Doğurganlık hızı düşüyor! Uzmanlardan uyarı: Emeklilik sisteminde yük artabilir
Türkiye'de doğurganlık hızının düşmesinin sosyal güvenlik sistemine de etkileri olacağını ifade eden uzmanlar, emeklilik sisteminde sürdürülebilirliği önceliklendiren yapısal dönüşümlerin halihazırda gerekli olduğunu, doğurganlığın hızla düşmesinin bu sorunu biraz daha derinleştirebileceğini belirtiyor.
Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aykut Attar, doğurganlık hızının düşmesinin, sosyal güvenlik sistemine de etkileri olacağını belirterek, "Emeklilik sisteminde sürdürülebilirliği önceliklendiren yapısal dönüşümler halihazırda gerekli ve doğurganlığın daha hızlı düşmesi, bu sorunu biraz daha derinleştirebilir" dedi.
Attar, Türkiye'de doğurganlık hızının düşmesine ilişkin yaptığı açıklamada, doğurganlık hızı düşüşünün nüfus yaşlanmasını beraberinde getirdiğini söyledi.
Yaşlıların nüfus içindeki payının artmasının bazı olası olumsuz ekonomik etkilerin doğmasına neden olabileceğini anlatan Attar, bunlardan birinin sosyal güvenlik sistemleri üzerindeki finansal yüklerin artışı olduğuna işaret etti.
"SORUN DERİNLEŞEBİLİR"
Attar, "Türkiye sosyal güvenlik sisteminin uzun dönem finansal sürdürülebilirliği konusunda çeşitli sorunlar yaşayan bir ülke. Emeklilik sisteminde sürdürülebilirliği önceliklendiren yapısal dönüşümler halihazırda gerekli ve doğurganlığın daha hızlı düşmesi bu sorunu biraz daha derinleştirebilir" diye konuştu.
Bununla ilişkili olarak çalışma yaşındaki nüfusun payının düşmesinin de başka bir sorun olarak ortaya çıkacağına dikkati çeken Attar, "Türkiye halihazırda demografik fırsat penceresinin açık olduğu bir ülke ancak bunun kapanmasına da az kaldı. Yani ilerleyen dönemde çalışma yaşındaki nüfusumuz daha da gerileyecek." ifadelerini kullandı.
İş gücü hacmine uygun teknolojik dönüşümlerin ve yatırımların planlanması gerektiğini anlatan Attar, ekonomik yapıda, yaşlanma ve olası daha hızlı yaşlanma dinamiklerini dikkate alan plan ve program ile politikaların geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğine vurgu yaptı. Attar, şöyle devam etti:
"Daha hızlı yaşlanma, daha zayıf girişimcilik ve teknolojik ilerlemeye karşılık gelebilir. Çünkü genelde yapılan çalışmalar, bu konularda genç nüfusun önemine vurgu yapar. Tüketim yapısında, tasarrufların hacminde de çeşitli etkiler doğacaktır. Yani nüfusun yaşlanması, gerçekten de çok sayıda ekonomik sonuç doğurabilecek bir süreç ve değişim."
"DEMOGRAFİK DEĞİŞİMİ BERABERİNDE GETİRİR"
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Abbasoğlu Özgören de Türkiye İstatistik Kurumunun son açıkladığı doğum istatistiklerine göre toplam doğurganlık hızının 2023'te 1,51 çocuk olarak gerçekleştiğini anımsatarak, toplam doğurganlık hızının 1950'lerden bu yana genel olarak düşme eğiliminde olduğunu bildirdi.
İlk kez geçen yıl 2,09 düzeyiyle nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altına inildiğini belirten Özgören, toplam doğurganlık hızında 2003 yılı sonrası bile kısıtlı da olsa yükselmelerin gözlendiğini söyledi.
Özgören, 2014 yılında 2,19 olarak hesaplanan toplam doğurganlık hızının, bu yıldan sonra devamlı düşerek 1,51 seviyesine indiğine dikkati çekti. Özgören, şöyle devam etti:
"Kısacası doğurganlığın düşmesi uzun bir sürecin sonucu diyebiliriz. Demografik dönüşümün bir parçası olan doğurganlık hızının düşmesi başka birçok demografik değişimi beraberinde getirir. Doğurganlığın azalmasıyla çocuk bağımlılık oranı yani 0-14 yaş grubunun çalışma çağı nüfusa oranı azalır, bununla birlikte uzun vadede nüfusun yaşlanması olgusu gerçekleşir. 2023 yılı itibarıyla Türkiye'de ortanca yaş 34'e ulaştı. 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfus içindeki payı ise yüzde 10,2'ye yükseldi. Birçok sınıflamaya göre yüzde 10'un üzerinde olan bu oranla Türkiye artık 'yaşlı nüfusa sahip' ülkedir."
Doğurganlık hızının azalması sonucu nüfusun yaşlanmasının demografik dönüşümün parçası olduğuna işaret eden Özgören, "Bu süreç hem fırsatları hem zorlukları beraberinde getirir. Fırsat derken demografik temettü veya bonus olgusunu kastediyorum. Hızlı doğurganlık düşüşüyle düşen bağımlılık oranı ile çalışma çağı nüfusunun oranı artar. Bu dönem demografik dönüşüm sürecinde açılan geçici bir penceredir ve demografik fırsat penceresi olarak adlandırılır." diye konuştu.
Ülkenin nüfusu, çok yaşlı nüfusa evrilmeden önce artan iş gücüyle ülkenin, ekonomik büyüme fırsatı elde edeceğini anlatan Özgören, Türkiye'nin şu an her ülkenin bir kez deneyimleyebileceği bu demografik fırsat penceresinden geçtiğini vurguladı.
Özgören, 2000'li yıllarda açılan bu pencerenin gelecek 16 yıl daha açık olmasının beklendiğini dile getirerek, "Çalışma çağı nüfusu 2023 yılı itibarıyla yüzde 68,3 seviyesine ulaştı. Günümüzdeki bu olumlu yaş yapısının belirli koşullarla desteklenmesi gerekiyor. İş gücü piyasası, çocukların ve gençlerin beşeri sermaye birikimine yönelik politikalar yani eğitimi ve insana yakışır iş yaratan iş gücü arzı mekanizmalarının hayata geçirilmesi hayati öneme sahip. Tüm çocukların eğitimde olması ve eğitimde, işte, stajda olmayan genç nüfus oranının azalması, yetişkin nüfusun insana yakışır işlerde istihdam edilmesi fırsat penceresinden azami düzeyde faydalanmak için önemli." ifadelerini kullandı.
Doğurganlık hızının düşmesinin birçok zorluğu da beraberinde getireceğini anlatan Özgören, Türkiye'de 2023 yılında 4 milyon 842 bin 450'si kadın olmak üzere toplam 8 milyon 722 bin 806 yaşlının bulunduğunu kaydetti.
Özgören, bu rakamın birçok ülkenin nüfusundan fazla olduğuna dikkati çekerek, "Yaşlı nüfusun, bakım ihtiyaçlarının ve gereksinimlerinin karşılanması gerekir. Bu durum devlete ve topluma hem iktisadi hem sosyal yükümlülükler getirmektedir. Bu nüfusun desteklenmesi, çalışma çağı nüfusunun istihdamına ve formal sisteme entegre olmasına bağlıdır. Ancak önce Covid-19 salgını, sonra 6 Şubat depremleri ve son dönemde yaşanan iktisadi kriz, bu makro süreçleri zorlaştıran faktörler oldu" dedi.