Nilgün Belgün: Gazeteci olsaydım, en çok şiddet haberlerine eğilirdim

Usta oyuncu Nilgün Belgün, Medyatava'dan Canan Kaya'nın sorularını yanıtladı...

Nilgün Belgün denilince akla ilk gelen şeylerin başında şen kahkahası ve bitmek tükenmek bilmeyen hayat enerjisi geliyor elbette. Dile kolay, tam 42 yıldır tiyatro sahnesinde… Kendi deyimiyle “Ömrünü verdiği” tiyatroyu aynı özveri ve disiplinle sürdürüyor usta oyuncu…



Belgün, 65 yıllık yaşamına sığdırdığı o renkli hikayelerini, “Aşk ve Komedi” adını verdiği ve kendi imkanlarıyla yarattığı tek kişilik gösterisiyle anlatıyor bizlere… 6 yıldır koca salonları dolduran bu keyifli gösteride bir yandan onun yaşamına misafir olurken, diğer yandan da kendi hayatınızdan kesitler bulabiliyorsunuz. Gocunmadan, lafını esirgemeden ve kırıp dökmeden anlatıyor, dans ediyor, şarkı söylüyor…



Usta oyuncuyla, hem “Aşk ve Komedi” adlı oyununu hem sanat hayatını hem de gündemi konuştuk…





Canan Kaya / Medyatava



canankaya@medyatava.com





Hala aynı enerjiyle sahnede Nilgün Belgün… Nedir bu işin sırrı?



Gayet iyiyim, enerjim de yerinde. Biraz yoruluyorum ama olsun. En önemlisi insanın sevdiği işi yapması. Ben bu konuda şanslıyım. Çünkü sevdiğim işi yapıyorum.



Gözlerinizden de okunuyor zaten…



Altı yüzüncü oyunu oynuyorum ve hala prova yapıyorum.



"İYİ Kİ BU SAVAŞI VERMİŞİM"



42 yıldır sahnedesiniz. Dile kolay… Geriye dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?



En başta çok mutlu hissediyorum. Çünkü ömrümü verdiğim bir işi yapıyorum. Babama bile karşı çıktım tiyatro oyuncusu olabilmek için. Çok bedelleri de oldu tabii ki. Ana çok mutluyum ve iyi ki de bu savaşı vermişim. Farklı bir meslek yapsaydım onda da başarılı olurdum elbette. Çünkü ben çok başarı endeksli biriyim. Tabii bu kadar mutlu olmazdım. Oyunculuğun bütün zorlukları bana çok kolay geldi.



"BABAM UZUN SÜRE OYUNCULUĞUN İNTİKAMINI ALDI BENDEN"



Ne gibi bedeller ödediniz?



Ağır bedeller değil. Ancak tabii ki babamla aram açıldı ve bana hiç yardım etmedi. Çünkü varlıklı bir ailenin kızıyım ben. Fakat onlardan en ufak yardım almadan buralara kadar geldim. Babam hayatta değil artık. Ama uzun süre bunun intikamını aldı benden.



Nasıl?



Rahmetli Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la birlikte Devekuşu Kabare’de komedi oynuyoruz. Yıkılıyor ortalık. Babam geldi, en ön sıraya oturdu ve oyun sonuna kadar bir defa bile gülmedi. Oyun bitiminde Metin Akpınar “Kim bu önde oturan suratsız adam. Çağırın bakalım müdürü, kimin misafiriymiş” diye sordu. Tabii öyle söyleyince hemen attım kendimi öne ve “O benim babam” dedim. Sonra Metin Akpınar bana sarıldı ve “Ah yavrum” diyerek sarılıp şefkat gösterdi uzun yıllar… Böyleydi yani. Çok katı ve otoriter bir babanın kızıyım. Çok disiplinli yetiştim. O yüzden kendime hep “Bu hayatın içinde bu disiplin nedir… Askere mi gidiyorum ben” dedim. Ama tiyatro oyuncusu olduktan sonra tiyatronun ne kadar disiplinli bir sanat dalı olduğunu gördüm. Belki de bu başarımı disiplinime ve çalışkanlığıma bağlıyım. Yetenekten öte bunlar olmazsa olmuyor yani.



O nedenle 42 yılı konuşabiliyoruz bugün belki de…



Evet… Az buz değil, 42 tane yıl…



Öte yandan bir gösteriyi 6 yıl boyunca aynı heyecanla sahneye taşımış olmak da büyük başarı…



Aynı heyecanla ve dolu salonlara oynamam benim için çok büyük mutluluk… 1-2 sene oynarsın ama 6 yıl seyircilerin hâlâ gelmesi ve bu ilgiyi göstermeleri çok güzel bir şey.



Peki kaçıranlar için kısaca gösterinizden bahsedecek olursak, neler oluyor “Aşk ve Komedi”de?



Bu bir gösteri evet ama içine tiyatro ögelerini de kattığım için aslında bir kadın şovu. Bir “One Woman Show” yani… Ama Türkiye’de tabii ki böyle bir şey söz konusu olmadığı için ben buna gösteri dedim. Ancak bu asla stund-up değil. Çünkü stund-up’ta oturur sadece anlatırsın. Fakat ben burada tipleme de yapıyorum, çeşitli karakterleri oynuyorum, şarkı söylüyorum, dans ediyorum. Dolayısıyla bu tamamen bir şov, bir gösteri… Yurt dışında var bunları yapan ama ben Türkiye’de hiç görmedim.





Nasıl ortaya çıktı peki “Aşk ve Komedi”?



Kendim yarattım. Bana “Sen otur, bir şey yap, yıkarsın ortalığı” dediler. Ama o “Bir şey” benim için nedir yani... Çıkıp hayatımı anlatayım dedim ama bu tek başına yeterli olmazdı. O yüzden arasına şarkı koydum, dans koydum ve anlattığım şeyler de abidik gubidik şeyler değil. 1950 yılında annemle babamın evliliğinden bugüne uzanan bir Türkiye’yi anlatıyorum. Türkiye’nin sanata bakışı ve ülkedeki sanat… Siz bilmezsiniz, kabare vardı mesela eskiden. Şu anda olmadığı için kabare oyunculuğunu bilmiyorsunuz. Siz ancak videolardan seyrediyorsunuz, yetişemediniz o günlere. Çok değerli ve keyifliydi kabare oyunculuğu. Kabareyi Metin Akpınar’dan, Zeki Alasya’dan öğrendim ve yıllarca oynadım. Yıllarca “Fars” ve “Vodvil” oynadım ve onu da bilmiyorsunuzdur muhtemelen. Orada öğrendiklerimi Haldun Dormen ve Metin Serezli’ye borçluyum. Komedi yolculuğuma ise Ali Poyrazoğlu ve Müjdat Gezen’le çıktım. Çok büyük ustalardan  çok önemli dersler aldım.



Çok şanslısınız…



Şanslıyım ama insan şansını biraz da kendisi yaratıyor.  Mesela çok daha fazla para kazanacağım bir dizi teklifi gelse, ben burada keyfime göre olan kaliteli bir işi tercih ederim. Tutar, tutmaz. O kısmına çok takılmıyorum.



Dizi yapmaktansa tiyatro yapmayı tercih ederim mi diyorsunuz?



Hayır. Dizinin de kalitelisini tercih ederim diyorum.



"DİZİLER BENİ ÇOK YORDU"



Çok uzun süredir sizi bir dizide göremiyoruz…



O kadar yoruldum ki dizilerde. Bir gün elimi açtım ve “Allah’ım bana başka bir yol göster” dedim. Çok uzun yıllar dizi yaptım ve gerçekten çok yoruldum. Şimdiki gibi karavanlar da yoktu o dönemde. Dolayısıyla bayağı yorucuydu. Sonra bu işi buldum ve yarattım işte. Deneyeyim dedim en azından.



"KADINDAN TEK KİŞİLİK BİR ŞEY OLMAZ' DEDİLER"



Bizlere de güzel bir hediye vermişsiniz…



Çok teşekkürler. Çünkü bir sürü insan “Kadından tek kişilik bir şey olmaz” dediler.



Neden olmasın…



Biliyorsunuz Cem Yılmaz, Ata Demirer uzun yıllar yaptı bunu.



Türkiye’de böyle bir algı var değil mi Nilgün Hanım? Sanki erkeklerin hakim olduğu bir alanmış gibi görülüyor tek kişilik komedi gösterileri…



İşte ben de öyle zannediyordum. Yine de ben çok cesaretliyim ve risk alırım. En sevdiğim huyum budur. Çünkü risk almak başarıyı getirir insana. Öteki türlü ufacık yaşarsın. Ben büyük yaşamayı severim. Bu gösterinin bütün dekorunu, kostümünü, kurgusunu kısacası her şeyini kendim yaptım. Olursa olur, olmazsa da “Nilgün, senin için bir şey yaptım derim” dedim. Ama oldu işte…



Samimi, sempatik, sahici, insanların içine girmek çok önemli. Çünkü ben başka bir rolle çıkmıyorum karşılarına. “Ben Nilgün Belgün. Merhaba” diyerek çıkıyorum. O Nilgün Belgün’ün kimliği çok önemli işte. Bir kere idol olmak gerekiyor. Genç kızlar hep idolü olduklarımı söylüyorlar bana. Sedece genç kızlardan da değil, 50 yaşındaki kadınlardan da aynı şeyleri duyuyorum. Bu kadınlara erişmek çok güzel. Kadınların sevgisi daha önemlidir erkeklerden.



"KADINLARIN SEVGİSİ ERKEKLERDEN DAHA ÖNEMLİ"



Neden?



Kadınlar asla vazgeçmez… Erkekler vazgeçer çünkü. Kadınlar birini sevdikleri zaman sonuna kadar gider ve kadın seyircim çok fazla. İşte bütün bunlar bir paket oluyor insanın hayatında ve yaptığın işteki başarının sırrı oluyor. Tabii ki bunun içinde yeteneğim ve kendime özgü şeylerim var. Ama en önemlisi insanların seni kalplerinden sevmesi…



Peki sizin hiç vazgeçtiğiniz biri oldu mu?



Bir sürü şeyden vazgeçersin, sonra yeniden başlarsın. Her vazgeçiş yeni bir başlangıçtır. Beni mutsuz eden bir şey olursa tabii ki vazgeçerim. Mutsuzum ama bununla devam edeceğim gibi takıntılarım yok benim. Uzun süre denerim, olmuyorsa vazgeçerim. Ama bu vazgeçiş hayattan vazgeçmek değildir. Ben hayattan hiç vazgeçmem. Hayatla hep iyi geçinmeyi düşünen biriyim. O da benimle iyi geçinmenin yolunu buldu ve gidiyoruz beraber…



"GENÇLERİN NE YAPTIĞIMI GÖRMELERİNİ ÇOK İSTERİM"



“Aşk ve Komedi”yi anlatırken, Türkiye’nin sanata bakışını anlatıyorum dediniz. Neler değişti Türkiye’de sizce bu alanda?



Bir sürü şey değişti ama ben her zaman ileriye bakan bir kadınım. Demode değilim. Bu oyunculuğum için de geçerli. Önemli olan insanların ruhuna, kalbine dokunmak. Birçok değişti elbette ama ille de onlar olsun, bugün kötü diyemem. Genç oyuncular çok güzel oyunlar oynuyorlar ve farklılıklar sunuyorlar bize. Bunları çok seviyorum. Benim neslimin öbür türlü düşünenlerinden değilim. Daha modern bakıyorum hayata. Gençlerin yaptıkları işleri çok seviyorum ama şu da var ki; kendilerinden başkalarıyla ilgili değiller. Mesela ben burada bir şey yapıyorum, gelip görseler keşke. Hiç olmazsa gençlerin ne yaptığımı görmelerini isterim.



"GÖSTERİME EN ÇOK ŞARKICILAR GELİYOR"



"GENÇ OYUNCULAR BENİ İZLEMEYE GELMESE DE BEN ONLARIN OYUNLARIN AGİDİYORUM"



Yine çok sevdiğim usta bir tiyatrocu da genç oyuncuların tiyatroya çok fazla gitmediklerini, oyuncuları takip etmediklerini söylemişti. Siz ne düşünüyorsunuz?



Ben de öyle düşünüyorum. Kendileri yaptıkları zaman sadece “En iyisini ben yapıyorum” deyip diğerlerine bakmıyorlar. Ben hepsine gidiyorum. Ama açık söyleyeyim; çok kötü oyunlar duyuyorsam, onları seyretmiyorum. Mesela önümüzdeki hafta Baba Sahne’ye gideceğim. Onlar bana gelmeseler de ben onlara gidiyorum. Böyle gönül koymalarım da yok. Ama gelirlerse kendilerinden büyük ve 42 yılını bu işe vermiş bir kadından belki bir feyz alırlar. Şarkıcıların hepsi geliyor mesela. Şarkıcılar bana daha düşkün.





Peki bir röportajınızda “Oyuncu olmasaydım kesinlikle gazeteci olurdum” demişsiniz…



Kesinlikle olurdum. Çünkü çok meraklıyım ve araştırmacıyım.



"GAZETECİ OLSAYDIM, ŞİDDET HABERLERİNE EĞİLİRDİM"



Ülkede bir sürü şey oluyor. Mesela şu an gazeteci olsaydınız, hangi alanda haberler yapardınız?



Hayvanlara yapılan zulüm, kadınlara yönelik şiddet, boşanma davalarında kadınlara yapılan haksızlıklar, kısacası insanla ilgilenirdim… Yalnızca kadınlarla da değil aslında. Erkeğe de aynı haksızlık ve şiddet yapılsa onunla da ilgilenirdim, onun yanında da olurdum. Herkesin hakkaniyetli bir şekilde yaşamasından yanayım. Özgür ve mutlu… Beni çok delirtecek bir şey olursa vurur kapıyı giderim. Kimseye şiddet uygulamayı düşünmem.



Gündemdeki şiddet haberleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz peki? Sıla ve Ahmet Kural’la ilgili gündeme gelen haberlere yorumunuz nedir?



Bir şey düşünmüyorum. Çünkü her ikisi de sanatçı arkadaşımdır. Sıla çok sağlam duran bir kadın. Ahmet kendince buralara kadar gelmiş. O da eskiden Oya Başar ve Levent Kırca ile birlikte çalışmış. Ama işte insanların “Hişt sakin ol, sinirlerine hakim ol” şarkısını söylemeleri gerekiyor böyle durumlarda. Tabii ki yaptığı bir hatadır. Ama bir şekilde altından kalkarlar herhalde.



"MEHMET ALİ ERBİL'İN HASTALIĞI BENİ ÇOK ÜZDÜ"



Tabii hepimizi çok üzen bir başka konu daha var… Mehmet Ali Erbil şu an hastanede yaşam savaşı veriyor. Sizin de yakın dostunuz kendisi…



İşte o benim en üzüldüğüm şeylerden biri… Ziyaretine de gittim. Mehmet Ali’yi 17 yaşımdan beri tanıyorum. Bütün eşleri arkadaşım. Kızları kızlarımla birlikte büyüdü. Benim için çok üzücü bir durum ve çok mutsuzum. Halbuki ziyaretine gittiğim gün uğurlu mu geldim bilmiyorum, her şey o kadar güzel oldu ki… Mutlu mesut röportaj yaptım orada. Şimdi yine üzücü haberler gelince içim burkuldu.



"GAZTECİLER İÇİN ÇOK ÜZÜLÜYORUM"



Umarım en kısa sürede sağlığına kavuşur… Medyadaki bu değişimle ilgili yorumunuz nedir peki? Televizyonlar küçülüyor, gazeteler tek tek kapanıyor…



Son dönemde Türkiye’de her şey değişti. Ama dünyaya bakıyorum, orada da bir sürü şey değişiyor. Trump gibi bir adam var koca Amerika’nın başında. Hakikaten şaşkınlıkla izliyorum. Sap derken saman diyor… Bütün Amerika da onu dinliyor yani. Enteresan… Demek ki dünya başka bir yere gitti. Ama tabii ki basın özgürlüğü çok önemli. İnsanların fikir ve düşüncelerini özgürce dile getirmeleri çok önemli. Bunların değişmemesi gerekir. Bunlar değiştiği zaman hepimiz çok acı çeker ve çok üzülürüz. Bugün bana, yarın sana durumu olur. Gazeteciler için çok üzgünüm. Herkes aynı olmaz. Değişik renklerin uyumu en güzel şeydir hayatta. Bir ülkede değişik renkler olmalı. Tek renk çok sıkıcı. Mesela biriyle flört etsem ve ikimiz aynı renk olsak da çok sıkıcı. Farklı renklerimiz olsun ki konumuz olsun.



"BÜTÜN DİZİLERDE SİLAH VAR"



Ne yazık ki büyük bir ayrışmanın içindeyiz şu an…



Şu anda bütün dünyada dengesiz bir gidişat var. Büyük bir sevgisizlik ortamı var en başta. Kamyonetle kalabalıkların arasına dalıp insanları eziyorlar. Bu vahşet Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da çok fazla var. Herkesin elinde silahlar… Şundan da nefret ediyorum; tamam, silaha karşıyız. Ama kardeşim bütün dizilerde silah var.



Maalesef…



Bu dizileri çocuklar izliyor. Aşk temalı dizilerde de silah var. Silah aşkın içine de girmiş durumda. Ama bu normal değil. Farkında olmadan silahı destekliyoruz. Büyük bir mafya dizisi olur, içinde silah olur. Ama bir sebebi vardır.



Şimdilerde dizilerde, filmlerde ‘silah şartmış’ gibi bir durum söz konusu.



Hangi diziye zap yapsam “Pat, küt” şiddet, silah sesi…



Hangi dizileri izliyorsunuz?



“Bir Zamanlar Çukurova”yı çok beğeniyorum. Duygusu ve dokusu çok ilgimi çekti. Belki de geçmişlere dayalı bir dizi olduğu için kendimde nostalji yapıyorum. Sene başında bir diziyi izlemeye başlıyorum, öbür sene vazgeçiyorum. Çünkü bir sonraki yıl senaristler patlıyorlar. Diziler bakıyorsun çok iyi, öbür sene bakıyorsun maymun olmuşlar. Aynı şeyleri görmekten bıktık…



Bir kanalda asker dizisi görüyorsunuz, sonra bir bakmışsınız 3 ayrı kanalda daha başlamış… Keza dönem dizilerinde de benzer durum var.



Herkes asker, herkes padişah… İşte bak yaratıcılık çok önemli bir şey. Taklit yapma, yaratıcı ol. Şimdi benim yaptığım bu işte yaratıcılık var. Kendimce bir şey yaratmışım. Geçen gün Gani Müjde “O kadar renkli bir hayatın var ki anlatırken çok keyif alıyoruz” dedi. Evet, renkli bir yaşamım var. Ama bana gelen herkes kendi hayatından bir şeyler buluyor. Örneğin eski eşleri mi anlatıyorum, kadın kocasına “Aynı senmiş” diyor.



Birçok kişi bu kadar özel hikayelerini paylaşma cesaretini de gösteremez açıkçası…



Ama benim özelim de utanılacak hiçbir şeyim yok ki. Bütün evliliklerimi aşk evliliği olarak yapmışım. Ama sonunda bir yerde anlaşamamışız. Biri işini bırak diyor, öteki aldatıyor… Ama şu anda eşleri dahil, hepsiyle arkadaşım. Çünkü arkamı dönüp gittikten sonra aklım kalmıyor. Akrabam gibi oluyor artık onlar.



"KADINLAR TEK KİŞİLİK GÖSTERİ YAPMIYORLAR"



Kadın ve erkek komedyenlerden kimleri beğeniyorsunuz?



Engin Günaydın’ı çok beğeniyorum. Demet Evgar’ı çok yetenekli buluyorum. Aile Arasında filminde hayranlıkla izlemiştim onları. Şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Ama tek kişilik gösterilerde bir kadın görmedim açıkçası… Çünkü öyle bir kadın olacak ki benim gibi 6 yıl yapacak bu işi. Ama göremiyorum ne yazık ki. Daha genç birilerinden medet umuyorum. Ben bunu 70-80 yaşına kadar yapacak değilim yani. Herhalde 3 sene daha yaparım. İsterim ki birilerine faydam olsun. Bir sürü insan deniyor da ama başarı düzeyi benim düşündüğüm gibi değil.



"YAPIMCILAR BANA DRAM OYNATMAK İSTEMİYORLAR"



Yabancı Damat dizisinde canlandırdığınız “Katina” karakteri ile dram yönünüzün de çok güçlü olduğunu bir kez daha gördük. Neden artık dram rollerinde yer almıyorsunuz?



Yapımcılar ezber bozmak istemiyorlar ve bana dram oynatmak istemiyorlar. Seyirci bunu çok istiyor ama yapımcı böyle bir risk almak istemiyor. Örneğin Meryl Streep her rolü oynuyor. Rockçı da oluyor, komedyen de... Bizde herkes kolaya kaçıyor. Kimse zorlamıyor kendini. Öyle olsa Yabancı Damat bu kadar izlenir miydi… Katina bu kadar beğenilir miydi…



Umarım yakın bir tarihte bir dram karakteriyle de tekrar izleriz sizi… Şimdilik “Aşk ve Komedi”yi zevkle seyretmeye devam edeceğiz.



Yapımcıların aklına gelecek de… Ben yine kendim bir şey bulurum ve yaparım. Birazcık daha güzel tarafından görmek istiyorum hayatı. Ağlamayı, zırlamayı da çok sevmiyorum açıkçası.










Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında