Rakel Dink, Dilek Dündar, Özgür Mumcu... Paris'te, Türkiye'de gazeteci olmayı konuştular!

Paris’te Hrant Dink Anısına “Türkiye’de gazeteci olmak: Hakikatin bedeli” başlıklı bir konferans düzenlendi.

Fransa’nın başkenti Paris’te 10’uncu bölge belediye salonlarında Ortak Rüya Kolektifi, Acort, Sınır tanımayan gazeteciler ve 10’uncu Paris belediyesi “Türkiye’de gazeteci olmak: Hakikatin bedeli” konferansı düzenledi. 



Bugün gazetesinde yer alan habere göre, konferansa Hrant Dink Vakfı Başkanı ve ocak 2007’de öldürülen AGOS Gazetesi kurucusu Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, 26 kasım 2015’den beri tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı 1993’te öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu katıldı. 



Dilek Dündar konuşmasında şunları söyledi:



”Hrant Dink de Uğur Mumcu da gazeteciydi. Halkın haber alma hakkını savunuyorlardı. Fikirlerini her ortamda cesurca anlatıyorlardı. Ama vurdular. Kitapları, fikirleri bomba gibi tehlikeli bulanlar, gerçek bombaları, silahları kullanarak imha ettiler. Uğur Mumcu’yu, Hırank Dink’i. Ülkenin değerlerini yok ettiklerinin farkına bile varmadılar. Ama olmuyor. Fikirler yok edilemiyor. Bu sefer de Can’la Erdem’i tutsak aldılar. Tabi ki gazetecilikten değil. Terör örgütüne yardım yataklıktan, tabiki casusluktan. İddianameleri hazırlayan savcı iki köşe yazısı iki yazı dizisi ve altı haberi ekliyor evraka ve yüzümüze bakabiliyor. Can ile Erdem’in davası artık yalanla gerçek arasında bir dava. Türkiye’nin ne yana savrulacağını gösterecek bir dava. Hukuk mu kazanacak. Bir Cumhurbaşkanın kişisel kini üzerine kurulu siyasi baskı mı kazanacak? Avrupa için de bir kavga bu. Mülteci krizi üzerine kurulu. Ülkelerin menfaatlerini kazanacak. Avrupa’yı Avrupa yapan insani değerler mi kazanacak? Demokrasinin güçler dengesini beğenmeyenler şimdiden ayan beyan güçlerin tek elde toplanmasını istiyor. Yaptığı toplantılarda kanunları boş verin diyebiliyor. Hem de kamu görevlilerine yapıyor bu çağrıyı. Bunca ölüme bunca cezaya rağmen Türkiye’den umudu kesmek istemiyorum. Başka memleketimiz yok. Gerçek yalana karşı kazanacak. Hukuk siyasi baskıyı bertaraf edecek. İnsanlarımız gücün esiri olmayacaklar. Fikri hür vicdanı hür bir toplum olacağız. Bu hayalimden hiç vazgeçmeyeceğim. ”



Rakel Dink şöyle konuştu: 



“Hep böyle bir araya geldiğimiz zaman yoğun duygular içindeyim. Kadirnaz eyleminiz anma töreniniz çok anlamlı, sevdiklerimizi putlaştırmadan da onların acılarına, onların sevinçlerine ortak olmaya vesile olduğu içinde kullanıyoruz. Hem onların mücadelesinde ortak oluyoruz hep birlikte onların gerçekten dokundukları konulara biz de dokunmaya devam ediyoruz. Onlarla aynı konuda paylaş oluyoruz. Onları daha iyi anlamayı öğreniyoruz. Biz de bir şekilde biraz büyüyoruz. Birbirimize dokunuyoruz. Hepimiz isterdik doğduğumuz ülke için övünmek. O kadar çok acı yaşanıyor ki arkadaşlarla konuşuyoruz hapse girdiği için seviniyoruz. Biraz trajedi bir durum ama. Gerçekten öyle. Tarih boyunca faili meçhul cinayetleri. Aslında faili belli cinayetlerdir ama o kadar çoğaldı ki hani boğazımıza kadar dolduk derler ya. Yeter demek geliyor. Dileriz çabuk biter. Küçük bir risale vardı onu okuyordum. Çocuklarla ilgili idi sizinle de paylaşmak istedim. ‘İnsan hükümranlığına girmek için çocuğa benzer olma gereği niçin vurgularız? Çocuğun aklı soruları, gerçekleri araştırarak bulmanın örneği ve yöntemidir aslında. Yaratan düşünen akla araştırma, bulma yeteneğini vermiş. Filozofların babası Sokrates ‘Dikkatle araştırılmayan yaşam yaşanmaya değmez. Çok basit insan aklı çocukluktan itibaren gördüğü, duyduğu, öğrendiği şeyleri sorgulamakla devam ediyor yaşamı boyunca. 



