Fethullah Gülen'den bomba açıklamalar: Çok kötü şeyler duyabilirsiniz
Gülen, Herkül isimli internet sitesinde yeni açıklamalar yaptı.
Fethullah Gülen'in Herkül isimli internet sitesinde "Hiç Durmadan Yürüyeceksiniz!" başlığıyla yeni bir açıklaması yayınlandı. "Çok kötü şeyler duyabilirsiniz, rica ediyorum ben, aynıyla mukabelede bulunmamak lazım" diyen Gülen'in açıklamaları şu şekilde:
"SIKINTI OLGUNLAŞMANIN EN ÖNEMLİ YOLLARINDAN
Kimden gelirse gelsin sıkıntılar olgunlaşmanın en önemli yollarındandır. Öyle olmasaydı, Allah en sevdiği ibâdını adeta bir hamur teknesinde yoğurmaz ve yoğrulmalarına meydan vermezdi.
Tazyikler, ezilmeler, sıkıntılar ve arzumuza göre yaşama imkânlarından mahrum bırakılmalar karşısında Cenâb-ı Hakk’ın murâd-ı sübhânîsini arzularımıza tercih etmemiz lazım.
Zât-ı Ulûhiyet’in takdirini memnuniyetle karşılamanın yanında, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) nübüvvetine ve İslam dinine kanaat etme de çok önemlidir. Fiilî ve kavlî duadan sonra -netice ne olursa olsun- kader ve kazayı gönül hoşnutluğuyla karşılama bu kanaatin de gereğidir.
ALLAH AKILLA İNSANLARIN GÖZÜNÜ AÇMIŞ
Esasen, insan aklı, insan mantık ve muhakemesi -bunların hepsini tek bir şey kabul etmek de mümkündür- nübüvvet ve onun vaadettiklerini kabullenip, bu feyyaz kaynaktan tam yararlanabildiği müddetçe, bir yandan kendi alanının serhaddine ulaşma yoluna girerken, diğer yandan da başkalarını aldatan birer vasıta durumuna düşmekten kurtulmuş olur/olacaktır. Her şeyden evvel, böyle davranmada, bütün varlık ve eşyaya hükmeden sonsuz kudret ve muhit ilme teslim olma gibi bir husus söz konusudur. İsterseniz siz buna, akıl ve mantık ürünlerini, akılla, mantıkla elde edilen değişik projeleri ve farklı alanlardaki araştırmaları, tecrübeleri, yani bütün arzî olanları semavîleştirmek, arazî olanlarda da cevherin ruhunu aksettirmek için her şeyi vahye test ettirme de diyebilirsiniz. Aslında aklı yaratan da Allah’tır, ona vahiy ile derinleşme yolunu gösteren de… Allah, akılla insanların gözünü açmış, vahiyle de aklın doğru görüp, doğru düşünmesini sağlayarak, ona daha geniş bir muhakeme alanı hazırlamıştır; hazırlamış ve o kuşatıcı beyanıyla insanlar üzerinde bağlayıcı hüccetini ikame etmiştir. Tabir-i diğerle Allah, bütünü birden kucaklayan vahiy müessesesini, her zaman dağınık ve birbirinden kopuk bir durum arzeden akıl ve muhakemenin farklı yollarını birleştirecek ve bunların mukayese ürünlerini de test edebilecek bir laboratuar haline getirmiştir.
EĞİTİM MÜESSESELERİ PROBLEMLERİ HAL İLE HALLETMENİN ÇABASI
Kitap ve Sünnet endazesinden geçmiş ve İcma’ya muhalefeti görülmemiş bir şekilde irşad hizmeti ve mefkureyi ikâme gayreti devamlı olmalıdır. Yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim müesseseleri böyle bir hizmet anlayışının neticesi ve problemleri “hal ile halletme” çabasının meyvesidir.
CİHAT EDEN KİM
Lügat manası, Allah’ın kelimesini yüceltmek demek olan “i’lâ-yı kelimetullah”, ıstılahta Allah’ın adını veya İslâm dininin tevhid akîdesini şanına uygun bir biçimde yüceltip yayma manasına gelir. Bu terim “cihat” kelimesiyle de ifade edilmektedir. Peygamber Efendimiz, gerçek manada Allah uğrunda cihat edenin kim olduğu sorusuna cevap verirken şöyle buyurmuştur: “Sadece Allah’ın adı yüce olsun diye (i’lâ-yı kelimetullah için) cihat eden kişi Allah yolundadır.” Allah’a îman ve O’nun nâm-ı celîlîni i’lâ etme gayreti müminlik şiarıdır. Aslında, Allah’ın adı zatında yücedir, o her zaman âlîdir. Fakat, “O’nun adını yüceltme” ifadesini kendi idrakimiz itibariyle, kendi ufkumuzu aydınlatma açısından kullanıyoruz.. i’lâ-yı kelimetullah derken, kararmaya yüz tutmuş kalblerin kir ve lekelerinden arındırılarak asıl sahibine hazır hâle getirilmesini, gönül tahtının Mâlikü’l-Mülk’e, Melikü’l-Mülûk’e arz edilmesini ve Yaratıcı ile kullar arasındaki engellerin kaldırılmasını kastediyoruz. İşte bu niyetle yola çıkmış ve bir kısım hizmetlere azmetmişseniz, meselenin Kur’an ve Sünnet’e uygun olmasına bakıp kim ne derse desin yolunuza devam etmelisiniz. Unutmamalısınız ki, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun hiçbir tavrı yanlış değildi; fakat, O’nun bile bir sürü muhalifi vardı.
İÇ ALEMLERİNDE SESSİZ UYUYAN GULYABANİ BİRDEN HORTLAMIŞ VE BUZAĞI OLARAK ŞEKİLLENMİŞTİ
Kur’an, “Mûsâ (aleyhisselam) Tevrat’ı almak için ayrıldıktan sonra ümmeti, zinet takımlarından, böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yapıp tanrı edindiler. Görmemişler miydi ki o heykel onlara hitap edemiyordu, kendilerine yol da gösteremiyordu. Fakat buna rağmen onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.” (A’raf, 7/148) der. Demek ki, atmosferin büyük ölçüde eşrâra kalması ya da ferağı, İsrailoğulları’nda buzağı düşüncesinin hortlamasına müsait bir zemin oluşturmuştu. Kendi iç âlemlerinde sessiz uyuyan o gulyabâni gibi düşünceler, birden hortlamış ve buzağı olarak şekillenmişti. Orada Sâmirî’nin –ki o da İsrailoğullarındandır– söylediği şey ise sadece kuru bir mazeretti; Hz. Musa’nın “Senin zorun nedir ey Sâmirî?” demesine karşılık o“Ben onların görmediklerini gördüm.” cevabını vermişti. Çoğu müfessir, meseleye, Sâmirî, Cibrîl’in bastığı yerden bir avuç toprak aldı ve onu buzağı yapımında kullandı şeklinde yaklaşmışlardır ki, bu gerçekten öyle de olabilir; evet o, nasıl gönüllerin ve ruhların dirilmesine vesile olan ilâhî vahyi taşıyordu; cansız cesetlerde hayat kaynağı da olabilirdi. Bu açıdan da onun ayağını bastığı yerler yeşerebilir, oradan alınan bir avuç toprakla bütün ölüler dirilebilir. Ne var ki, bunun doğruluğunu gösteren sağlam bir hadis bulmak mümkün değildir. Buradaki asıl husus, Kur’ân’ın Hazreti Musa’nın diliyle ifade ettiği gibi, bunun bir fitne ve imtihan olmasıdır.
DAĞINIK İNSANLARIN RÜYALARI DA KİRLİDİR
İffetsizliğe düşme insanı dağınıklığa götürür. Dağınık insanların rüyaları da kirlidir, hayalleri de kirlidir. Tevhid-i kıble etme, sadece O’na yönelme, öyle bir konsantrasyon, insanın zekasını öyle keskinleştirir ki, o mevzuda bin tane dâhinin halledemediği meseleyi halleder. Enbiya-yı izam öyleydiler, onların iffetlerine, ismetlerine, fetanetlerine, idraklerine, büyüklüklerine aklımız ermez. Fakat, buna rağmen onlara da itiraz ediyorlardı.
BİRİLERİNE ENGEL ÇIKARMA
Önemli olan mesele, Allah ne demişse onu yapmaktır. Bunu yaparken de falana muarız olma, filanın rağmına davranma, birilerine engel çıkarma veya “birileri bir şey yaparken biz niye onları bu güzergahta tek başlarına bırakıyoruz” gibi kıskanma/rekabet etme mülahazalarıyla yapmamalıdır. Kur’an-ı Kerim’in ve Sünnet-i Sahiha’nın sabit disiplinlerine uygunluk içinde yapılırsa, orada tereddüt yaşamamak ve engellemeye çalışan kim olursa olsun, onları görmezden gelmek lazım. “Bir kapı bend ederse bin kapı eyler kuşad / Hazreti Allah, efendi, Müfettihu’l-ebvab’dır.” (Şemsî)
HİÇ PRESLER ARASINDA EZİLMEDEN KURTULDUĞUMU GÖRMEDİM... HER ZAMAN ÜZERİME GELDİLER
Şimdiye kadar ben çok samimi bir müslüman olduğumu iddia edemem ama işin doğrusu hayatımı O’ndan başka bir şeye bağladığımı söylersem, Allah’ın o mevzudaki teveccühüne karşı saygısızlık yapmış olurum; bu da tahdis-i nimettir. Elli defa engeller olmuştur. Kendimi bildiğimden bu yana hiç presler arasında ezilmeden kurtulduğumu görmedim. Buradaki de öyle bir şey. Her zaman üzerime geldiler. Cenab-ı Hak aldı, bir yerden bir yere koydu, bir yerden bir yere koydu.. sizi de öyle… Hep böyle olagelmiştir. Fakat bunlar kat’iyen ye’se atmamalı, bizi inkisara uğratmamalı, yapmamız gereken şeylerden bizi geri koymamalı.
Hidayet sizin aklî, fikrî, ihtisâsî bütün letâifinizi hakikati arama istikametinde kullanma sonucu, Allah’ın sizin içinizde yakacağı bir meşaledir. Siz esbaba tevessül edersiniz, Allah o meşaleyi içinizde yakar, tutuşturur, projektör gibi.. her şeyi doğru olarak görürsünüz, O’na ait bir şeydir. Sa’d-ı Taftazani’nin ifadesiyle, “İman, Cenâb-ı Hakk’ın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği birnurdur.”