunmaması gerekir diye düşünüyorum. Elbette arkadaşlarımızın bizlere kattığı olumlu katkılardan dolayı çok memnunuz. Bütün çalışmalarımızın da önceki örneklerimize bakarak, burada 20 yıldan bu yana görev yapanlar var, RTÜK'e her zaman değer katmışlardır, RTÜK'ü siyasallaştırmamışlardır, RTÜK'ün yayın ilkeleri çerçevesinde radyo ve televizyon yayıncılığına katkı sağladıkları bir gerçektir."
"Biz buna müstahak değiliz"
Toplantıya RTÜK eski başkanlarından Nuri Kayış'ın da katıldığını ifade eden Arınç, "2000'li yıllarda Meclis'te verdiğimiz mücadelede kendisinin dürüst ve samimi, iyi niyetli çabalarını tekrar takdir etmek isterim. O zamanlar bir grup başkanvekili olarak RTÜK Kanunu'na getirilmek istenen ve sadece bir grubun emri ve talimatı doğrultusunda yapılmak istenenlere cesaretiyle karşı çıkmıştır. Biz de elimizden gelen çabayı vermiştik" dedi. Arınç, şunları söyledi:
"RTÜK'ün mazisi şanlıdır, RTÜK'ün mazisi tertemizdir, bembeyazdır. Lütfen hiçbir üye arkadaşımızın veya hiçbir çalışanın buna leke sürebilecek, bunu zayıflatabilecek bir çabanın içerisinde olmamasını dilerim. Bu konuda bazı hususlarda, diyelim ki HSYK gündeme geliyor veya bir başka kurum gündeme geliyor, akla ilk gelen formül budur, işte RTÜK gibi üyelerinin Meclis'te seçimi. Ama hemen arkadan bir itiraz yükleniyor, 'Orada AK Partili, CHP'li üyeler var. HSYK'ya böyle girerlerse ne olur bu işin sonu'. Demek ki öyle bir izlenim yerleşti ki bugün bu partilerin kontenjanlarından seçilenlere yanlışlıkla, o partinin üyeleri gibi bakılabiliyor. Genel başkanlar bile bunu telaffuz edebiliyor. Üzerimizden bunu atmamız lazım, bunu silmemiz lazım. Biz buna müstahak değiliz. Bizim üyelerimiz partilerin kontenjanlarından kıymetleri itibarıyla aday gösterilmiş ve kurulun kendi yasası çerçevesinde çalışan arkadaşlarımız. Bugün diyelim ki yazılı basından şikayet ediliyor, 'Bu kadar da olmaz ki canım' diyor. Hemen bir taraf bize geliyor, ' RTÜK benzeri bir kurulu da yazılı basın için yapsak iyi olmaz mı?' Hayda. Bir başkası geliyor 'Bu internet de çok oldu canım şu internet medyası için de RTÜK benzeri bir üst kurul kursak iyi olmaz mı?' Şahsen ben 'Kötü olur' diye cevap veriyorum. Düzenleyici bir kurul, yazılı basın için de internet medyası için de getirilmesinin üst kurullara, yeni üst kurullar eklemek olarak da değil, kısıtlayıcı, sansür edici ve özgürlük alanlarını daraltıcı bir unsur olarak görüyorum. Ama bu benim şahsi düşüncem."
"Tıpır tıpır idare mahkemesine gidenler var"
Kötüye kullanmalar arttıkça onları denetleyecek, suistimallerin yolunu kapatabilecek çareler aramanın yurttaşların görevi olduğunu dile getiren Arınç, "RTÜK ne kadar başarılı olursa ona benzer taleplerin de bence önü kesilmiş olacaktır" diye konuştu.
