Miya’dan 6 sene sonra yeni bir şarkı!
Ayça Zeynep Aydın (Miya), Sayım Çınar’ın sorularını cevapladı.
Ayça Zeynep Aydın ile Murat Matthew Erdem’in kurduğu müzik grubu Miya, 2013 yılında 'Uzaklaşmayalım' albümü ile müzik dünyasına adımını atmıştı. Uzaklaşmayalım albümünden sonra Bodrum, Gümüşlük’e yerleşen çift, kendi müziklerini orada yapmaya devam ettiler. Geçtiğimiz günlerde 'Bu Adam Sana Zor Gelecek' şarkısının klibiyle dijital ortamlarda yerini alan single parça ve Miya üzerine Sayım Çınar, Gümüşlük’te yaşayan Ayça Zeynep Aydın ile umut dolu, sıcak bir röportaj gerçekleştirdi. Müzikten, edebiyata, ülkenin sıkıntılarına kadar işlenen bu röportajda Ayça Zeynep Aydın (Miya), Sayım Çınar’ın sorularını tüm içtenliğiyle cevapladı.
Miya’dan 6 sene sonra yeni bir şarkı
Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com
Bizlere biraz “Bu Adam Sana Zor Gelecek”in hikayesini anlatır mısın?
Bu single çalışmamız aslında 5 sene önce yaptığımız bir şarkıydı. Hani hepimize zor gelen bir adam vardır. Şarkının maço kültürüyle dalga geçen bir yanı da var. Hatta biraz günümüz pop müziğini de tiye alan bir düzenlemesi var.
Peki tür olarak nereye koyuyorsun bu şarkıyı?
Aslında tür olarak bir yere koyamadığımız bir şarkı bu. Pop da diyebiliriz ama alternatif bir tarafı da var. Bu durumun tam açıklanması esasen müzik yazarlarının yapacağı bir şey. Önceki şarkılarımızda da bir türe ait olmadık. Pop müziğe yakın şarkılar da var, cilalı şarkılar da var… Kendimizi pek kısıtlamıyoruz. Düzenlemede hisleri ön plana koyduğumuzda ortak bir nokta yakalanıyor diye düşünüyorum.
Biraz klip üzerine konuşmak istiyorum. Klipte dikkat çeken unsurlar var. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Mine Söğüt de klipte yer alıyor. Aynı zamanda klipte dansçı arkadaşlar da var. Soruma gelecek olursak: bu danslar daha önce kurgulanmış mıydı, yoksa doğaçlama mı gelişti?
Her şey doğaçlama, hiçbir şey kurgu değil. Hatta başta klibin nasıl olacağını bile tam olarak planlamadık. Birce Akalay ile başladı olay. Gümüşlük sahilde yürüyorduk. Klip çekme fikrimiz var. Muhabbet bir zaman sonra klip çekme olayına geldi. İşte dansçı arkadaşlar var, siz de oynar mısınız diye sordum “olur” dediler, her şey böyle gelişti.
Siz burada bağımsız müzik yapıyorsunuz. Bağımsız bir grupsunuz. Bağımsız olmanın avantaj ve dezavantajları mutlaka vardır. Bu durumda nelerle karşı karşıya kalıyorsunuz? Bu albümün süreci sizler için zorlu oldu mu?
Her şeyimizi kendimiz yapıyoruz biz. Sözler, müzikler… Albüm kapağından tutun, düzenlemesine kadar… Yoruluyoruz tabi. Aslında biraz çekingen insanlarız. Kendimizi ortalarda göstermeyi pek sevmiyoruz. Çok çalışıyoruz fakat çoğu yaptığımız iş duyulmuyor. Basında yer alamıyor. Ancak kulaktan kulağa duyuluyoruz. Ama müzikal anlamda bir rahatlığımız var ve kısıtlanmıyoruz diyebiliriz. Biz bildiğimiz pop ya da rock müziğe bağlı kalmak istemiyoruz, bundan sebep de bu tarzımız bize özgürlük katıyor. Klibimizi de kendimiz çekiyoruz, montajını da kendimiz yapıyoruz. Kimselere “aman ayıp olur, öyle yapmayın, fotoğrafın şöyle olsun, böyle olsun…” demiyoruz. Bunlarla uğraşmamak güzel ama, tabi büyük bir şirketle çalıştığınız zaman bir sıfır önde başlıyorsunuz. Özellikle öyle şirketler var ki medya-basın ellerinde fakat bizler düşük bütçeyle elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Şarkının sözlerini nasıl yazdınız?
Kendiliğinden gelişti. Önce melodi çıktı. O bas melodisini bulduk. Sonra bir anda “devam, devam” dedim “bundan bir şey çıkar…” Melodi oturmaya başladı sonra kalem kağıt aldım. İyice hoşumuza gitti ama sonra 5 sene bekledim. (gülüşmeler)
Olabilir tabi, her şeyin doğru bir zamanı var. Peki Gümüşlük’te konserler veriyor munuz? Nasıl bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz?
5 sene önce taşındık biz buraya (Gümüşlük). İlk sene öyle bir hevesle bir şeyler yaptık. Ama bir küskünlük dönemi oldu Aralık’a kadar. 2018 Aralık’ta İngilizce elektronik bir ep, akabinde 2 ay sonra İngilizce tek bir şarkı çıkardık ve şimdi de bu single. Yeni yeni hareketleniyor, hayata dönüyoruz… Böyle de devam edeceğiz. Bakalım, bir şeyler olsun istiyoruz. Tekrar bir ekip kurmak lazım.
Bütün bunları yapıyorsunuz. Diğer taraftan da şarkı sözleri yazıyorsunuz. Hatta Türkiye’nin oldukça popüler bir ismi Tarkan’a da bir şarkı yazdınız. (Tarkan – Çok Ağladım) Pekala o şarkıya nasıl tepkiler geldi? Esasında söz yazarlığı önemlidir. Fakat hep arka planda kalıyor. Tarkan ile nasıl bir ilişki kurdunuz?
Matthew Tarkan’ın orkestrasında uzun yıllardır çalışıyor. Tarkan albüm öncesi “Matthew, Ayça, bana da bir şeyler var mı?” diye sormuştu. Biz de birkaç parça yolladık. Bir tane de kendimize yapmıştık o “Çok Ağladım”ı. “Şunu da bir yollasak ya Matthew” dedim (gülüşmeler), yolladık. 10 dakika sonra bir telefon geldi Tarkan’dan. “Bu benim, bunu kimseye vermiyorsunuz, çok sevdik” dedi. Onun melodisi çok enterasandır, Matthew onu rüyasında görüyor. Bir sabah uyandığımda Matthew, “çok acayip bir melodi buldum Ayça, rüyamda gördüm, radyoda dinliyordum” dedi. “Dur bakayım dinlet” dedim. Ama İngilizce duymuş. O an ona da geldi sözler galiba, “dur bir dakika, dur, dur geliyor…” dedim. (gülüşmeler).
Çok Ağladım, benim annemi düşünerek yazdığım bir parçadır. Yakın bir zamanda kaybettim. Anneme hep bir şey yazmak istiyordum. İyi de oldu. İçimden bir şey çıktı. O yüzden sağ olsun Tarkan da bu şarkıyı yorumladı.
Pekala böyle yazmış olduğunuz ve başka sanatçılara verdiğiniz şarkı sözleri var mı?
Ajda Pekkan’a vardı, “Bense Hiç Korkmadım”. Başka verdiğimiz bir şarkı yok.
Bunlardan telif kazanıyor musunuz?
Tarkan’dan kazanıyoruz tabi.
Peki bağımsız bir müzik grubu (Miya) olarak nasıl ayakta kalıyorsunuz?
Hayatımız küçük, öyle fazla bir masrafımız yok zaten. En fazla masrafımız kedi köpek. Matthew’un arada Tarkan’la konserleri oluyor, oradan bir şeyler geliyor. Benim küçük bir gelirim var. Onlarla idare etmeye çalışıyoruz.
Pekala Gümüşlük halkı sizi nasıl değerlendiriyor?
Gümüşlük harika bir yuva. İyi ki taşınmışız. Zaten gelir gelmez herkesle kaynaştık. Burada kendimizi çok özgür hissediyorum. Hatta o kadar özgür hissediyorum ki Gümüşlük sınırından yılda bir kere o da Bodrum’da konser olunca çıkıyorum. 5 senedir sadece 2 günlüğüne İstanbul’a gittim. Burada iniyoruz sahile doğru, zaten plansız programsız birini görüyorsunuz zaten. Orada bir merhabalaşma sonrası hadi şuraya gidelim, bunu yapalım derken bir dolaşma hali ve akşam bir yerlerde tatlı bir partiyle sonuçlanıyor.
Peki siz kendinizi müzik dünyasında nereye koyuyorsunuz?
Zor bir soru. (gülüşmeler). Alternatif bir noktadayız. Sözlerimizin her zaman bir anlam taşımasını önemsiyoruz… Her zaman özgün olmaya çalışıyoruz. Taklit olmamaya çalışıyoruz. Kendimize has bir noktada olduğumuzu düşünüyoruz.
O zaman hayat felsefenize müziğiniz yansıyor diyebiliriz değil mi?
Evet, kesinlikle.
Kendinizi müziğe felsefeyle mi hazırlıyorsunuz peki?
Duygularımla/hislerimle…
Bornova Anadolu Lisesi mezunusun. Sonra da üniversitede Arkeoloji okudun, pekala hiç kendi işini yapmayı düşünmedin mi?
Grafik tasarım konusunda yaptım bir ara. Bir dönem sonra sıkılmaya başladım. Şirketlere iş yapınca şimdi sen tasarımcısın, biliyorsun işin o büyüklükte, o renkte olması gerektiğini ama sana diyor ki: “biraz da şurada uçuşan, fırfırlı bir şey olsun” deyince sonra bir bakıyorsunuz hiç istemediğiniz bir şeyle karşılaşmışsınız. Bir de kazıklanıyordum, emeğimin karşılığını alamadığım zamanlar oldu.
Gümüşlük dışında konserleriniz oldu mu hiç?
Ankara’da olmuştu bundan 6 sene önce. Yani biz 5 senedir doğru düzgün bir konser yapmadık. Dediğim gibi bir küskün dönemimizdi. Ama şimdi kıpır kıpır bir şeyler olmaya başladı içimizde. Konserler İzmir ve Bodrum’da başlayarak devam edecek diye umuyorum.
Gümüşlük’te birçok edebiyatçıyla karşı karşıyasın. Hatta klibinde bir edebiyatçı da var. (Mine Söğüt). Genel olarak edebiyatçıların müziğinize etkisi oluyor mu? Daha doğrusu edebiyatla nasıl bir ilişkiniz var?
Takip ettiğim yazarlar var. Ama çok iyi bir edebiyat takipçisi olduğumu söyleyemem. Mine’yi zaten tanışmadan önce de takip ederdim, okurdum. Gerçekten utanarak söylüyorum çok iyi bir edebiyat takipçisi değilim.
Pekala yakın dostunuzla birlikte çalışıyorsunuz, yaptığınız işlerde/müziklerde nasıl bir alış verişiniz var?
Çok net kuralları yok. Matthew ses mühendisi olduğu için zaten ülkedeki önemli albümlerin mikslerinde yer alan biri. Onun kulağına çok güveniyorum. Mix ve sound kısmı tamamen Matthew’a ait. Sözler genellikle benim ama onun da “Ayça burasını değiştirelim bak” dediği oluyor… Melodilerde çok birlikteyiz. O yüzden Miya zaten. Ben hiç grubun ismini Ayça istemedim. Biraz daha Morcheeba gibi Portishead gibi olsun diye Miya ismini koyduk ama büyük bir hata yapmışız. İnternette Miya diye girince onlarca Hintli, Japon… bu sebepten kendimizi bulamıyoruz. (gülüşmeler)
Yeni parçanızın klibini çektiniz, birtakım müzik platformlarında dinleniyor. Oradaki reyting ölçüleri nasıl?
Çok tatlı gidiyor. Reklamsız… Kendiliğinden gelişiyor. Parçayı seven bir kitle de oluşmaya başladı. Yorumlar çok tatlı. Doğal bir klip oldu. Klipteki kızların hepsi yetenekli, bin bir türlü meziyetleri olan insanlar zaten.
Bundan sebep diğer şarkılarınız da dinleniyor değil mi? Dinleyiciler merak etmeye başlamışlardır.
Evet, evet öyle bir şey oldu. Hatta birkaç mesaj geldi, İngilizce elektronik bir parçayı dinlemiş “biz niye bunları bilmiyoruz, biz sadece Bedük’ten ibaret sanıyoruz elektronik müziği” demiş. Ben de: kendimizi bu kalabalığın içinde duyurmak çok zor, geç olsun, hiç olmamasından iyidir dedim. Böyle böyle keşfedilecek herhalde…
Peki Gümüşlük’ü anlatan bir şarkı yapmak istiyor musun?
Onu zamanında yapmış M.F.Ö, Bodrum Bodrum. (gülüşmeler). Bilmem belki olabilir. Bak şimdi bir fikir verdin bana. Olabilir…
Burada yaşamayı seviyorsun. Bir sanatçı için Gümüşlük’te yaşamanın avantajları nelerdir?
Çok renkli kişilikler var. Yazarı, ressamı, müzisyeni… Rahat, özgür, açık insanlar. Herkes olduğu gibi. Biz de olduğumuz gibi, açık, maske takmayan insanlarız. Burası hakikaten çok rahat hissettiğim bir yer. Ama şöyle bir dezavantajı var: deniz, güneş, kum vb. aşırı bir sosyallik hali. Ben İstanbul’dayken bu kadar sosyal değildim, evden pek çıkmazdım. Zaten mesafeler uzak, arkadaşınla görüşemiyorsun… İstanbul’un kaosundan bütün ülkenin sıkıntılarını, insanların sıkıntılarını içinde hissediyorsun. Sözlerini de etkiliyor. Bundan sebep ilk albümümüz bunalım. Şimdi biraz daha optimist, daha umutlu, daha kıpır kıpır bir insan olmaya başladım. Bu durum sözlere de yansıyor, melodilere de ritme de yansıyor… İyi oluyor.
Az önce İstanbul’da yaşadığınız dönemde ülkenin halinden kaynaklı ruh halinize yansıyan bunalımlı müzikler yaptığınızı söylediniz. Şimdi Gümüşlük’te yaşıyorsunuz, buradaki yaşamdan sebep neşeli şarkılar üretiyorsunuz… Peki ülkenin daha neşeli, daha güzel yerlere gideceğini düşünüyor musunuz bir müzisyen olarak?
Bir gün… Yakın bir zamanda değil ama çok tatlı bir geçiş sürecine geçtiğimizi düşünüyorum. Son 10-15 yıldır müzik piyasası dahil her şey çok etkilendi, çok kısıtlandı. Fakat bu bir yandan da alternatif durumların sosyal medyadan, kulaktan kulağa duyulmasını sağladı. Sonunda güzel şeyler olacak. Her şey çok güzel olacak. Ama acılı, zorlu bir süreç bizleri bekliyor gibi. Ekonomi daha da kötüleşecek muhtemelen ama yeter ki sonunda umut olsun. Umut olmazsa her şey biter zaten. Umut etmiyor olsaydık, müzik yapmaya da devam etmezdik. Hani duyulsun, duyulmasın birilerine erişsin, erişmesin biz bir dönem bir küskünlük yaşadık ama bırakmadık. Devam edeceğiz…
Bu güzel röportaj için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.