Payitaht Abdülhamid'e bir eleştiri de Cumhuriyet yazarından!

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, TRT'de yayınlanan Payitaht Abdülhamid dizisini eleştirdi.

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Tayfun Atay, TRT'de ekrana gelen Payitaht Abdülhamid dizisini eleştirdi. Atay, "Gayet net ki son derece sakin, mutedil, temkinli, hesaplı ve ürkek bir padişah olan Abdülhamid’i bu şekilde gerçek haliyle kurgulamaya kalksanız seyredecek kimse bulamazsınız" görüşünü dile getirdi.



Tayfun ATAY / CUMHURİYET



Çatışma ve şiddet medyadan mı, meydanlardan mı?

AKP Düzce Milletvekili ve TBMM Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu Başkanı Ayşe Keşir, televizyonlarda çatışma üzerine kurulu bir reyting-reklam döngüsü olduğunu ve bunun şiddeti artırdığını söylemiş. Dahası, en çok şikâyet edilen yapımların en çok reyting alan programlar olduğunun altını çizerek şöyle bir saptamada bulunmuş:



“Reklam verenler reklam verdikleri programların marka değerlerini düşünüyor. Vatandaşın bu kadar şikâyet ettiği, sosyal öğrenmeyle topluma bu kadar zarar verdiğini söylediğimiz yapımların, üzerine para verip yaptıranlar aslında onlar.”



Demek ki (eğer yanlış anlamıyorsak) reklam verenleri sorumlu tutuyor tüm bu sorundan… Üstelik işi "sistem analizi"ne de vardırarak:



“Kapitalizmle gelen kısır bir reyting-reklam döngüsü var. Mesela dizide, haberde, yarışmada çatışma varsa reyting alır. Burada şiddete varan çatışmalardan bahsediyoruz. Reyting üzerine gelen bir reklam var.”



Hâlbuki bana sorarsanız sayın milletvekilinin sözlerinde “içkin” olan, ama kendisi tarafından dışa vurulmuyor görünen esas sebep şu: Bizim millet, “ideal”de vurdulu-kırdılı, itişip-kakışmalı, bol atışmalı, şiddet-çağrılı ve “kadın-ezmeli” yapım, kurgu, hikâyelerden bol bol şikâyet ediyor; ama “pratik”te de bunları bayıla bayıla seyrediyor.



Yine kanımca Keşir, televizyonlardaki reyting-reklam döngüsünün toplumda şiddeti körüklediğini ileri sürerek de denklemi doğru kurmuyor. Reyting-reklam döngüsünden şiddete giden bir yoldan ziyade, toplumdaki şiddetten, şiddet kültüründen televizyonlardaki reyting-reklam döngüsüne giden bir yol var.



Bugün televizyonlarda çatışma ve şiddete resmi olarak dur demeye kalkarsanız da olacak iki şey şudur: Bir, şiddet ve çatışma tüm hızıyla evde, okulda, sokakta, dağda, bayırda, ovada devam edecek.



İki, ortalama vatandaş için hayat, çok daha “sıkıcı” olacak.



Çünkü bu memlekette ortalama vatandaş için hayatındaki tek renk, tek hareket, tek eğlence televizyon… Ve onu insanlar için böyle kılan da hayatın statiğinden değil, dinamiğinden beslenmesi. Yani isteseniz de istemeseniz de çatışma, anlaşmazlık, uzlaşmazlık, ret, kavga ve şiddetten…



“Seyrin sermaye hali” demek olan reytingi bunlar getiriyor.



Eli-yüzü düzgün, halim-selim, müşfik-munis, edepli-uslu programlar yaptığınız zaman elbette herkes takdir edecek, tebrik edecek, teşekkür edecektir.



Fakat hiç kimse seyretmeyecektir.



Toplumun statiğine, yani dirlik-düzenliğe, huzur-sükûnete, dinginlik ve suhulete yaslanan yapımlar alkışlanır, ama seyre mazhar olmazlar.



Bunu anlamak için her şeyi bırakın, şu an muhafazakâr seyrin şahikası olan “Diriliş-Ertuğrul”a bakın, yeter! Onu zirveye taşıyanın anlı-şanlı tarihimiz, ağır mı ağır mollalarımız, Türk töresi, İslâm ülküsü falan olmadığını, düpedüz kurguya hâkim çatışma ve şiddet olduğunu fark edeceksiniz.



Hatta “Payitaht Abdülhamid”de bile öyle değil mi?! Yoksa muhafazakâr kalem erbabımıza bile pes dedirten “İngiliz elçisine padişah tokadı” gibi tarihsel olarak aslı astarı olmayan sahneleri nasıl açıklarız?..



Gayet net ki son derece sakin, mutedil, temkinli, hesaplı ve ürkek bir padişah olan Abdülhamid’i bu şekilde gerçek haliyle kurgulamaya kalksanız seyredecek kimse bulamazsınız.



Televizyonda reyting her şeydir. Reytingde de çatışma ve şiddet, yani dinamizm her şey… Çünkü insanlar, hayatı sürdürürken huzur, sükûn, olağanlık istese ve arasa da hayalin içinde (kurguda) biraz zıvanadan çıkmayı, yani hareket, çatışma, olağanüstülük ve şiddeti talep eder.



Bu, masallardan, efsanelerden, destanlardan beri böyle…



Dolayısıyla, “aile bütünlüğü”nü mesele yapacaksanız yapın tabii; zaten bu, dünyanın da meselesi.



Ama bu meseleyle uğraşırken ha bire ekranları hedef gösterip onlara fatura kesmekten vazgeçin!



Bu olsa olsa “gölge boksu” yapmaktır çünkü.



Çatışmanın, şiddetin, kavganın gerçek membasını bulmak için de topluma, onun içinde daha somut, maddi, ekonomik ve politik olup bitenlere bakın!



Bir de tabii o toplumun, o milletin temsiline soyunup meydanlarda şiddetle gürleyen kendi liderlerinize!..



Tayfun Atay'ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısını BURADAN okuyabilirsiniz.


Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında