Fatih Portakal: Soyadımı bulandan Allah razı olsun
Ünlü televizyoncu Fatih Portakal, Kehkeşan'a samimi açıklamalarda bulundu.
Televizyon dünyasının sevilen isimlerinden olan ve lafını esirgemeyen tavrı, kendine has tarzı ile meslektaşları arasından sıyrılan Fatih Portakal, yeni yayın dönemi öncesi Kehkeşan’a çok özel açıklamalar yaptı.
TV haberciliğinde 18'inci yılında olan Fox TV’nin başarılı spikeri Fatih Portakal, daha önce garsonluk yaptığını, bar görevlisi olarak çalıştığını ve minibüs ile nakliyecilik yaptığını anlattı. Mehmet Ali Birand’ın mesleki hayatında çok ayrı bir yeri olduğunu belirten Portakal, Birand’ı mesleki gelişimi içinde en önemli şansı olarak nitelendiriyor.
Medyada her dönem olduğu gibi sert bir rekabetin olduğunu belirten başarılı anchorman, “Bir var olma, ayakta kalma, izlenme ve izlettirme mücadelesi var. Aslında her sektörde olan şeyler... Burada önemli olan insan olduğumuzu unutmamak ve onun gerektirdiği gibi davranmak. Ancak sepetin içinde çürükler de yok değil. Onlara da yok hükmünde davranıyorum zaten. İlk önceliğim iyi insan olabilmek.” dedi.
Lafını esirgemeyen tavrı ve farklı sunumu ile dikkat çeken Fatih Portakal, bu durumun izleyiciyi şaşırttığını ve“nasıl böyle konuşuyorsun, başına bir şey gelmesinden korkmuyor musun, seni de cezaevine atarlar yakında” vs şeklinde tepkilere neden olduğunu ifade ediyor. Portakal, “Aslında bu, ülkede gazeteciliğin hangi koşullar altında yapıldığının bir göstergesi. Yüz karası bir durum anlayacağınız. Ülke bu, koşullar bu, kimse kimseyi zorlamıyor. Ben özgür irademle bu yolu seçtiğime göre yakınma hakkım da yok. Ancak dillendirme özgürlüğüm var. Bu gibi tepkiler geliyor. Ara ara bazı kendini bilmezlerin lafları da oluyor. Ama ben mutluyum, şu an için sorun yok. TV haberciliğini böyle yapmaktan büyük keyif alıyorum.” şeklinde konuştu.
İŞTE O RÖPORTAJ:
Fatih Portakal’ı ilk olarak Kanal D ile tanıdık, ardından da Fox TV’de Çalar Saat programıyla zihinlerimize kazındı. Öncesinde neler yaptınız, sizi biraz tanımak istiyoruz.
Gökten zembille inmedim tabi ki. Aslında mesleğe, TV haberciliğine yıllarını vermiş bir Fatih Portakal var. İzmir'de 1996 yılının Kasım'ında başladım haberciliğe. 10 yıl boyunca büyüdüğüm, okuduğum, kendimle bütünleştirdiğim İzmir'deydim. 2006'da rahmetli Birand ve Ayşenur Arslan’ın isteği üzerine, aile meclisinin de kararıyla İstanbul'a geldik. Derler ya "yıldız parlama" durumu, onu soruyorsanız; evet burada oldu. Ancak Kanal D ve Fox öncesinde, İzmir'deki Star'da bir de Doğan Haber Ajansı'nda çalıştım. Bu işe İstanbul dışında başlamanın avantajı olduğunu düşünüyorum. 18'inci yılımdayım, yaptığım işten şuan daha fazla keyif alıyorum. İyi ki bu işi yapıyorum dediğim an çok fazla.
SOYADIMI BULANDAN ALLAH RAZI OLSUN
Çocukluğunuzdan bugüne soyadınızla ilgili mutlaka sıkıntılar yaşamışsınızdır diye düşünüyoruz, Portakal soyadının ne tür yansımaları oldu hayatınıza?
Vallahi ilk, orta ve lisede utanırdım. Komik bir soyad çünkü. Öğretmenler seslenmesin diye dua ederdim adeta. O yüzden de sözlüleri hiç sevemedim. Üniversitede alıştım. İnsanlar ismimden ziyade soyadımla seslenmeye, çağırmaya başladılar. İş dünyasında daha sevdim. Adam hakkımda konuştuğunda, kadın başlık atmak istediğinde direk soyaddan başlıyor. "Portakal"ın ismimin önüne geçtiğini düşüyorum ara ara... Allah bulandan koyandan razı olsun. (gülüyor
EŞİMDEN DAHA LEZZETLİ YEMEK YAPARIM
Sidney’de restoran görevlisi olarak çalıştığınızı okudum bir röportajınızda. Mutfakla aranız nasıldır, Sidney deneyimi neler kattı size?
Üniversiteden sonra gittim. 3 buçuk yıllık yaşanması gereken bir tecrübeydi kendi adıma. Özgüvenimin artmasında, disiplinli çalışma alışkanlığımın kazanılmasında, harcama alışkanlıklarımın normalleşmesinde, insani yaklaşımlarımın yabancı bir kültür içinde gelişmesinde katkıları oldu. Garsonluk yaptım, bar görevlisi olarak çalıştım. Minibüs aldım nakliyecilik yaptım. Zor, ama tecrübelendiren yıllardı... Sorunuzun cevabını da vereyim hemen eşim Armağan'dan daha lezzetli yemek yaparım. (gülüyor)
MEHMET ALİ BİRAND MESLEKTEKİ EN BÜYÜK ŞANSIM
Mehmet Ali Birand’ın sizin için ne ifade ettiğini sorsak?
Mesleki gelişimim içinde en önemli şansım. Mekanı cennet olsun...
Sizi milyonlara tanıtan ve bir anda “Türkiye’yi Uyandıran Adam” olarak anılmanızı sağlayan Çalar Saat programıyla gönüllerde taht kurdunuz. Kısa sürede izleyicilerin sizi bu kadar çabuk benimsemesini ve başarılı olmanızı neye bağlıyorsunuz?
Samimiyet diyorum ben buna. Çünkü onlarca arkadaşım ekranda, zor koşullarda -gerek maddi, gerek kurallar açısından- sürdürülebilirlik mücadelesi veriyor. Sıyrılmanın sebebi samimiyeti hissettirmek, doğallığı sağlayabilmek. Bu da ekrana alışkanlıkla oluyor. Kameralardan korkmamak gerekiyor. Onlar sadece izleyene ulaşmada aracı, o kadar. Sonrası sizle alakalı bir durum. Kabullenilmenin seviyesi sunan kişinin elinde. Tabi bir de milletin aklındakini paylaşıyorsanız -o da çok fazla yapılmayan bir şey ülkede-benimsenebiliyorsunuz.
Lafını esirgemeyen tavrınız ve farklı sunumunuz hem meslektaşlarınızın hem de izleyicilerin dikkatini çekti bir anda. Bu süreçte sunum tarzınızla ilgili ne tür yorumlar aldınız çevrenizden ve sektörden?
İnsanlar şaşırıyor; “nasıl böyle konuşuyorsun, başına bir şey gelmesinden korkmuyor musun, seni de cezaevine atarlar yakında” vs diye... Aslında bu, ülkede gazeteciliğin hangi koşullar altında yapıldığının bir göstergesi. Yüz karası bir durum anlayacağınız. Ülke bu, koşullar bu, kimse kimseyi zorlamıyor. Ben özgür irademle bu yolu seçtiğime göre yakınma hakkım da yok. Ancak dillendirme özgürlüğüm var. Bu gibi tepkiler geliyor. Ara ara bazı kendini bilmezlerin lafları da oluyor. Ama ben mutluyum, şu an için sorun yok. TV haberciliğini böyle yapmaktan büyük keyif alıyorum.
ÖNCELİĞİM İYİ İNSAN OLABİLMEK
Medyada şuan nasıl bir rekabet söz konusu?
Her dönem olduğu gibi sert rekabet. Bir var olma, ayakta kalma, izlenme ve izlettirme mücadelesi. Aslında her sektörde olan şeyler... Burada önemli olan insan olduğumuzu unutmamak ve onun gerektirdiği gibi davranmak. Çoğu meslektaşıma söylediğim gibi. Ancak sepetin içinde çürükler de yok değil. Onlara da yok hükmünde davranıyorum zaten. İlk önceliğim iyi insan olabilmek.
Hiç mesleği bırakmak istediğiniz, çok bunaldığınız dönemler oldu mu?
İzmir'de görev yaparken bir kere bırakmayı düşündüm. Taşrada çalışırken hep ikinci sınıf görülürsünüz. Nedenini anlayabilmiş değilim. Maddi koşullardan dolayı bırakmak istedim. İyi ki olmamış, şimdi bir süre daha bu işi yapmayı düşünüyorum. Yalnız bu ülkede sizin istemeniz yeter mi, olmuyor, dış etkenler çok fazla. Bilmem anlatabildim mi? "Alo"lardan felan bahsediyorum. (gülüyor)
Eskiden her kanalın star diye nitelendirilen Anchorman’leri olurdu. Şimdi yeni kuşak Anchorman’ler dikkat çekiyor. Bu değişimle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Her dönem kendi yıldızını yaratıyor. Dediğim gibi önemli olan iyi insan olmak, işini hakkıyla yapabilmek. Farkındalık oluşturmak da önemli... TV haberciliği şimdiki kuşakla iyiye gidiyor onu söyleyebilirim.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. Peki sizin başarınızın arkasında da böyle biri var mı?
Tabi var; eşim Armağan Portakal. 17 yıldır hayat arkadaşım. İyi ki o da var hayatımda. Birlikte yürüdüğünüz yoldaşlar çok önemli. Armağan'sız bir yolculuk olamaz diyorum çoğu zaman.
Sosyal medyada oldukça aktifsiniz. Sizce sosyal medya, görsel ve yazılı medyayı ne kadar etkiliyor? Dikkat çektiğiniz tüm konular bir anda sosyal medyanın gündemine oturuyor. Nasıl başarıyorsunuz bunu yapmayı?
Sosyal medyasız bütüncül medya olamayacağını düşünenlerdenim. İkisi artık ikiz kardeş gibi oldu. Teknoloji ve iletişim çağında gayet de normal gelişimler bunlar. Bana gelince; ben #facebook ve #instagram’ı kullananlardanım. #twitter ı ise çok kullananlardanım. Her sosyal mecrada dile getirdiğim konular yurttaşın sorunları. Dikkat çekici şekilde yazıyorum belki de gündeme gelmesinin nedeni budur. Bir de ana haberde de sosyal medyayı kullanıyorum. Birbirini etkileyen durumlar bunlar, ivme kazandırıyor diye düşünüyorum. Burada hakaret etmek için kullananlara da seslenmek istiyorum çünkü böyle tipler çok; ya düşünemedikleri ya da düşündüğünü yazıya dökemediği için sövüp sayıyorlar. Veya bazıları doğru olmayan bilgileri paylaşıyor. İşte bu zararlı kullanım. Bununda çözümü var; engellemek veya yargıya başvurmak.
Sağlığınıza dikkat eden biri misinizdir? Ne sıklıkta doktora gidersiniz? Düzenli olarak her yıl check up yaptırdığınız doğru mu?
Vaay (gülüyor) üzerinde çalışılmış ve bulunmuş bir soru. Kazanç durumları biraz iyi olmaya başlayınca 5 yıldır vücut kontrolleri yaptırıyoruz Armağan ile... Bizim için önemli.
Çünkü lafın gelişi değil gerçek olan, sağlığınız iyi olduğunda keyfiniz de yerinde oluyor. Her bir kötü olayın, her bir sorunlu yaşanmışlığın telafisi var, zaman en iyi ilaç. Ancak sağlık problemli olunca telafi olmuyor, mutluluk da tam yaşanmıyor. Onun için Armağan ve ben önce sağlık, ardından huzur diyenlerdeniz.