Kadınlar da erkek talk show’cular kadar zeki, hazır cevap, sorgulayıcı ve eğlenceli olabilirler'
Bloomberg HT'de yayınlanan "İşin Aslı" programının sunucusu Aslı Şafak, Medyatava'dan Canan Kaya'nın sorularını yanıtladı...
Canan Kaya / Medyatava
canankaya@medyatava.com
Türkiye'de ekonomi haberleri denilince akla ilk gelen isimlerden biridir Aslı Şafak... Aslı Şafak'ı ekonomi alanındaki bilgi ve tecrübelerinin yanında, diğer meslektaşlarından bir adım öne taşıyan şey ise; o en karmaşık ekonomi terimlerini komik bir üslüpla sadeleştirip talk show tadında aktarmasıydı... Öyle ki borsanın düşüşünü "Çökenk"ten, yükselişini ise "Caşua"dan anlar olmuştuk sayesinde. Ama bunun da ötesinde "Ne anlattığınız kadar, nasıl anlattığınız da önemlidir" diyor Aslı Şafak...
Sektörde 32 yıllık deneyime sahip olan Şafak, gazeteci bir babanın kızı... Babası ise usta gazeteci rahmetli Tayyar Şafak. Dolayısıyla gazeteci olma fikri de çocuk yaşlarda ortaya çıkıyor Aslı Şafak'ın. Gazeteciliğe üniversite yıllarında, Tercüman Gazetesi’nde başlayıp, ardından uzun yıllar TRT'de ekonomi haberlerinin nabzını tutan Şafak'ın, 2010’da Bloomberg HT ile yolları kesişiyor. Londra Temsilciği'ni de üstlendiği kanalda bir süre ekonomi programları yapan Şafak, yoluna hâlâ Bloomberg HT ile devam ediyor. Ancak bu kez bambaşka bir formatla!
Televizyon yazarlarının yıllarca "Bu kadın talk show yapmalı" çağrılarına kulak veren Şafak, sektörün iki deneyimli ismi Mahperi Uçar ve Şafak Bakkalbaşıoğlu yönetimindeki BBO Yapım öncülüğünde "Aslı Şafak'la İşin Aslı" programını sunmaya başladı. Geçtiğimiz ay ekran macerasına başlayan ve hafta içi her akşam saat 20:00'da ekrana gelen program, daha ilk bölümden itibaren beğeni topladı ve gündem oluşturmaya başladı.
Peki, ekranda yıllarca ekonomi habercisi olarak görmeye alışık olduğumuz Aslı Şafak, televizyonun bambaşka bir alanı olan talk show sunuculuğuna nasıl geçiş yaptı, bu kararı nasıl verdi? Ekonomi haberciliğine geri dönecek mi, yoksa erkeklerin hükümdarlık sürdüğü talk show alanında Türkiye'nin Ellen'ı mı olmak istiyor? Hepsi röportajımızda...
Hem eğlenceli hem de öğretici yeni bir programla Bloomberg HT ekranlarında izleyicilerinizle buluşuyorsunuz… Yıllardır ekranda ekonomi programı sunan bir gazeteci olarak farklı bir formatla kamera önüne geçme süreci nasıl oldu?
Aslında yıllardır televizyon yazarları “Bu kadının bir talk show yapması gerekiyor “ diye yazıyorlardı. Fakat ekonomide de adım iyice oturunca kanalım beni pek vermek istemedi başka bir saat dilimine…
Türkiye’de kadın ekonomi gazetecisi de çok fazla değil tabii…
Evet… Bir de ben haberleri komik bir üslupla eğlenerek anlatıyordum. Hayal ürünü şeylerle grafiklere kahve falı gibi bakıyordum. Hal böyle olunca çok da izlenir bir duruma geldik. Fakat öyle bir noktaya geldik ki artık, kurların bu kadar artması, insanların espri bile kaldıramayacak durumda olmaları, benim alamet-i farikamı çok fazla ortaya koyabileceğim bir duruma açık değildi. Bir yandan da kendi kanalım bana herkese görünebileceğim bir alan yaratmak istedi.
Bu talep kanaldan geldi yani…
Öyle oldu. Böyle bir şeye de sıcak baktığımı biliyorlardı aslında. Ancak daha önceki yıllarda cesaret edememiştim.
Neden?
Korktum. Yapamam gibi geldi. Bu yıl cesaretimi topladım ve yapmalıyım artık dedim. ‘Yepyeni şeyler öğrenmeliyim’ diyerek kendi kendime bir hediye vermek istedim. Normalde bunu yapmaya karar verirken elli kez düşünebilirdim. Fakat ‘ben kiminle çalışacağım’ sorusu gündeme geldi. 32 yılın ardından hiç alanım olmayan bir kulvara girdim. Televizyonculuk deneyimim var evet ama bu bambaşka bir yer.
Ekonomi çok ayrı bir alan, talk show çok başka bir dünya…
Aynen öyle… Sonra yöneticilerim, yapımcılarımın BBO Yapım’dan Mahperi Uçar ve Şafak Bakkalbaşıoğlu’nun olacağını söylediler. Bunu duyunca çok heyecanlandım tabii… Çünkü bu sektörde 90’lardan beri var olmuş ve bu alandaki pek işi yaratmış isimler onlar. Öyle oldukları için dedim ki ‘Beni de yaratırlar’… Sonra kendimi ikisinin kollarına bıraktım ve şöyle dedim: Yaratın beni… (Gülüşmeler)
3 deneyimli ve işini severek yapan isim de bir araya gelmiş bu sayede…
İşini severek yapan 3 isim kısmına tamam… Deneyime de tamam ama onların deneyiminden edineceğim çok fazla bilgi var. Televizyonculuğun farklı bir alanı çünkü bu. Dinamikler farklı işliyor… Biraz ne yapıyorlar diye bakıp öğreniyorum açıkçası.
*Soldan sağa: Mahperi Uçar, Aslı Şafak, Şafak Bakkalbaşıoğlu
Sektörde 32 yıllık deneyime sahip biri olarak hâlâ öğrenme arzusu içinde olmanız da takdire şayan bir durum cidden…
Kansere çare bulsaydım böbürlenebilirdim... Dünya barışına hizmet eden, insan sağlığına hizmet eden, açları doyuran, çocukları tacizden koruyan bir iş olarak görmüyorum yaptığım işi. Karşındaki elindeki kumandanın düğmesine basıyor, seni çağırıyor ve sen onun evine konuk oluyorsun. İşimiz bundan ibaret. Çok büyütmemek lazım. Ve bir gün bitecek…
Ekranda konuklarınızla ciddi bir konu üzerinde konuşurken bir anda espriyi patlatıyorsunuz, sonra yine kaldığınız yerden aynı ciddiyetle devam ediyorsunuz. Bunun dozunu nasıl ayarlıyorsunuz?
Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama sadece kendim olmaya gayret ediyorum. Başka bir numaram da yok… Tabii ki bazen ‘bu sohbet çok sıkıcı geçti, burayı bir hareketlendirmek gerek’ diye düşünüyorsunuz. Onun dışında da çok kasmaya gerek yok. Çünkü benim hayatta en önem verdiğim şey, ne anlattığınız değil, nasıl anlattığınızdır… TRT’de de yıllarca haber kuşakları sundum. Her daim hükümetin denetiminde olan bir yer bakıldığında TRT ama orada da durum aynıydı. Her şeyi konuşurduk. Bence her yer için bu geçerli. Dolayısıyla bu kurguladığım bir şey değil, kendiliğinden geliyor. Ve insanların daha çok umuda ya da sevilmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Peki Aslı Şafak kaç saat uyuyor? Programa nasıl hazırlanıyor?
Bazen 6, bazen 7 saat uyuyorum. Uyku problemim var. Çok fazla uyuyamam.
Mesela bazı program sunucuları yayından önce müzik dinler, mutlaka kahve içer… Sizin var mı böyle ritüelleriniz?
Jeneriği duymam yeterli. Her yerde yayına girebilirim. Şu anda da duyayım mesela başlayabilirim hemen. (Gülüyor) Hiç öyle bir ritüelim yok. Kanalımızın Genel Müdürü Cem Coşkun, “Jenerik dönüyor ve kadının içine bir şey kaçıyor” der hep. Tabii ki çalışıyorum. Gelen konuğa bir ön hazırlık yapmak önemli şeyler elbette. Ama ben daha çok o konuğun karakterini ve psikolojisini önemsiyorum. Çünkü herkesin özel bir noktası var. Kiminin bu noktasına bir çocukluk fotoğrafıyla erişebilirsiniz, kimine öfkelenerek, kimine laf sokarak, kimine de iltifatlar ederek. Bunlar kişiden kişiye değişiyor. Dolayısıyla sadece tanımaya gayret ediyorum.
Daha sağlıklı bir diyalog oluyor değil mi bu şekilde…
Ben öyle alışmışım. Ünlüler onlara soru soran kişiyi bir tehdit olarak algılıyorlar. Refleks olarak yerleşmiş bir durum bu.
