Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın kitabında çok konuşulacak sözler! 'Bunlar Anadolu’da yaşandı. Unutma'
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Ali Ulvi Kurucu’nun kitabından “caminin ot deposu yapıldığı, minaresinin kesildiği” hikâyelerini aktardığı kitabında, “Bunlar Anadolu’da yaşandı. Unutma” ifadelerini kullandı.
Önce laiklik karşıtı sözleri ardından da “günaydın” ve “tünaydın” şeklindeki selamlaşmaları “cahiliye dönemi âdeti” olarak değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “yeni skandal ifadeleri” ortaya çıktı.
Erbaş'ın, bu kez de Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılan Ramazan Günlükleri-2 kitabında “Cumhuriyeti ve laikliği alan ifadeleri” dikkat çekti. Erbaş, kitabın “Ali Ulvi Kurucu’nun Hatıratları’ndan birkaç hatıra” başlıklı bölümünde, “Türkiye’de Müslümanların inançları ve ibadetleri ile ilgili sıkıntılı dönemler yaşadıklarını” savundu.
Kurucu’nun kitabından “takkeyle namaz kılarken yanına gelen kurmay albayın ‘Niçin şapka giymiyorsun? Takkeyle görürsem seni bu atla çiğnerim’ dediği, caminin ot deposu yapıldığı, minaresinin kesildiği” hikâyelerini aktaran Erbaş, bunları “acıklı hadiseler” olarak nitelendirerek “Bütün bunlar Rusya’da, Çin’de, Yunanistan’da değil, Anadolu’da yaşandı. Unutma, unutturma” ifadelerini kullandı.
‘YÜZÜ KIZARMAMAYA BAŞLIYOR’
Kitapta, bazı ayet ve hadislerin bağlamından koparıldığını, “Çalışmak da ibadettir”, “Kazanan Allah’ın sevgilisidir” ve “Dünya, ahiretin tarlasıdır” gibi ifadelerin sloganlaştırıldığını, böylece dünyevileşmeye zemin oluşturulduğunu iddia eden Erbaş, dünyevileşmenin başta Körfez ülkeleri olmak üzere İslam ülkelerinde hızla ilerlediğini belirtti.
Erbaş, “Lüks ve israf Müslümanları esir almış, burnunun dibindeki fakir ve ihtiyaç sahiplerini göremez hale getirmiştir” dedi. Dünyevileşmenin, Müslümanların ahlâkını yozlaştırdığını da savunan Erbaş, “Eskiden yanlış bir iş yaptığında ya da yanlış bir davranışı gördüğünde yüzü kızaran bir Müslüman, dünyevîleşme sürecine girdikten sonra yüzü kızarmamaya ve utanmamaya başlıyor” ifadelerini kullandı.
‘OYUN OYNAYANA SELAM VERİLMEZ’
Kitapta, selamlaşmaya ilişkin yazısına da yer veren Erbaş, “Selamün aleyküm” ya da “Esselamü aleyküm” şeklinde kendisine selam verilen kişinin “ve aleykümüsselam ve rahmetüllahi” şeklinde karşılık vermesi gerektiğini belirtti.
Selamın yeri konusunda bazı sınırlar çizildiğini de iddia eden Erbaş, “Örneğin oyun oynayana, şarkı söyleyene, abdest bozmakta olana, hamamda veya başka bir yerde çıplak bulunana selam verilmeyeceği; hutbe, sesli olarak Kuran okuma, ezan ve kâmet esnasında da selam alınmayacağı ifade edilmiştir” dedi.
Yolda karşılaşınca, ayrılırken, bir mekâna girince ve çıkarken büyük, küçük her Müslümanın birbirine selam vermesi gerektiğini belirten ancak “merhaba” sözcüğünün selamın yerini tutmayacağını savunan Erbaş, “Selamlaştıktan sonra ‘merhaba’ demenin daha uygun olacağını hatırlatmış olalım” ifadelerini kullandı.
‘MEŞRU OLMAYAN DİLEKTE BULUNULMAMALI’
Erbaş, kitabında “duanın kabul edilmesi için gereken şartlara” da değindi. Erbaş’ın işaret ettiği şartlardan bazıları şöyle:
“Duanın kabulü için bedenin helal lokma ile beslenmiş olması gerekli. Duadan önce yoksullara, yetim ve kimsesiz çocuklara sadaka verilmeli, yardım edilmeli, hak sahipleriyle helalleşilmeli, küs ve dargınlarla barışılmalı. Genel olarak seher, cuma, arefe, mübarek gün ve gece gibi vakitler tercih edilmeli. Allah’tan meşrû olmayan bir dilekte bulunulmamalı. Duada acele edilmemeli. Dua eden kimse kabul edileceğine inanarak içten dua etmeli. Korku ve derin bir saygı içerisinde bulunmalı.”
‘EN AŞAĞILIK DAVRANIŞLARDAN’
Erbaş, evlilik dışındaki ilişkilerin “en çirkin ve büyük günahlardan biri olan zina anlamına geldiğini” savunduğu kitabında, “nikâhsız birlikteliği normalleştirmeye çalışmanın, insanlarda ahlak derecesini sıfırın altına düşüren, dünyanın dengesini bozup, altını üstüne getiren en korkunç, en lanet, en aşağılık davranışlardan biri” olduğunu iddia etti. Erbaş, “Burada söz konusu olan neslin, ailenin korunması gibi toplumların âlî menfaatleridir” dedi.