"Ortaya koyacağım eserlerle romancılıkta kalıcı olmak istiyorum"
Burak Artuner önemli bir gazeteci, aynı zamanda edebiyat dünyasında da yerini gitgide sağlamlaştıran bir isim. Ülke gerçeklerinden kopmadan, geçmişi ve geleceği yok saymadan önemli romanlara imza atan Artuner ile Sayım Çınar konuştu.
Sayım ÇINAR /
Ayakları Yere Basan Romanların Yazarı: Burak Artuner
Sevgili Burak Artuner, iki araştırma kitabın Kayıp Topraklar ve Avrupa'yla Aşkımız'dan sonra 2015'te Can Yayınları'ndan çıkan ilk romanın Aşk Hürriyet İstibdat ve bu yıl Haziran ayında Mona Kitap'tan basılan ve bir hayli ilgi çeken Leman Hanım'ın Mavi Cadillacı isimli romanınla edebiyat dünyasının bilinen isimlerinden biri oldun. Yeni bir romana da başladığını biliyorum. Mesleğin gazetecilik. Bir gazetecinin romancı olmasının avantajları ve dezavantajları nelerdir, öncelikle bunu sormak istiyorum, romancılık serüveninden bahseder misin?
Romancılık benim lise çağlarından beri hayalimdi. Gazetecilik de 18 yaşında başladığım mesleğim. 46 yaşındayım. Bunun 28 yılında aralıksız gazetecilik yaptım. Polis, adliye muhabirliğiyle başladım. Bu süre içinde çok sayıda olaya şahit oldum. Sonrasında gazetenin mutfağında haber merkezinde, yazı işlerinde çalıştım. Hemen her gün yeni olaylarla karşılaştım, hâlâ da bu tempo sürüyor. İlk gençliğimden beri hep iyi bir roman okuyucusuydum. Türk yazarlardan Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Attila İlhan, yabancı yazarlardan özellikle Dostoyevski, Balzac, Tolstoy, Emile Zola gibi büyük yazarları gençliğimden itibaren defalarca okudum. Tabii her dönemin usta yazarları, zamanımızın yazarlarını da takip etmeye başladım. İyi bir yazar olmanın yolunun çok okumaktan geçtiğine sarsılmaz bir şekilde inanırım. Kendi düşünce dünyanızı oluşturmanın en önemli yollarından biridir bu. Zaman ilerledikçe 40'lı yaşlarıma yaklaşırken, artık romancılık için gereken doygunluğa ulaştığımı hissettim ve ilk romanım Aşk, Hürriyet, İstibdat'ı kaleme aldım. Yazımı bir hayli uzun süren romanımı Can Yayınları 2015'te basmayı kabul edince dünyalar benim oldu. Bu ilk romanım çok olumlu eleştiriler aldı. Ve bu bana romancılıkta ilerlemem için büyük bir şevk verdi. Ardından ikinci romanım Leman Hanım'ın Mavi Cadillacı adlı romanımı yazdım. Bu romanımın yazım aşaması da yaklaşık dört yıl sürdü. Bu yıl Haziran ayında piyasaya çıkan romanımı okuyan okuyuculardan gelen yorumlar da gelecek için bir hayli umutlandırdı beni... Gazetecilik olayların ayrıntılarına inmeyi, pek çok ayrıntıyı gözden kaçırmamanızı gerektiren ve bunu çok kısa zaman içinde yapmanızı sağlayan bir meslek. Size büyük bir tecrübe kazandırıyor. Aynı zamanda çok büyük fedakarlık ve disiplin gerektiriyor. Romancılık da aynı şekilde ayrıntıları fark etmeyi, yazmayı, disiplinli olmayı gerektiriyor. Bu yüzden gazetecilik mesleği, romancılık için her gün sizi besleyen bir antreman imkanı tanıyor. Ben böyle değerlendiriyorum. Tabii 24 saatini romancılığa ayıran edebiyatçıların da daha farklı imkanları oluyor. Bunlar da yaratıcıklarını daha da besleyen bir fırsat yaratıyor. Onun avantajı da bu bence.
Son romanın Leman Hanım'ın Mavi Cadillacı toplumcu gerçekçi bir bakışla, tutkulu bir aşkı anlatan yakın tarihe ışık tutan öğeler de barındıran bir roman. Bu romanla birlikte biraz kendini aştığını düşünüyor musun?
Leman Hanım'ın Mavi Cadillacı için toplumcu gerçekçi bir roman yorumu son derece sahici bir yorum Sayım. Romanımda Türkiye'nin toplumsal dönüşümünü aktarmaya çalıştım. Bu dönüşümle birlikte her dönemdeki insanın aşka bakışlarındaki yaşam tarzlarındaki değişimi de yansıtmaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum, okuyucuların takdiri.
Romanını üç dört yıl içinde, uzun araştırmalar yaparak yazdığını biliyorum. Nasıl yorumlar alıyorsun? Sonuçta zihnen seni çok yoran bir mesleğin var. Aynı zamanda şunu da yanıtlamanı isterim: Romanın önsözünde Milan Kundera'nın "Aşk ya çılgınlıktır ya yoktur" sözüne yer vermişsin. Sen bu sözü nasıl değerlendiriyorsun, romanında böyle bir hikâyeyi mi anlatıyorsun?
Evet geçmişten günümüze gelen bir roman olduğu için araştırmalarım uzun sürdü. Şöyle bir tepki alıyorum çoğu okuyucudan, "Bu hikaye gerçek mi? Siz gazetecisiniz size gelen gerçek bir hikayeyi mi romanlaştırdınız?" "Hayır bu roman bir kurgu, kahramanları da hayali" diyorum. Okuyucuların bu sorusu bir şeyleri başardığımı gösteriyor. Romancılığı seviyorum. Evet son romanımın büyük ilgi gördüğünü düşünüyorum ama henüz kendimi aştığımı düşünmüyorum. Kendi okumayı seveceğim romanları yazmayı sürdüreceğim. Zamanla daha iyi olacağımı biliyorum.
Romanın 50'li yıllardan başlıyor, 2013'e kadar gelen bir zaman diliminde geçiyor. 60'lar 80'leri de anlatıyorsun. O dönemleri anlatırken en çok neler etkiledi seni? Değişim yıllarını geçmişe esaslı bir yolculuk yaparak aktarıyorsun. Sence geçmişten bugüne neler değişti Türkiye'de?
Beni en çok Kıbrıs ve 6-7 Eylül olayları etkiledi. İstanbul'un bir parçası olan Rum azınlığa yönelik bir grubun saldırıları gerçekten çok trajik. Aynı dönemde Kıbrıs'ta Türklere yönelik saldırıları da işledim. Karşılıklı nefret tohumları ekilmişti ve bunun sonucunda parçalanan aileler, yaşanan dramlar peşi sıra geliyor... Değişen İstanbul...Onun dışında tabii 1980 darbesi sonrası toplumsal değişim ana konularımdan biriydi.
Tarihi bir romanı içinde aşk barındırarak yazmak yazmak kolay değildir. Eski aşklardaki tutku da daha gerçek. Senin romanında sanki Yeşilçam filmlerindeki aşklarını anlatan bir dokusu ve tadı var. Aynı zamanda günümüzdeki aşklara da değiniyorsun. Geçmişten bugüne aşk kavramındaki değişimi bir romancı gözüyle anlatır mısın?
1980 sonrası değişti her şey. Nispeten kapalı, kendi içinde kendi çekirdeğiyle kavrulmaya çalışan bir toplumdan tüketim toplumuna hızla geçtik. Bazı ahlaki kavramları yitirmeye başladığımız bir dönemdi bu. Bununla beraber her şeye kolay ulaşır, kolay tüketir olduk. Eskiden ölümsüz aşklar vardı, şimdi üç ayda altı ayda biten 'aşk'ları yaşar olduk. Aşkları da tüketimin alışkanlığımıza ekledik. Hele de internet teknolojisi, sosyal medya platformları, arkadaşlık siteleri vs. Aşk kutsal bir kavramdan, kolay bulunan, çabuk bitirilen bir ihtiyaç kavramına dönüştü. İnsanlar ihtiyacı oldukları kadar birlikte oldular. Ben romanımda ölümsüz bir aşkı anlatmaya çalışırken, diğer 'aşk' ve ilişki olgusunu da yansıtarak, insanları düşündürtmeye çalıştım.
Kitabın ana karekterlerinden birisi bir araba. Bu otomobilin sahibi gerçekten kim?
Mavi Cadillac benim dönemleri anlatmam için hepsine şahit olan bir meta olarak seçtiğim bir metafor aslında. Yıllar geçiyor, o hep yollarda, nelere şahit oluyor, neleri, kimleri bekliyor... Hepsi Mavi Cadillac'ta eriyip, bitiyor.
İçindekilerle beraber nerelere sürükleniyor, biz nereye sürükleniyoruz. Zamanın hızla geçişini de vurgulamak için onun hızına ihtiyacım vardı. Geçtiği yollar, geçirdiği yıllar...
Yazmak için etkilendiğin romanları sormak isterim, Türk edebiyatında kimleri okuyorsun? Kalbinden vuran yazarlar kimler?
Yukarıda bahsetmiştim onların dışında Türk edebiyatında Sabahattin Ali, Orhan Pamuk okumaktan mutluluk duyduğum isimler...Onun dışında İlhami Algör'ü, Selçuk Altun'u beğenerek okuyorum. Kadın yazarlardan Aslı Erdoğan, Ayfer Tunç da keza öyle...Yabancı yazarları da ilgiyle takip ediyorum. Rus yazarların dışında Güney Amerikalı yazarlar Marquez, Carlos Fuentes, Amerikalı yazarlar Charles Bukowski, Henry Miller, Paul Auster, Japon yazarlar Haruki Marukami, Osuma Dazai, Juniçiro Tanizaki...Norveçli yazar Erlend Loe, İspanyol yazar Antoni Casas Ros da dikkat çekici yazarlar.
Kadına yönelik şiddet olaylarını her gün konuşuyoruz. Senin romanında da önemli bir sahne, bir bölüm var. Bu bağlamda karekterin psikolojik tahlilleri de ilgi çekici. Bu tahlilleri yapmak için nasıl süreçlerden geçtin?
İşte burada gazeteciliğimin katkısı olduğunu düşünüyorum. Yıllar önce eroinman, erkeklerin tacizine ve tecavüzüne uğramış bir kadınla yüz yüze görüşme fırsatı bulmuştum. Onun anlatımları, onu gözlemleme şansını yakalamıştım. Onun anlatımları, yaşadığı sıkıntılar, psikolojik tahlillerimde etkili oldu. O kahramanı yaratırken biraz o günkü gerçek kahramanın yaşadığı sıkıntılardan ve gözlerimden faydalandım.
Yeni yazmaya başladığın romanınla ilgili biraz ipucu verebilir misin? Ana konu ne olacak?
Toplumsal, ahlaksal yozlaşmayı aktarmayı düşünüyorum. Baş karakterim orta sınıf, nesli tükenmekte olan bir ahlaki sağlamlığa sahip bir insan olacak. Onun İstanbul'daki çevresi ise sürekli değişmektedir. Çocukluğunda koruduğu, kolladığı arkadaşları başka bir sınıfa yükselmeye başlamışlardır. Onların değişimiyle, aralarındaki ilişkilerin değişmesini konu alacağım. Daha fazla ipucu vermeyeyim ama. Yakıcı bir hikâye olacak diyebilirim.
İleride sadece yazmayı düşünüyor musun?
Elbette tam zamanlı bir yazar olmayı amaçlıyorum. Sonuna kadar yazmayı, üretmeyi düşünüyorum. Ortaya koyacağım eserlerle romancılıkta kalıcı olmak istiyorum. Bunlar benim amaçlarım, gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimi zaman gösterecek.
Çok teşekkürler.
Güzel söyleşi için ben teşekkür ediyorum sana Sevgili Sayım Çınar.