'Gazeteciler kendi yaşam tarzına dikkat etmek zorunda!'
Ana akım kanallardaki erkek anchor hakimiyetiyle birlikte reyting listelerindeki dizi egemenliğini de sarsan Nazlı Çelik, Medyatava’ya konuştu. Neslihan Akdaş’ın röportajı...
Medyada "ana kanallarda haberin kaldırılması" son yıllarda konuşulur oldu. Bir yanda bu tartışmalar devam ede dursun, ana haberler artık reytinglerde ilk üçe giriyor. Özellikle de Star Ana Haber, total izleyicide yerli dizilerle yarışıyor. Peki bu başarının ardında ne var? Yayın saati mi? Fark yaratan haberler mi? Ya da haberin önünde yer alan yapımın aldığı reyting mi? Özellikle habercilerin kendi arasında tartıştığı bu soruları, Star Haber Genel Yayın Yönetmeni ve anchorman'i Nazlı Çelik'e sorduk.
İki yıl yöneticim olan, yakından tanıdığım Çelik’le röportaj yapmak benim için kolay olmadı. Ancak hiçbir sorumuzu yanıtsız bırakmadı. Haberci kimliğinin yanı sıra cemiyet hayatından bir isim olan haberciyle, özel hayatıyla ilgili de konuştuk. Yeni dönemin çok konuşulan anchor’ı ve kendisinin de hep altını çizdiği “Atatürkçü, vatansever Türk kadını"nı yakından tanımaya hazır mısınız?
Star Ana Haber artık dizilerle yarışıyor. Bu başarının nedeni nedir?
Her zaman söylüyorum; öncelikle istikrar. Gelip geçici başarılarla hiçbir zaman ilgilenmiyoruz. Bu benim Star Haber’de onuncu senem. Hep zirvedeydik, son iki yıldır da tartışmasız birinciyiz. Ya AB’de ya Total’de. Amacımız marka değerini korumak. Seyirci artık sizi ve ekibinizi yıllardır tanıyor, takdir ediyor. Yapmak istediğim hep şuydu; bizim haber bültenimizin bir kimliği, duruşu olsun. Bugün Star Haber ve Nazlı Çelik deyince insanların kafasında bir algı oluştu.
Vurgu yaptığınız “Star Haber’in kimliği” nedir?
Tarafsız, güvenilir, refleksleri hızlı, işini bilen, genç, dinamik bir ekip; algıları açık, iktidarından muhalefetine iyi bir Türkiye fotoğrafı çekebilen, kadına-çocuğa şiddette duruşu net olan bir Star Haber.
Ancak Star Haber’in diğer ana haberlere göre öne çıkan bir özelliği de var. Milliyetçi duruşu, yanılıyor muyum?
Ülkenin birliği ve beraberliğine önem veren bir bülten. Bu konuda taviz vermeyiz. Olaylara sağduyulu yaklaşabilen, ajitasyona kaçmayan ama haberi saklamayan bir haber bülteniyiz.
“NİHAYETİNDE UGANDA’NIN BAYRAĞINI TAKMIYORUM”
Boynunuzdaki ay-yıldızlı kolyeyi hiç çıkarmıyorsunuz...
Ben hep söylüyorum; Atatürkçü, vatansever bir Türk kadınıyım. Bayrak bizim kutsalımız. Ortak yaşamımızın sembollerinden biri. Hiçbir şekilde ayrıştırıcı değil aksine birleştirici olduğunu düşünüyorum. Yıllardır taktığım kolye bu ülkenin bayrağı. Buna tahammülsüz olan nerede yaşadığını bence yeniden sorgulamalı. Benim bu noktada vatan, millet sevgim en ufak bir şekilde tartışmaya açık değil. Taktığım kolyeden kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini düşünüyorum. Kürdüyle, Türküyle, Ermenisiyle tek bir bayrak altındayız. Nihayetinde Uganda’nın bayrağını takmıyorum. Burası Türkiye Cumhuriyeti.
