Duayen televizyoncu Halit Kıvanç'ın son röportajı. Halit Kıvanç Cengiz Semercioğlu'na konuşmuştu: Bu yaşıma kadar hayattan öğrendiğim en önemli üç şey....
Türk televizyon ve basın dünyasının en büyük duayenlerinden biri olarak kabul edilen Halit Kıvanç 97 yaşında hayata gözlerini yumdu. Son röportajını 5 yıl önce gazeteci Cengiz Semercioğlu'na veren duayen isim çok önemli açıklamalarda bulunmuştu. Yaşamının her bir anına birçok anı sığdıran Halit Kıvanç, dolu dolu yaşamını anlatırken hayattan öğrendiği en önemli üç şeyi de paylaşmıştı.
Ölümümde bu fotoğrafı kullanırsınız
Dün akşam yüz yıllık bir çınarı kaybettik, Halit Usta’yı…
Mesleğe başladığım ilk yıllardan beri tanıdığım ve çok sevdiğim bir isimdi Halit
Kıvanç, 30 seneyi geçmiş.
Yaptığı televizyon programlarını konuşmak için aradığım…
Beğendiği bir yazımı tebrik için aradığı…
Hal hatır sormak için aradığım…
Yanlışımı düzeltmek için aradığı, nasihatler verdiği o kadar çok muhabbetimiz vardı
ki…
7-8 yıl önce NTV Radyo çatısı altında farklı programlar yapar, kuliste koridorlarda
muhabbet ederdik…
***
5 yıl önce de bir bayram röportajı için Bodrum Akyarlar tarafındaki evinin kapısını
çalmıştım. Sahilde yürüyüş yapmış, çay içmiş, bol bol sohbet etmiştik.
Medyadaki son röportajı olmalı.
Eşsiz bir gazeteci olduğunu röportaj sonrası parkta fotoğraf çekerken de göstermişti.
Bizim Behlül Aydın el salladığı bu karesini yakalayınca, “Ölümümden sonra bu
fotoğrafı kullanıp altına da böyle veda etti yazarsınız” diye espri yapmıştı.
“Olur mu abi Allah geçinden versin” deyip gülüşmüştük…
Gazeteci olarak ölüm haberinde kullanılacak karesini bile vermişti.
***
O röportaj da o kadar güzel şeyler anlatmıştı ki Halit Abi…
Siyasetten, Atatürk’e, futboldan, aileye kadar pek çok şeyi konuşmuştuk.
O zaman 92 yaşındaydı ve hayattan öğrendiği üç şeyi anlatmıştı bana…
Yarın bir büyük çınarı son yolculuğuna uğurlayacağız..
Halit Abi’ye gani gani rahmet dilerken, o tatlı diliyle anlattığı son röportajıyla başbaşa
bırakıyorum sizi…
BODRUM'DA BAYRAM ZİYARETİ...
"Halit Kıvanç, Türk televizyon dünyası, eğlence hayatı ve basın sektörünün yaşayan en büyük duayeni... Bugün 92 yaşında. 40 yıldır yazlarını geçirdiği Bodrum’da bayram ziyaretine gittim ustaya. Elini öptürmedi bana, “Yaşlı sanırlar” diyerek. Sonra tatlı diliyle başladı anlatmaya... Geçmişten bugüne, futboldan Vatan Şaşmaz’ın ölümüne uzandı sohbetimiz. “Yeniden hayata gelseydim yine Halit Kıvanç olmak isterdim” diyen Kıvanç, dolu dolu yaşamını anlatırken, 92 yılda hayattan öğrendiği en önemli üç şeyi de paylaştı.
- Halit Abi, bayram çikolatamı aldım, Bodrum’a elinizi öpmeye geldim...
- El öptürmem, yaşlı sanırlar...
- Maşallah çok iyi gördüm sizi, sağlığınız nasıl?
- Allah’a şükür. Şikayetlerim var ama olsun artık o kadar, yaş oldu 92. Yine de çok şükür iyiyim. Omzumda ve belimde ağrı problemlerim var. Doktorum ne diyorsa onu yapıyorum. Gelecek ay ameliyat olacağım.
- Geçmiş olsun, ne ameliyatı?
- Kalbimde pil var. 5 senede bir değişmesi gerekiyor. 5.5 sene oldu. Şimdi “Yenisini takalım” diyor doktor. Gelecek ay onu halledeceğiz.
- Her işinizi kendiniz yapıyorsunuz, merdivenleri çok iyi çıkıyorsunuz. Ne yiyip içiyorsunuz, bu kadar dinç kalmayı nasıl başardınız?
- Herkesin yediğini, içtiğini... Hiç öyle özel yemeklerim, alışkanlıklarım olmadı. Bu işin ilk kuralı, genetik. Bana da Allah’ın lütfu bu. Karım eczacı, onun da etkisi var.
- Peki ya sigara, alkol?
- Sigarayı bir dönem kullandım, uzun yıllar oldu bırakalı. Bir gün maç anlatmak için Avrupa’ya gittim. Sabah kalktığımda sesim kısıktı. Hastaneye kaldırdılar. Maç saatine kadar kendime geldim. Ama döndüğümde sigarayı, çakmağı, gümüş sigara tablamı bir poşete koyup denize attım. O gün bugündür de bir nefes bile çekmedim.
- Alkol?
- İçkiyi de az içerdim. 2 yıl öncesine kadar haftada bir-iki kez, iki parmak kadar viski ya da iki kadeh şarap içmeye devam ediyordum. 90 yaşımda doktorlar, “Bunları da tarihe mâl eder misin?” dedi. “Tamam” dedim, bıraktım. Şu anda içki de içmiyorum. Bir yere yemeğe gittiğimiz zaman şarap kadehi önümde durur ama içinde kola vardır. Bazen şarap koyarlar, itiraz etmem ama içmem.
- Sporla aranız nasıl? Yürüyüş, yüzme falan?
- Arada yürüyüş yapıyorum ama öyle yoğun değil. Günlük işlerimi halledecek kadar. Bodrum’da haftada üç-dört kez denize giriyorum.
Eskisi gibi her gün denize giremiyorum. İyi yüzme bilsem de 90’dan sonra her gün olmuyor.
FENERBAHÇELİYİM AMA...
- Halit Abi her hafta NTV Spor’da televizyon programı yapmak, NTV Radyo’da da hâlâ mikrofon başına geçmek zor olmuyor mu?
- Sevince olmuyor. Ben işimi hep severek yaptım. Tabii bu yaşa gelince bazı numaralar çekmek zorundasınız. Mesela her hafta gitmiyorum işe. Bir kere gittiğimde iki-üç program birden çekiyorum.
- Röportaja gelmeden önce Fuat Akdağ’a sordum “NTV Spor’da Halit Abi’nin programı devam edecek mi?” diye, “Edecek tabii” dedi.
- Sağ olsun Fuat’ı çok severim. Evet, devam edecek program. “Futbol Bir Aşk” küçük küçük şeylerden oluşan bir program. Çok ilginç olaylar var, seyirciye onları veriyorum. Artık hafızama güvenemiyorum, bu yüzden Mert Aydın isimli genç birini aldım yanıma. Onunla birlikte hazırlıyoruz. NTV Radyo’da da 15 sene olmuş...
- Hafızanız hâlâ tıkır tıkır ama...
- Yok, eskisi gibi değil. İsimleri falan unutuyorum artık.
- Fenerbahçeli olduğunuz biliniyor, buna rağmen bütün takımların taraftarları seviyor sizi. Hiç kızanlar olmadı mı size?
- Hayır. Çünkü bugüne kadar hiçbir falsomu yakalamadılar. Bunun yanında kaç kere Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın şampiyonluklarını anlattım. Baba Hakkı (Hakkı Yeten), Gündüz Kılıç, Metin Oktay ve Turgay Şeren’in jübilelerini sundum. Ben bu işin doktoruyum. Kendimi öyle görüyorum. Bir hasta geliyor, Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Trabzonlu olması ne fark eder? Ben o hastayı kurtarmak zorundayım. Haberi doğru aktarmalıyım. Fener 3 gol yemişse, bunu da aynen aktarmalıyım. Ben anlattığım sırada sadece bir sesim. Fenerli ya da Galatasaraylı değilim.
- Şimdiki anlatıcılar renklerini pek gizleyemiyor değil mi?
- Gizlesinler. Gizlemek zorundalar. Siz doktorsunuz... Galatasaray’ın ve Beşiktaş’ın gollerini de aynı heyecanla anlattığım için bana BBC 5 senelik kontrat teklif etti. Yabancı dil de konuşuyordum. 5 dakika İngilizce bir bölüm sunuyordum. Bir gün Galatasaray, Fener’e 3 gol attı. Metin Oktay maçtan sonra bizim eve geldi. “Nasıl attın o golleri, bir tekme atayım bacağına da oynama!” diye takılmıştım ona.
- Sadece Türk futbolcular değil, yabancı futbolcularla da arkadaşlığınız vardı...
- Pele hayatımda oldukça önemlidir. Beckenbauer geldiği zaman elinde kitabıyla “Halit bunu senin için getirdim” dedi. Milli takım maçına elinde kitapla geldi. Almancam olduğu için Kicker-Sportmagazin’in 20 sene muhabirliğini yaptım. Oradan tanışıyoruz.
- İngilizce ve Almanca biliyorsunuz değil mi?
- Evet. Derdimi anlatacak kadar da Fransızca ve İtalyanca.
BÜYÜKELÇİ OLMAK İSTİYORDUM
- Halit Abi, Hürriyet’te kaç sene çalışmıştınız?
- 15 sene. 25 seneden fazla da Milliyet’te çalıştım.
- Okulda çok çalışkan bir öğrenciymişsiniz, doğru mu?
- 5.5 yaşında başlamışım ilkokula. Ortaokul ve lisede hep iftihar aldım. Sınıf birincisiydim. Fizik, kimya ve matematiği çok sevmiyordum aslında. Edebiyatı ve yazı yazmayı severdim. Edebiyat bölümüne geçecektim ama sınıf birincisiyim bir yandan. Hocalar “Fen bölümüne gireceksin, yoksa ikmale bırakırım” dedi, zorla fen bölümüne kaydettiler. Orayı da birincilikle bitirdim. Fakat okul bitince hemen hukuk fakültesine koştum. Aslında siyasal bilgiler fakültesine girmek istiyordum. Avrupa’da elçilik yapmak istiyordum. Lakin bir zorluk oldu ve giremedim. Hayalim hariciyeci olmaktı ama hukuk okudum.
- Neden mesleğinizi yapmak istemediniz?
- Ben önce hakim olacaktım. Beni doğuda bir kazaya atadılar. Bir yere kadar araba, bir yerden sonra da bir katırın sırtında ulaştım kazaya. 3 ay orada görev yaptım. Mahrumiyet bölgesiydi. Ailemi getiremiyordum, çünkü yol yoktu. Gitmeden İstanbul’da gazetelere başvurmuştum. “Oradan aldığın maaşın fazlasını veririz, gel” diyorlardı. Hakim olmayı çok istiyordum ama İstanbul’a döndüm, gazetede çalışmaya başladım. Genç yaşta da Milliyet’te başa getirildim. Yıllarca Milliyet’te, sonra da Hürriyet’te çalıştım. Gazete ile aynı anda radyoya başladım. Hikayeler anlatıyordum. Sonra bir gün kendimi maç anlatırken buldum. Tesadüf oldu. Sonra da televizyon çıktı, televizyon sunuculuğuna başladım. Bu arada beni BBC’ye çağırdılar. 5 yıllık kontratı kabul etmedim. 1 senelik kontrat yaptım ve 1 sene dolmadan da geri döndüm. “Memleketime hizmet edeceğim” dedim.
- Şimdiki spikerlerin maç anlatımlarını nasıl buluyorsunuz?
- Artık kolay bir iş oldu. Çok rahat görülüyor televizyondan her şey. Biz radyoda anlatıyorduk. Ben görüyordum ama halk görmüyordu. Şimdiki kameralar çok yakın takip ediyor, kimin kim olduğu çok açık belli. Eskiden biz daha çok ezber yapmak zorundaydık. Şimdi gözlerim bozuldu ve önüme notlar koyuyorum. Mümkün olduğunca sahadaki oyuncuların ve hakemlerin isimlerini ikinci plana attım.
LUCESCU YERİNE YERLİ HOCA OLMALIYDI
- Gençliğinizde spor yapar mıydınız?
- Yapardım. Mahallenin en kötü oyuncusuydum. Kaleci sakatlanınca “Kaleye geç” derlerdi. Biliyorsun kötü oynayanları kaleye koyarlar. Sol ayakla topa vurmazdım, sağ ayağımı kullanırdım. Pertevniyal Lisesi’nde okurken okullar arası yapılan bir maçta beni de oynattılar. Bir gol atmıştım. Bizim takımdan biri kaleye vurdu, direkten döndü. O sırada kaleci de yerdeydi. Top önüme düştü. Vurdum ve gol oldu. Golü ben atmış oldum. (Gülüyor) Oğlum (Ümit Kıvanç) benden daha iyi top oynardı ama.
- Aziz Yıldırım’ı nasıl buluyorsunuz?
- Ben Fenerbahçe kulübünün 70 senelik üyesiyim. 70 sene önce beni üye yaptılar. Aziz Yıldırım bir kulüp başkanı olarak Türk sporuna çok hizmet etti, başarılı bir başkan olarak görüyorum.
- Milli takımın başına Lucescu’nun gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Aslında bir Türk antrenörle başarılı olmasını tercih ederdim. Çünkü milli duygular da önemli. Ama yabancı hocalar içinde de çok saygılı, iyi niyetli ve çalışkan insanlar var. O yüzden Lucescu’yu kutlarım. Ama yine de onun yerinde bir Türk hoca olmasını arzu ederdim.
- Sizce bu sene kim şampiyon olur?
- Üç büyüklerden biri olur. Galatasaray biraz avantajlı başladı. Daha çok değişecek şartlar var. Daha çok başındayız. Ben ikinci devrenin ortasına bile kati tahmin yapmam.
BENİ YAŞATAN KARIMDIR
- Size karşı vefasızlık var mı?
- Biri çıkıyor, kendisine büyük yardımlar ettiğim bir konuda, “Hasan ve Hüseyin olmasaydı bu işi yapamazdım” diyor. Halbuki Hasan ve Hüseyin’le yaptığı, benimle yaptığından 10-15 sene sonra! “Halit Abi ile de bir yakınlığım olmuştu” gibi bir cümle geçse memnun olurum tabii. Ben kendi adıma bana dostluk göstermiş birinin adını anmadan geçemiyorum.
- Geleceğin Halit Kıvanç’ı kim olur sizce?
- Ben bunu söylemiyorum. Geleceğin Halit Kıvanç’ı, kendi isimlerini yıllar içinde hakkıyla taşıyan kimse o olur.
- Hayattan öğrendiğiniz en önemli üç şey nedir?
- Bir; insan evinde eşiyle mutluysa hayatını büyük ölçüde mutlu geçirir. Beni yaşatan karımdır. İki; iş hayatında çok iyi bilmediğim şeyleri yapmamaya çalışmışımdır. Üçüncüsü de; her şey parayla çözülmez. Eğer insanın kalbini kazanmışsan o insanın büyüklüğünce sen de mutlu olmuşsundur. Ben dargın olmayı hiç sevmem.
BAŞARILI OLMAMDA KARIMIN ÇOK BÜYÜK ROLÜ VAR
- Hayattaki en büyük mutluluğunuz nedir? 62 yıllık evliliğiniz mi?
- Çalışkan bir talebe olup okulu bitirmek, üniversiteye gitmek, işim, evliliğim... Karım eczacı. Babası çok kıymetli bir öğretmendi. Birçok konuda karımla aynı şeyleri seviyor değiliz ama hiçbir zaman birimizin daha az sevdiğini öteki daha az sevmiş değildir. En azından onun kadar sever görünürüz. Mesela eşimin futbola ve spora ilgisi yoktu. Ama benimle birlikteyken o da memnun olurdu. Başarılı işler yapmamda karımın çok büyük rolü var. Kültürüyle ve sabrıyla.
- 62 senede hiç ayrılık noktasına geldiğiniz oldu mu?
- Hayır. Bir şeyden dolayı; aramızda bir sıkıntı olursa susmayı tercih ederiz. Kavga etmeyiz. 1955’te evlendik. Bazı durumlarda duygularımızı birbirimize uyarak gösteririz.
5 YAŞINDAYKEN ATATÜRK’E EL SALLADIM
- Siyaset, din konularını konuşmuyorsunuz ama Atatürk hakkında konuşursunuz değil mi?
- Atatürk’ü nasıl konuşmam... Atatürk’ün Cumhuriyet’i, Atatürk’ün Türkiye’si diyorum ben yaşadığımız vatana. Ben 5 yaşındayken Fatih’te, kütüphanenin oradaki yolda arabalara bakardık. Bir gün bir otomobil geçiyordu. Durdurdular. Arabada biri vardı, bize el salladı. Mustafa Kemal Atatürk’tü el sallayan. Yanında İran şahı vardı. Hatta “O adam niye arabada ayakta duruyor” diye şaşırmıştık. Meğer adam 1.95 boyundaymış! Atatürk’ü kaybettiğimiz gün okuldaydım. Cenazesine karnesi en iyi olan 10 kişi götürülecekti. Biri de bendim. Cenazeye gittim. Gülhane Parkı’nın bir tarafından vapur iskelesine kadar kortejle cenazeyi götürdük. İsmet Paşa’yı da makamında gördüm. Hatta karısının getirdiği kahveyi içtik. Sonrasında diğer cumhurbaşkanlarıyla da sohbetim oldu. Politikasını sevmediğim, partisine inanmadığım adama da önümü ilikleyip saygı gösterdim.
- Cumhuriyet’le yaşıtsınız...
- Neredeyse. Çok sayıda cumhuriyet etkinliğini takdim ettim. Ben 20 sene 23 Nisan Çocuk Şenliği’ni sundum. En mühimi, ilk başladığı sene TBMM’ye gittik. Orada çocuklara İstiklal Marşı’nı söylettim. Başbakan olsaydım da ben söyletecektim.
- 23 Nisan eskisi gibi kutlanmıyor artık...
- Ne yazık ki eski heyecanı yok ettiler. Şimdi beni çağırmıyorlar bile.
DiN PROPAGANDASI YAPMAYAN BiR DiNDARIM
- 92 yıllık hayatınıza dönüp baktığınıza “Teşekkürler Tanrım” diyor musunuz?
- Ben din propagandası yapmayan bir dindarım. Tuttuğum orucun da reklamını yapmam, okuduğum Kuran’ın da. Kendime göre dualarım vardır. Evde yatmadan önce dua ediyorsam mutlak odada yalnızımdır. Kendi kendime konuşurum. Çok doluya yakın bir hayatım oldu. Allah da yardım etti.
- Bir daha hayata gelseniz yine aynı Halit Kıvanç olur muydunuz?
- Muhakkak.
- Kırgın olduğunuz biri var mı?
- Çocukluğum dahil kimseyle yumruk yumruğa kavga etmedim. Kimseye dargınlığım ve kırgınlığım da yok.
- Hayatınızda “Keşke şunu yapmasaydım” dediğiniz şeyler var mı?
- Çok şey var. Kendime saygımı yitirmemi gerektiren şeyleri yapmamaya çalıştım. Ama delikanlılıkta, gençlikte, cahillikte hata yaptım. Yaşım ilerledikten sonra bu tür hataları yapmamaya çalıştım. Bana vurana da vurmadım. Çocukken kaleye koymuşlardı beni. Kalecilik bilmem. İki gol yedim. Gelip çeneme yumruk attı biri. Sesimi çıkarmadım. Hiç kavga etmedim. Darılmadım da.
BODRUM’U ÇOK SEViYORUM
- Yazları genellikle Bodrum’da mısınız?
- Yaşı benden küçük bir arkadaşım Bodrum’da inşaat yapıyordu. “Sana da oradan ev vereceğiz” dedi. “Deli misin!” filan dedim. Sonra hanımla beraber geldik, tatil yaptık burada. Denizi filan hoşumuza gitti. Bu söylediğim 30-40 sene önce oldu. Ardından Bodrum’a gelmeye başladık. Sonra da arkadaşımın yaptığı inşattan ev aldım. Bu ev beni çok canlandırdı. Yazları koşup gelirim. Günün büyük bölümünde balkonda olurum, karşımdaki denizi seyrederim. Milyar kilometre geliyor deniz bana. Denizi seyretmek beni çok dinlendiriyor.
- Peki sizce Bodrum değişmedi mi?
- Değişti de ben o değişikliği çok iyi bilen bir adam değilim. Burada bir şenlik yapıldı. Şenliğin açılışını ben sundum. Başka etkinliklerde de sunuculuk yaptım. Eskiden arada Bodrum merkeze giderdik. Ama artık gitmiyoruz.
- Her sene geliyorsunuz buraya değil mi?
- Evet. Bu sene 3 aydan fazla oldu geleli. Genelde en az 2 ay kalırız. Bodrum gerçekten çok güzel bir yer. Doğa güzelliği muhteşem. Çok seviyorum Bodrum’u.
KUTUPLARDA CEKETLE GEZDİK
- Dünyayı dolaşmış biri olarak Bodrum için bambaşka diyorsunuz...
- Benim gittiğim birçok yere kimse gitmedi. Ben Birleşmiş Milletler’in uçağıyla 10 gün dünya turu yaptım. O zamanki başbakanımız programı dolayısıyla gidemedi. Onun yerine uçağa ben dahil oldum. Kutup noktasına da gittik. Kutuplarda hava -5 dereceydi ama rüzgar yoktu. Montu çıkarıp fotoğraf çektirmiştik. Ceketle gezdik resmen. Bodrum dünyaya birçok yere fark atar dedim. Yörenin insanı, insanlara turistik olarak da sevdirmiş Bodrum’u. O yüzden burada farklı bir durum var. Ama şimdi Türkiye’de birden fazla Bodrum oldu.
- “Bodrum keyfi” denmesine karşı çıkıyorsunuz. Neden?
- Bu deyime karşıyım. Çünkü turistik olan bütün yerler aynı keyfi verir.
- Türkiye’nin de her tarafını gezdiniz değil mi?
- Evet. Abdi İpekçi’ye çok şey borçluyum. Diyelim ki seçim var ülke çapında, yanıma bir yardımcı verip yollardı beni. Her partiden insanlarla konuşmuştum. Ben hiçbir zaman bir partinin mensubu olmadım. Çok kez teklif de edildi. Hem de oldukça önemli görevler. Ben politikayı seyrederim, politikacılara saygı duyarım. Ama içinde olmam.
- Milletvekilliği ya da bakanlık teklifi mi aldınız?
- Evet. Ama kendimi hiç orada görmedim. O yüzden de kabul etmedim. Politik fikirlerim vardır, oy vereceğim insanı bilirim. İnandığım insana da fikrimi söylerim. Fakat politik reklam yazısı, konuşması mümkün olduğu kadar yoktur.
VATAN’A ÇOK ÜZÜLDÜM
- Geçen gün Vatan Şaşmaz’ın cenazesinde sizin adınızı da andılar, “Yaşasaydı Halit Kıvanç gibi olacaktı” dediler...
- Birçok kişiyle tanışıklığım var. Fakat o bizim aramızda kalıyor. Ben öyle bir reklamı sevmiyorum. Bir insan başarılı olmuşsa ben burada ancak mutlu olurum. Ben hiçbir zaman rakibe küfreden adam olmadım hiçbir konuda. Vatan bana çok yakınlık gösterirdi. İkimizin de koşuşturmaları vardı ve son yıllarda çok fazla beraber olamadık. Vatan, yetenekli, yakışıklı, dünya sevimlisi bir insandı. O kadar tatlı bir çocuktu ki, akrabalarımın birinin kocası olmasını bile isterdim. O kadar severdim. Son yıllarda birbirimizi az görür olmuştuk. Vatan’ın çok başarılı olmasını isterdim. Ölümüne çok üzüldüm. Son zamanlarda yakın olduğum birçok kişiyi kaybettim.
- İnsan 90’lı yaşlara geldiğinde ve yakın dostlarını kaybetmeye başladığında neler hisseder?
- Yalnızlaştığımı hissediyorum eşimi, dostumu, arkadaşlarımı, tanıdıklarımı kaybettikçe. Ama itiraf edeyim; ben çok daha kötüsü olacak diye düşünüyordum. Yalnız kalacağım ve perişan olacağım diyordum. Allah’a şükür öyle olmadı. Torunum yok ama yeğenlerimin küçük çocukları hepsi etrafımda.
AVUKATLIĞI BIRAKTIRAN OLAY
Avukatlık yaptığım süreçte genellikle alacak verecek davalarına girdim. Girdiğim üç davada da hakim beni konuşturmadı ya da alacaklılar paralarını tahsil etti. Konuşmama gerek kalmadı. En son girdiğim davanın sonunda el kaldırıp hakimden söz istedim. Hakim “Ne oldu avukat bey, müvekkilinizin cezalandırılmasını mı isteyeceksiniz, parayı namuslu olarak teslim ettiği için?” dedi. Şaştım kaldım. Çıkışta direkt baroya gittim ve avukatlık ruhsatımı bıraktım. “Beni konuşturmayan meslekte işim yok” dedim, spikerliğe geçtim.