Cemaatçi mi? Oğluyla küs mü? Nagehan Alçı’yla görüşüyor mu? ‘Ev Gezmesi’ne neden gidiyor? Nazlı Ilıcak Medyatava’ya anlattı!

Nazlı Ilıcak, yeni programından köşe yazılarına, medyadan siyasete, Nagehan Alçıyla yaşadığı polemikten oğlu Mehmet Ali Ilıcak’a kadar birçok konuyu Medyatava’dan Canan Kaya’ya anlattı.

Türkiye medyasının en görmüş geçirmiş isimlerinden biri Nazlı Ilıcak... Yıllardır siyaset gündemine dair yazılarıyla bir yandan gazete okurunun, bir yandan da programlardaki yorumlarıyla televizyon izleyicisinin karşısına çıkıyor. CNN Türk’te yayınlanan ancak yaz başında yayından kaldırılan ‘Dört Bir Taraf’taki yorumları, programın diğer katılımcılarından Nagehan Alçı ve Abdülkadir Selvi’yle yaşadığı tartışmalarla da sık sık gündeme geldi. Program yayından kaldırıldı, Ilıcak halen Bugün TV’de siyaset yorumlarına devam ediyor. Ancak, daha ilginç olanı, deneyimli gazeteci şu günlerde farklı formattaki bir programla da ekrana geliyor. Kanal D’de yayınlanan ‘Pazar Gezmesi’ adlı programı sunan Ilıcak, ünlülerin evine konuk oluyor, izleyiciyi onların bilmediğimiz dünyasında yolculuğa çıkarıyor. Bu arada programda kah ata biniyor, kah yemek yapıyor, kah dansöz elbisesi giyerek dans ediyor... Peki, Nazlı Ilıcak magazin tarzı bir program yapmaya nasıl karar verdi? Sosyal yaşamda nasıl biri? Bugün TV’deki programının dışında siyaset programı yapmayacak mı? Tüm bu soruların yanıtlarını almak için bu defa Medyatava, Ilıcak’a ‘Pazar gezmesi’ yaptı ve evine konuk oldu. Tabii, röportaj sırasında siyasetten de kaçılamadı...  



“MAGAZİN DÜNYASINA MERAKLIYIM”



Kanal D'de "Pazar Gezmesi" adında yeni bir programa başladınız. Teklif nasıl geldi?



Teklif benden geldi. Siyaset dışı bir program yapmayı arzu ediyordum. Zaten magazin dünyasına meraklı bir insanım. O bakımdan sanatçılarla da daha yakın olabilecek bir program yapalım veya iş dünyasının önemli simalarının da evine gidip onlarla da bir program yapalım istedim.



Kanal D'ye 'hafif ve yumuşak bir sohbet yapalım' teklifiyle gittim. Formatı ise Kanal D yönetimi ve Kanal D iç yapım oluşturdu. Ünlü kişilerin evlerine gidelim, nasıl bir ortamda yaşadığını seyircilerimizle paylaşalım, icabında mutfağa sokalım, duygularını düşüncelerini öğrenelim, çocukluklarını dinleyelim derken böylece adeta bir mini belgesel çıktı ortaya.



“BU BENİM ‘NAZLI’ KİMLİĞİM”



Biz sizi yıllardır siyaset konuşan gazeteci kimliğinizle tanıdık. Farklı bir formatla program yapmak nasıl bir duygu?



Tamamen imajımın dışında bir şekilde çıktım ekran karşısına. Seyirci beni dışarıdan bakınca sadece tartışan, sadece siyaset konuşan ve başka hiçbir dünyası olmayan bir kişi gibi görüyor. Halbuki bu böyle değil. Tabii herkes gibi benim de farklı bir kimliğim var. 'Nazlı' kimliğim bu.





“TORUNLARIMLA VAKİT GEÇİRMEYİ SEVİYORUM”



'Nazlı kimliğim demişken', Nazlı Ilıcak'ın bir haftalık programı nasıl geçiyor? Gazeteciliğin ve televizyon programlarının dışında neler yapıyorsunuz?



