'Doğu'da sokağa çıkma yasağı, ekranda eğlence!' Gazeteciler bu durumu nasıl yorumladı?
Haber kanallarının Türkiye'nin Kobani ateşiyle sarsıldığı bir dönemde haberlere yer vermeyip eğlenceyi ekrana taşımalarını, önde gelen gazeteciler Medyatava'ya yorumladı.
Kobani'de IŞİD saldırıları ve çatışmalar şiddetli bir şekilde sürerken, sınır iller başta olmak üzere Türkiye'nin bir çok bölgesinde eylemler düzenlendi. Eylemcilerin polisle karşı karşıya gelmesi sonucu ve gruplaşmaların neticesinde 23 kişi yaşamını yitirdi. Bu olaylar özellikle de çatışmaların ikinci gününde ülke genelini sarstı. Türkiye Kobani ateşiyle yanarken, bazı televizyon kanallarının bu haberlere yer vermemesi ya da sadece bir bölümünü ekrana taşımaları, sosyal medya başta olmak üzere pek çok kesimden tepki topladı. Hatta bazı TV kanallarının bayram olmasının da etkisiyle, çatışmaların şiddetlendiği ve bazı illerde sokağa çıkma yasağının da ilan edildiği ciddi bir durumu göz ardı edip, eğlence programları yayınlamaları tepkileri artırdı.
Medyatava, ülkeyi sarsan ve tepkilere yol açan bu durumu,Türkiye'nin önde gelen gazetecilerine sordu.
İşte, gazetecilerin yorumları:
Sina Koloğlu - Milliyet gazetesi yazarı
Olayların şiddetlendiği gece, eşimle evde oturup televizyon izliyorduk. O anda eşim, ''Alt yazı geçiyor, ülkede sıkı yönetim olmuş, bazı illerde sokağa çıkma yasağı varmış'' dedi. Dikkatli baktığımda özel harekatçıların bölgeye gittiği şeklinde alttan sürekli bir yazı geçiyordu. Aynı anda o kanalda bayram özel programı vardı. Şarkıcı Hadise'nin 'Düm Tek Tek' şarkısı yayınlanıyordu. Yani yukarıda 'Düm Tek Tek' şarkısı, altta sürekli olarak çatışma haberleri geçiyordu. O anda dedim ki; bu görüntüler başka ülkede, alt yazı başka ülkede mi? Yukarıda 'Düm Tek Tek' şarkısını verip, altta da ülke açısından önem taşıyan bir olayın haberi veriliyorsa, ortada büyük bir çelişki var demektir. Ben bir izleyici olarak bunu böyle değerlendiriyorsam, o kanalın yöneticileri de mutlaka benim gibi düşünüyorlardır. Hatta bu konuyu 'Üstü Düm Tek Altı Felaket' başlığıyla köşe yazıma taşıdım.
Bu noktada sadece haber kanallarını suçlamak da doğru değil. Eğer Türkiye'deki kanallar bu haberi vermiyorsa, bunu bu ülkenin toplumu da çok fazla istemediği içindir. Türkiye toplumu bu konuda çok duyarlıysa, kanallar buna karşı duramaz ve o haberi verir.
Öte yandan sosyal medyaya bakacak olursak, o kesimin kaçta kaçı konuyu tartışıyor bu önemli. Tabiki bu olaylara tepki gösteren sosyal medya kullanıcıları da olmuştur. Fakat bunu doğru ölçümlemek lazım. Bir diğer konu da, 'Bu haberleri verirsem bana bir şey olur mu' kaygısı ve 'Zaten bu millet de ne alıcak' düşüncesi. Vatandaş da demek ki dizi izliyor ve tepki oluşturup o kanalların önünde toplanmıyor.
O akşma aynı zamanda yabancı kanalları da izledim. Oraya baktığınız zaman bizdeki ülke algısının tam tersi bir durum söz konusuydu. Yurt dışındaki kanallarda bu haberler birinci sırada yer alıyordu. Bu da düşündürücü elbette.
Nazlı Ilıcak - Bugün gazetesi yazarı
Hiç verilmedi diyemem. Zaman zaman haberlerde verildi ama bir süreklilik arz etmedi. Çünkü bayram programları olduğundan kanallar buna ağırlık verdiler. Bu kadar kişi ölmüş, hadiseler yaygın ve Kobani'de ölenler bizim vatandaşlarımızın çok yakınları. Dolayısıyla böyle bir hava varken, bayram programları yayınlamalarını çok yadırgadım. Kısmen haber verdiler. Fakat bu olayların daha ciddi bir şekilde takip edilmesi gerekiyordu. Çok önemli bir mesele var ortada. Türkiye'nin bekası ve yarınlarıyla ilgili çok önemli gelişmeler oluyor ve biz bayram havasında def çalıyoruz. Bayram olmasının dışında hükümetin belirli bir baskısı da var elbette. Hükümetin medya üzerinde oluşturduğu baskının verdiği bir tedirginlik ve çekingenlik hali de bu duruma bir etkendir.
Aydın Engin - Cumhuriyet gazetesi yazarı
Haber kanallarının bu kaçıncı sınıfta kalışı diye başlamak lazım konuya. Diğer yandan da artık medyamızda haberciliğin pek değeri kalmadı. Haber pahalı bir iştir. Medya patronları da bunun yerine televizyonlarda tartışma programları düzenleyerek, gazeteler ise bol bol köşe yazarlarıyla sayfalarını doldurarak habere üvey çocuk muamelesi yapıyorlar. Gerçekten habercilik yapmaları gereken bir an gelip çattığında da apışıp kalıyorlar. Ben böyle görüyorum. Bunun bedelini de seyredilmeyerek ödüyorlar.
Olayların neticesinde sabah 8 ölüyle gözümüzü açtık, bu arakam akşam 22 ölüye yükseldi. Dolayısıyla ölü sayısına ilişkin bize sağlıklı bir bilgi akışı sağlanmıyor. Medyanın bunun ne kadar vahim bir tırmanış olduğunu seyircilerine, okurlarına aktaracak takati bile yok. Onun yerine neredeyse hep aynı adamların çıktığı tartışma programlarıyla, gazetelerde ahkam kesen köşe yazarlarıyla günü kurtarma halindeler. Böyle bir gün gelip çattığında da nal topluyorlar ve sınıfta kalıyorlar.
Celal Başlangıç - T24 yazarı
Türkiye'deki merkez medyaya ait haber televizyonlarının ne kadar işe yaramaz, ne kadar iktidar baskısı altında olduğu gerçeğini ikinci defa ortaya çıkarmış oldu bu durum. Özellikle Gezi'den sonra halkın bunu görmesi açısından dikkat çekiciydi. Yine benzer birşey oldu. Örneğin, olayların alevlendiği akşam sosyal medyada yayınlanan görüntülerde CNN International Kobani olayını veriyordu, aynı anda CNN Türk'te bir eğlence programı vardı. Haber kanalları artık kendi işlevlerini reddedecek düzeye geldiler. Bir kısmı iktidar tarafından satın alınmış, bir kısmı da teslim alınmış durumda. Teslim alınanlarla satın alınanların yapacağı habercilikte ancak bu kadar olur. Türkiye'de özellikle son 30 yılda gelişen Kürt düşmanlığını da, Kürt halkına karşı gelişen olumsuz refleksleri de eklersek, ortaya son bir kaç gündür yaşadığımız bu ucube durum çıktı.
Nagehan Alçı - Milliyet gazetesi yazarı
Haber kanallarının bu konuya dikkatli yaklaşması lazım. Çünkü Türkiye açısından son derece önemli bir mevzu. Bu mevzuunun her zaman olduğu gibi en büyük tuzak olan siyaset meselesi haline getirilmesinden kaçınmak lazım. Ben çok kötü bir sosyal medya takipçisiyim. Ama gördüğüm kadarıyla yine sosyal medya kendi tabiatında bizi hiç şaşırtmıyor yine son derece provakatif çıkışların olduğu bir meydan olarak kullanılıyor. Bunlara dikkat etmek lazım. Türkiye'de bir an önce olayların kontrol altına alınması için ve ülkenin hiç bir vatandaşına zarar gelmemesi için, provakatif her türlü sözden, eylemden uzak durmak lazım. Şunu da unutmamalı ki bu sağ duyuyla çözülmesi gereken bir melese. Dolayısıyla kişisel polemiklerden, bunun üzerinden bir rövanş alma eğiliminden mümkün olduğunca uzak durmak gerekiyor.
Fatih Portakal - Fox TV Ana Haber Sunucusu
Zor günlerden geçiyoruz. Böyle bir ortamda ben de yayına çıkmadan önce 'Ne söylemeliyim' diye düşünüyorum. Bazen susmakta bir cevaptır. Ancak haber kanalı diye geçiniyorsanız, haber kanalıyım diyorsanız, ülkede çok önemli gelişmeler varken, haber kanallarının o çok önemli gelişmelere yoğunlaşması gerekir. Bazı kanallar bu haberleri yayınlamadıkları için çok fazla eleştiri aldılar. Vatandaşın haber alma özgürlüğünü engellediler. Çünkü insanlar bir şeyler öğrenmek istiyorlar. Ülkemizin bir tarafında olaylar oluyor ve insanlar öğrenemiyor. Doğru veya yanlış sosyal medyadan öğreniyorlar. Bunun nedeni, patronajdan da olabilir, editöryal birimin biraz bekleyelim görelim tarzında temkinli yaklaşımı da olabilir. Ya da doğrudan hükümet baskısından kaynaklı olabilir. Lakin bu habercilik değildir. Dolayısıyla medya haber kanalları bazında korkularından dolayı yine sınıfta kaldı!
Amberin Zaman - Taraf gazetesi yazarı
Bu haberleri vermeyen kanallar çoğunlukla hükümete yakın olan belli kanallar. Gezi'de memleket yangın yerine dönmüşken nasıl ki bu nitelikte yayınlar yapılmadıysa, bugün de benzer refleksi görüyoruz. Aynı zamanda hükümet yanlısı kalemlerin, sosyal medyadaki tepkilerden de yola çıkarak sanki yeni bir Gezi kalkışması oluşturuluyormuş gibi ithamlarına da tanık oluyoruz. Fakat bu ilk değil. Bu zaten var olan kronik durumun yeni bir yansıması. Akut hastalıklı medyanın o hastalığının yeni yüzü.
Tabiki insanların haber alma özgürlüğünün ihlali söz konusu. Durum böyle olunca ve sağlıklı bilgi akışı da olmayınca insanlar çok farklı yönlendirilebiliyor. Bu da sorunu daha da derin hale getiriyor. Çünkü insanların bir takım duyguları kamçılanıyor. Dolayısıyla bu kutuplaşma ortamı daha da artıyor. Bunun sonucunda da çok tehlikeli bir yola giriliyor.
Ümit Alan - BirGÜN gazetesi yazarı
Televizyon kanallarının bu yaklaşımına hiç şaşırmadım. Zaten haber kanalı hiç açmıyorum. Açtığım vakit de alıştığımız şeyleri, tartışma programlarını görüyorum. Ben bütün haberleri Twitter'dan aldım ve arkadaşlarımı arayarak doğrulatmaya çalıştım. Ancak Twitter'da da bir bilgi kirliliği var. Oraya her yazılanı doğru kabul etmek de mümkün değil. O yüzden haberleri karşılaştırarak, bir bakıma madencilik çalışması yapıyoruz.
TV kanallarının böyle bir yaklaşım sergilemesinde doğrudan sansür ve otosansür büyük rol oynuyor. Tamamen korktukları için otosansür yapıyorlar. Ama zaten yayınlasalar da onun bedelleri olacak. İktidar baskısından başka bir nedeni yok bu durumun. Medyada medya dışı sermaye olduğu sürece, medya dışı sermeye de iktidara bu kadar gönülden bağlı olduğu sürece, bu haberler görülmüyor.
Canan Kaya / Medyatava
canankaya@medyatava.com
twitter.com/kayacnan