Bunun nedeni ne olabilir sizce?
Eğitim sistemimizden kaynaklanıyor. Sözlüye kalkmak mesela… Okul yıllarımızdan bu yana korkuyoruz hepimiz. Dolayısıyla da soru sorulmasını seven bir millet değiliz. Ya da klişe cevaplarımız var, onları rahatlıkla aktaracağımız soruları seviyoruz. Sonuçta herkese her soru sorulur, önemli olan onu nasıl sorduğunuzdur.
Televizyoncuların düştüğü çok önemli bir tuzak da var. Bak ben ne kadar dersime çalıştım deyip, konuğa karşı kendini gösterme çabası gibi… Aslında bu hataya düşmemek gerekiyor. Bazen çok basit bir ‘neden, niye’ gibi hiç bilmiyormuş edasıyla davranmak gerekiyor. Yani seyircinin kafasından geçeni empati yaparak sormak da çok önemli bir televizyonculuk.
Yine samimiyet devreye giriyor bu noktada sanırım…
Program daha ilk yayınlandığı haftadan itibaren oldukça iyi isimler geldi. Ertesi gün de gazetelerde ve haber sitelerinde güzel manşetler çıktı. Gökhan Türkmen, Selami Şahin ve Gökhan Tepe gibi isimlerle başladık programa… Normalde talk showlar zamanla buna alışırlar. Üstelik beni tanımıyorlar… Samimiyet aslında ilk bölümden itibaren başladı.
Biraz içlerini döktükleri bir programa dönüşmüş...
Aynen öyle… Samimi buldukları için her şeyi anlatmaya başlıyorlar. Ben de kendimi tedavi ediyorum bu programda. Örneğin konuğumun çocukluğuna dönüp onun travmalarını duyduğum zaman ben de kendi çocukluğuma gidiyorum. Örneğin okulda giydiğimiz o formanın hiçbir zaman üzerimize oturmaması gibi… Aynı şeyleri ben de yaşadım. Biz ezik bir nesildik. O anlatınca ben de anlatıyorum.
Herkesin kendi gibi olmaya ihtiyacı olduğu bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum. Hele ki İstanbul gerçeğinde insanlar başka biriymiş gibi davranmaya çok odaklanmış durumdalar. Biraz o maskeleri atıp herkes içini dökse kimsenin kimseden daha fazlasının ya da eksiğinin olmadığını göreceğiz hep birlikte. Bir dertleşme ortamı olsa birbirimizi daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Çünkü biz birbirimizin içinden geçiyoruz.
Ekonomi gazeteciliğini özlüyor musunuz? Ya da ileride tekrar dönmeyi düşünür müsünüz?
Bazen bu programdaki varlığımı ve kattığım anlamı sorguluyorum. Ekonomide ortada cüretkar bir şekilde ilk kez yapılan bir durum vardı. Ekonomiyi komik komik anlatmak, fal bakar gibi grafik yorumlamak, kendi kendine birtakım yeni deyimler katmak gibi…
Neydi o deyimler?
Borsa düşerken ‘Çökenk’, yükselirken ‘Caşuaa’ demek gibi… Kendi kendime eğlenerek yaptığım bir işti aslında bu. Aslında herkes talk show yapabilir, ama senin farkın ne? Şimdi onu arıyorum esasında. Ekonomi programlarında bunu yapıyordum, peki burada farkım ne?
Pek özlemiyorsunuz anladığım kadarıyla…
Hayır özlemiyorum. Tabii ki ekonomi haberlerini de çok severek yaptım yıllarca. Ama burada da başka neler yapabilirim derdindeyim.
Aslı Şafak’ı artık bu tarz programlarda sıkça göreceğiz o halde…
Bilemiyorum Mahperi Hanım ne der… O beni yakıştırıyor mu bu formata. (Gülüyor)
Ülkede kadın talk show sunucusu pek yok… Genelde erkeklerin hüküm sürdüğü bir alan uzun süredir. Türkiye’nin Ellen’ı siz mi olacaksınız?
Bir planım yok. Ama her şey de olabilir. Nerede ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız ve ne kadar kalite kattığınız önemli. Dolayısıyla o gün geldiğinde ona da bakılır. Ama prime time ve show denildiği vakit genelde erkeklerin kabul gördüğü bir memlekette yaşıyoruz. Kadınlar da gelmiş geçmiş o büyük talk show’cular kadar zeki, hazır cevap, sorgulayıcı ve eğlenceli olabilirler. Allah sağlık versin Canan, hepsi olur. (Gülüşmeler)
Bu yoğun çalışma temposunun içinde kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Kendime çok vakit ayırıyorum. Bunu yapmadığım zamanlarda mutsuz oluyorum. Mutlaka kendimle yalnız kalmam gerekiyor.
Ne yapıyorsunuz yalnız kaldığınız zamanlarda?
Opera dinliyorum, kitap okuyorum bazen boş boş sadece koltukta oturup televizyona bakıyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum. Ya da oturup bir şeyler içip sadece düşünüyorum. Kitap yazdığım süreç öyleydi. Şimdi tekrar ikinci kitap hazırlığındayım. Diğer taraftan da profesyonel bir TED konuşmacısıyım. Bütün bunları üretmek için zaten kendinle kalman ve yaratmak için çabalaman gerekiyor.
Sanatla ilgilenmeyi çok seviyorsunuz anlaşılan…
Çok iyi geliyor bana. Klasik müzik çok seviyorum mesela. Ya da bana ilham veren sanat kitapları okumayı çok seviyorum. Resim toplamayı çok seviyorum. Yurt dışındaki bir sergi için para biriktirip o galeriye gitmek beni çok mutlu ediyor örneğin. Orada olduğum süre içerisinde ‘aferin sana’ diyorum kendi kendime. O beni çok gururlandırıyor.
Peki hiç şunu düşündünüz mü; herkesin para ya da zaman bakımından imkan dahilinde gidemeyeceği etkinlikler bunlar. Gittiğiniz sergilere dair yazılar yazma fikri oluştu mu hiç kafanızda?
Bununla ilgili bir teklif var aslında. Belki önümüzdeki dönemde değerlendirebilirim. Tatlı yazacağımı da düşünüyorum, malum benim kafa normal bir kafa değil. (Gülüyor)Herkes gidemeyebilir, doğru. Ama ben de çok rahatlıkla gidebilen biri değilim. Hepimiz orta sınıf çocuklarıyız. Biz hiçbir zaman gümüş bir kaşıkla doğmadık. Dolayısıyla bir şeylere sahip olmamız için bazı şeylerden vazgeçmemiz gerekiyor.
Doğru bir bakış açısı…
Babam Tayyar Şafak çok onurlu bir adamdı ve kendine pek bir şey almazdı. O kadar çok isterdim ki babam lüks markalardan kendine takım elbise, pardesü ya da ayakkabı alsın. Babam ayakkabısının altı delinmeden yeni bir ayakkabı almazdı ve ben ona ‘Baba Bak İstanbullu gazeteciler çok havalılar. Sen niye almıyorsun’ derdim. O da bana “Benim iki tane çocuğum ve tek bildiğim doğrularım var. Bir gün patron benim yazımı sansürlerse, rahatlıkla çekip gidebilecek kadar bankada param olması gerekiyor” diye cevap verirdi. O nedenle kendine almaz, bizler için biriktirirdi.
Çok değerli bir gazeteciymiş Tayyar Bey... Mekanı cennet olsun.
Babam 1999 yılında öldü ve o dönemlerde arabasını değiştirmeyi çok istiyordu. Alamadı o yeni arabayı ve öldüğünde bankada hatırı sayılır bir para kaldı. O parayı da kardeşimle biz bölüştük. Ama babam onu kullanamadı hiçbir zaman.
Ama çok değerli öğütler miras bırakmış sizlere…
Evet… Hep şunu söylerdi: “Öğrendiklerini yeni girdiğin kapılarda kenara bırak… “ Mesela şimdi yaşasaydı Mahperi ve Şafak’ın bana öğrettikleri için “Sen onların öğrettiklerini al üstüne giy, onlar sana ne veriyorsa onu öğren. Çünkü senin öğrendiklerin demode kalmış olabilir, ısrar etme” derdi…
Peki Aslı Şafak nasıl bu kadar genç ve güzel kalmayı başarabiliyor?
O sizin güzel görüşünüz. Spor yapıyorum. Yediklerime dikkat ediyorum. Her şeyin de ötesinde mutlu bir insanım. Çok şükrederim. Tabii ki bu da benim sermayem ve ekmek param olduğu için sermaye artırımına gidiyorum dönem dönem. Hisselerimiz halka arz ediyoruz zira. Temettü dağıtmak gerekiyor. (Gülüyor)
Bu günden sonra ben de bakış açımı değiştiriyorum bakım mevzusuyla ilgili. Sermaye artırımı önemli… (Gülüşmeler)
Tavsiye ederim. (Gülüşmeler)