Biz Ermeni olarak hem geçmişimiz hem yaşantımız, korkularımız, saklanarak yaşamak, konuşmadan yaşamak kendini hem korkmak hem de bulunduğun kimlikten yaşamak zorunluluğu yaşama mücadelesini sürdürmek durumundayız. Bu Ermenilerin yaşadığı korku geçmişten gelen hatta şimdi de bir çok dönmüş aslını zamanında İslamiyet’e dönerek yaşamaya sarılan insanlar saklı kalmışlar ve bugün tek tek torunlar ortaya çıkıyorlar. Bu yaşanılan korkular tabi ki bizim çocukluğumuzu da etkilemişti. Bu korku ile yaşamanın artık bir yerde yeter demenin başlangıcıydı AGOS’un ortaya çıkış sebeplerinden biriydi. Söylenilen küfürlerden haberdarız, gücümüze gidiyor demek, yanlış haberleri düzeltmek. Bizde buradayız, bizi de düşüncelerimizi de öğrenin, anlayın anlamında bir yola çıkıştı. Gözü kara olma kararlılığıyla da söylenmesi gerekenleri biliyordu ve söylemek zorunluluğunu yaşadı eşim. 



Sabiha Gökçen haberinden sonra o kadar tehditlere maruz kaldı ki ama gene de o kendisi de insandı o da korkular yaşadı. O korkulara rağmen vazgeçmek istemedi. O yolu yürürken büyük umut besledi Türkiye’nin demokratikleşme konusunda yolu açıldı, genişliyor gittikçe diye. Ama maalesef o inkarcı politikanın devamı olarak bu sonuca geldik. Bu inkarcı zihniyet değişmedikçe bu gün yaşanılana da cevap bulmak zor. 



Ben basit aklımla diyorum ki 2015 yılı 1915 yılı yüzüncü yılı bu kadar kargaşa, bu kadar ölü, bu kadar Türkiye’yi karıştıran konular 1915 konuşmasınlar diye mi çıkardılar diye düşündüm. Hiç konuşulmadan geçti gitti. 1915’e dönülmüş gibi bir hal var Türkiye’de. Çok sert çok anlaşılmaz bir dil tanrı yardımcımız olsun. Dileriz çoğalmaz öldürülen. Özellikle ifade özgürlüğü için” 



Özgür Mumcu’nun konuşması şöyle: 



”Toplantıyı düzenleyen ve Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğüne destek olan herkese teşekkürler. Türkiye’de ifade özgürlüğü ve medya hakkında konuşmak hep acılı şeyleri de konuşmak anlamına geliyor maalesef. Paris’te doktora öğrencisiydim. Babamın ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul’a uğramıştım ve İstanbul’da iken Hrant Dink’in ölüm haberini aldım. Refleks olarak doğrudan Agos’a gittim. Benim yıllar önce yaşadıklarımı yaşayan insanlarla maalesef aynı manzaraları izledim. Hrant Dink’in cenazesine katıldım ve oradan Ankara’da babamın ölüm yıldönümüne de katıldım. O gün kendi kendime Türkiye’de ifade özgürlüğünü en iyi benim bu yapmış olduğum gezi özetliyordu. Yıllar sonra geçtiğimiz haftalarda önce benimle beraber 1400 kişi aynı davada Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmaya başladım. Duruşmadan sonra telefonum çaldı babamın gazeteci bir arkadaşının oğlu arıyor. Her halde dayanışma mesajı zannettim. Baktım –Özgür haftaya aynı mahkemede aynı davadan ne sordu sana hakim ne cevap vereyim? Dedim ki Türkiye’deki basın özgürlüğünü özetleyecek maceralarının sonu gelmiyor. 



Bunu anlattığımda bir arkadaşım bana bir başka bir aile hikayesini anlattı. Burada hikayenin basın özgürlüğünden daha geniş bir sorunu da işaret ettiği de gördük. ‘Dayım küçük bir mafya lideri idi yıllar boyunca kabadayılık yaptı, insanları yaraladı. kahveleri taradı. Babam ise solcu bir sendikacı idi bankacıydı. Yıllarca bankadaki sendikal faaliyetleri sundu. Toplamda babam dayımın yaklaşık iki katı hapiste yattı.’ Galiba bu da biraz Türkiye’yi özetliyor. 



Elbette umutsuz olmamak lazım. Her şeye rağmen biz buradayız ve yok olmayacağız. Bunların hiçbiri olmayabilirdi. Can Dündar o haberi yapmayabilirdi. Suriye’de ne olduğunu hiç de öğrenemeye bilirdik. Buna rağmen öğrendik. Amaç sonuca vardı. Şu anda yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz önce arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı hapishaneden çıkaracağız gerekirse teker teker. Daha sonrada onların haberlerini kaldıkları yerden yapmaya devam edeceğiz ve gerçekle yalan arasında bir savaş var bizin tarafımız belli. Doğru taraftayız. Tarihsel olarak haklı olan biziz. Sonunda da biz kazanacağız.” 



Soru yanıt bölümün de bir üniversite öğrencisi nasıl bu kadar güçlü olabildikleri sorusunu yöneltti? 



Rakel Dink şu yanıtı verdi: “Güçlü bir tanıklıkla, yaşamla önünden giden birinin arkasından gelmek ya da yanında yaşamak biraz bulaşıyor bence. İtiraf etmek zorundayım ve istiyorum da o ilk cenaze gününde okuduğum mektupta olduğu gibi tanrısaldır ve İsa’ya borçluyum. Ailemin hepsi Avrupa’ya göç etti. Bir kısmı Marsilya’da oturuyorlar. Babam çok ısrar etti eşim için. “Oğlum gel başın tehlikeye girmesin. Orda umut yok anlamında. Biz hepimiz akılsızız bir sen mi akıllısın kaldın orda gelmiyorsun.’ Ama o ısrarla şunu söylüyordu. ‘Bütün gerçekleri birinin söylemesi lazım. Olmuşların unutularak çözümü yoktur. Umudu da besleyen mücadeledir. Mücadeledir senin hayatına güç katan. Çözüm değil orayı bırakıp gitmek. Bence mücadele gerektiriyor. Yaşam bunu gerektiriyor. Eşim vurulduğunda haberi ilk aklıma gelen babam iyi ki babam önce ölmüştü. Çok üzülürdü. Bir sözü vardı: ‘Biz hazır cennetlere gidip gerçekten rahat edecek insanlar değiliz. Biz kalıp ülkemizi cennet haline getirmek için mücadele getirmeliyiz.’” 



Dilek Dündar ise şunları söyledi: “Umuda her zaman yer vermek lazım. Bir şekilde mücadele etmek lazım. Mücadele etmeden sevgiyi aşılamak olmuyor. Zaten bu ülke kötü zaten herkesi öldürüyorlar iltica mı edelim başka ülkelere. Bizim ülkemiz, O memleket, o topraklar bizim biz orda doğduk. Bir şekilde mücadele edeceğiz. Başka yolu yok.” 


Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında