Bu akşam ekrana gelecek '46 Yok Olan' dizisi oyuncusu Melis Birkan Milliyet'e konuştu
Bugün başlayacak “46 Yok Olan” dizisiyle ekranlara dönen Melis Birkan, diziyi ve yeni rolünü anlattı.
Rol aldığı dizi ve filmleriyle televizyon ve sinemanın başarılı oyuncularından Melis Birkan, uzun bir süredir ekranlardan uzaktı. Ekranlara, kendini mesleğine adamış psikiyatrist Ceyla olarak star TV’deki “46 Yok Olan” ile geri dönüyor. Birkan, yeni dizisi '46 Yok Olan'ı Milliyet'ten Elif İpek Türer'e anlattı. İşte o röportaj;
- Bugün “46 Yok Olan” başlıyor. Ne anlatacaksınız bize?
İçinde bir sürü insan ilişkisinin bulunduğu, aşkın da, çatışmaların da olduğu bir hikaye anlatıyoruz. Ama burada biraz gerçeküstü şeyleri de koyuyoruz işin içine. Tam olarak bilimkurgu denebilir mi bilmiyorum ama galiba tamamen şu tür değil de, kendi içinde bir türü olan bir şey olacak. Gerilim, polisiye kısımları da var. Şimdiye kadar, en azından Türk televizyonlarında, görmediğimiz bir iş diyebilirim.
- Dizinin adı nereden geliyor?
46, kromozom sayısından geliyor. Psikiyatride cezai ehliyete sahip olup olmadığımızı belirleyen bir rapor olarak biliniyor. “60 dakika güzel bir zaman dilimi olacak”
- Nasıl bir şey ortaya çıkacak sizce?
Anlatım şekli ve tarzımız farklı olacak. Daha önce yazılmamış, yapılmamış bir şekilde anlatılıyor. Bunun içine çekim de, anlatıldığı süre de giriyor. 60 dakika durumumuz da var çünkü. Senaryo ona göre yazılıyor, ona göre çekiliyor. Her bölüm farklı bir şey değil, devam eden bir olay örgüsü var. Daha önce gösterdiğimiz birtakım detaylar ve onlarla ilgili kaçırmamanız gereken şeyler olacak. İki bölüm önceki bir detay iki bölüm sonra başka bir şeye dönüşebilecek. 60 dakika işe konsantre olabilmek, öncesini sonrasını hatırlayabilmek için de güzel bir zaman dilimi olacak.
- Sisteme direnip 60 dakikalık bir dizi yapmak risk değil mi?
Her işin kendi içinde birtakım riskleri var. Sadece süresiyle ilgili bir durumu yok bana sorarsanız. Ama burada bu işin anlatımı, içeriği ve hikayesi gereği de daha önce denenmediği için bu gerekli.
“Erdal’la çalışmak güzel, oynarken seyretmek güzel”
- Bir de prime time 3’te (22.45 gibi geç bir saatte) yayınlanacak dizi. Bu da ayrı bir risk sanki...
Evet ama o aslında anlatmak istediklerimizde birtakım sansürlere takılmadan geçebilmek için. İlla prime time’da yayınlayacağız diye onları değiştirmektense prime time 3’e taşıyıp kendi akışıyla anlatmak daha tatlı bence.
- Siz kimi canlandıracaksınız?
- Erdal beyle bu ilk diziniz değil, “Köprü” dizisinde de birlikteydiniz. Nasıl onunla çalışmak?
“İnsan o yoğunluğu bile özlüyor”
- Uzun zamandır ekranlarda göremedik sizi. Özlemiş misiniz setleri?
Vallahi “Alışmış kudurmuştan beterdir” derler ya, insan o yoğunluğu bile özlüyor. İçindeyken bazen çok zorlanıyoruz, uyku düzeni, set düzeni, sosyal hayata vakit kalmıyor falan ama belli bir süre sonra da bir anda bitiyor. Bizim işte bir anda çok işiniz oluyor, bir anda çok boş oluyorsunuz. O yüzden ben o araları iyi değerlendirmeye çalışıyorum.
- O süreçte tiyatro yaptınız sanırım...
Ben olabildiğince iyi bir tiyatro izleyicisi olmaya çalışıyorum ama “Mutlaka tiyatro yapmalıyım” gibi bir düşüncem yoktu. Kemal Aydoğan’dan gelen bir teklifti Moda Sahnesi’ndeki “Bira Fabrikası”, ilk deneyimimdi. Güzel bir döneme denk geldi. O dönem bir televizyon işimin olmaması da önemliydi çünkü ilk defa yapacağım bir şeydi, ikisinin birleşmesi zor olacaktı. Belki daha profesyonel insanların kotarabildiği bir şey olabilir ama benim için ikisi birden pek mümkün görünmüyordu. Onun prova süreci bitti, sonra mini dizi “Büyük Sürgün Kafkasya”yı çektik, sonra “En Kısa Gecenin Rüyası” oyunu geldi. Şimdi bir de
“46 Yok Olan” var.
- Üç farklı karakteri aynı dönemde canlandırmak zor mu?
Ben bu işi en başından beri çok teknik tarafını bilerek yapan biri olmadım. Oyunculuk daha çok hissederek, daha kendi yöntemlerimle bularak yaptığım bir şey oldu. Belki prova sürecindeyken, o arada yeni çıkan bir de dizi olsaydı, o ikisinin yaratım sürecinde pek başarılı olamayabilirdim. Ama o yaratım sürecinde bir şeyler azıcık filizlenip ortaya çıktıktan sonra onun üzerine başka şeyler koymak daha rahat.
“Sosyal medyayı bilgi almak için kullanıyorum”
- Üstünden sekiz sene geçti ama hâlâ kime Melis Birkan desem “Issız Adam” diyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Güzel bir şey, ben bundan memnunum. Bence rahatsızlık duyulacak, şikayet edilecek bir şey de değil. İnsanın yaptığı bir işle hatırlanıyor olması, bunun insanların içinde bu kadar yer etmiş olması ya da kafalarında kalmış olması, gözlerine takılıyor olması bence güzel bir şey.
- Instagram’da pek aktif değilsiniz. Twitter da kullanmıyorsunuz galiba. Neden?
Sosyal medyada açıkçası sürekli bir şeyler paylaşayım kısmına giremiyorum. Takip ediyorum, nerede neler oluyor adına, bilgi, haber almak adına ama kendimle ilgili bir şeyler paylaşmakla ilgili bir mesaim yok. Üşengeç de diyebilirsin. Sürekli elinde telefonla bir şeyler yapan biri de değilim çoğu zaman. İşlerle ilgili bir şeyler olduğunda paylaşıyorum ama,
o alanı iş odaklı kullanmak daha anlamlı geliyor bana. Bir şekilde kendi hayatımı korumakla da ilgili bu sanırım.
- İşiniz olmadığında neler yapıyorsunuz?
Sinemaya, tiyatroya, mümkün olduğunca tüm kültürel etkinliklere gitmeye çalışıyorum. Onun dışında sporla tatlı bir ilgim, alakam var. Mesela evimin yakınında kinesis ve personal training yapıyorum, Avrupa tarafında bir hocam var onunla boks çalışıyorum. Tiyatronun yakınında bir yer var, orada crossfit ve yoga yapıyorum.
“Barış için vazgeçmeyeceğiz”
- Bu dönemde bu işleri yapma kısmı var bir de. Ben mesela geçen haftaki oyununuza terör olayları yüzünden gelemedim!
Moda Sahnesi’nde o gün oyunumuz vardı, oynadık. Çünkü oturduk, düşündük; bu çok normal, çekinip gelemeyen olabilir. Ama gelen, izlemek isteyen ve bu durumu kabullenmeyen insanlar da var. Zaten bence hiçbir şekilde oynamak ya da oynamamak, devam etmek ya da etmemek eleştirilebilir bir şey olmamalı. İzlemesi zor, oynaması zor ama buna rağmen orada olmayı isteyenler için perdemiz açıktı.
- Genel olarak şu an içinde bulunduğumuz dönem için ne söyleyebilirsiniz?
Şu dönem için aslında kurulacak çok fazla büyük cümle yok. Hepimizin yapması gereken tek şey yaptığımız işi aynı şekilde, belki daha da sarılarak yapmak, kopmamak, bırakmamak. Vazgeçmemek ya, barış için vazgeçmeyeceğiz.
- Bir de şu var, siz ünlü olduğunuz için, aslında tüm psikologlar gibi, “Vazgeçmeyin, hayatınıza devam edin” deseniz de, bir şey olsa “Sizi dinledik” diye üstünüze gelebilirler!
O yüzden kimsenin büyük cümle kurmaması gereken bir dönem olduğunu düşünüyorum. Hepimizin artık birey olarak bireysel kararları var. Bunun için de kimseye bir şeyler yıkamayız, sadece terör için de değil her anlamda söylüyorum. O nedenle zaten oyuna gelmeyen için gelmemenin, seyretmek isteyen için de seyretmenin hak olduğunu düşünüyorum.