Peki hiç empati kurmaya çalıştığınız oluyor mu? Ya da bayraktan rahatsız olanların derdi ne, tepkinin temelinde ne yatıyor acaba diye anlamaya çalışıyor musunuz?
Nihayetinde tek bayrak, tek vatan vurgusu benim için önemli. Evet, bu benim kimliğim ve duruşum. Ve tekrar söylüyorum bunda ayrıştırıcı olarak hiçbir şey görmüyorum. Bu konuda empati kurabilecek bir nokta bulamıyorum açıkcası.
Geçtiğimiz haftalarda Star Haber’de Suruç'ta güvenlik güçlerine taş atan HDP Milletvekili Aysel Tuğluk'u eleştirdiniz. Ardından kendisiyle sosyal medyada bir polemik yaşadınız.
Senin, benim devletim gibi sözleri asla kabullenemem.
Ama bölgedeki insanlar kendilerini bu devletin vatandaşı gibi hissetmediğini, hissettirilmediğini zaten dile getiriyor.
Ama ortada bir çözüm süreci var. Daha fazla uç noktalara taşıyarak bu işi daha da içinden çıkılmaz bir hale girmesinden korkuyorum. O yüzden Tuğluk’a “çözümün değil karmaşanın bir parçası” olduğunu söyledim. O görüntü bir milletvekiline yaraşır bir görüntü değildi. Kaldı ki kendisi de benim eleştirilerime hak verdi. “Senin o çok yücelttiğin devletin” ifadesini de kimseye yakıştıramam. Hele hele devletten maaş alan bir milletvekiline hiç yakıştıramam. Bu topraklarda huzurlu yaşayacaksak buna katkıda bulunmamız gerekiyor. İki kesim de acılar çekmiş olabilir ama sınırları zorlamamak lazım. PKK benim için bir terör örgütü. Ama Kürt halkını PKK terör örgütüyle asla aynı kefeye koymam.
Bir anchor’ın milletvekilini canlı yayında eleştirmesi doğru mu? Ya da o haberi sunan Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar olsa yine böyle eleştirirler miydi?
Neden eleştirmesin? Söylediğiniz isimler de sık sık yorum ve eleştiriler yapıyordu zaten. Bu görüntü karşısında eğer eleştiri yapmasaydım normal bir bültenden de farkımız olmazdı. Star Haber’in ekip olarak duruşu, kimliği var dediğim de bu. Bir milletvekilinin askere tam da çözüm sürecinde taş atarken görüp karmaşanın bir parçası olduğunu söylememde bir gariplik görmüyorum. Bu Nazlı Çelik’in duruşudur.
“BUGÜN DE OLSA TUĞLUK’U YİNE ELEŞTİRİRİM”
Tuğluk’la yaşadığınız polemiğin ardından tepkiler ne oldu?
Övgü, tehdit, hakaret hepsi oldu. Bu mesleğin kaderidir bu; beğenen kadar beğenmeyen de olur. Herkesi memnun etmek mümkün değil. Zaten toplum o kadar kutuplaştı ki çok doğal. Bugün de olsa aynısını yaparım.
Bir gün karşılaşırsanız Tuğluk’la tavrınız ne olur?
Sıkıntı değil. Kimseyle şahsi bir problemim yok. Eleştirim sayın vekilin o günkü tavrınaydı.
İlker Başbuğ’la, Engin Alan’la içeriden çıktıktan sonra ilk röportajları siz yaptınız. AK Parti’liler, CHP’lilerle de canlı yayınlarınız oldu. Ancak Sırrı Süreyya dışında BDP’li, HDP’li isimleri canlı yayın konuğunuz olarak izlemedik. Mesela Selahhattin Demirtaş’ı bir gün konuğunuz olarak izler miyiz?
Gündem uygun olduğunda ve kendisi de kabul ettiğinde neden olmasın... Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde kazandırdığı ivme tartışılmaz. AK Parti , CHP ve MHP kadar BDP’nin de haberi giriyor bu bültene. Elbette partinin gündemdeki ağırlığı ve Meclis’teki sandalye oranı da belirleyici olabiliyor. Özellikle seçim dönemlerinde.
Tekrar ana haberlere dönersek kendinize rakip gördüğünüz ana haber bülteni ve anchor var mı? En yakın rakibiniz kim?
Sonuçta ben bütün TV kanallarıyla rakibim. Özellikle de beş büyük kanalla çetin bir rekabetin içerisindeyim. Amacım hep zirvede kalmak.
“CÜNEYT ÖZDEMİR’İN YENİ BİR SOLUK GETİRMEK İSTEYECEĞİ KESİN”
Kanal D Haber'in başına geçen Cüneyt Özdemir, bülteni de sunacak. Özdemir, ana haberlere nasıl bir soluk getirecek sizce? Ana haberlerin reyting sıralaması değişir mi?
Bekleyip görmek gerek. Kendisi uzun yıllar tematik bir kanalda habercilik yaptı. Prime time’da ana haber farklı bir denge. Elbette kendi kimliğini ortaya koyacak. Cüneyt’in yeni bir soluk getirmek isteyeceği kesin. Hem Serdar Cebe hem Cüneyt Özdemir için de hayırlı olsun diyorum.
Bu arada Show Haber gerilerdeydi ama reyting yarışında arayı kapatmaya başladı.
Biz açıkcası Show Haber’den çok farklı bir bülten yapıyoruz. Biz siyasetten kaçmayan, Ankara’nın nabzını tutan, siyasilerin çıkmayı tercih edeceği bir ana haber bülteniyiz. Hem izlenirliği olup hem de ağırlığı olan bir bülten olabilmek benim için önemliydi. Onlar da polis ve yaşam haberleriyle iyi işler çıkarıyor.
Ana haber bültenlerine bakınca aslında hep aynı haberler var ve hatta akışları da aynı değil mi?
Evet, çok değişmiyor. Ama burada hangi haberi nasıl gördüğünüz ve yaptığınız akış farkı ortaya koyuyor. Buna ek özel haberler ve dosyalarımız oluyor. İşte orada da muhabirler öne çıkıyor. Kaldı ki küçük bir ekip ama çok çalışkan ve başarılı arkadaşlarımla bu işi yapıyoruz.
“ANA HABER KANALIN MARKASI, PRESTİJİ VE BEL KEMİĞİDİR”
Star Haber’in önünde yayınlanan Beni Affet’in bültene reyting artısını gözardı edemeyiz o zaman değil mi?
Ana haberin önündeki program elbette kaldıraç vazifesi görüyor. İyi bir bülten çıkarıyorsanız da , önünüzdeki programın seyircisi sizi bırakmıyor. Bu da bültenin sadık ve daimi izleyicilerine ek oluyor. Bunun dışında biz bazen fedakarlıkta da bulunduk; saatimizle oynandı. 18.30’da başlıyor Star Haber. Aslında ben tercih etmem. Önemli olan burada kanalın başarısıdır. Zira kanalı zirveye taşıyan unsurların içinde ana haber hep kritik. Bir ana haber bülteninin kanalın markası, prestiji ve bel kemiği olduğuna inanıyorum.
Zaman zaman eğlence kanalların ana habersiz olması da tartışılıyor. Haber, haber kanallarında izlensin deniliyor. Acun Ilıcalı tv8’de bunun ilk adımını da attı aslında.
Yöneticiler bunu bazen aklından geçiriyor. Unutmamak gerek kanalı prime time’a yüksek reytingle teslim eden ana haberdir. Büyük bir kayıp olur. Kaldı ki, böyle sıcak bir süreçte, herkes dizilerden çok haberi önemsiyor. Az önce senin de söylediğin gibi dizilerle yarışıyoruz artık.