Yaklaşık 10 yıldır Çengelköy'de oturuyorum. Hafta sonları sinema ve tiyatroya gidiyorum. Bir Briç grubum var. Pazartesi günleri hepimizin evlerinde tur yaparak Briç oynuyoruz. Torunlarım var. Kızım yakınımda oturduğu için daha rahat görebiliyorum onları. Oğlum Beykoz Konakları'nda oturuyor. Ondan da bir torunum var. Boş zamanlarımı kısmen torunlarımla paylaşmayı arzu ediyorum. Spor yapıyorum. Haftada iki kez jimnastik hocası geliyor. Bir de sabah kalkınca koşu bandında, yarım saat yürüyorum. Seyahat ediyorum. Kıbrıs'ta bir evim var. Zaman zaman oraya gidiyorum. Yazın da genellikle Bodrum'dayım.



“BİR ANNE OĞLUNA KÜSMEZ”



Tam da oğlunuzla sosyal medya üzerinden yaşadığınız polemiğe değinecektim ki, Mehmet Ali bey aradı. Twitter'da yaşadığınız tartışma nedeniyle oğlunuzla aranızda bir problem olup olmadığı merak konusu olmuştu. Aranızda bir sorun var mı?



Gördüğünüz gibi sizin yanınızda görüştüm. Oğlumla görüşmeme gibi bir durum yok. Sadece fikir ayrılığı yaşıyoruz. O başka düşünüyor, ben başka düşünüyorum. Oğlum düşüncelerini benimle paylaşır. Bizim ailemizde demokrasi var. Kızım daha ziyade benim gibi düşünüyor. Bir anne oğluna küsmez, evlat da anneye. Annenin çok önemli bir yeri vardır çocuklar açısından. O bakımdan oğlumu ve kızımı hiçbir şeye değişmem.





“FETHULLAH GÜLEN’E SAYGI DUYUYORUM”



Sabah gazetesiyle yaşadığınız fikir ayrılığı neticesinde işten çıkarıldınız ve daha sonra Bugün gazetesinde köşe yazarlığına başladınız. Bu noktada size 'cemaatçi' yakıştırması yapıldı, eleştiriler aldınız. Cemaatçi misiniz?



Buna sadece gülünür. Neden gülünür; çünkü cemaatçi olmak Fethullah Gülen'e tabi olmak demekse, en başta benim karakterimde biat kültürü yok. Yaşantım çok farklı. Ailem, geldiğim kök, ahbaplarım, arkadaşlarım, kısacası çevrem itibariyle cemaatçi değilim. Ancak cemaatten dostlarım var. Fethullah Gülen'e saygı duyuyorum. 28 Şubat sürecinde de ilişkim vardı. Bu yeni bir şey değil. O zaman da onun okulları elinden alınırken, bu duruma karşı çıkmıştım. 1997-1998 döneminde bu konuyla ilgili yaptığım konuşma hala internet üzerinden sirküle ediyor. O konuşmada Süleyman Demirel ve Fethullah Gülen var ve ben diyorum ki Demirel'e; sizin buraya gelmeniz Ankara'daki güç odaklarına bir mesaj teşkil ediyor. Buraya baktığınızda o zaman da haksızlığa uğrayanın yanında yer almışım. 17 Aralık sürecinde de benzer bir durum vardı. Bir yolsuzluk söz konusu ve ben bunu görüyorum. Dolayısıyla duyarsız kalamazdım. Yolsuzluk meselesini kamufle etmek için yok efendim 'paralel yapının bir darbesi' gibi takdim ediliyor maalesef.



“NAGEHAN’LA GÖRÜŞMÜYORUM”



CNN Türk’te yayınlanan ‘Dört Bir Taraf’ programı Nagehan Alçı’yla yaşadığınız tartışma yüzünden mi bitti? Kendisiyle görüşüyor musunuz?



Nagehan’la görüşmüyorum. Ancak küs değilim. Görüşme vesilesi yok şu anda. Ama ben görüşebilirim. Açıkçası ‘fikir ihtilafı’ sebebiyle küslüğü anlamıyorum. Ayrıca netice itibariyle o benim aileme sövmedi, ben onun ailesine sövmedim. Dolayısıyla kişisel bir sorunumuz yok. Yolsuzluğu yapan hükümet, bunu savunan oysa ben de bu durumun karşısındayım. Sonuç olarak birbirimizi yolsuzlukla suçlamadığımız için siyasi konjonktür gereği bir gerginlik oldu. Nagehan’ı kişisel olarak severim. Sempatik bir kızdır.





“NAGEHAN’IN İŞİ ÇOK ZOR”



Peki aynı formatta bir program teklifi gelse ve Nagehan Alçı da aynı kadroda bulunsa, tekrar birlikte çalışır mısınız?



Ben Nagehan’la çalışırım ama o bu konjonktürde benimle çalışmaz. Çünkü yanlış tarafta olduğu için işi çok zor. Sadece o değil. Mesela Bugün TV’de biz Ak Parti temsilcilerini ve Ak Parti’yi destekleyen gazetecileri de çağırıyoruz. Hiçbiri ekrana çıkmıyor. Bu sadece paralel olduğumuz için değildir herhalde. Bugün TV’de çıkmıyorlar çünkü söyleyecek sözleri yok. Çünkü biz olayları ciddi bir şekilde belgeleriyle konuşunca buna söyleyecek laf kalmıyor zaten. Sadece paralel diyerek siz bunun altından kalkamazsınız.



“EMİN OLMASAM YAZMAZDIM”



Bugün gazetesinde 21 Kasım tarihinde kaleme aldığınız yazı çok konuşuldu. Çankaya Köşkü’ndeki eşyaların Ak Saray’a taşındığını yazdınız. Bu bilgiye nasıl ulaştınız? Kaynağınız nedir?



Kaynağımı söyleyemem ancak emin olmasaydım bunu yazmazdım.





“BİR BÜROKRATLA GÖRÜŞTÜM”



Hükümet tarafından biriyle mi görüştünüz?



Hayır hükümet tarafı değil, normal bürokrat diyelim. Netice itibariyle ne hükümetin yandaşıdır ne hükümet karşıtıdır. Normal bir bürokrat. Dolayısıyla bu durumu onaylamayan bir insan.



“HERKESİN FERYAT ETMESİ LAZIM”



Eşyalar taşınıyor o halde?



Çankaya Köşkü boş bir mekan haline getiriliyor. Çankaya’nın bir kimliği var. Köşkün içi boşaltılır mı? Böyle bir şeyi benim aklım ve hafızam almıyor. Bu noktada herkesin feryat etmesi lazım. Cumhurbaşkanına ait köşk tahsis ettiler eşyalarıyla birlikte, Çankaya’yı boşaltıyorlar. Atatürk’ün oturduğu Pembe Köşk’te var ayrıca. Onun da eşyalarıyla birlikte geleneklere dayanan bir kimliği söz konusu.



Bu konuya değinmeniz çok iyi oldu. Bunun çok daha yaygınlaşması ve bunun üzerinde durulmasını istiyorum. Twitter üzerinden de bunu yayıyorum. Bir milyona yakın takipçim var.



“AK TROLLER HAREKETE GEÇTİ”



Twitter’da tepki aldınız mı?



Bir korku ve sinmişlik yaratmak için Ak troller harekete geçti. Siz bir şey yazıyorsunuz, sizin sözünüzün itibarını ortadan kaldırmak amacıyla saldırıyorlar ama ben bunları takmıyorum ve yazmaya devam edeceğim. ‘Ne yapsaydı yani? Yeni eşya mı alsaydı?’ diyenler var. Şimdi böyle bir şey olabilir mi? Dolmabahçe’den de eşya al doldur, Yıldız Sarayı’ndan da al doldur o zaman.



“EŞYALAR ÖZENSİZ TAŞINIYOR”



Peki o eşyalar sadece Ak Saray’a mı taşınıyor?



Onu bilemiyorum. Açıkçası bu konuda da çok endişeliyim. Bakın sadece Çankaya Köşkü’nde 350 tane tablo varmış. Tablo deyip geçmeyiniz. Belki yüz binlerce dolar değerinde tablolar bunlar. Belki de daha fazla. Eşyaların nakli sırasında hiçbir özen gösterilmediğine dair bir bilgi aldım. Bu tablolar, vakumlu bir şekilde, özel muhafazalarıyla birlikte bir yerden bir yere nakledilmesi gereken tablolar. Son derece gayri ciddi bir şekilde naklediliyorlar. Orada belki 100 tane Güleptan var. Vitrinlerde muhafaza edilen değerli eşyalar var. Bu eşyalar ne şekilde sarılıp ne şekilde götürülüyor? Topkapı Sarayı’ndan birçok eşyanın çalındığını da duyduk geçmişte.





İstanbul’daki Vahdettin Köşkü’yle ilgili de benzer bir duyum aldınız mı?



Onun eşyaları için de Huber Köşkü’nün değerli eşyaları var. Orada da çok değerli heykeltıraşlarımızın, ressamlarımızın eserleri var. Şimdi oradaki eşyalarda buradaki Vahdettin Köşkü’ne taşınacak. Bunları onaylamak mümkün değil.



“BİR YANLIŞA ALET OLMAKTAN KORKARIM”



Yazdıklarınızdan dolayı korktuğunuz oldu mu? Tehdit aldınız mı?



Neden korkayım. Sadece yazdıklarımın yanlış çıkmasından korkarım. Bir yanlışa alet olmaktan korkarım. Hayır tehdit edilmiyorum. İşimi kaybettim sadece. Daha önce de kaybetmiştim.



“HERKESE OTOSANSÜR YAPILIYOR”



Peki yazmak isteyip de yazamadıklarınız var mı?



Mutlaka olmuştur. Zaman zaman yazdırılmadığımız da olmuştur. Birçok gazetede çalıştım. Her yerde belirli bir sansür olayı vardır. Bu nedenlerle yazmak isteyip de yazamadığım çok şey oldu elbette. 12 Eylül döneminde de çok olmuştu. Mesela Tercüman’da çalışırken benim yazılarım yüzünden 3 defa gazete kapatılmıştı. Bunu da düşünmek zorundalar haliyle. Günümüzdede böyle. Şimdi herkese otosansür yapılıyor. Her istediğiniz konuya temas edemiyorsunuz.





“BENİM YORUMLARIM BELGELERLE İLGİLİDİR”



Emekli Kurmay Albay Dursun Çiçek 21 Kasım tarihinde size Twitter’dan bir çağrıda bulundu. Çağrısında; “Ergenekon ve ve Balyoz gibi kumpas davaları çözecek kilit isim Nazlı Ilıcak’tır. Bildiklerini açıklasın” dedi. Aynı çağrıyı Tuncay Güney ve Mehmet Baransu’ya da yaptı. Bu davalarla ilgili ne biliyorsunuz?



Mantık dışı bir çağrı olmuş. Çünkü darbe suçlamasıyla mahkum olanlar kendileri. Darbeyle hiçbir ilgim olamaz. Benim yorumlarım ortaya çıkan belgelerle ilgilidir. Mesela Dursun Çiçek konusu biliyorsunuz çok tartışıldı. İrticayla mücadele eylem planındaki belgelerde ıslak imzası olduğunu sadece bilirkişiler değil, askeri yetkililer de tespit etti. Çiçek, imza makinesiyle imzasının taklit edildiğini öne sürdü. Halbuki bilirkişi bunu da tespit etti ki ıslak imza bir makinayla hemen anlaşılıyor. Dolayısıyla bu durumun meydana çıkışı da ortada.





“BU BİR KARA PROPAGANDA PLANI”



Peki ne var bu irticayla mücadele eylem planında?



Bu hem Gülen cemaatini bitirmeye yönelik bir plan, hem de hükümeti yıpratmaya yönelik bir plan. Yani bir kara propaganda planı bu. Ama bu tür hazırlıklar her zaman TSK’da olmuştur.



Mesela ben 28 Şubat sürecinde ‘Andıç’ diye bir şey meydana çıkarmıştım. Bana yolladılar ‘Andıç’ı. O ‘Andıç’ta Şemdin Sakık’ın sözde beyanlarına dayanarak bazı kişilerin PKK’yla ilişkisi olduğu ileri sürülmüştü. Bu kişiler arasında yer alan Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Altan kardeşler gibi isimler hedef gösterilmişti. Şöyle deniliyordu; “Bunların Şemdin Sakık’la irtibatı var. PKK’yla irtibatı var. Medya kanalıyla bu isimler yıpratılacak” açıkça o ‘Andıç’ta bunun talimatları yazıyordu. Ben bunu meydana çıkarttım. Sadece bu isimler değil üstelik. Fazilet Partisi’yle ilgili benzer durum vardı. “Fazilet Partisi PKK’ya yakın gibi gösterilecek. Medya organlarında bu konu işlenecek” gibi talimatlar da vardı. Sonra bunun tatbikatını da görmüştük biz. Ben bu Andıç’ı ortaya çıkardığımda, uygulamaya konulmuştu. O nedenle gerçek olduğu anlaşıldı.



