Faiz ve Dolar arasında nasıl bir ilişki var? Faizin düşmesi Dolar’ı neden artırıyor?

Geçtiğimiz hafta yapılan Merkez Bankası PPK toplantısında, politika faizinin 200 baz puan düşürülmesine karar verildi. Bununla birlikte faizler yüzde 18’den yüzde 16’ya düşmüş oldu. Bu kararın ardından Dolar ve Euro hızlı bir şekilde yükselerek tarihi rekorları bir bir kırmaya başladı. TÜİK’in açıkladığı verilere göre ise Türkiye’de yıllık enflasyon Eylül verilerine göre yüzde 19,58 olarak açıklandı. Vatandaşlar da faiz - enflasyon - dolar arasındaki ilişkiyi merak etti.

Merkez Bankası faiz kararlarının ardından Dolar'ın hızla yükselmesi vatandaşı endişelendirdi. Politika faizlerinin yüzde 18'den yüzde 16'ya düşmesinin ardından bir anda 10 liraya yaklaşan Dolar kuru, Türkiye'nin gündeminde büyük bir yer kaplıyor. Birçok kişi ise faizlerle dolar arasındaki ilişkinin ne olduğunu merak ediyor. Peki, faizin düşmesi Dolar'ı neden artırıyor?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Ekim ayında politika faizini 200 baz puan düşürerek yüzde 16'ya indirdi. TÜİK verilerine göre Eylül ayında yıllık enflasyon 19,58 olarak açıklandı.
 
Türk Lirası daha önce Merkez Bankası Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile PPK Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevden alındıktan sonra değer büyük oranda kaybetmişti.


 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Haziran ayı başında enflasyonu düşürmek için faiz indirilmesi gerektiği yönündeki görüşlerini tekrarlamasının ardından da Dolar/TL kuru 8,80'i aştı.


Analistler o dönem, Erdoğan'ın sözlerinin Dr. Şahap Kavcıoğlu üzerindeki siyasi baskının bir tezahürü olduğunu ve bunun da liraya satış getirdiğini söylemişlerdi.
 
Türkiye'de bir süredir faiz oranlarının seyri ve bunun enflasyon ile döviz kuru üzerindeki etkilerine dair tartışmalar yapılıyor.


 
Geleneksel ekonomi teorisinde, faizlerin yüksek tutulmasının enflasyonu aşağı çekme ve ilgili ülkenin para birimini de güçlendirme yönünde bir etkisi olacağı düşünülür.
 
Türkiye'de ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, enflasyonu düşürmek için faizlerin indirilmesi görüşünü savunuyor.
 
Uluslararası yatırımcılar, Türkiye'nin Kasım ayında ekonomi yönetiminde değişikliklerin yapıldığı döneme kadar uyguladığı para politikasının bu temele dayandığını öne sürüyor ve bunu da Türk Lirası'nda görülen değer kaybının en önemli nedenleri arasında gösteriyor.
 
FAİZ-ENFLASYON ARASINDA NASIL BİR İLİŞKİ VAR?

Merkez Bankası'nın piyasadaki para arzını yönetebilmek için sahip olduğu araçlardan birisi politika faiz oranları.
 
Politika faiz oranlarında yapılan değişiklikler piyasadaki oyuncuların borç alma ve verme maliyetlerini değiştirdiğinden, hem bankaların uyguladığı faizleri hem de tahvil ve hisse senedi gibi varlıkların değerini etkiliyor.


 
Faiz oranlarının düzeyi, bireylerin ve kurumların kaynaklarını tasarrufa ya da harcamaya yöneltmesinde belirleyici oluyor.
 
Örneğin; faiz oranlarının düşük olduğu bir ortamda tasarruf üzerinden elde edilecek gelir de düşük olduğundan harcama eğilimi artış gösteriyor.


 
Dolayısıyla faiz oranlarının düşürülmesinin tüketim harcamalarını artırması ve ekonomik büyümeyi desteklemesi bekleniyor. Ancak tüketim harcamalarının artması beraberinde enflasyonun yükselmesi riskini getiriyor.
 
Bir diğer konu da faizlerin düşük olduğu bir ortamda kredi alma ve verme eğiliminin artmasının piyasadaki yerel para birimi miktarının yükselmesine neden olması. Bu da enflasyon riski yaratan bir başka unsur olarak ortaya çıkıyor.


 
Bu nedenle genel kabul gören ekonomi teorisinde, faiz oranlarının düşük tutulmasının enflasyon yaratacağı ve enflasyonun arttığı bir dönemde de fiyat artışlarını dizginlemek için faiz artırımına gidilmesi gerektiği görüşü bulunuyor.
 
FAİZ İNDİRİLİRSE ENFLASYONUN DÜŞECEĞİ GÖRÜŞÜ NEYE DAYANIYOR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, faizlerin düşürülmesi halinde enflasyonun da düşeceği yönündeki geleneksel kalıpların ötesine geçen ve sıra dışı kabul edilen ekonomi görüşünü destekleyen isimler arasında yer alıyor.
 
Erdoğan, Ocak ayında İstanbul'da ekonomiyle ilgili yaptığı bir konuşmada, "Bana yatırım lazım, istihdam lazım, üretim lazım, ihracat lazım. Eğer bu dört başlık yoksa hiçbir şey yok, biz bununla övüneceğiz. Asıl iş faizi düşürmek suretiyle enflasyonu aşağıya çekmektir" dedi.


 
Erdoğan'ın da savunduğu bu görüş, 19'uncu yüzyılın sonları ve 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış olan ekonomist Irving Fisher'ın geliştirdiği bir teoriye dayanıyor.
 
Fisher'ın geliştirdiği teori, nominal faiz, reel faiz ve enflasyon beklentisini hesaba katan bir formüle dayanıyor.


 
Bu formüle göre, reel faiz oranı ile beklenen enflasyon oranı toplamının nominal faiz oranına eşit olduğu varsayılıyor.
 
Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikalarından Sorumlu Başdanışmanı Cemil Ertem, Erdoğan'ın yaklaşımının ardındaki nedenlerle ilgili yazdığı bir makalede, Fisher'ın geliştirdiği formül baz alındığında enflasyon ile faiz oranları arasında ters değil, doğru bir korelasyonun görüldüğünü belirtti.


 
Özellikle 2008 krizinin ardından Fisher'ın yaklaşımını savunan ve para politikalarının buna göre düzenlenmesi gerektiğini söyleyen, aralarında ABD Merkez Bankası yetkililerinin bulunduğu bazı ekonomistler oldu.
 
Ancak şu ana kadar bu formülün hayata geçirilmesi halinde geçerli olduğunu ortaya koyan somut bir örnek olmadığına dikkat çekilirken faiz ve enflasyon ilişkisine dair geleneksel görüş hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde para politikalarına yön vermeyi sürdürüyor.
 
PEKİ DÖVİZ DENKLEMİN NERESİNDE?

Döviz kuru, enflasyon ve faizle birlikte üçgenin diğer bacağını oluşturuyor. Bu bacak, özellikle Türkiye gibi üretimin büyük oranda ithal girdilere bağlı olduğu ülkeler açısından büyük önem taşıyor.
 
Kurdaki artışlar, üreticilerin maliyetlerini artırdığı için satış fiyatlarına da yansıyor ve bu da enflasyonun yükselmesine neden oluyor.


 
Genel kabul gören görüşlere göre, bir ülkede döviz kurunun seyrinde yatırımcıların o ülkenin para birimine "yatırım yapma ve elinde tutma arzusu" belirleyici rol oynuyor.
 
Yatırımcıların bu algısında da o ülkenin makroekonomik dengelerinin güçlü olması gibi ekonomik etkenlerin yanı sıra siyasi istikrar gibi güven ve risk unsurunu etkileyen faktörler de büyük önem taşıyor.


 
Ayrıca bir ülkenin para birimine yatırım yapanların bundan bir getiri elde etmek istedikleri kabul ediliyor.

Bu noktada da piyasadaki belirlenmiş "nominal faiz" ile enflasyon oranı arasındaki farkı gösteren reel faiz önemli bir kavram olarak ortaya çıkıyor.
 
Örneğin; kendi para birimine yatırımcı çekmek isteyen ülkelerin enflasyon oranının üzerinde faiz vererek, yatırımı cazip kılması gerekiyor.

Ekonomist Ege Cansen Hürriyet'te yazdığı bir yazdıda bu olayı şu şekilde açıklamıştı; "Türkiye gibi parası yumuşak yani döviz olmayan ülkelerde, enflasyon 'devalüasyon-enflasyon' sarmalı yüzünden yapışkan hale gelir. Kur artışlarını yavaşlatmadan, fiyat artışları yavaşlamaz. Dolayısıyla bu ülkeler, ekonomiyi soğutarak değil, döviz kurunu düşürerek enflasyonu yavaşlatır. Bunun için ulusal paralarına yüksek faiz verip, sıcak parayı ülkelerine çeker. Artan döviz arzı yüzünden düşen kurla, döviz fiyatına endekslenmiş fiyat artışları yavaşlar"

Kaynak: BBC Türkçe

Bu 23 Belediyeye Kayyum mu Atanacak? Sosyal medya bu görüntüleri konuşuyor TÜPRAŞ'ta şiddetli patlama oldu Ünlü oyuncu yıllar sonra ortaya çıktı Bankalardan sıfır faizli kredi fırsatı! Genç kadını arabasına çekip tecavüz etmeye çalıştı