Gazeteci Tuğrul Eryılmaz yeniden sahnede! 'Evinin salonunda sohbet gelmiş gibiyiz'
Türk medyasının yaşayan efsanelerinden Tuğrul Eryılmaz, ‘Gonzo Tuğrul’ adını taşıyan ilk gösterisiyle sahnelere geri döndü. Milliyet Gazetesi yazarı Asu Maro, Sahne Joker'de yıllar sonra izleme fırsatı bulduğu Eryılmaz'ın gösterisini kaleme aldı. Tuğrul Eryılmaz’ın son derece eğlenceli ve sansürsüz muhabbeti olduğunu yazan Maro, "Evinin salonuna sohbete gelmiş gibiyiz" yorumunda bulundu.
Milliyet Yazarı kaleme aldı: ‘Gonzo’ gazeteci sahnede
Bu yazıyı kendisi yazıyor olsa muhakkak “Falanca da işi iyice abarttı” derdi ama ben bir öğrencisi olarak kendisinin iyi gazeteci olduğu kadar sahneyle de arasının iyi olduğunu biliyor ve hiç şaşırmadan söylüyorum: Gazeteci Tuğrul Eryılmaz tek kişilik gösterisi “Gonzo Tuğrul” ile sahnelere döndü. Evet, ‘döndü’, çünkü bu işi Bilsak Beşinci Kat’ta ilk denediğinde sene 1998-99 gibiydi, biz beraber Radikal İki’yi yapıyorduk, gerçekten unutulmaz bir geceydi. Kendisi ise yıllarca “Beni zorla çıkardılar” demişti, bu kez de Sahne Joker tarafından ‘zorlanmış’ durumda.
Sahne Joker, İstiklal Caddesi’nde, Halep Pasajı’nın içinde, bir zamanlar Maya Cüneyt Türel Sahnesi olan salon. 12 yıldır hanın altıncı katında bulunan Joker Yapım tarafından ele alınıp çok amaçlı bir salon haline getirilmiş, açılışını da biletleri anında tükenen “Gonzo Tuğrul” gösterisiyle yaptı. (Bu arada ‘gonzo’ sıfatını Hunter S. Thompson’dan ödünç alarak, gazetecilikte yıllarca sıkı sıkıya bağlı olduğu objektiflik ilkesinin tersine olaylara kişisel bakış açısıyla yaklaşma özgürlüğü anlamında alıp kabul ettiğini hatırlatalım).
Tuğrul Eryılmaz’la bir yarısı Radikal İki’de, diğer yarısı Milliyet Sanat’ta olmak üzere 10 seneye yakın çalışmış, yetinmeyerek hayatını anlatan bir de nehir söyleşi kitabı (“68’li ve Gazeteci”, İletişim Yayınları, 2018) yazmış biri olarak ben bile ne anlatacağını tahmin edemeyerek gittim gösteriye. Her şey olabilirdi çünkü. Tabii ki gazetecilik anıları olabilirdi, müzik olabilirdi, sinema olabilirdi, bir zamanların Londra’sı olabilirdi, çocukluğunun İzmir’i, 60’lı yılların Mülkiye’si, 70’lerin Londra’sı ve daha bir sürü şey olabilirdi. Sonuçta hepsinden birer tutam ve daha bir sürü şey oldu.
Kendisinin konuşurken muhakkak laf atacağı, tatlı – sert azarlayacağı birine ihtiyacı olduğundan, Cengiz Semercioğlu (efsanevi Sokak Dergisi’ne dayanan köklü bir geçmişleri var) bu işi üstlenmiş, bir mikrofonla salonun bir yerinden hem gösteriye bir çerçeve çiziyor hem de seyircileri Tuğrul’un gazabından koruyor. Yoksa azarı biz işiteceğiz. Araya hayatının önemli şarkılarından videolar koyuyor, doğal olarak Mick Jagger’a doyuyoruz ama Sezen Aksu’muz hatta Tarkan’ımız da eksik kalmıyor. Bizim kitabımızı okuyanların gayet iyi hatırlayacağı, kendisine yedi yaşındayken sahne ve şöhret kapılarını kapatan şarkı bile mevcut gösteride: Müzeyyen Senar’dan “Arabaya sen bin, faytona ben”. Bunu söylemiş ve almamışlar çocuğu koroya, işe bakın.
Bütün bu şarkı – türkünün arasında da tabii Tuğrul Eryılmaz’ın son derece eğlenceli ve sansürsüz muhabbeti var. Magazinden giriyor, televizyon dizilerinden çıkıyor, herkesi kılıçtan geçiriyor, dilinin tabii ki kemiği yok, bu söylenir mi söylenmez mi yok, evinin salonuna sohbete gelmiş gibiyiz.
Bir yandan kendisini sahne almaya kimi koşulların zorladığını söylese de “Hayallerim 75 yaşından sonra gerçek oluyor” beyanları biraz daha fazla gerçeği yansıtıyor olabilir. İçimden gelen kuvvetli bir his de bunun tek seferlik olmayacağını söylüyor. Zaten izlediğimiz daha ziyade 1 saatlik mini bir fragman gibiydi. “Beni 50 yıl önce tanımalıydınız, neler kaçırdınız” derken abarttığını düşünmüyorum, görece şanslıyım, tanıdığım 30 seneye yakın süre boyunca beni hep şaşırtmaya devam etti. 50 sene sonra da olsa tanıma fırsatı yakalanmalı.