Programının yayından kaldırıldığı an Medyatava objektifine böyle yansıdı! Aysever, ilk kez Medyatava'ya konuştu!
Enver Aysever, programının yayından kaldırılmasıyla ilgili neler söyledi?
Medya dünyasında edebiyata gönül vermiş ve bu alana yatırım yapan insanların olması umut vadedici. Enver Aysever de bu insanlardan biri. Tam 14 kitabı var. Son kitabı, 'Bu Kitap O Kız Okusun Diye Yazıldı' Doğan Kitap'tan çıktı. Kitapta bolca aşk, İstanbul ve Cemal Süreya var. Daha ne olsun! Sadece yazmakla yetinmediğini söylüyor Aysever. ''Tam bir kitap kurduyum'' diyor.
Çoğumuz onu CNN Türk'te yayınlanan 'Aykırı Sorular' programıyla tanıdı. Programı da oldukça dikkat çekti ve kısa zamanda büyük bir izleyici kitlesi oluşturdu. Aysever'in haftaiçi her gün yayınlanan programı, haftada 1 güne düşürüldü. Nedeni merak konusu oldu.
Aslında bütün bu soruların yanıtlarını aramak ve edebiyat üzerine konuşmaktı gayemiz. Fakat röportajımız esnasında ilginç bir gelişme oldu. Enver Aysever'in programı tamamen yayından kaldırıldı. Üstelik Aysever haberi röportaj anında CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Barış Tünay'dan gelen telefon mesajıyla aldı.
Bu gelişmelerin ardından ilk kez konuşan Aysever, Medyatava'dan Canan Kaya'ya önemli açıklamalar yaptı.
Türkiye'de birçok aşk romanı yazıldı, yazılmaya da devam ediyor. Bu kitap nasıl oluştu?
Bir sanat yapıtı için aslında bu tür genellemeler, yani 'aşk romanı', 'korku romanı', 'macera romanı' türündeki değerlendirmeler, okura biraz ipucu vermek için gerekli. Ama bir romanı gerçekten tartmaya çalışırsak çok eksik ifadeler. Örneğin; 'Suç ve Ceza' aslında dünyadaki en etkili polisiye romanı. Şimdi ona ne diyeceğiz? Dolayısıyla bu çok doğru olmaz.
Bu noktada bir 'aşk romanı' derken, aslında göndermesi olan bir 'aşk romanı' dememiz gerekiyor. Çünkü bu kitapta, içinde bulunduğum kentin, İstanbul'un, bu yaşadığım süreçle birlikte 'benim İstanbul'um' duygularının getirdiği bir aşk hali var. Bir taraftan da iki genç insanın yaşadıklarının İstanbul'la örtüşmesi var.
Bu açıdan baktığımızda, romanda temelde edebiyat tutkunu bir genç adam, iki amatör müzisyen, 90'lı yıllarda İstanbul sokaklarına düşmüş bir aşk, sahici bir arka plan, biraz İstanbul'un hüznü kederi, biraz sahiciliği ve nihayetinde de sürprizli bir hikayesi var. Bundan dolayı da memnunum.
Romanın diğer kitaplardan farklı olarak şiirsel bir tadı var. Usta şair Cemal Süreya'dan alıntılar yapmışsınız. Bu sık başvurulan bir yöntem mi?
Edebiyatçılarımızın bu konuda vefasızlık yaptığını düşünüyorum. Herkes için değil ama benim kuşağımdan olanlar için geçerli bu. Biz bugün belli duyguları yaşıyorsak ve belli bir edebiyat sevgisi, tutkusu taşıyorsak, hiç kuşku yok ki bunun altında 'ustalarımız' dediğimiz insanlar vardır. Cemal Süreya da bunlardan biri benim için. Ben bir kitabımda daha aynı şeyi yapmıştım. Kitaplarımda beni inşa eden yazarları ve şairleri, kahramanlarımla da ilişkisi olduğunu gördüğüm için mutlaka kullanırım. Cemal Süreya bu kitapta bizim bir dert ortağımız aynı zamanda. Dolayısıyla Cemal Süreya'nın bir kahraman olduğunu da düşünebiliriz. O açıdan keyifli.