Bu durum medyaya nasıl yansıdı?



O günkü gazetelerde, hem Hürriyet’te hem Sabah’ta, Cengiz Çandar’ı, Mehmet Ali Birand ve diğerlerini hedef alan bir haber çıktı. Haberde; “Bu kişilerin PKK’yla ilişkisi anlaşıldı” diye bir ibare kullanıldı. Hatta hedef kişiler arasında olan İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’a karşı da bir saldırı düzenlendi. Birdal ölümden döndü. Bu saydıklarımın hepsi ‘Andıç’ dahilinde gerçekleşen olaylardı. Ancak dediğim gibi bu operasyonlar ben ‘Andıç’a ulaşmadan önce gerçekleşmişti.





“DERDİNİ HAKİMLERE ANLATSIN”



O halde Albay Çiçek ‘Andıç’a ulaştığınız ve belgelere dayanarak bu durumu yazdığınız için mi size bu çağrıyı yaptı?



Tabii. Ben belgeleri ortaya çıkarmadım. Ben sadece yazdım. Ancak onların dediği belgelerin ve imzanın sahte olduğu. Ben de diyorum ki bu belge bana göre sahte değil. Birincisi altında ıslak imza var. İkincisi TSK’nın böyle bir darbe geleneği var. Üçüncüsü de kara propaganda geleneği var. Neticede benimle konuşmasın derdini hakimlere anlatsın.



“UCUZA KAÇMAK İÇİN TENKİSAT YOLUNA GİTTİLER”



Medyada son dönemde işten çıkarmaların bir hayli arttığını gözlemliyoruz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?



Mali durumun burada etkisi büyük. Mesela TV'lerde rating kuruluşlarını değiştirdiler. Denekler değişti. Denekler değişince bazı televizyonlar daha önce bolca rating alan dizilerden hiç rating almamaya başladı. Bu onların mali durumunu sarstı. Biliyorsunuz reklamlar ratinge göre değerlendiriliyor. Reklamların fiyatları düştü, diziler pahalı gelmeye başladı ve kurumlar zarar etme noktasına geldi. En başta böyle bir faktör var. Dolayısıyla daha ucuza kaçmak için böyle bir tenkisat yoluna gittiler. Bu noktada medya patronlarına hak da veriyorum. Bir şekilde ayakta durmak zorundalar. Çünkü onlar ayakta duramazsa bizler iyice işsiz kalırız.



Onun haricinde baskıların da olduğunu tahmin ediyorum. Haberi verirken veya yorumcuları seçerken, hükümetin çok fazla hoşuna gitmeyecek isimlerden ya da haberlerden kaçınıyorlar.





“FOX TV BAŞI ÇEKİYOR”



Özgür yayıncılık yapılıyor mu sizce?



Özgür yayıncılık yapan kuruluşlar var. Mesela Fox TV'nin haberleri çok izleniyor bu aralar. Onlar daha ziyade özgür habercilik yapabiliyorlar. Çevremden de bu yönde duyumlar alıyorum. Şahsen Kanal D Ana Haber'i ve Cüneyt Özdemir'in sunumunu beğeniyorum. Daha önce rahmetli Mehmet Ali Birand'ın haberlerini izlerdim. Ancak şu anda Fox TV başı çekiyor. Başı çekmesinin sebebi de, illa ki o haberi sunan Fatih Portakal değil. Tabii ki onun da bir katkısı var. Ancak ona o alanı sağlayan özgür habercilik yapma imkanı sunan Fox TV yönetimi. Mesela Bugün TV'de de bu anlamda bir çıkış başladı. Birçok kişi duymak istediği haberleri oralardan alabiliyor.







Canan Kaya / Medyatava



canankaya@medyatava.com



twitter.com/ckayacanan



Fotoğraflar: Burak Karadiş
















A101 26 Aralık Perşembe aktüel kataloğu yayımlandı Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında