BirGün'e yeni yazar!
Kadrosunu yenileyerek atağa kalkan BirGün gazetesinde bugün yeni bir köşe yazarı okurlar buluştu.
'Kuzey' ve 'Masumlar' kitaplarının yazarı Burhan Sönmez Birgün'de köşe yazılarına başladı.
Sönmez'in ilk yazısı bugün yayınlandı. Sönmeez, perşembe günleri ve haftada bir gün yazacak.
İşte, ilk yazı:
Az İken Çok Olanlar
Nelson Mandela yirmi sekiz yıl hapis yattıktan sonra ırkçı Güney Afrika rejimi tarafından serbest bırakıldığında, olay dünya genelinde yankı uyandırmış, tahliyesi televizyonlarda naklen yayınlanmıştı.
Onu arayıp, geçmiş olsun diyenler arasında Bill Clinton da vardı. Karşılıklı nezaket gereği sarf edilen birkaç sözden sonra Clinton, “Sormak istediğim, daha doğrusu merak ettiğim bir şey var” demiş. “Hapisten çıkarken verdiğiniz demeçlerde, size zulmeden ve işkence yapanlara karşı kin duymadığınızı, onlardan nefret etmediğinizi söylemişsiniz. Bunlar siyaset gereği söylenmiş sözlerdir, yoksa onca acıdan sonraki gerçek duygularınız olamaz, değil mi?”
“Olur mu öyle şey” diye hararetle karşılık vermiş Mandela. “Gerçek duygularımı söyledim. Ben düşmanlarımdan nefret edersem, onlar gibi olurum. Onların amacı bizi kendilerine benzetmektir.”
Hrant Dink’i bu yüzden öldürdüler.
Çünkü düşmanlarına benzemiyor, benzemeyi reddediyordu. Herkes kin ve nefretin diliyle konuşurken, o ısrarla toprağın diliyle konuşuyordu.
Hrant gibi bu dünyaya söyleyecek yeni sözü olanlar, hayal kurmayı bilmeyenlerde korku yaratırlar. Faşizmin hayali yoktur. Faşizm daima bir kabus içindedir ve herkesi bu kabusa ortak etmeye çalışır.
Ama nereye kadar?
Hapisten çıkan Mandela’ya Atatürk Barış Ödülü vermişlerdi. Mandela ödülü reddedince, memleketimizin ileri gelenleri, onun “zenci” olduğunu dile getirdiler. Mandela’nın, daha önce Nato Genel Sekreteri’ne ve Kenan Evren’e verilmiş bir ödülü reddedeceğini öngöremeyecek kadar kördüler. Onların sevdiği “zenci” verdikleri ödülü kabul etmesi gerekendi. Sevdikleri Ermeni de, onların buyruğuna boyun eğmeyi kabul edendi. Hocalı Mitingi adı altında yapılan ırkçı gösteride bunu bir kez daha hatırlattılar. Bir gece ansızın gelebiliriz, dediler ve bir gece ansızın gelmeye devam ediyorlar. Ama nereye kadar?
Bir bebekten bir katil yaratan zihniyete faşizm deniyorsa, katillerden kahraman yaratan zihniyete (siyasilere, sivillere, toplumlara) ne deniyor? Sistem, sıradan bireylerin sırtında yükseldiği müddetçe, kimse saf ve masum kalamıyor. Daha dün Zonguldak’ta sekiz maden işçisi yeraltında ölürken, yer üstündeki çoğunluk sağır kalmayı tercih ediyor. Daha dün yoksul otuz dört Kürt köylüsü devlet eliyle öldürülürken, ışıklı kentlerde insanlar coşkuyla yılbaşını kutlayabiliyor. Bu dünyada herkesin derdi kendine mi? Herkes sadece kendi acısına mı sahip çıkacak? Godot’u Beklerken adlı oyunda Beckett’in söylediği doğrudur belki: “Dünyada gözyaşı miktarı sabittir. Bir yerlerde insanlar ağladığında, başka yerlerde birileri gülüyordur.”
Birileri gülüyordur, ama nereye kadar?
İyilik azınlıktadır. Ama Hrant, sayıların değil ağırlıkların önemli olduğuna inanırdı. O yalnızken bile ağırdı. Çünkü kalbinde, 1915’te katledilen bir milyon Ermeni’nin hayalini taşıyordu.
İstanbul’da sisli, pus içinde bir gün hayal edin, soğuk bir kış günü: Hrant kaldırımda ağır ağır Agos’a doğru yürüyordu. Başını hafif öne eğmiş, dalgın. Ama ardında bir kalabalık vardı. Onunla birlikte 1915’in ölüleri, ayağı çıplak kadınlar da yürüyordu. Zilan deresinin, Dersim’in ölüleri yürüyordu. Ardında Taksim Meydanı’nın ve Madımak’ın ölüleri yürüyordu. Nazım, Deniz ve mahzun yüzüyle, hafif bir ıslık çalan fidan boylu Erdal Eren de oradaydı. Ama peşlerinde bir kurt sürüsü vardı. Atılıp en arkada yürüyeni parçalıyordu kurt sürüsü. Sonra onun önündekini. Teker teker herkesi parçalayıp, kurtların ön tarafa, en öndeki Hrant’a ulaşması tam yüz yıl alıyordu.
Eskiden yaşlıların söylediği bir söz vardı. Bir Kürt atasözü: “Dinya li dinyê, çavê gur li mîyê.” Yani, dünya dünya olalı, kurdun gözü daima kuzudadır.
Ama nereye kadar!