Son 5 yılda RTÜK'te yapılan çalışmalara ilişkin bilgi veren Arınç, şunları kaydetti:
"20 yıldan beri yapılamayan frekans tahsislerini yapmalıydık. Çünkü tahsisler yapılmamıştı, tahsisler yapılmadan defakto bir durumda televizyon yayıncılığı, radyoculuk yapılıyordu. Yine herkes bize 'Bunu da yapamazsınız' dedi. 'Bu öyle bir alandır ki önümüze bin tane engel çıkarırlar siz bunu da yapamazsınız'. Uzun uğraşlar sonunda altyapısını da fevkalade teknik anlamda hazırladıktan sonra biz bunu da yapmaya muvaffak olduk. 8 küsur milyon lira artı yüzde 18 KDV ile 1 katrilyon üzerinde frekansların ister HD ister standart olsun, ister tematik olsun hepsinin de ihalelerini yaptık. O ana kadar sesleri çıkmayan bir kısım çevreler, 'Vay bunu da yaptılar' deyince biz çok sevinmiştik. Görevimizi yaptık. 20 senedir yapılamayan işi başardık. Ama bir de baktık ki en yakın dostlarımızdan veya o güne kadar 'Bu kanun çıkmasında biz de sizlere yardımcı olalım' diyenlerden tıpır tıpır idare mahkemesine gidenler var. Türkiye o hale geldi ki bunu üzülerek ifade ediyorum, davacısı kimdir ve hangi idare mahkemesine gitmiştir, o mahkemeden nasıl bir karar çıkacaktır, isterseniz yazılı bir zarfa koyun ertesi gün açın bakın karşınızda onu bulacaksınız. Hiçbir gerekçe olmadan, dava yolunda müracaatta aranan şartların hiçbirisi yerine gelmeden, dosya almamış, ihaleye girmemiş, artırmamış, daha önce bir itirazda bulunmamış, uyduruk bir isimle yapılan müracaatlar karşımıza yürütmeyi durdurma olarak çıktı. Bir kısmını bölge idare mahkemelerinden çevirdik bir kısmı çevrilmedi hatta birkaç mahkeme esasa yönelik karar verdi."
Konuyla ilgili Danıştay'dan çıkacak kararı beklediklerini vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:
"O karar iptal yönünde kesinleşirse elbette yeni yasa gerekiyorsa anında çıkarmak suretiyle yeni yönetmelikler yapılacaksa onu da yapmak suretiyle 20 yıllık iddiamızı da gerçekleştireceğiz. Yani bize 'Bunu yapamazsın, yaptırmaz' diyenler biraz fiyat yükselince hemen ertesi gün mahkeme kapılarına koştular, bildik, tanıdık, dost, ahbap çavuşlardan bildik kararlar çıkarmaya başladılar. 'Çok kötü bir iddia canım'. Evet çok kötü iddianın sahibi benim. İsteyenlere de bunu yeriyle mahkemesiyle ismiyle gösterecek bir noktadayım. Yapmayın Türkiye'ye, 20 yıllık iddiamıza yazık oluyor, herkes parasını verdiği frekansını rahatlıkla kullanabilsin, korsanlıkla yoluna devam etmesin. Bu Türkiye için çok doğru bir yapılanma bunun peşini bırakmayacağız. Son günlerini yaşıyoruz yani mahkemeden kararlar şu veya bu şekilde çıkmış olacaktır, haziran ayına kadar derhal yeni bir yasal düzenlemeyle süratle eğer iptal edilecekse bu ihaleleri yapmak için bütün gücümüzle çalışacağız."
RTÜK kararlarının şu veya bu şekilde eleştirildiğini aktaran Arınç, "Unutmayın ki hem adli hem de idari yargı bu kararları denetleyen mekanizmalardır. Bizim her kararımız yargı denetimine tabidir. Bundan da üzülmüyoruz, korkmuyoruz, çekinmiyoruz. Ama bazı müeyyideler niçin uygulanmadı, niçin bu paralar tahsil edilmedi diye soranlara yargı yolunu göstermek zorundayız. Kararlar kesinleşecek veya kesinleşmeden önce de eğer bir miktarı yatırılmak suretiyle tahsil edilebilecekse bunlar da uygulanabilir" dedi.
RTÜK'ü günlük olayların, çekişmelerin içine koymanın çok doğru olmadığını söyleyen Arınç, şu açıklamalarda bulundu:
"Özellikle seçim dönemlerinde YSK'nın hem seçim takvimini hazırlamak hem de seçim döneminde televizyonların ve diğer yayın kuruluşlarının hangi ilkelere uygun yayın yapacağını tespit etmek yetkisi var. YSK'nın verdiği kararları RTÜK'ün üzerine yıkmak doğru değil. RTÜK ancak rapor tanzim edebilir talep üzerine ama kararı verme yetkisi de YSK'dır. 'YSK'dan bu yetki alınsın canım' diyenler bunun bir yasal düzenlemeyle ancak mümkün olabileceğini de düşünmelidir. RTÜK ilk kurulduğu gün gibi bugüne kadar geldiği 20 yıllık zaman sürecinde olduğu gibi tertemiz, şeffaf görevini en iyi şekilde yapan, birbirleriyle uyum içerisinde çalışan ve kanunu uygulama noktasında herkesin çaba gösterdiği bir kurum olarak yoluna devam etmeli, devam edeceğine de yürekten inanıyorum." AA