Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz sosyal medya Atatürkçüsü değiliz
Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk'ü anma programında konuştu. "Biz sosyal medya Atatürkçüsü değiliz" dedi. Konuşmasında İsrail'e yönelik sert mesajlar da verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
Cumhuriyetimizin kurulması, gelişmesi ve büyümesi için gayret gösteren herkesi şükranla anıyorum. Cumhuriyetimizin yeni asrına Türkiye Yüzyılı adını bu anlayışla verdik.
Biz Cumhuriyetimizin ilk asrının son 21 yılında yaptıklarımızın hesabını milletimize vermekle mükellefiz.
Dillerinden Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i düşürmeyenlerin geçtiğimiz bir asırda neler kazandırdığı ve neler kaybettirdiği milletimizin hafızasındadır. Sağa sola savuruluyorlar.
Türkiye, dün 'gardırop Atatürkçüleri', bugün de 'sosyal medya Atatürkçüleri' olarak ifade edebileceğimiz kesimden çok çekmiştir. Biz sosyal medya Atatürkçü'sü değiliz.
Kendi ülkelerine düşman kim varsa herkesin dümen suyuna girecek kadar kontrolü kaybetmiş durumdalar. Bunların da uzun süre varlığını sürdürmesi mümkün değildir.
"TÜRKİYE YÜZYILI'NIN YÜKSELİŞİNİ GÖRECEĞİZ"
Ülkenin ve milletin geçmişinden kopan bu kesim giderek marjinalleşmiştir.
Türkiye kalkınarak yoluna devam ediyor. Nice sıkıntıların üstesinden geliyoruz. Cumhuriyetimizi siyasi, diplomatik ve askeri olarak tarihinin en güçlü seviyesine getirmek nasıl bize nasip olduysa, inşallah Türkiye Yüzyılı'nın yükselişini hep birlikte göreceğiz.
"İSRAİL SABRIMIZI ZORLUYOR"
İsrail nükleer tehditle sabrımızı zorluyor. Gazze katliamı ile meşruiyetleri tartışmalı hale getirdi. Henüz doğmamış bebeklerden masum çocuklara yitip giden on binlerce insanın bedeli ve zulmün hesabı elbette sorulacak.
Umudunu giderek yitiren Avrupa Birliği Türkiye'nin kapısını çok çalacaktır.
ENFLASYONLA MÜCADELE
Olumsuzlukları kademe kademe ortadan kaldıracağız.
"HİÇBİR KURUM ELEŞTİRİLEMEZ DEĞİLDİR"
Elbette her kurum gibi kurumlarının da kararları tartışılabilir. Türkiye'de yüksek mahkemeler dahil hiçbir organ, hiçbir kurum layüsel değildir, eleştirilemez değildir. Geçmişten beri bizim de Anayasa Mahkemesi'nden Yargıtay ve Danıştay'a kadar hemen her yargı merciinin katılmadığımız, eleştirdiğimiz kararları olmuştur. Ancak bu defa farklı bir sorunla karşı karşıyayız.
Anayasa'nın 104'üncü maddesi, Cumhurbaşkanı olarak bize 'yürütmenin' başı olma yanında devlet başkanı sıfatıyla devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi de vermektedir. Dolayısıyla biz bu tartışmada taraf değil, hakem konumundayız. Yürütmenin başı ve ülkenin en büyük siyasi partisinin genel başkanı olarak yaptığımız ve yapacağımız değerlendirmeler bu konumumuzun gereğini yerine getirmemize asla mani değildir. Yargının iki kurumu arasındaki yetki tartışmasının çözüm yeri anayasadır, yasalardır. Ancak anlaşılan o ki mevcut anayasamız ve dolayısıyla ona göre şekillenen yasalarımız bu konuda da yetersiz kalmaktadır. Darbecilerin bundan 41 sene önce Türkiye'ye biçtiği gömlek, yapılan 20'yi aşkın tadilata rağmen 2023 Türkiye'sine artık dar gelmektedir.
Gerçi birileri bu meseleyi hukuk devleti ve anayasa hükümleri çerçevesinde tartışmak yerine hemen en iyi bildikleri 'vesayet, darbe, işgal' kavramlarının arkasına saklanarak sulandırmaya çalışıyor. En büyük özellikleri darbe çığırtkanlığı yapmak ve vesayetin kanatları altında palazlanmak, 15 Temmuz destanına kontrollü darbe iftirası atmak olanlardan başka bir tavır beklemenin beyhude olduğunun farkındayız. Buna rağmen hiç değilse böyle kritik meselelerde ülkenin ve milletin hayrına bir uzlaşma zemini yakalama umudumuzu korumak istiyoruz.
Biliyorsunuz aynı çevreler daha düne kadar Anayasa Mahkemesi'yle, Yargıtay’ıyla, Danıştay'ıyla, ilk derece mahkemeleriyle tüm yargı kurumlarımızın mensuplarına ağız dolusu hakaret ediyorlardı. Bugün bakıyorsunuz, başka telden çalıyor. Emin olun yarın bir başka sebeple bugün göklere çıkardıkları kurumları ve kişileri yerin dibine batırmaktan çekinmezler. Çünkü bunların gündemi soruna çözüm üretmek değil, önüne arkasına bakmadan her konuyu siyaseten fırsata çevirmektir.
Ortada ilke olmayınca konjonktüre göre esip gürlemeler, esen rüzgara göre yön değiştirmeler de kaçınılmaz hale geliyor. Ülkenin ve milletin hayrına çözümler peşindeyiz. Son tartışmaya kimin haklı, kimin haksız olduğundan ziyade bu hadisenin işaret ettiği ihtiyaçların bir an önce giderilmesi için neler yapılması gerektiği zaviyesinden bakıyoruz. Karşımıza ülkemizi bir an önce yeni anayasaya kavuşturma ihtiyacının gerekliliği çıkıyor.
YENİ ANAYASA VURGUSU
Yeni anayasa meselesini ısrarla gündemde tutmamızın günlük siyaset söylemi değil, hayati bir konu olduğu bu vesileyle herhalde daha iyi anlaşılmıştır. İnşallah bu hususta Mecliste gereken anlayış birliğine ulaşılarak yeni anayasa en kısa sürede başlatılır. Tabii bu arada biz de devletin başı olarak kurumlarımız arasındaki görüş ayrılığının bir anayasa ve sistem krizi haline dönüşmesinin önüne geçecek adımları süratle atacağız.
Hem yüksek yargı kurumlarımızın temsilcileriyle hem bu konuda etkinliği herkese kabul edilen hukukçularımızla görüşerek meseleye bir hal yol muhakkak bulacağız. Gerekirse anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız.