'Cumhuriyet' yazarları ölümünün 21. yılında Uğur Mumcu'yu yazdı: 'Kendi cinayetini çözebilir miydi?'
Meslektaşları, 1993 yılında arabasına konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeden Uğur Mumcu'yu yazdı.
24 Ocak 1993 tarihinde arabasına konulan bomba nedeniye yaşamını yitiren Uğur Mumcu'nun son çalıştığı gazete olan Cumhuriyet'in yazarları bugünkü yazılarında Mumcu'yu andı.
Emre Kongar, yazısında medyanın bugün içinde bunalımlı dönemde Uğur Mumcu gibi gazetecilere daha çok ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Kongar'ın yazısı şu şekilde:
Bugün bütün Türkiye ile birlikte medya da büyük bir bunalım içinde: Ceberut bir iktidar, elindeki her olanağı kullanarak, kimini korkuyla kimini satın alarak, çok küçük bir bölüm dışında bütün medyayı yozlaştırdı. Elbette satın alınanların yanında, gönüllü olarak tam köleliğe soyunanlar da var. Bunları, insanın ne vicdanı ne de midesi kaldırıyor! İşte Uğur Mumcu’yu, katledilişinden 21 yıl sonra, bu ortam içinde anıyoruz.
Onu, gençler için bir “rol modeli” olarak tanımladığım bir yazıda şu özelliklerine dikkat çekmiştim:
1) İyi bir insandı.
2) Özgür ve bağımsızdı.
3) Tam bir aydındı, toplumsal sorumluluklarının bilincinde, gördüğü ve inandığı doğruları ne bahasına olursa olsun söylemekten çekinmeyen bir aydın.
4) Dürüsttü, rüşvet yemez, belki yanlış yapar ama yalan söylemezdi.
5) Cesurdu, kimseden hiçbir şeyden korkmazdı.
6) Çalışkandı.
7) İyi bir yazardı, kalemi kuvvetliydi, günlük makaleleri kadar kitapları da ilgi çekerdi;“Sakıncalı Piyade” adlı kitabı sadece bir belge olarak değil, harika bir mizah yapıtı olarak da önemliydi.
Emre Kongar'ın yazısnın devamını okumak için TIKLAYINIZ
Ahmet Tan da, yaşasaydı Mumcu'nun bu cinayeti çözmek için nasıl çalışacağını yazdı. Tan'ın yazısı şu şekilde:
Bilmek zor. Tahmin belki:
Uğur Mumcu, önce kimin öldürdüğü ile değil, ısrarla ve inatla kendisini ne için öldürdükleri ile ilgilenirdi.
Cinayetle hedeflenen kargaşa ortamından kimlerin, hangi çevrelerin, nasıl bir çıkar sağlayacağı üzerinde düşünür, araştırır ve buna kafa yorardı.
Müttefikler dahil çıkar çatışmamız olan ülkelerle siyasi, ticari ve “istihbari” ilişkilerin seyrini değerlendirirdi.
Bu ülkelerle kronik (Kıbrıs, Ege, AB, Kürt) sorunlarımızın kesiştiği, çatıştığı noktalar üzerinde düşünürdü.
Önceki cinayetler ile kendisininki paralellik veya zıtlıkların şemasını çıkartır bunun üzerinde çalışırdı.
Ne yazık ki, ne kamuda ne meslektaşlar arasında bu kapasitede bir yaklaşım sergileyen çıkamadı.
Her cinayet gibi, sadece “Kim?”in izi sürüldü. Sonunda kimi katil ve muhtemel katiller ele geçirildi.
Ama, Papa’yı vuranın Ağca, Kennedy’yi öldürenin Oswald, Hrant’a kurşun sıkanın Samast olması türünde “failler”- di bunlar! Ele geçirilmişlerdi. Ama Mumcu cinayeti, onlarca (daha doğrusu binlerce) “faili meçhul”den biriolmaktan kurtulamadı!
Ahmet Tan'ın yazısının tamamını okumak için TIKLAYINIZ
Hikmet Çetinkaya ise Mumcu için şunlatı yazdı:
Uğur Mumcu’yu yitireli bugün 21 yıl oldu...
Yıllar ne çabuk geçti!
Yazı masamın başına oturmuş, ne yazacağımı düşünüyorum...
Düşünürken şu soru geliyor aklıma:
“İnsanlığın özlemi nedir?”
Daha aydınlık, daha güzel bir düzene doğru yürümek.
Uğur, yaşamı boyunca bunun için çabaladı, devrimci kişiliğiyle gerçekleriaydınlatmak için uğraş verdi.
Pusulası o aydınlığı gösterdi hep!
2005 yılında bir yazıda, din pazarlamacılarını, Türkiye’de “devlet içinde devletin”nasıl oluştuğunu, tarikatların yargıda, poliste, eğitimde nasıl örgütlendiklerini yazmışım... (25 Ocak 2005)
1995 yılında Pakistan kökenli İngiliz yurttaşı Asaf Hüseyin’in İstanbul’a gelişini ve yaptığı konuşmaları...
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Asaf’ı Türkiye’ye “İstanbul Organizasyon” adlı bir şirket getirmişti.
Kitapları Türkiye’de iki yayınevi tarafından yayımlanan Asaf Hüseyin, Londra Kraliyet Uluslararası İlişkiler Üniversitesi’nde sosyolog olarak görev yapıyor, köktendinci örgütler üzerine araştırmalar yapıyordu.
Hikmet Çetinkaya'nın yazısının tamamını okumak için TIKLAYINIZ