Begüm Tarako: Neşe kaldı mı dünya kaldı mı hayat kaldı mı?

Sen Gidince, Aşkına Doyum Olmaz ve daha niceleri 70'lerin efsane gruplarından Beyaz Kelebekler'in davulcusu Gürhan Nafiz Tarako'nun kızı olan Begüm Tarako müzik dünyasında çok yönlülüğü ile dikkat çeken bir isim. Son dönemde yaptığı çalışmalarla sadece müziğin değil, sesin sınırlarını da zorlayan bir vizyoner olarak sektörde kendine sağlam bir yer edinen sanatçı; "Bunca kötülüğün, karanlığın, hainliğin olduğu bir dünyada neşe kaldı mı dünya kaldı mı hayat kaldı mı sence?" diye soruyor.

Begüm Tarako, müzik dünyasında çok yönlülüğü ile dikkat çeken bir isim. Son dönemde çıkardığı enstrümantal single "Nüve" ile yenilikçi bir sound sunan Begüm, Dolby Atmos formatında mikslenen bu parçayla dinleyicilere farklı bir işitsel deneyim yaşatıyor. Klasik gitar ve ses mühendisliği eğitimiyle müziğine derinlik kazandıran Begüm, ayrıca yeni kurduğu şirketi Audio Rituals ile ses ve yazılım teknolojilerine odaklanıyor.

Begüm Tarako’nun müziğe olan tutkusunu, ses mühendisliği alanındaki yenilikçi yaklaşımlarını ve Audio Rituals ile gerçekleştirmeyi planladığı projeleri derinlemesine anlattı.

Begüm biraz daha geriden alarak müzisyen olarak ilk idollerin kimlerdi bu soruyla başlamak istiyorum?

Aslında o dönem dünya müziğine erişmek bugünkü kadar kolay değildi. Ulaşabildiğim her müziği sonuna kadar özümserdim. Ama kırılma noktamın Alanis Morisette olduğunu hatırlıyorum. Onu, kızıl perdeler içindeki MTV Unplugged konserini izledikten sonra idolleştirmiştim. Gitar çalmak istememde de fazlasıyla etkisi olmuştur. Elbette Türkiye Rock müzik tarihindeki tüm isimler de bizi cesaretlendiren örnek aldığımız mücevherler oldu.

Kariyerini şekillendirirken her zaman kendi yolunu seçtin. Daha popüler şeyler yapabilecekken daha niş, kendi yolunda bir kariyeri tercih ettin. Bu cesur ve takdire şayan bir tercih. Sanata olan bu özgün yaklaşımın, eleştirmenlerden, müzik alanındaki akademisyenlerden aldığın takdirler de bunun ispatı olmuş durumda. Bu tercih bilinçli miydi, yoksa doğal bir sürecin sonucu mu?

Müziği önce kendimi keşfetmek ifade etmek ve genişletmek gibi bir duyguyla, ve hak ettiği ölçüde de geliştirebilmek idealiyle yapıyorum. Yani bir noktada eğer sanat, sanatçının bakış açısını onun yorumunu ifade etmesiyse, o halde her şey gibi olamıyor olmalı. Önce seni ifade etmeli değil mi? Yani dışardan içeriye bir etkiyle değil de içerden dışarıya katıksız bir aktarım hali.  Dolayısıyla bilinçli bir kendi yolumdayımdan ziyade ortaya çıkan şeydir bu, doğal bir sonuçtur. Popüler işler başka bir bakış açısının sunumu. Zannediyorum biraz görme biçimlerimiz ile ilgili.

Her şeyin çok abartıldığı, parlatıldığı günümüzde, siyah/beyaz fotoğrafların ve stilinle sadeliği temsil ettiğini düşünüyorum. Bu bana bir dönem Alicia Keys'in makyajsız fotoğraflarını yayınlatmasını hatırlattı. Dünya basınında büyük ses getirmişti. Müzik sektöründeki kadınlara yönelik bu tutumu nasıl değerlendiriyorsun?