Ana habersiz kanalın gündeme gelmesinin bir sebebi de siyasi konjöktür değil mi?
Her sene piyasada konuşulan ama olgunlaşmayan bir düşünce bu.
Üç yıl önce Star Haber’i Uğur Dündar’dan devraldınız. Dündar bir marka. Onun ardından aslında ağır bir sorumluluğun altına girdiniz. Nasıl geçti bu süreç?
Aynı anda kurumlar da değişti. Doğuş Grubu, Doğan’dan Star’ı satın aldı. Bir adaptasyon süreci yaşadık. Tekniği, yapısı, işleyişi, her şey birlikte değişti o süreçte. Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil’le çalışmak çok şey öğretti. Aslında biz bu kazanımların üstüne çok şey ekleyerek yola devam ettik. Star Haber’den 3 yıl önce Doğuş’a geldiğimiz 15 kişilik çekirdek ekip hiç değişmedi.
“UĞUR DÜNDAR VE YILMAZ ÖZDİL’LE ARAMIZDA KIRGINLIK YOK”
O ayrılık sürecinde kırgınlıklar yaşandı mı? Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil’le görüşüyor musunuz? Dündar bir daha başka bir ana kanalda ekrana çıkamadı.
Kırgınlık yok. Yılmaz Özdil’le hala görüşüyorum Uğur Dündar’la çok uzun süredir görüşemedik.
Uzun süredir ekranlarda olmayan bir diğer deneyimli anchorman de Ali Kırca. Yeni romanı piyasaya çıktı. Kırca siyasi nedenlerle ekrandan uzaklaştı diyebilir miyiz?
Kırca’nın bu nedenle ekrandan uzaklaştığını düşünmüyorum.
“ALİ KIRCA’NIN SÖZLERİNE KATILMIYORUM”
Ali Kırca Pazar günü Ayşe Arman’a verdiği röportajda “Dündar, Birand ve benim yaptığım anchorman’lik tarzı artık istenmiyor” diyor. Buna katılıyor musunuz?
Katılmıyorum, yapılan iş aynı. Ekrana bakarsanız sadece sahadan, muhabirlikten gelen yeni kuşak sunuyor haberleri. Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya, son dönemde kendi tarzı, kimliği ve duruşuyla farkını yaratmış örneklerden ikisi. Bizler artık hem haber sunuyor hem de seyircinin ufkunu geliştirecek notlar da paylaşıyoruz ekrandan. Bu muhabir ve yorum odaklı yeni bir tarz.
Türkiye farklı bir dönemden geçiyor, değişiyor. Bu gazeteciliğe, haberlere nasıl yansıyor? Baskı ve sansürü ne kadar hissediyorsunuz?
Ben kendi dengemi bulur ve korurum. Çok net. 45 dakikalık bültende iktidarı, muhalefetiyle bir Türkiye fotoğrafı çekiyorum.
“GEZİ SÜRECİNDE GÖREVİMİZİ YAPTIK”
Otosansür uyguluyor musunuz?
Benim otosansürüm ne patronaj ne de iktidarlarla ilgilidir. Benim otosansürüm belirli duyarlılık ve hassasiyetlerimle ilgilidir. Gezi sürecine dönersek görevimizi yaptık. Olan neyse ilk günden son güne aktardık. Her şey kayıt altında. Ne provakasyona alet olduk, ne de haberin evrensel kurallarının gerisinde kaldık. Mesele sadece Gezi de değil. Kışkırtıcı olmamak gerek. Haber zaten kendini anlatıyor.
Ve size dönelim. Altın Kelebek’i 3’üncü kez aldığınız son törende ilk kez özel hayatınızdan, babanızın rahatsızlığından bahsettiniz. Birlikte çalıştığımız dönemden çok iyi bilirim ki özel hayatınızı çok paylaşmazsınız. O gün ne oldu?
Çok mutlu olduğum bir andı. Altın Kelebek benim için ödüllerin Oscar’ı. O sene 21 ödül kazanmıştım. Ama o an şunu düşündüm; bir başarım varsa, bunda öncelikle beni yetiştiren ailemin payı tartışılmaz. O yüzden ödülü o gün babama ithaf ettim. Babasını ayrı seven tipik bir kız çocuğu işte. Çünkü kızlar her zaman cesaretlerini babalarından alırlar.
Babanızın sağlık durumu şu an nasıl? Kaç yıldır kanserle mücadele ediyor?
Babam ilk kez 1999’da kanser oldu. O yıldan itibaren üç ayrı kanserle mücadele etti. Hala da ediyor. Çok şükür şu an daha iyi. Onun varlığı benim için çok önemli.
“BİR YERLERE GELDİYSEM AİLEME BORÇLUYUM”
Babanızın kanserle mücadelesi sizin hayatınız nasıl etkiledi?
Böyle büyüyoruz galiba. Zor günler aile bağlarını daha da güçlendiriyor. Babam ödül törenini evden izledi. Duygu yüklü bir gündü. Ödülü aldıktan sonra hemen yanına gittim, o’na sarıldım, o’na olan sevgimi bir şekilde haykırmak istedim. Bugün bir yerlere geldiysem bunu aileme borçluyum.
Kızınız Kayra’yı sorsak size...
Hayatımın en büyük güzelliği, zenginliği. Nokta.
Kayra 6,5 yaşında. İzliyor mu sizi haber sunarken? Ona haber izletiyor musunuz ?
Bir kısmını izleyebiliyor. O daha çok ceketlerimin rengini takip ediyor.
Varlıklı bir ailenin kızısınız. Cemiyet sayfalarında da zaman zaman yer alıyorsunuz. Mesela birçok meslektaşınız geçim derdiyle meşgulken sizin ise hayatla ilgili başka gaileleriniz oldu kuşkusuz. Gazeteciliği yaparken artıları, eksileri oldu mu?
Para, iyi yaşamak ve sağlık için önemli kriter. Ama bu meslek gerçekten aşk işi. Bu benim tercihimdi. Televizyon-video-prodüksiyon okudum. Ardından yine yurt dışında psikoloji eğitimi aldım. Ama bir an evvel ülkeme dönüp, öğrendiklerimi burada hayata geçirmek istedim. Lise döneminde medya, televizyon çok popülerdi ama hiçbir zaman ekran önünde olma gibi gayem, isteğim yoktu. Süreç beni buralara getirdi. Polis-adliye muhabirliği yaptım uzun yıllar. O alanda uzmanlaştım. Muhabirlik yaptığım yıllarda girmediğim yer kalmadı. Türkiye’yi daha iyi tanıdım, hissettim ki şu an hissettiriyorum. Muhabirlik, editörlük derken bu mesleğin her basamağını tek tek çıktım. Bugün gönül rahatlığıyla 16 yılda biriktirdiğim bu deneyimle ekran önünde olmak beni daha güvenilir kılıyor. Ne mutlu ki seyirci de bunu hissediyor ve reytinglerde bunun karşılığını veriyor.
Medyada hele de böyle bir dönemde yönetici olmak yerine daha kolay, riski az bir hayat sürmek istemez miydiniz?
Mücadeleci bir babanın mücadeleci kızıyım. Her zaman zoru başarmak benim için daha kıymetli oldu. Gazetecilik benim için bir hayat tarzı. Bu meslekte 24 saat çalışıyorsunuz aslında. Çok fedakarlık istiyor öte yandan mesleki doyumu da en üst seviyede hissettiren sayılı işlerden biri. Sorumluluğa gelince; bunun bilinciyle hareket ediyorum. Bir adım atarken, karar alırken, iki kere, üç kere düşünürüm. Zira sadece kendime olan sorumluluğumdan değil. Ekibimine ve izleyiciye karşı da yükümlülüklerimden de.
“ÖZEL HAYATIMLA KAMUNUN DİKKATİNİ ÇEKMEK İSTEMİYORUM”
Magazin sayfalarında da görüyoruz sizi. Rahatsız oluyor musunuz?
Bir kamusal kimliğim var; büyük bir kanalın ana haber bültenini sunuyorum, yönetiyorum. Bir yandan da benim kendi hayatım var. Bu ikisini birbirine karıştırmadan, zarar vermeden yönetiyorum. Bu mesleği yaparken insan kendi yaşam tarzına dikkat etmek zorunda. Özel hayatımla kamunun dikkatini çekmek istemiyorum. Kimsenin de bununla ilgilendiğini düşünmüyorum.
İki buçuk yıl önce boşandınız. Aynı zamanda kariyerinizde de değişimler oldu. Artık Star’ın ekran yüzlerinden birisiniz. Bekar, zengin ve ünlü bir kadın olarak hayat nasıl geçiyor?
Çalışarak.
“SİYASİ PARTİDEN TEKLİF ALDIM”
Siyasetle yakından ilgileniyorsunuz. İleride siyasete atılmayı düşünür müsünüz?
Hiç düşünmem. Gazeteciyim, gazeteci kalmak isterim. Teklifler de geldi.
Hangi partiden teklif aldınız?
Söyleyemem. Ama siyasetle sadece gazeteci olarak ilgileniyorum. Bir daha dünyaya gelsem yine gazeteci olurum.
Diyelim ki bir gün işinizi yapamayacak duruma geldiniz, ekrandan uzaklaştınız. B planınız var mı?
Aslında en çok üzüldüğüm konulardan biri de işini, mesleğini yapamayan, işsiz gazeteciler. Medyada hala çalışanların pek çoğu da bu korkuyu yaşıyor. Mesleğimizin geleceği adına tek beklentim var; piyasa biraz genişlesin, rahatlasın. Çok sesli bir medya görelim. Ben yarın, öbür gün bu işi yapamasam ne yapardım? Çok fazla yarını planlayan bir insan değilim. Önceliğim bugünü dünden daha iyi, verimli kılmak. Yarın böyle bir kaygım olursa o zaman düşünürüz.
Köşe yazarlığı teklifi de geliyor değil mi?
Evet geldi. Ama işim tüm mesaimi alıyor. Ekranda olmazsam belki bir gün yazmak isterim.
Yakından takip ettiğiniz köşe yazarları kimler?
Bu yelpazeyi geniş tutmaya çalışıyorum.. Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök, Abdülkadir Selvi mutlaka okuduklarım. Son dönemde Cem Küçük’ü de takip ediyorum.
İlgilendiğiniz ilginç spor dalları da var. Hatta “Şimdi Aysel Tuğluk düşünsün” diye bir başlık da atılmıştı değil mi?
Evet. Üç yılı aşkın süredir kick box yapıyorum. Bu espriye de ayrıca çok güldüm. 30’lu yaşların ortasını geçtikten sonra spor daha da önem kazanıyor sağlık için. Kendimi daha iyi hisssettiriyor bana özetle. Biraz zaman konusunda sıkıntılar oluyor sadece.
Neden kick box gibi sert bir sporu seçtiniz?
Her şeyi bir kenara bıraktığım 50 dakika çünkü. Orada aklımda olan tek şey, ringde bir saniye sonra gelebilecek olan yumruk darbesi. O yüzden dövüşmek iyi bir stres atma yöntemi. Felaketlerle, ölümlerle, sert polemiklerle dolu ağır bir gündemle bunalanlar için birebir. Haftada 2 gün kick box, 2 günde crossfit yapıyorum. Güzel hava fırsatını da sahilde yürüyüş yaparak değerlendiriyorum.
Neslihan AKDAŞ / twitter: @nakdas