Eski Genel Yayın Yönetmeni, Barkın Şık'ın ardından yazdı: 'Askerde bile haber düşünürdü '
Utku Çakırözer ve Erdem Gül, önceki gün vefat eden Cumhuriyet muhabiri hakkında yazdı.
Cumhuriyet gazetesinde savunma muhabiri olarak çalışan Barkın Şık, önceki gün hayatını kaybetmişti.
37 yaşındaki Barkın Şık, dün ailesi ve mesai arkadaşlarının katıldığı bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı.
Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Erdem Gül ve gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Utku Çakırözer Şık hakkında bir yazı kaleme aldı.
Utku Çakırözer yazısında, Brakın Şık'ın mesleğine verdiği önemden söz etti ve şunları yazdı:
Barkın’la ne kadar zamandır tanışıyoruz? Ben savunma muhabiriydim o gececiydi. Sonra ben diplomasi muhabiri oldum o savunma. Önce Milliyet, sonra Akşam sonra da Cumhuriyet. Mesai arkadaşım ve dostum olarak, gazetecilik hayatının neredeyse tamamına şahidim. Başka şahitler de var. Fikret Bila, Sedat Ergin, Mehmet Yılmaz, İsmail Küçükkaya onun haberciliğinin değerini bilen isimlerin sadece birkaç tanesi.. Her an, her yerde haber düşünürdü Barkın. Evde, izinde, yolda, okurken, yerken, içerken. Hatta askerdeyken bile!..
Hasteğmen olarak askerlik görevini yaparken “Genelkurmay ile Hava Kuvvetleri arasında yaşanan üniforma krizi” karşısında haber tutkusu depreşmiş ve çok büyük riski göze alarak çaktırmadan yazdırmıştı bana.
Sıcak yaz günlerinde havacı subayların gömlek üstü mont giymek zorunda bırakılmasını Milliyet’in manşete taşıması uzun süre konuşulmuştu. İddialıydı. Rekabetçiydi. Ekip çalışmasını sevmezdi. Yüz tane haber atlamaya razıydı yeter ki atlattığı haberi sadece o yazmış olsun.Birinci sayfacıydı. “Bir”e girmeyen haber, haber değildi onun gözünde. Yazdığı haber ilk sayfaya “rüstem” dahi girse değmeyin mutluluğuna. Bir süre manşet olamazsa huzursuz olurdu. Ruh hali değişirdi. Ne yapar eder ses getirecek haberi bulur, haber müdürünün önüne koyardı. Gerçek bir vatanseverdi. Babası Zeki Albay’ın mirası görürdü Türkiye’yi sevmeyi. Belki de savunma muhabirliğini seçişi ve bu alandaki başarısının sırrı da buydu. Dürüsttü. Haber kaynaklarına asla kazık atmazdı. Sözünü tutmak için gerekirse haber atlamayı göze alır ama yine de yazmazdı.
Yazının devamını okumak için TIKLAYINIZ
Erdem Gül'ün, Barkın Şık'ın kişiliğinden ve meslek yaşantısından söz ettiği yazısı da şu şekilde:
“Korkutmaz bizleri musalla taşı...” Barkın deyince aklıma Çarşı Grubu’nun bu ünlü marşındaki o
“Gerçekçi ol imkânsızı iste” ruh halini yansıtan dizesi geliyor. Barkın Beşiktaşlı mıydı? Yo, hayır. Hatta takım da tutmaz ve futbol diyebileceğimiz kadar uzaktır bu mevzudan. O futbol deyince 4 senede bir Dünya ve Avrupa kupalarını izler o kadar. Ama Barkın, musalla taşına meydan okuyan Beşiktaş’la yollarını bir şekilde kesiştirecek bir adamdır. Adam filan değil aslında çocuk. Daha 37 yaşında. Ama ona sorsanız antik çağlardan bu yana dünyanın bütün dertlerini yüklenmiş bir çilekeş sanırsınız. Kuşak ve yaş olarak örgütlü Türkiye’nin bir çocuğu olmadığı için de bütün yükleri tek başına üstlenir. Paylaştığında anlarsınız yükünün ne kadar ağır olduğunu. Normalde bu yüklerin altında olmaktan şikâyetçi değildir. Ama bu yüklerin nedenleri konusunda kafasını yorar. Nedenlere
itirazı vardır. Ama dedim ya, daha çok küçük, o üç yaşındayken 12 Eylül darbesi olmuştu ve o büyürken örgütlülüklerin köküne kibrit suyu dökülmüştü.
Bu kadar yüklü oluşunun bir nedeni de mesleği. Muazzam netlikte bir gazetecilik görüşü vardır
Barkın’ın. Bilenler bilir. Başka gazetecilik bakışlarını küçümseyecek kadar nettir bu konuda. Bu ülkede bir zamanlar yapıldığını düşündüğü ama artık yapılamadığını itiraf etmeden kabullenmekten yorulan bir gazetecilik bakışı vardır. Ona göre mümkündür hâlâ. Ama burada da bu imkânı paylaşacak çok insan yoktur çevresinde. Haber kaynaklarıyla ilişkisi de öyle başka imkânsızlıklara benzer. Mesela, haber kaynaklarıyla haber dışında farklı ilişkiler kurmak ona göre ayıptır, kınanacak bir durumdur. Elbette “yazılmamak kaydıyla” konusunda sadıktır ama gazeteci ile haber kaynağı arasında sırların artması onu işkillendirir. Sırlar arttıkça gazeteciliğin ve gazetecinin öldüğünü düşünür. Tabii ki son eylemi bu yüzden değildir ama “kendiliğinden ölüm” yerine, “ben kendimi öldürürüm” düşüncesi Barkın’ın ta kendisidir. Coşkuludur, bunalımlıdır, üzgündür, ağlar, güler, sevinir, eğlenir, mutlu olur, çok sinirlenir... Herkes gibi. Herkes gibi değil. Zihnini o kadar çok açmadığı için az da olsa Ankara’da bilenler bilir ki “Barkın gibi” diye bir şey vardır. Şimdi gitti. Bizi çok hastalanmış bir halde koydu gitti. İyileşir miyiz? Mecburen. İyileşmezsek de dünyanın sonu (değil). Ama şunun için de iyileşmeliyiz, bize arkasında YAMAN bir hikâye bıraktı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız