Economist yazdı: 'Darbe sonrası tasfiyeler cadı avına dönüştü'
Derginin "Türkiye'de Gülen Temizliği" başlığıyla yer alan makalede, 15 Temmuz sonrası dönemin cadı avına dönüştüğü yorumu yapılıyor.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, İngiltere'de yayımlanan haftalık Economist dergisinde "Türkiye'de Gülen Temizliği" başlığıyla yer alan makalede, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası dönemin cadı avına dönüştüğü yorumu yapılıyor. Dergi yaşananların 'McCarthy'nin komünist avı'ndan büyük olduğunu yazıyor.
Makale şöyle başlıyor:
"Birçok yabancı uzman, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek üzere planlanan darbe girişiminde, farklı çevrelerden gelen subayların yer aldığını düşünüyor. Ama hükümet özellikle cemaati suçluyor ve birçok Türk de hem fikir.
"Erdoğan'ın cemaate yönelik başlattığı temizlikte şu ana kadar 100 binden fazla kişisüpürüldü. 50 bin kamu çalışanı, askerler, gazeteciler, pilotlar ve iş adamları... Hepsi hedefte."
McCarthy'nin Komünist Avı'ndan büyük
Economist, Türkiye'de yaşanan tasfiye ve gözaltıları, 1950'lerin başında ABD'de Senatör Joseph McCarthy'nin yönettiği ve komünistleri hedef alan cadı avı sürecine benzetiyor ancak Türkiye'de yaşananın "çok daha büyük" olduğu yorumunu yapıyor.
"Son kurbanlar arasında, Gülenci bir gazetede yazısı yayımlanan bir pop şarkıcısı [Atilla Taş] da var. Bir balet de [İzmir Devlet Opera ve Balesi Başbaleti Yücel Emre Kaynarsu] evini Gülenci bankalar üzerinden sattığı iddiasıyla görevden alındı ki balet bunu reddediyor.
OHAL uygulaması 'cadı avına' mı dönüştü?
"Binlerce okul, şirket ve dernek kapatıldı. Bir bakan Gülencilerin 4 milyar dolarlık mal varlığına el konulduğunu açıkladı.
"Bu sırada, temizlik Türkiye'nin Kürt azınlığına da sıçradı. Hükümet 14 bin öğretmeni PKK ile bağlantılı olduğu iddiasıyla görevden alıyor.
Basit bir imamdı
Makalede Gülen hareketinin yıllar içinde nasıl bu kadar büyüdüğüne de yer veriyor:
"Cemaatin yükselişinin kökeninde Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün getirdiği laik sistemle İslam arasında uzun süredir devam eden mücadele var.
"Fethullah Gülen 1940'larda Türkiye'nin doğusunda hayata geldi. 70'lerde yoksul öğrenciler, Gülen'in tasavvuf ve Türk milliyetçiliği ile harmanladığı vaazlarına akın ediyordu. Zengin takipçileri vakıf ve dernekler, gazete ve okul ağları kurdu ve buralardan çıkan -neredeyse tamamı erkek- mezunlar Türkiye'deki iş çevrelerine ve devlete girerek Kemalizm'in İslamcılık karşıtı doktirini test etmeye başladı."
Economist, Gülen'in 1999'da ABD'ye yerleştiğini ve bir süre sonra Türkiye'nin laik düzenini bozmaya çalışmakla suçlandığını hatırlatıyor.
Gülen'in bir video kaydında takipçilerini devletin kontrolünü ele geçirmeye çağırdığı ve "Sistemin atardamarlarında, kimseye varlığınızı fark ettirmeden ilerlemelisiniz. Tüm devlet gücünü elinizde toplayana kadar da beklemelisiniz" dediği belirtiliyor.
"AKP'nin seçilmesiyle eski gücüne kavuştu"
Economist'e göre AKPnin 2002 seçimlerini kazanmasıyla, Gülen için "rehabilitasyon" yolu açıldı:
"2006'da mahkeme Gülen'i beraat ettirdi. Gülen, dinler arası diyalog ve bilimin önemi hakkındaki vaazlarıyla, aydın İslam'ın sözcüsü haline geldi. Cemaatle bağlantılı öğretmen ve gönüllüler dünyanın dört bir yanına dağılarak, Türk diplomatlara yolu açtı."
Makalede 2009'da Türkiye'nin Afrika'da 12 büyükelçiliği olduğu, şu an ise bu sayının 39 olduğu bilgisi veriliyor.
"AKP yönetiminde Gülen taraftarları hükümette binlerce iş kaptı. Bunlar eski tutucu laiklerin yerini aldı ve Türklerin şu an paralel devlet adını verdiği yapıyı oluşturdu."
Economist, Gülencilerin devlete yerleştikten sonra rakiplerine yönelik bir av başlattığını belirtiyor.
Ergenekon, KCK ve Fenerbahçe'ye yönelik davaları hatırlatan dergi, o dönemde Gülenci gazetelerin bu tutuklamalara alkış tuttuğunu hatırlatıyor.
2012'de tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un o dönemde Erdoğan'ı cemaat konusunda uyardığını söylediğinin de belirtildiği yazı şöyle devam ediyor:
"Erdoğan ancak 2012'de, bürokratları MİT müsteşarını gözaltına almak isteyerek ona karşı geldiğinde cemaate saldırmaya başladı. Erdoğan bir yıl sonra Gülencileri AKP'li bakanları hedef alan bir yolsuzluk skandalı düzenlemekle suçladı."
"Hükümet kendi hatalarını Gülencilerin üstüne atıyor"
Makalede 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümetin hatalarını Gülencilerin üzerine atarak tarihi yeniden yazdığı yorumu yapılıyor:
"Hükümet, PKK ile barış sürecinin çökmesi ve IŞİD'e karşı mücadelede geç kalınmasından Gülencileri sorumlu tutuyor.
"OHAL'deki ülkede Erdoğan'ın baskısını kontrol edebilecek hiçbir şey bulunmuyor."
'Paranoyanın ülke sınırlarını aştığını' yazan Economist, Hollanda'da Gülen okullarına giden çocukların tehdit edildiğini, Bulgaristan'ın ise bir kişiyi Gülen'le bağlantılı olduğu gerekçesiyle Türkiye'ye iade ettiği hatırlatılıyor.
"Anadolu Ajansı, seri üretim halinde ülke ülke, şirket şirket, isim isim Gülen'le bağlantılı olduğu iddia edilen herkesin kara listelerini yayınlıyor. Son olarak bir Türk savcı [İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Zafer Dur] Fethullah Gülen'in 90'larda Vatikan'da görüştüğü Papa 2. Jean Paul tarafından gizli kardinal olarak atandığını iddia etti."
Laik Türkler Gülen'i sevmiyor
Makalenin son bölümünde laik Türkler'in Gülen'i sevmediği, hatta 2000'lerde yaptıkları tasfiyelerde Gülen'i hedef aldıkları belirtiliyor.
Laik Türklerin hükümetin cemaatle mücadelesinde en açık desteği İstanbul Yenikapı'da 7 Ağustos'ta yapılan mitingde verdiği hatırlatılıyor.
Makale şöyle sona eriyor:
"Ama Gülen'le gerçek bir bağlantısı bulunmayan birçok insanın tasfiye edilmesi, AKP'nin diğer karşıtlarında, hatta bazı AKP'lilerde bile sıranın kendilerine de gelebileceği korkusu yarattı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 'Yenikapı ruhu olarak anladığımız şey bu değildi' dedi. Bu yanlış anlama Türkiye'ye çok pahalıya patlayabilir".