'Öğrenci İşleri' filminin yönetmeni Medyatava'ya konuştu: 'Bakur' gösterime girseydi ceza ödemezlerdi
Bir hafta önce izleyicilere 'merhaba' diyen 'Öğrenci İşleri'nin yönetmeni Talip Karamahmutoğlu, Medyatava'dan Canan Kaya'nın sorularını yanıtladı.
Yapımcılığını Güzel İşler Sanat'ın üstlendiği ve senaryosunu Kamuran Süner'in yazdığı filmin, yönetmen koltuğunda ise Talip Karamahmutoğlu yer alıyor.
"Küfürsüz komedi" yapılabileceğinin güzel örneklerinden olan film; babadan kalma dersaneyi binbir zorlukla işleten Kısmet'in, dersanenin arsasını almaya çalışan müteahhit kardeşi İsmet ile mücadelesini anlatıyor.
Filmin yönetmeni Talip Karamahmutoğlu, yeni filmi "Öğrenci İşleri"ni Medyatava'ya anlattı. 'Öğrenci İşleri'nin yanı sıra 'Bakur' belgeseline uygulanan sansüre ve Cem Yılmaz'a da değinen Karamahmuoğlu,Türk sinemasının yaşadığı zorluklarla ilgili de ilginç açıklamalarda bulundu.
Hikâyeyi bir de sizden dinleyelim. "Öğrenci İşleri" nasıl bir film?
İnsanoğlunun sınav hikayesi, doğumla başlar ve bir sürü şeye karşı sınava tabi tutuluruz. En zor olanlardan biri de üniversiteye hazırlık sınavıdır. "Öğrenci İşleri" filmi babadan kalma bir dershanede yaşanan İsmet ve Kısmet adlı iki kardeşin komik hikayesi...
"GÜLMEYE İHTİYACIMIZ VAR"
Neden korku, gerilim veya polisiye değil de komedi filmi çekmeyi tercih ettiniz?
Genelde dramatik hikâyeler de yapmak istedik ama günlük hayatımızda o kadar gerçek dramlar yaşıyoruz, o kadar ağlıyoruz ve o kadar üzülüyoruz ki... En azından toplum çok gergin. Biraz gülmeye ihtiyacımız var. Toplumu biraz güldürebilmek için de komedyaya yöneliyoruz. Yoksa sırf ticari endişelerimizden dolayı değil. Bu da bizi güldüren bir film.
"Öğrenci İşleri" komedi türündeki ilk filminiz mi?
Hayır. "Bir Hikayem Var" adında kara komedi alanında yaptığım bir filmim daha var. Yine "Girdap" adında gerçek ve politik bir hikayeden uyarlanmış bir filmim de vardı.
"EN ÇOK GİŞE YAPAN FİLM OLDUK"
Film gösterime gireli 1 hafta oldu. Nasıl tepkiler aldınız?
24 Nisan'da bizimle birlikte 12 film birden gösterime girdi. O 12 film içerisinde en çok gişe yapan film olduk.
Kaç kişi izledi ?
25.000 gişe yaptık. Ancak bu sayıyı daha fazla bekliyorduk. Tabii film öğrencilere hitap ettiği için TEOG sınavlarının olduğu haftaya denk geldi. Bu 4 günlük tatil sürecinde rakamın daha da artacağını umuyoruz.
Filmin devamı olacak mı?
Evet devam hikâyesi olacak. Ucu açık bitiyor. Çok eğlenceli karakterlerimiz var. Yine Fırat Tanış, Murat Akkoyunlu ve Deniz Celiloğlu'nun da içinde olduğu bir devam hikâyesi olacak.
"FIRAT'IN OYUNCULUĞUNU ÇOK BEĞENİYORUM"
Karakterlere uygun oyuncuları belirlerken zorlandınız mı? Kimlere teklif götürdünüz?
İlk hemfikir olduğumuz oyuncu Fırat Tanış oldu. Fırat, oyunculuğunu çok beğendiğim Türkiye'deki 3-5 oyuncudan biridir. Hatta şöyle bir olay olmuştu; filmde iki kardeş olan İsmet-Kısmet ve okulun kadın müdüresi Manidar diye bir karakter var. Fırat'ın adı ilk geçtiğinde, yapımcı ve senaristlerle konuşurken, "Fırat İsmet'i mi oynasın, Kısmet'i mi oynasın?" diye bir konuşma geçmişti. Ben de "Fırat bu filme gelsin Manidar'ı da oynar" demiştim.
Dolayısıyla Fırat'la anlaştık. Arkasından Murat Akkoyunlu ve Deniz Celiloğlu'yla anlaştık. Ancak Deniz'le ilgili aramızda çok tartışmalar oldu.
Neden?
Çünkü Deniz yakışıklı bir adam. Yüzü çok sempatik bir adam. Deniz'in oynadığı "Bobinci Nuri" karakteri de hapishaneden kaçan azılı bir haydut. Deniz gibi bir adamdan böyle bir adam çıkar mı dedik. Ancak Deniz bizi şaşırttı ve çok sert bir karakter oldu. Biraz tipiyle de oynadık. Çok güzel oynadı. Müthiş bir performansı vardı. Hem seyirci hem de ekip tarafından çok beğenildi.
'KÜFÜRSÜZ KOMEDİ YAPTIK' YORUMLARINI DOĞRU BULMUYORUM'
Türkiye'de komedi filmlerinde küfür tartışmaları çok gündeme geldi... Siz ne düşünüyorsunuz? Küfür olmalı mı, olmamalı mı?
"Küfürsüz komedi yaptık" şeklindeki yorumları anlamıyorum. Eğer hikâyenin özünde küfür edilmesi gereken bir bölüm varsa o olmalıdır. Sokaktaki bir karakterinizin bir öğretmen bir imam gibi tepki vermesini bekleyemezsiniz. O sokaktaki bir adam gibi küfürlü konuşur.
"KÜFÜR KULLANIRDIM"
Sizin filminizde küfür var mı?
Biz de küfür yok. Ama küfür edilmesi gereken bir yer olsaydı tabii ki o küfürü de kullanırdık.
"CEM YILMAZ ELEŞTİRİLECEK EN SON ADAMDIR"
Özellikle Cem Yılmaz'ın filmlerine bir hayli yöneltildi bu eleştiri...
Cem Yılmaz sinema konusunda eleştirilecek en son adamdır. Takdir ettiğim bir yazar, senarist ve çok iyi bir oyuncudur. Çok iyi stand-up yapar. "Hokkabaz" filmi Türkiye'de son 10 yılda yapılmış en iyi 5 film arasındadır.
"CEM YILMAZ'A HAK VERDİM"
Cem Yılmaz'ın yeni filmi için Bulgaristan'daki bir stüdyoyu kullanmasına yönelik eleştiriler var. Hatta geçtiğimiz gün Habertürk'ten Kadir Kaymakçı "Cem'i Bulgaristan'a kaptırdık" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye'nin en büyük sorunu ses, renklendirme ve kablodur. Hâlâ da oturmuş değildir. Yurt dışında ne kullanılıyorsa biz de onları kullanıyoruz. Örneğin; biz de Alexa kamera kullanıyoruz, bizde de RED kamera var ve seste onlar ne kullanıyorsa biz de aynısını kullanıyoruz. Sadece üzerindeki operatörler farklı. Ancak kimse işini tam olarak yapmıyor. Yurt dışında öyle değil. Bir işi teslim ettiğinizde en iyi şekilde teslim alıyorsunuz. Dolayısıyla Cem Yılmaz'ın birileri canını sıktıysa o da yurt dışındaki bir stüdyoyu tercih etmiş olabilir. Çok da anlayışla karşılıyorum.
"TEKNOLOJİK ANLAMDA DAHA İYİYİZ"
Türk sinemasını teknoloji, oyunculuk ve senaryo bakımından yurtdışındaki yapımlarla karşılaştırdığımızda hangi noktada görüyorsunuz?
Teknoloji olarak bizden daha iyi değiller. İşin teknik tarafında yetişmiş eleman olarak bizden daha ilerideler.
Teknolojik anlamda biz daha mı ilerdeyiz?
Teknolojik açıdan biz her şeyi yeni alıyoruz zaten. Hatta onların kullandığı aletlerden daha iyi teknolojik araçlarımız var.
"SEYİRCİ SORUNUMUZ VAR"
Peki ya gişe bakımından?
Biz hep şununla övünürüz; Türkiye'de yerli filmin yabancı film karşısında seyredilme oranı yüzde 70'e yüzde 30'dur. Aslında bu rakamlarla insanları kandırmaktan başka bir şey değil. 70 milyonluk nüfusu olan Türkiye'de haftalık 1 milyon seyirci varsa, 10 milyon nufüsü olan Yunanistan'da haftalık 4 milyon seyirci var. Yine 70 milyonluk İngiltere'de haftalık 20-30 milyon seyirci var. Senin yerli filmlerin yabancı film oranına yüzde 70'e yüzde 30 olsa ne olur ki? Seyirci çok az. Seyirci sayımız az olduğu için çoğu filmler para kazanamıyor. Para kazanamadığı için de ikinci filmini yaparken oradan buradan kısmaya başlıyor. Bu sefer de kalitesiz işler ortaya çıkıyor.
Seyirci sayımızdaki azalmanın nedeni nedir? İnsanlar neden sinemaya gitmiyorlar?
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde internetten birilerinin filmini izleyemezsiniz. Ama biz de izlersiniz. Devletimiz bütün porno sitelerini kapatır, ama senin emek verdiğin milyonlarca para harcadığın filmin oradan izlenmesine hiç müdahale etmez.
"GALAYI POLİSLER BASTI"
Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel'in filmi "Bakur"a yönelik sansürle ilgili yorumlarınız neler?
Bir filmin devlet tarafından yasaklanması, o filme yapılmış en büyük destektir. Aksi olsaydı ''Bakur'' adlı belgeselden sadece çok az bir kesim haberdar olacaktı.
Aynı şey benim de başıma geldi. "Girdap" filmi benim ilk filmimdi. O dönem nasıl film çekeceğimi biliyordum. Ancak film çekildiğinde nasıl bir bürokrasi çalışır onu bilmiyordum. "Girdap"ın gala gecesinde polislerle birlikte Kültür Bakanlığı'nın memurları geldi.
Sonra ne oldu?
"Eser işletme belgeniz yok, filmi oynatamazsınız" dediler. Ben de burada ticari bir şey yapmıyorum, olsa ne olur olmasa ne olur dedim. Ardından yaş sınırı almam gerektiğini söylediler. Burada 5 yaşında 10 yaşında çocuklar yok, en genci zaten 18 yaşında cevabını verdiğimde ise; "hayır oynatamazsınız, ceza alırsınız" dediler. Ben de oynatırım dedim ve oynattım da.
"1 MİLYON LİRA CEZA KESTİLER"
Ceza aldınız mı peki?
Tabii. 1 milyon lira ceza kestiler.
"BAKUR GÖSTERİLSEYDİ MUHTEMELEN CEZA ALMAYACAKLARDI"
Ödediniz mi?
Meslek birlikleri aracılığıyla Kültür Bakanlığı'yla iletişime geçtik ve bir kereye mahsus affedildik. Bakur filminin yaşadığı da böyle bir olaydı. Muhtemelen onlar da oynatsaydı bir kereye mahsus ceza almayacaklardı.
Ancak biz bu soruyu festival yetkililerine yönelttik ve "Eğer bu film gösterime girseydi engellenirdik" şeklinde bir yanıt aldık...
Belki de ben bağımsız bir sinemacı olduğum için 'bu adam zaten bu parayı ödeyemez' diye düşünmüşlerdir. Bakur için "Festivali bulmuşken alırız, sponsorları var" filan diye de düşünmüş olabilirler. Ama sansür için yapıldığına inanmak istemiyorum. Oradaki sorunun eser işletme belgesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendim de yaşadım.
Evet, konu eser işletme belgesiydi. Fakat filmin gösterime gireceği gün bunun yapılmış olması ve Ağrı'daki olaylarla ilişkili olabileceği yorumları kafalarda soru işaretleri bırakmıyor mu?
Sektörde konuşulan bu. Ama sadece eser işletme belgesiyle ilgili bir durumdu. Örneğin; Girdap filmim sistemi eleştiren bir filmdi. Kültür Bakanlığı desteğiyle hazırlanmıştı ama bakanlık desteği de yanlış anlaşılıyor. Bakanlıktaki 12 kişilik kurulda, sektörden senaristler yapımcılar, oyuncular, yönetmenler bulunuyor ve hangi filmin çekileceğine onlar karar veriyor. Devletin o kurulda 1 tane oyu var. Yani buna devlette karar vermiyor aslında. Kalan 11 oy sektördeki insanların oyu.
Türk sinemasının geleceğini yapımlar açısından nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle ben her şeye umutla baktığım gibi Türk sinemasına da umutla baktığımı söylemek istiyorum. Sorumluluklarımız var. Metin Erksan'dan ve Ertem Eğilmez'den bugüne kadar gelmiş bir Yeşilçam süreci var ve onlar büyük bir yükü sırtlayıp bizlere teslim etmişler. Biz de sonraki kuşaklara daha iyi bir şekilde teslim etmek zorundayız.
"SEYİRCİ NE VERİRSEN ONU ALIYOR"
Neden sinema ve dizilerde özgün senaryolar göremiyoruz o halde? Genelde ya kitaptan ya da yurtdışındaki yapımlardan uyarlamalar var...
Bu topraklarda hikaye çok. Bu ülkenin tarhinde de hikaye çok. Sanırım bunun nedeni televizyondaki işlerin ticari olduğuyla ilgili biraz da. Bir de "seyirci bunu istiyor" diye bir yorum yapılıyor. Seyirci onu istemiyor, seyirci ne verirsen onu alıyor. Dizilerde daha çok bilindik hikâyelerden yola çıkıyorlar. Sinema bu konuda daha bağımsız. Ancak sinemada da çok güzel işler oluyor. Ama seyircinin bundan haberi olmuyor. Çünkü sinemaya gitmiyorlar.
İnsanları sinema salonlarına nasıl sokabiliriz? Teşvik anlamında neler yapılabilir?
Öncelikle korsanla mücadele etmemiz lazım. İnternet ortamında nasıl ki porno sitelerini yasaklayabiliyorlarsa, Twitter gibi kendi fikirleriyle çelişen siteleri yasaklayabiliyorlarsa, film seyredilen siteleri de yasaklasınlar. Sokakta satılan DVD'lerin satışını önlemek için bir şeyler yapsınlar. O zaman sinema sinemada seyredilir.
"EN ÇOK GİŞE AVM'LERDEN GELİYOR"
Peki ya sinemanın AVM'lere hapsolmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Her tarafta AVM olması çok karşı çıktığımız bir şey ama gişe rakamlarına baktığınız zaman en çok gelen sayı da oralardan geliyor.
Neden?
Çünkü kapitalizm her şeyi hazırlamış. İnsanlar bir AVM'ye metroyla çok kolay ulaşabiliyorlar. AVM bir açıdan da insanlara rahatlık sunuyor aslında. Çünkü insanlar alışveriş de yapabiliyorlar bu sayede. Aslında kötü de değil. Türk sineması iş yapıyorsa, AVM'deki sinemalar sayesinde yapıyor. Bu biraz da iyi tarafı.
Yeni film projeniz var mı?
Kültür Bakanlığı'nın desteklediği "Mezarcı" diye bir hikayem var. Osman Şahin'in hikayesi. Osman Şahin Türk edebiyat tarihinin çok önemli yazarlarından biri.
Konusu nedir?
Almanya'da Hristiyan mezarlığında çalışan bir mezarcının babasının ölümüyle Türkiye'ye dönüşü ve Türkiye'de babadan kalan bir zeytinlik arazisini özel bir mezarlık yapmaya karar vermesiyle başlıyor. Onun oluşturduğu mezarcı profiliyle geleneksel mezarcının çatışmasını anlatan bir hikâye.
Öğrenci İşleri'ni izleyecek olanlara bir mesajınız var mı?
TEOG sınavı sonrası özellikle öğrencilerin stres atmaları için keyfile izleyecekleri bir film olacaktır. Gerçekten gülmeye ihtiyacımız olduğu şu günlerde, Öğrenci İşleri sizi güldürecek. Keyifle izleyin...
Canan Kaya / Medyatava
canankaya@medyatava.com
twitter.com/ckayacanan