Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş Merkez Bankası'nın 23 Eylül'deki faiz kararının ne olacağını yazdı. Merkez Bankası faiz indirecek mi?
Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, 23 Eylül 2021 günü Merkez Bankası'nın faiz kararıyla ilgili bir yazı yazdı. "Merkez faiz indirirse bu en çok kimin işine yarar?" başlığı atan Aktaş, can alıcı bir soruyu sordu. Merkez Bankası faiz indirirse kimin işine yarayacak?
Merkez faiz indirirse bu en çok kimin işine yarar?
"Manşet enflasyon değil, çekirdek dikkate alınmalı" diyerek faiz indiriminin yerini yaptık, perşembeyi bekliyoruz. Peki faiz indirilirse, hemen ertesi gün kimler kar etmeye başlar dersiniz? Yok yok, yanlış yazmadık, zarar değil, kar! Çünkü faiz inerse elinde kağıt bulunanlar kar eder ve en kazançlı çıkacak kesim de bankalar olur.
Başlıktaki soruyu aslında biraz daha uzatmak gerekir ama orada yerimiz sınırlı. Soru aslında şöyle olmalı:
“Merkez Bankası faiz indirirse bu en çok kimin ya da kimlerin ve hangi zaman diliminde işine yarar?”
Öyle ya, faiz indiriminden hemen ertesi gün yararlanacaklar da vardır; kalıcı olabildiği takdirde bu indirimden aylar, yıllar sonra yararlanacaklar da...
Sorunun ikinci bölümünün yanıtı açık. Faiz indirimi uzun vadede hiç kuşku yok ki Türkiye’nin yararına olacaktır. Hazine’nin borç yükü azalacak, böylece bütçeden vatandaşa doğrudan ve dolaylı katkı olanağı artacaktır. Borç azaldıkça kamu çalışanlarına daha çok zam yapmak mümkün hale gelecek, zaman içinde vergi oranları aşağı çekilebilecektir. Ama bunlar, Merkez Bankası faizi indirince öyle üç beş ay içinde olabilecek gelişmeler elbette değildir.
Üç beş ay içinde sağlanacak gelişmeler de var. Bankalar daha düşük faizle kredi kullandırabilecek, işler açılacak, tüketim artacak ve piyasa canlanacaktır.
Ama bizim başlıktaki sorumuz, kısa vade yönüyle doğabilecek etkileri ve bu etkilerin kimlere nasıl yansıyacağını irdelemeye dönük.
ŞU MEŞHUR FAİZ LOBİSİNİ GÖREN, DUYAN, BİLEN VAR MI?
Hani her sıkıştığımızda ve bir düşman yaratmamız gerektiğini düşündüğümüzde öne çıkardığımız, en azından çıkarmaya çalıştığımız kavramlar var ya, bunlardan biri de kuşkusuz “faiz lobisi”.
Yakındır; yine faiz lobisini duymamız... Bu lobinin nelerin peşinde olduğunu okumamız... Söylenecek de bellidir: “Bu lobi yine faizi artırmak istiyor ama oyunlarını bozduk!”
Yani ne yapmış olabiliriz; muhtemelen faizi düşürmüşüzdür, en azından artışa ayak direyip oranı sabit tutmuşuzdur.
Eylül toplantısında ne karar alındığını perşembe günü göreceğiz zaten. “Oyunu bozmak” faizi indirmekle mi sağlanacak, yoksa sabit tutmakla mı, birkaç güne belli olacak.
Peki faiz değiştirildiğinde, bugünlerde de indirim daha çok konuşulduğuna göre indirildiğinde bundan hemen yararlı çıkacaklar kimlerdir. Bunu bilebilmek için öncelikle Hazine’nin kimlere ne kadar borçlu olduğunu iyi incelemek gerekiyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre iç borç stoku temmuz ayı itibarıyla 1.3 trilyon lira düzeyinde. Bu tutarın 1.24 trilyonu yurtiçi yerleşiklere, 57 milyarı da yurtdışı yerleşiklere ya da kısaca yabancılara.
1.24 trilyonluk borcun da tam 901 milyar lirası bankacılık kesimine.
Merkez Bankası faiz düşürdüğünde bankaların daha ucuz kaynak toplayıp daha çok kredi açması ve buradan kar etmesi bir yana asıl kar ellerinde bulunan 901 milyar liralık kamu kağıdından gelecek.
Faiz düşünce karlı çıkmak... Çelişki gibi mi görünüyor, tam tersi...
“FAİZ LOBİSİ” FAİZ İNSİN DİYE EL OVUŞTURUR
Hazine’nin iç borçlanma kağıtlarının nasıl satıldığını bilmek gerekir. İç borçlanma kağıtları ağırlıklı olarak iskontolu ihraç edilir. Yani vade bitimindeki fiyat sabittir, 100 liradır ve satış günündeki faize göre iskontolu fiyat uygulanır.
Örneğin satış gününde faiz yüzde 25 ise, 100 liralık bir kağıdın fiyatı (100/1.25) 80 liradır. Faizin sabit kaldığını varsayarsak, bugün 80 liraya ihraç edilen kağıdın fiyatı gün gün artar ve bir yıl sonra 100 liraya ulaşır.
Ama bu bir yıl içinde faiz hızlı iniş ve çıkış gösterebilir. Faiz ister siyasi tercihlerle, ister başka etkenlerin devreye girmesiyle örneğin bir anda yüzde 20’ye inerse ne olur? Bir gün önce 80 liraya ihraç edilen kağıdın fiyatı, artık (100/1.20) 83 liraya çıkmıştır.
Yani yüzde 25 faizle kağıt alan, faiz yüzde 20’ye düşünce zarar bir yana bir günde kayda değer bir kar etmiştir.
Ya tersi olsaydı; faiz yüzde 25’ten yüzde 30’a çıksaydı... O zaman da 80 liralık kağıdın fiyatı (100/1.30) 77 liraya gerileyecekti.
80 liraya alınan kağıt, faiz düşerse bir anda 83 liraya çıkıyor; faiz yükselirse 77 liraya iniyor.
Söyler misiniz, elinde kağıt bulunanlar faizin yükselmesini mi ister, düşmesini mi?
BANKALAR O GÜNÜ BAYRAM İLAN EDEBİLİR
Bir dönem yurtiçindeki en büyük “ekonomik düşman” bankalardı. Zamanı gelir yine ısıtırız bunu ama en azından şimdilik unuttuğumuz bir durum bu.
Reel sektördeki herhangi bir fabrikanın çok kar etmesini kimse umursamaz da, bankaların karı yüksek geldi mi homurdanmalar başlar, “Bankalar bu kadar kâr etmese olmaz mı” diye.
Bir bankanın zor duruma düşmesinin, hangi işkolu olursa olsun reel sektörden bir işletmenin zor duruma düşmesinden çok ama çok farklı olduğunu sanırız yeni yeni idrak ediyoruz.
Şimdi faizi düşürmeye hazırlanıyor gibiyiz ya... Politika faizi için manşet enfl asyonu değil, çekirdek enfl asyonu gözetmemiz gerekir diyerek bunun altyapısını hazırlama gayreti içine girdik ya...
Peki Merkez Bankası perşembe günü politika faizini yüzde 19’dan aşağı çeker; örneğin yarım puan ya da bir puan indirirse bu en çok kimin işine yarayacak dersiniz?
Bağlantıyı çoktan kurduğunuza eminim. Tabii ki bankaların... Ellerinde tam 901 milyar liralık kamu kağıdı bulunan bankaların...
Dolayısıyla faiz düşürüldüğünde kurda aşırı bir yükselme olmazsa bankalar o günü bayram ilan eder.
Şu durumda genellikle faizi artırmak için lobi yapmakla suçlanan bankalar aslında indirim için gün mü sayıyor? Ve yine şu durumda faizi biraz da zorlama bir şekilde aşağı çekmeye çalışanlar bir dönem hedef tahtasına oturttukları bankalara omuz mu vermiş oluyor?
YABANCILAR FAİZ İNDİRİMİ Mİ BEKLİYOR?
Yabancı yatırımcıların elindeki iç borçlanma kağıtlarının tutarı temmuz ayı itibarıyla yalnızca 57 milyar lira düzeyinde ve yabancıların stoktaki payı yüzde 4.4’e kadar inmiş durumda.
Yabancıların iç borç stokundaki payı bir ara yüzde 20’lerde seyrediyordu. Dolayısıyla “faiz lobisi” yakıştırması artık yabancıların üstünde pek durmuyor. Varsa öyle bir lobi, o da bankalarımız...
Ancak yabancı yatırımcıların son dört haftadaki alımları dikkat çekiyor. Merkez Bankası verilerine göre yabancılar 13 Ağustos-10 Eylül döneminde 639 milyon dolarlık iç borçlanma senedi aldı. Bu alımın 325 milyon dolarlık kısmı 3-10 Eylül arasında gerçekleşti.
Acaba yabancılar da faizin düşeceğine ve aldıkları kağıtları şimdiki fiyatın üstünde bir değere satmaya mı oynuyor?
YARDIM İSTEYEN ESKİ HAZİNECİNİN ŞİMDİ DE BİR SORUSU VAR
Eski Hazineciden can alıcı bir soru: "Madem elinizde yüzde 0.5 faizli IMF kaynaklı bir imkan var, neden bunu kullanmadınız da yüzde 6 dolayında faizle 2.25 milyar dolarlık yeni dış borçlanmaya gittiniz?"
Köşemizde 17 Eylül’de “Eski Hazinecinin yardım çağrısı” başlıklı bir yazıya yer verdik. Yazımızda, uzun yıllar Hazine’de görev yapmış bir bürokratın Hazine’nin nakit dengesi kasa değişimindeki artışın ilk sekiz ayda Hazine kayıtlarında 71 milyar, Merkez Bankası kayıtlarında 151 milyar lira olarak görünmesine dönük sorusunu gündeme getirdik. Bu yazı üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı bir açıklama yaptı.
Bakanlık açıklamasında “Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan Hazine gerçekleşmeleri ve TCMB tarafından yayınlanan kamu mevduatı verilerinin derlenmesinde metodolojik farklılıklar bulunmaktadır” denilerek bu farklılıklar sıralandı. Bu konudaki detaylı haber, Dünya’da 18 Eylül’de yer aldı.
Peki 80 milyar liralık bu farklılığı belirleyip gündeme getiren eski Hazine çalışanı acaba açıklamayla ilgili olarak ne düşünüyordu. Eski Hazineci hem açıklamayı değerlendirdi, hem de can alıcı bir soruyu gündeme getirdi. Kulak verelim:
“Açıklamada, TCMB hesaplarının toplamı gösterdiğine değiniliyor. Diğer bir deyimle, Hazine’nin kendi hesabı ile diğer kamu kuruluşlarının hesabı arasında farklar olduğu ima ediliyor. Bu konudaki veriler şeff af olmadığı için, kamu kurumlarının paralarının çoğunluğunun kamu bankalarında tutulduğunu sadece tahmin edebiliriz. Bu vesileyle, Tek Hazine Kurumlar Hesabının ne kadarının TCMB’de, ne kadarının kamu bankalarında tutulduğu bilgisinin de kamuoyu ile paylaşılmasının, şeff afl ık ve hesap verilebilirlik açısından büyük yararı olacağı düşünülmektedir.
SDR hesaplarına gelince... IMF Özel Çekme Hakkı (SDR), dış şoklardan korunmak amacıyla, TCMB rezervlerini desteklemek için tahsis edilen bir kaynaktır. Sadece dış borç ödemelerinde kullanılabilir. Türk Lirasına çevrilip bütçe finansmanı veya başka amaçlarla kullanılamaz. Kullanılmadığı sürece TCMB hesaplarında (rezervlerde) görünmesi gerekir. Kullanımına karar verildiğinde, Hazine’nin IMF’ye borcu olarak, dış borç kullanımlarında gösterilir. Vadesi gelince, Hazine tarafından IMF’ye geri ödenir.
Bu bağlamda SDR’ların Hazine nakit dengesinde gösterilmemesi normaldir. Ancak, SDR’ların TCMB’deki Hazine hesaplarında ‘kullanılabilir imkan’ olarak gösterilmek suretiyle hesabın nakit girişinden daha yüksek görünmesinin sağlanması, ekonomik anlamda, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur."
Ve o can alıcı soru
Dedik ya eski Hazine çalışanı şimdi de önemli bir soruyu gündeme getirdi, diye... Buyurun işte o soru:
“Hazine, ağustos sonunda yıllık faizi yalnızca yüzde 0.5 olan böyle bir kullanılabilir imkana sahip olduğunu söylüyor, değil mi... Tartışmasız çok iyi bir imkan bu. Şimdi sormak gerekmez mi? ‘Elinde böyle bir imkanı olan, yüzde 0.5 faizli bir imkanı olan Hazine, 13 Eylül 2021 tarihinde neden yüzde 5.7-6.5 gibi yüksek faizle 2.25 milyar dolar yeni dış borçlanmaya gider?’ Keşke Bakanlık, böylesine yüksek faizle, böylesine yüklü tutarda yeni dış borç alma nedenini de açıklamasına ekleseydi, bu şeff afl ık ve hesap verilebilirlik açısından çok yararlı olurdu.”