Artık bayatlamış bir bakış açısı olarak değerlendiriyorum. Bir taraftan da  bu tutumun değişmek zorunda kaldığını görmek de beni umutlandırıyor.

 2022 yılında, babanın davulcusu olduğu  Beyaz Kelebekler grubunun unutulmaz şarkılarından “Yaşa Sen de” yi cover’ ladın. Çok beğendiğim bu çalışmayı, parçanın orijinalindeki umut dolu dünyasına tamamen zıt bir anlayışla, karanlık ve hatta distopik diyebileceğimiz bir müzikal altyapıyla kaydetmiştin çok etkileyiciydi. Ters yöne gitmeye seni hangi duygular teşvik etti? Bu çalışma ile vermek istediğin asıl mesaj/ dinleyiciye hissettirmek istediğin temel duygu neydi? 

Yaşa Sen de 1979’ da Eurovision seçmelerine gönderdikleri o dönemin ruhuyla enerjisiyle yazılmış harika bir şarkı. Beyaz Kelebekler ‘in şarkılarından birini yorumlamayı çok istiyordum ama aklıma ne zaman bu fikir gelse o genellikle mutluluğa çağıran şarkıları nasıl kendi müziğimle ifade edeceğimi düşünüyordum. Sonra bir gün sadece şarkı sözlerini okumaya karar verdim. Yaşa Sen de’ nin sözlerini müziğinden ayırdığımda sanki bir ima sezdim. Evet dedim artık dünya yaşanacak bir yer değil. Ben aynı melodiler aynı enstrümanlar ve aynı yorumla yapılan düzenlemelerin cover anlayışıyla örtüşmediğini düşünüyorum. Kendi müziğimde genellikle melankolik. Böylelikle müthiş müzik insanı Burak Irmak ile çalışarak şarkının atmosferini  hadi kolaysa yaşa denilen bir dünyaya, tamda bugünün dünyasına sokmaya çalıştık. Temel duygu şu; bunca kötülüğün, karanlığın, hainliğin olduğu bir dünyada neşe kaldı mı dünya kaldı mı hayat kaldı mı sence?

Sanatsal ve müzikal yeteneklerinin yanı sıra, eserlerindeki edebi derinlik de takdire şayan. Kısa ve öz anlatımların hâkim olduğu bir dönemde, bu kadar incelikli ve çok katmanlı bir yaklaşım sergileme çabanı gerçekten çok anlamlı buluyorum. '7' isimli konsept albümünü hikaye kitabı formatında da sunman da bunun en güzel örneklerinden biri. Bu projeyle müziği ve edebiyatı bir araya getirmen, dinleyicilere sadece müzik dinletmekle kalmayıp, onları derin düşüncelere sürükleyen bir yolculuğa çıkarıyor.  Edebiyat ve müzik arasındaki bu güçlü bağı nasıl kuruyorsun? Bu bağlamda, seni en çok etkileyen ve ilham veren roman veya romanlar hangileri olmuştur?

Aslında bende bazen daha kısa daha dolaysız anlatmak istiyorum ama inan olmuyor. Yazdıklarım dahi yetmiyor bazen. 2015 yılında çıkan ”7” isimli konsept albümümün içindeki şarkıların sözlerinin de  doğduğu dünyayıyı ‘7’ hikaye halinde yazıp, bu albümü  Kitap/CD formatında yayımlamamın nedeni de buydu. Tüketimin 1 dakikayı zorladığı çağımızda biraz garip biliyorum. Yine de dediğim gibi bu bir ifade biçimi, benimki de böyle demek ki. Okuma rutinimde baş ucumda tek bir isim, tek bir tür olmuyor. O da değişken ve hatta sürekli değiştirmeyi türler arasında isimler arasında gezinmeyi daha çok seviyorum.

 Disiplinler arası bir eğitim almanın da, çalışmalarına böyle kapsamlı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum.  Müzikal yolculuğunda sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda bir düşünür, bir ses mühendisi ve bir sanatçı olarak, farklı alanlardan edindiğin kavramları ve teknikleri eserlerine başarıyla entegre ediyorsun. Bu çok etkileyici. Farklı alanlardan edindiğin kavramlar ve teknikler, müzikal çalışmalarına hangi boyutları ekliyor?

Öğrendiğim, edindiğim ve çalıştığım her şey, objektifimin derinleşmesine ve büyümesine, daha geniş alanları görebilmeme, daha uzağı daha yakını hissedebilmeme neden oluyor. Bu konuda yalnızda değilim. Açıkçası perspektifini geniş tutan birçok mimar, ressam, heykeltıraş, sanatın diğer dallarıyla ilgili birçok sanatçı artık salt temel becerilerini kullanmıyor. Çoğu genişledi birbirini kapsadı. Benim müziğime de bu anlamda görsel işitsel mekânsal uzamsal boyutlar ekliyor.

Müziğinde elektronik altyapılar da yoğun kullanılıyor. Türlerin iç içe geçtiği günümüzde kendi yaptığın müziği nasıl tanımlarsın?

Müziğimi tanımlamak biraz beni zorluyor. Çünkü o da benim gibi değişiyor tek bir tanımda ben bunu yapıyorum diyemiyorum bu yüzden. Elektronik yapıları son dönemlerde görkemli ve modern buluyorum. Ama dediğim gibi yarın sadece gitar çalıp söyleyebilirim de.

 Biraz da şarkı yapım süreçlerinden konuşalım Her bir şarkının ardında adeta bir hikaye anlatıcısı gibi titizlikle işlenmiş bir süreç olduğunu hissediyorum. . Bana hissettirdiğin çok derinlerde gezindiğin. Hem duygusal hem de teknik olarak süreç nasıl ilerliyor? Başından sonuna bir şarkının hikayesini anlatır mısın?

Önce tohumları topluyorum. Etkilendiğim şeyleri biriktiriyorum. Okuduğum bir şeyden bir kelime olabilir. Gördüğüm bir fotoğraf bir resim veya bir illüstrasyon olabilir. Kısa aklıma gelen küçük bir melodi olabilir hepsini kaydediyorum veya not alıyorum. Belli zamanlarda, bunu yapmayı içimde duyumsadığım zamanlarda onlara geri dönüyorum bakıyorum hangisi beni bir yere vardırır hangisini anlatmayı açmayı genişletmeyi isterim. Sonra ona yönelerek ders çalışır gibi çalışıyorum. Tamamlandığında genellikle nasıl duyurmak istediğime kadar tam bir track haline getirmeye çalışıyorum. Ardından kayıt süreci başlıyor. Her zaman sözleri olması gerekmiyor bu arada enstrümantal parçalarda yapıyorum çünkü bazen sözler olmazsa daha iyi oluyor.

 Beni senin müziğinde en çok etkileyen vokal tarzındaki dinginlik ve soundundaki kalbe dokunan, geçmişin bazı noktalarına götüren yolculuk hissi. Sanki bir kaçış teması. Yani insanlardan, kalabalıklardan yorulduğumda sığınılacak bir liman gibi hissediyorum. Kalabalıkların değil de yalnız, melankolik anların sesi gibisin. Bu görüşüme katılır mısın?

Öyle güzel ifade ettin ki zannediyorum ben böyle ifade edemezdim. Hayatımda hep iki yaşamım var gibi, biri kalabalıklar gürültüler içinde mücadeleler ve hayatımı kazanma çabasıyla geçiyor. Diğer yönü direk zıttına düşüyor, bunu bende yaptıkça hissediyorum. Ben de senin sığındığın yere sığınıyorum sanki.

Gelelim ses mühendisliği alanına. Master eğitimini bu alanda tamamladın böylelikle derin bir uzmanlığa sahipsin. Türkiye’de hem başarılı bir ses mühendisi hem de yetenekli bir müzisyen olarak tanınıyorsun. Müzikal kariyerin boyunca, teknolojiyi müziğinin ayrılmaz bir parçası haline getirdin. Özellikle son single’ın Nüve’ de , müzik teknolojilerini yalnızca bir şarkının ötesinde bir sanat formu olarak nasıl kullandığını görebiliyoruz. Bu teknolojik gelişmeleri müziğinde kullanırken hangi yaratıcı süreçlerden geçiyorsun?

 Müziğin yaratıcı süreçleri, aktarmak istediğimiz duyguyu/meseleyi, sesleri kullanarak bir komposizyon haline getirebilmek ile ilgili. Bunu yaparken bir takım malzemeler kullanıyoruz. Bunların hepsi sesi şekillendirmek biçimlendirmek, çeşitli kombinasyonlarla bir araya getirmek, ifademizi en iyi haliyle aksettirebilmek için. Ses teknolojileri ve mühendisliği, benim gibi, kendi müziğini üreten ve paylaşan bir müzisyen için çok değerli bir alan. Malzemem imkanlarım, bu alanı takip etmem sayesinde gittikçe gelişiyor. Yaratıcı süreçlerime de elbette, başından sonuna sirayet ediyor. Eskiden şarkıyı yazardım çalardım ve söylerdim. Şimdi daha yazmaya başlamadan nereye varmak istediğimi düşünerek tasarlayabildiğim, sürekli genişleyen bir dünyanın içindeyim.

Hal böyle olunca merak ediyorum seni enstrümanistliğin ve singer&songwriter olmanın yanında işin ses mühendisliği gibi teknik tarafına iten motivasyon ne oldu?

Sektörde benim gibi tez canlı karakterler için işler bazen yavaş ilerliyor. Aynı zamanda bir mühendis terminolojisine sahip olmadığınızda, bir müzisyen olarak ulaşmak istediğiniz sonucu tarif edebilmeniz, su akar gibi, rüzgar eser gibi, sanki biraz hüzünlü gibi, ifadelerin ötesine geçemiyor. Oysa mühendis teknik bir beyin, rüzgar esiyor da hangi açıyla esiyor, su akıyor ama dere mi bu yoksa musluk mu, odada mıyız açık alanda mıyız diye düşünüyor. Baktım olmuyor aslında ilk olarak kendi müziğimi daha hızlı kaydedebilmek, ve sonraki aşamalarında da mühendis arkadaşlarıma bir nebze olsun onların dilinden tarif edebilmek amacıyla başladım. Tez aşamasıyla birlikte bugün müziğim dışındaki profesyonel yolculuğumun rotasını oraya çevireceğimi tahmin etmemiştim.

Biraz da yeni girişimin Audio Rituals’ tan bahsedelim. Kadın bir girişimci olman müzisyen kimliğinin boyutlarına bir yenisini ekliyor. Hep bir katman ekliyor oluşun hayranlık uyandırıcı. Bu girişimin, müziğin ve sesin sınırlarını nasıl zorlayacağını ve sektöre nasıl bir yenilik getireceğini görmek için çok heyecanlıyım.  Audio Rituals’ ı ve bu şirketle ulaşmayı hedeflediklerini konuşalım. Şu an neler oluyor o cephede?

Audio Rituals Immersive ses alanında üretim yapan, gelişmiş ses ve yazılım teknolojilerine odaklanan bir şirket. Dolayısıyla şirketimizle ulaşmak istediğim ses alanına yenilik ve vizyon katmak, günceldeki deneyim pratiklerini güçlendirmek, müziğin ve sesin sanılandan çok daha yüksek bir etki alanına sahip olduğunu, daha yaygın formatlarda geniş kitlelere gösterebilmek. Hayalim tüm dünyaya özel sesler ve işitsel deneyimler üreten, ulusal uluslararası yaratıcı ve vizyoner ses mühendislerine de çatısı altında kendini ifade alanı sunan, adından sektörün önde gelen başarılı firması olarak bahsedilen, global büyük bir şirket haline gelmek. Audio Rituals Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Teknopark bünyesinde faaliyetlerine başladı. Eylül sonu Ekim gibi müzik, ses ve teknoloji alanlarının önde gelenlerini de davet edeceğimiz bir lansman hazırlığı içindeyiz. Ardından adım adım planlarımızı ve tasarımlarımızı hayata geçireceğiz. Çalışmalarımızı kısa süre içinde global arenaya taşımak önceliğimiz çünkü dünyada gelişme aşamasında olan bir nişte faaliyet gösteriyoruz. Bu konuda da Yıldız Teknopark ile yakın temas halindeyiz ve onların da destekleriyle şimdiden global hedeflerimizle uyumlu bağlantılar kurmaya ve uluslararası büyüme ve yapılanma stratejilerimizi de oluşturmaya başladık.

Geleneksel müzik endüstrisiyle karşılaştırıldığında, immersive ses teknolojileri çok daha deneysel ve riskli bir alan. Özellikle bu alana odaklı yeni bir şirket kurarak, müziğin geleceğini yeniden tanımlandığı bir dönemde burada pay/söz sahibi olma gibi iddialı bir hedefe doğru ilerliyorsun. Bu cesur kararı alırken en büyük ilham kaynağın, harekete geçirici ilk işaret ne oldu?

 Bu noktada yaptığım Yüksek Lisans’ın ve bitirme tezimin tamamen akışı değiştiren bir katkısı var. Özellikle şirketimizi konumlandırdığımız uzamsal ses alanına girişimiz 2019 yılındaki tez çalışmalarım sayesinde oldu. O süreçte yaptığım araştırmaların sonucu elde ettiğim bazı öngörülerin son yıllarda sektörün büyük oyuncuları tarafından odak haline gelmesi cesaretimizi artırdı.

Son olarak yeni yayınladığın enstrümantal single “Nüve” Dolby Atmos mikslenmiş, bu son günlerde popüler bir format. Bu yöndeki gelişmeler müzikal bakış açını nasıl etkiliyor?

İşitsel dünyanın dijitale aktarılırken ki boyutlarının gelişimi, buna erişimin giderek daha kolay hale gelmesi, tıpkı görsel algımızın son yıllarda ki delişimi gibi, duysal dünyada çok fazla şeyi çok kısa zamanda değiştireceğini düşünüyorum. Bu gelişmeler elbette kendi müziğimi üretirken de bir şarkıya başladığım andan itibaren düşünce şeklimi değiştirdi. Şarkı yapmak ses tasarımı yapmak gibi bir düşünceyi de içermeye başladı., İşitsel dünyanın sınırları geleneksel dinleme pratiklerini aştıkça, hayal gücü ve yaratıcılık da aynı oranda genişliyor, büyüyor. Elbette bu benzersiz ve heyecan verici.

Dolby Atmos gibi teknolojilerin gelişimiyle birlikte, müzik üretim süreçleri de değişiyor. Sence bu gelişmeler müzisyenlerin yaratıcılıklarını nasıl etkileyecek? Yeniliklere açık bir müzisyen olarak görüşün nedir?

Dolby Atmos gibi teknolojiler aslında film izleme gibi pratiklerde yaygın da olsa, yeni yaygınlaşmaya başladığı müzik endüstrisinde bir devrim yaratarak müzisyenlerin yaratıcılıklarını daha da ileriye taşımalarını sağlamaya başladı bile. Önümüzdeki yıllarda bu teknolojilerin daha da gelişmesiyle ve yaygınlaşması ile birlikte, müzik dinleme alışkanlıklarımızın kökten değişeceğini ve müzisyenlerin tamamen yeni bir müzikal evrene bambaşka bir bakış açısına adım atacağını düşünüyorum.

Dikkat! Meteorolojiden kritik uyarı geldi Kayıp iki sevgili ölü bulundu Asgari ücret için bir öneri de Ebru Polat'tan... Ordu’da liselilerin kavgası cinayetle bitti Bu da oldu: Duvarı kırıp komşusunun evini soydu Çocuğu tecavüz ettikten sonra öldürdü