'Bu Kitap O Kız Okusun Diye Yazıldı' Doğan Kitap'tan çıktı. Yeni bir kitap projesi üzerinde çalıştığınızı da biliyorum. Peki yeni kitabınız da Doğan Kitap'tan mı çıkacak?
Benim Doğan Kitap'la üç kitaplık bir sözleşmem var. Dolayısıyla bu üç kitaplık sözleşme doğrultusunda oturup karar vereceğiz.
Cemal Süreya demişken, Türkiye'de edebiyatın geldiği nokta nedir? Şiir okunmuyor mu artık?
Öncelikle şunu söylemeliyim: Gezi Direnişi, şairlerimizi hortlattı ve milletin başına bela etti. Turgut Uyar, Cemal Süreya hepsi oradaydı. Bu vesileyle şiirin ne işe yaradığını gördük. Şiir, sokakta ve insanın içinde. Bu yüzden şiiri kitaplara hapsedemezsiniz.
Örneğin; köşe yazısında bir gün olsun şairlerimizden söz eden yazarlarımız olsa ne güzel olurdu. Eskiden böyleydi. Benim çocukluğumda 2. sayfada Melih Cevdet Anday yazardı. Türkiye'nin en büyük bilgesi olarak görürüm onu. O dönemde insanlardan, şiirden söz ederlerdi.
Artık yeni iddiam şu; şiirin diğer sanat disiplinleri için kaynak olduğunu düşünüyorum. En güzel şarkılar şairlerimizin güzel dizelerinden çıkıyor. Benim romanımda olduğu gibi pek çok romana da konu oluyor. Siyasiler mecburen şairleri referans gösteriyor, yoksa kimse itimat etmiyor. Şiir hortladı ve bunların başına bela oldu.
Sevdiğiniz yazarlar kimler?
Öncelikle ben bir Melih Cevdet Anday tutkunuyum. Şiirine, denemeciliğine, tiyatro yazarlığına çok büyük saygım vardır. Yusuf Atılgan, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Cemal Süreya, Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Leyla Erbil hayranıyım. Aslında ben Türk Edebiyatı'nın tutkunuyum. Türkçe edebiyat dünyanın en güçlü dillerinden biri. Birilerinin bunun farkında olmayışı, onların değerini azaltmaz.
Medyaya değinmek istiyorum biraz. Medyada son dönemde yaşanan baskı, sansür, işten çıkarılan gazeteciler derken, büyük bir kaygı durumu söz konusu. Sizce bu hep böyle mi gidecek? Düzelme olur mu?
Türkiye'nin ifade özgürlüğü sorunu doğal olarak kitle iletişim aracı olduğu için ilk olarak medyada ortaya çıkıyor. Ülkelerin ifade özgürlüğünün bence daha önemli bir alanı var, o da üniversiteler. Üniversitelerin boyun eğdiği bir ülkede bütün kurumlar çöker. Çünkü üniversitelerin; insanları bilime, akla, dünyanın bilgisine davet etmesi gerekir. Bizim üniversitelerimiz, hurafelere, hamasete, ucuz kariyer planlamalarına, baskıyla YÖK'le birlikte yönlendirildiler. Dolayısıyla oradaki suskunluk, medyadaki insanların da cehaletini pekiştiren bir hale geliyor.
Kimdir o insanlar?
Cahil olmadıkları halde cehaleti besleyenler var. Aslında entelektüel dünyaları olan, dünyada her şeyin farkında olan ama iktidar yalakalığı yüzünden ifade özgürlüğünden vazgeçip kalemini, onurunu, namusunu satanlar var.
İkincisi 'Yeni Türkiye'nin unsuru olan arkadaşlarımız var. Bu 'Yeni Türkiye'nin unsuru olan arkadaşlarımıza Allah kolaylık versin. 'Yeni Türkiye'de hiç kimsenin yeri sağlam olmadığı için onlar şimdi el üstünde tutulabilirler ama 'Yeni Türkiye'de kimin ne olacağı pek belli değil. Onlar geçici.
Bir de usta-çırak ilişkisiyle gelen insanlar var. Usta- çırak ilişkisiyle gelen insanlar da direniyorlar. Bugün Türkiye'de bakıyoruz İsmail Saymaz diye bir arkadaşımız var. Çıkıyor, dövüşüyor ve doğru bildiğini söylüyor.
Yine benim de Türkiye'de 1 Ekim'den itibaren yazmaya başlayacağım BirGün gazetesi var ve bayrak olarak devam ediyor. Dolayısıyla ben medyadaki bazı insanların son derece değerli, son derece dirençli olduğunu düşünüyorum.
O halde sorunun kaynağı nedir?
Medyadaki temel sorun şu; sizin ayağınız kaydığı zaman bir başkası sizin yerinize geldiğinde sevinebilir. Ancak bu çok kritik bir sevinme biçimidir. Çünkü gittiğiniz yer kanlıdır. Orada bir cinayet işlenmiştir. Orada uzun süre kalamazsınız. O yüzden önce cinayetin failini bulacaksınız, sonra yola devam edeceksiniz.
Kendi payıma gazeteci değilim. Çünkü gazetecilik muhabirliktir. Ben televizyon programcısıyım. Muhabir arkadaşlarıma da çok saygılıyım. CNN Türk'ün muhabirleri çok onurlu işler yaptılar. Ezidileri takip ettiler, sınırdan haberler yaptılar, Soma'da direndiler. Bu arkadaşlarım başımın tacıdır. Bu arkadaşlarım, ben ekranda televizyon programcılığı yaparken, halkın gerçek sorunlarını taşıdılar. Ben ne yaptım? Ben de Türkiye'de önemli olan bir şeyi yaptım. Soru sormayı akla getirdim.
Az evvel, CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Barış Tünay'dan gelen bir SMS ile programınızın yayından kaldırıldığını öğrendik. Öncelikle büyük geçmiş olsun. Neden böyle bir karar alındı?
Barış Tünay her şeyden önce benim arkadaşımdır. Dolayısıyla Tünay'a medya üzerinden cevap veremem. Kendisini severim ve sevmeye de devam edeceğim. Kendisiyle işten dolayı arkadaş olabiliriz ama arkadaş olduktan sonra iş geri planda kaldı. Barış Tünay, CNN Türk'ün Genel Yayın Yönetmeni ve böyle de kalsın isterim. Başına bir iş gelsin istemem.
İkinci olarak, Aydın Doğan'ın profesyonel bir medya patronu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla profesyonel bir medya patronu olarak hepimize eşit mesafede ve olabildiğince özgür bir zemin yaratmaya çalıştığını da düşünüyorum.
Fakat şöyle bir durum var; ülkenin koşulları ve içinde bulunduğumuz toplumsal iklim zaman zaman insanlara hak etmedikleri konumlar doğurabilir. Bunlar da zaman içersinde dönüşebilir.
Yakın aralıklarla medyada bir takım değişimler yaşandı. Örneğin Hürriyet'ten Enis Berberoğlu ve Yılmaz Özdil, Cumhuriyet'ten İbrahim Yıldız gibi güçlü isimler ayrıldı veya ayrılmak durumunda kaldı. Sizinle ilgili yaşanan gelişme de bu olayların ardına eklenince, toplumun bazı kesimlerinde 'hükümet baskısı' yorumları yapıldı. Nedeni bu olabilir mi?
Türkiye'de otoriter bir iktidar var. Medyayı yeniden dizayn etmeye çalışan bir iktidar var. Haram medya, havuz medya denen bir yapı oluşturuldu. Bu gerçekten üzücü. Lakin bir de söz ettiğimiz arkadaşlarımızın bugünkü konumlarına bir bakalım. Enis Berberoğlu bugün CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı. Kendine siyasi bir kariyer yaptı ve topluma faydalı olacak. Bugün Yılmaz Özdil kalemiyle nereye gitse okunur. Kitapları Türkiye'de milyon satacak rakamlara gelmiş. Cumhuriyet gazetesinin başına Utku Çakırözer gibi beyefendi bir arkadaşımız geldi. Bu durumdan çok umutluyuz. Ben de kitaplarımla ve Aykırı Kumpanya ile herhalde kötü bir şey yapmıyorum. Dolayısıyla bu insanlar izleyicileriyle ve okurlarıyla buluşmaya devam ediyorlar.
Demek ki otoriterleşmenin, insanları susturmaya çalışmanın onların ayıp hanesine yazılmasından başka bir şey doğurmadığını anlıyoruz. Dolayısıyla ben susturulmaya çalışıldım ya da mağdurum diye bir açıklamam yok.
Kırgınlığınız var mı? Haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz?
Profesyonel hayatta kalıcı kırgınlıklarımız olamaz. Köşelerimiz ve ekranlarımız bizim babamızın malı değildir. Ben CNN Türk'te sözümü özgürce söyledim. Bundan sonra da bulabildiğim mecralarda özgürce söyleyeceğim. Ancak kesinlikle haksızlığa uğradığımı düşünüyorum. Kim olsa düşünür. Onlarca ödül aldım, tüm Türkiye'nin gönlünde taht kurdum ve sorularım kamu gözcülüğü adına önemliydi. Ancak bunları yapabilmem için güçlü bir kanala, CNN Türk'e ihtiyacım vardı. Dolayısıyla bütün bunları bana sağlayan bir kanalın aleyhinde konuşmam doğru olmaz.
CNN Türk'le olan bağınız tamamen koptu mu? İlerleyen dönemde yeniden orada olma ihtimaliniz var mı?
Ben programcıydım ve bu program bitti. Ben televizyonculuk yetenekleri olan biriyim. Dolayısıyla yarın bir gün bir başka program için orada olmayacağım diyemem. Bir bakarsınız CNN Türk'te yeniden programa başlamışım. Bunu teklif edip etmemek tabii ki onların tasarrufunda. Ancak tekrar çağırdıklarında en azından daha güçlü bir sözleşme yaparım. (Gülüşmeler...)
Başka kanallardan teklif aldınız mı? Yakın bir tarihte 'Aykırı Sorular'ı tekrar ekranda görebilecek miyiz?
Dört televizyon kanalından arandım. Bunlardan üçü olanakları çok dar olan alternatif kanallar. Biri de ana akım medyada önemli bir kanal. 'Kapım sana sonuna kadar açıktır' diyen çok insan oldu. Kapılarını aralamış olmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.
Gelelim Ahmet Hakan konusuna... Ahmet Hakan'la yaşadığınız polemiği sormak istiyorum. Sizce Hakan neden böyle bir açıklama yapma gereği duydu? Aranızda bir problem mi yaşandı?
Hayır bir tartışmamız olmadı. Medya dünyasında insanlar zaman zaman birbirlerine takılırlar. O da bana takılmış. Bu kötü bir şey değil ki.
Fakat yazısında 'Bir çift sözüm var' diyerek eleştiriyor sizi. Bu takılmanın ötesinde bir durum değil mi?
Bir gazeteci olarak bu soruyu bana soruyorsun ama bu sorunun muhatabı ben değilim. Sorunun muhatabına sormak gerekiyor sanırım. Açıkçası kendisiyle çok samimi değilim. Samimi olmamamın nedeni de program günlerimiz ayrıydı.
Sosyal yaşamda görüşmüyorsunuz o halde?
Hayır görüşmüyoruz. Tabii ki karşılaştığımız vakit selamlaşıp hal hatır soruyoruz birbirimize. Hatta geçmişte onun programlarına da konuk olmuştum. O nedenle bana karşı kasti bir tavrı olacağını düşünmem. Böyle düşünmek de istemem. Benim ahlakımda arkadan konuşmak yoktur!
Yeni Şafak yazarı Cem Küçük'ün yazısıyla ilgili ne söyleyeceksiniz? 'Aykırı Sorular'ın tamamen yayından kaldırılacağını söyleyerek sizinle ilgili bazı eleştirilerde bulunmuş.
Sosyalist olduğum için programın kaldırılacağını söylemiş. Evet ben sosyalistim. Sosyalist olduğum için kaldırıldıysa daha kötü. Zaten kelaynaklar gibi üç kişiyi beş kişiyi geçmiyoruz. Demek ki sosyalistler ne kadar namuslu ki, herkese eşit mesafede davranıyor.
Acaba yandaş medyadakiler sosyalistlerin yüzde biri kadar namuslu olup mesela her düşünceye her fikre yer verebilir mi? Ben de onlara soruyorum. Mesela Kabataş yalanından dolayı özür dileyecek kimse var mı? Ben diyelim ki çok önemli bir adam değilim, diyelim ki çok iyi bir programcı değilim. Kabul. Peki Alo Fatih olayından dolayı bir cevabınız var mı? Berkin Elvan'ın annesinin yuhalatılmasına dair bir vicdanınız var mı? Soruları çoğaltabilirim. Buralarda hemfikirsek mesele yok!
Ben 1917 model solcuymuşum ve o yüzden bir işe yaramazmışım. Ben de diyorum ki, 2000 model liberal olacağıma, 1917 model solcu olmayı onur olarak sayarım. Neoliberal taciri olacağıma, solcu eskisi olmayı tercih ederim. Benim değerlerim solcu değerler ve demek ki gerçek muhafazakar benim. İnsanlığı muhafaza ediyorum. Acaba siz neyi muhafaza ediyorsunuz? Betona tapıyorsunuz. Bütün İstanbul'u beton yaptınız.
Ekim ayından itibaren BirGün gazetesinde yazmaya başlıyorsunuz. Teklif nasıl geldi?
BirGün benim eski yazdığım gazetem olduğu için zaten ısrar ediyorlardı. İbrahim Aydın ve Barış İnce başta olmak üzere hepsini çok severim. Fakat ben iki sebepten dolayı köşe yazmak istemiyordum. Birinci sebebim şu idi; 'Aykırı Sorular'da her akşam soru sorduğumdan, fikirlerimi açıklarsam deşifre olurum ve deşifre olduğum insanlara soru sorarak bir adalet terazisini de sarsabilirim diye düşündüm. Kendi fikirlerim, değil onların düşünceleri duyulsun istiyordum.
Öte yandan köşe yazarlığında her gün köşe yazacak kadar büyük fikirlerimiz olduğuna inanmıyorum. Her gün bir Recep Tayyip Erdoğan'a küfür etmek bir yazarlık değil bence. Dolayısıyla yazabileceğim sayıda, örneğin haftada iki gibi yazmayı düşünüyorum. Her gün düşünerek edebiyata ihanet etmeden özgün bir dil kullanarak bu işi yapmak istiyorum.
'Aykırı Kumpanya' ilgiyle takip ediliyor. Önümüzdeki süreçte yenilikler olacak mı?
Aykırı Kumpanya bu sene iki prodüksiyon yapacak. Bir tanesi 'Aykırı Kumpanya Kızlı Erkekli' ve bu projede Çiğdem Erken aramıza katıldı. Çiğdem'in varlığıyla ve Pınar Büyükkara'nın da besteleriyle birlikte yeni bir sahne düzeni yaptık. Yeni hikayelerimiz yeni esprilerimiz var. Bu gösterinin en büyük özelliği her akşam yeniden seyirciyle birlikte kurgulanması. Şarkılarımız değişiyor, hikayelerimiz değişiyor, kahkaha atıyoruz, kederleniyoruz, günlük siyaseti yakalıyoruz ve pek çok da soru soruyoruz. Bundan dolayı da izleyicilerimizden büyük ilgi var. Türkiye'de yüz yüze olmanın heyecanı adına da tüm Türkiye'yi dolaşacağız.
Yılın ikinci projesi de Dilek Türkan, Çiğdem Erken, Didem Erken ve benim de içinde olduğum 'Nisan'a Mektuplar' projesi olacak. Bu da belgesel bir tür olacak.
Bizim gösterilerimizde salonlar hıncahınç doluyor. İnsanlar kahkaha atıyor ve tekrar tekrar geliyorlar. Aykırı Sorular diye bir aile var, Aykırı Kumpanya diye bir aile var, Aykırı Akademi diye bir aile var. Dolayısıyla bir Aykırı Aile olabildik biz ve tüm Aykırılar cümbür cemaat bir araya geliyoruz.
Canan Kaya / Medyatava
canankaya@medyatava.com
twitter.com/ckayacanan
Fotoğraflar: Burak Karadiş