Atilla Dorsay'dan itiraflar ve anılar 'Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar'
Sayım Çınar, Atilla Dorsay'la 'Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar' kitabını konuştu.
Sinema eleştirmeni ve gezgin Atilla Dorsay, itiraflar ve anılarını Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar adlı kitabıyla okurlara ulaştırıyor. Bir anlamda sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, kitabıyla ‘eleştiriyor’ ve 'yüzleşmeler' yapıyor.
Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com
Türkiye'de sinema dünyasına ve izleyiciye yazdıkları ile ‘yol göstericilik’ görevini gönüllü üstlenen Atilla Dorsay, kitabını 80’inci yaş gününde okurlarıyla paylaştı.
Atilla Dorsay Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar kitabında kişisel hayatına dair özel notlarını, itiraflarını, özeleştirilerini yazmış. Kitapta ilk kez okuduğum anıları ve yaşadıklarına dair düşünceleri beni çok etkiledi. Ben de bir sinema tutkunu ve gezgin olarak yakından takip ettiğim Atilla Dorsay ile buluştuk, keyifli bir sohbet yaptık.
Bu filmin başrolünde Atilla Dorsay var
Sayım Çınar - 'Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar' sizin yeni anı kitabınız. 'Karşıyakalı' olmayı özendiriyorsunuz. Karşıyakalı olmanın hayatınıza kattığı anlam büyük değil mi?
Evet. İzmirli olmak zaten başlıbaşına bir hoşluk. Ayrıca Karşıyakalı olmak pastanın kaymağı. O semtte geçen çocukluğumun huzurunu, rahatlığını, arkadaşlıktan sinemaya, plaj sefalarından oyunlara tüm ilk keşiflerimin zevkini asla unutmadım.
Sayım Çınar - Kitapta babanız ve anneniz için çok özel bölümler yer alıyor. Hikayesi olan bir ailede büyümenin size kattığı özel şeyler olmalı…
Evet, elbette. Balkan göçmeni olmak ailemin temel özelliğiydi. Tüm o savaşları, oradan oraya göçmenin, habire tehlike, kaygı ve korku altında yaşamanın acısını tatmışlardı. Aynı biçimde de Atatürk’ü, onun devrimlerini, dünyaya meydan okumasını ve sonunda yepyeni bir devlet kurmasının heyecanını da yaşamışlardı. Ben ve sonradan gelen iki kız kardeşim, onlar için görkemli bir hediye olmuştu. Tüm bunları hissederek büyüdük. Ve onları çok sevdik. En az bizi sevdikleri kadar…
Küçükken yaşadığı tacizi yazdı
Sayım Çınar - Anılar hep güzel olamaz tabii ki. Küçük yaşta yaşadığınız tacizi yazarken neler hissettiniz, o ana geri dönmek hiç kolay olmadı değil mi?
Hayır, zor olmadı. Birçok insanın çocukken yaşadığı travmalardan biridir bu. Benimki sadece girişim aşamasında kalmıştı ve üstelik adamdan bir tür intikam da almıştım. Bunu özellikle o tip insanları biraz tanımlamak ve aslında ne denli zavallı olduklarını göstermek için anlattım.
Sayım Çınar - İstanbul’a göçünüzün nedeni biraz da sizin okul hayatınız olmuş. Eski İstanbul’u özlüyor musunuz?
Hem de nasıl... Benim büyüdüğüm, içinde eşsiz anılar oluşturduğum o kent yok artık. Elbette Boğaz orada duruyor. Ayasofya, Topkapı Sarayı veya Süleymaniye de… Onları kimse yok edemez. Ama o kadar çok şey değişti ki… Onca eski yapı, onca kültür mekanı, sinema-tiyatro salonları, onca orman ve yeşil alan yok edildi. Ve her yer gökdelen doldu. Yaşamımız sanki AVM’lerin içine hapsedildi. Ne yazık!…
'Ailemin göç nedeni Galatasaray içindi'
Sayım Çınar - Kitapta Galatasaray’da olmanın ayrıcalığını bütün detaylarıyla anlatıyorsunuz. Galatasaray Lisesi’nde Ahmet Kutsi Tecer sizin edebiyat hocanızmış. Edebiyatla olan güçlü ilişkinizi hocalarınıza da bağlayabiliriz, değil mi?
Ailem sırf beni Galatasaray’da okutmak için buraya göç etmişti. Ama buna değdi. Orada okumak başlıbaşına bir ayrıcalıktı. O camiaya aidiyetimden onur duyarım. Ahmet Kutsi kadar Esat Mahmut Karakurt, Zeki Ömer Defne, Samih Hafiz Tansu, Ferruhzat hoca, ‘Mösyö Garti’ veya ‘titrek Necati’ gibi hocalarımızla birlikte…
Sayım Çınar - Sınıfınızı biraz da Hababam Sınıfı'na benzetiyorsunuz. Eskiden arkadaşlıklar daha sahiciydi değil mi?
Evet öyleydi. Çünkü henüz gencecik başlarımızı teknolojinin içine, küçücük ekranlara gömüyor değildik. Çok daha dışa ve hayata dönüktük. Ama o Hababam Sınıfı benzetmesi yalnızca benim sınıfıma değil, biraz da tüm Galatasaray eğitimine dönüktür. Cilasının ardında öyle bir yanı vardır, GS’de okumanın… Tüm sevimliliği, ama biraz da haylazlığı, yaramazlığı ve belli bir başıboşluğuyla birlikte…
Beyoğlu aşkı kitapta
Sayım Çınar - Kitapta Beyoğlu’nun özel tarihine de değiniyorsunuz. Beyoğlu sizin dönem daha çok eğleniyordu, değil mi?
Beyoğlu benim için başlıbaşına bir tutkudur. Ve hep öyle kalacaktır. Bana sanatı, sinemayı, eğlenceyi, keyfi, içmeyi, hadi adını koyalım biraz da cinselliği öğreten bir semttir orası. Başlıbaşına bir okul. Bu kitapta da bunlara değinmeden duramadım.
Sayım Çınar - Siz aynı zamanda gezgin bir yazarsınız. Kendinizi bir gezgin olarak nereye oturtuyorsunuz? İstanbul kadar bildiğiniz şehirlerde var. İstanbul’dan sonra en çok Paris’te mi yaşadınız?
Evet, ciddi ve meraklı bir gezginim. Dünyada eşimle birlikte gitmediğimiz yer pek kalmadı. Latin Amerika dışında: orada sadece Küba’ya gittim. Ama tüm Avrupa ülkeleri, en önemli tüm Asya ülkeleri, Uzak-doğu, Avustralya kıtası. Afrika’nın ise sadece kuzeyi. O gezilerin önemli bölümünü iki kitapta toplamıştım. Bu kitapta en azından bir bölümde topluca anmak istiyordum. Ama olmadı, sığmadı. Artık bir ikinci anılar cildinde. Paris ise benim için bambaşkadır: gençliğimin bir bölümünün geçtiği ışıklar kenti. O dönemi ve tüm yaşadıklarımı uzun uzun anlattım.
'En mutlu olduğum gazete Cumhuriyet'
Sayım Çınar - Basında geçirmiş olduğunuz birçok dönem var. Siz en çok hangi dönemde mutlu oldunuz?
Elbette Cumhuriyet döneminde. O dönem bambaşkaydı. Ve tam 27 yıl –dile kolay!- gerçekten mutlu olmuştum. O yılları uzun uzun anlattım sanıyorum. Gerçi anlatacak şeyler hep kalır!...Kısa bir Milliyet döneminden sonra kuruluşuyla birlikte katıldığım Yeni Yüzyıl da beni çok mutlu etti. Ve sanıyorum yepyeni bir okur kitlesine kavuşturdu. O altı yıldan sonra geçtiğim Sabah ise en çetin dönemdir. İnönü’nün bir başka olay için deyişiyle ‘ayının yatağına girmek’le eşdeğer bir şey!...
İtirafname ve Elçin Yahşi'den açık özür
Sayım Çınar - Sabah gazetesinde yaşadığınız bir “Elçin Yahşi olayı”nı da anlatmışsınız. Elçin Hanım'dan özür dileyerek bu durumla da yüzleşiyorsunuz.
Evet, bu kitapta yaptığım tüm hataları, kusur ve zaaflarımı anlatmaya da çalıştım. Bir tür büyük itirafname!... Bunların arasında bir dönemde Elçin’le yaşadığımız büyük gerilim ve bunun doğurduğu olaylar da var. Ve ona karşı bir büyük kabalığım. Neyse, bunları çoktan aştık artık. Ve düzenli biçimde görüşüyoruz. Sanırım bu açık özür de hoşuna gidecektir.
Sayım Çınar - Kitabın içinde rahmetli Ercan Arıklı da var. Ercan Arıklı’yı yazarken neler hissettiniz?
Bu kitabı yazarken illa da kronolojiyi izlemedim. Yeri geldiğinde aklıma gelen herkesi anmaya çalıştım: sonra unuturum diye….. Ercan Arıklı benim ilk gençliğimde tanıdığım bir dost. Esat eniştemin Nişantaşı Hacı Emin sokaktaki dairesinde komşularımızdı. Sonradan basını seçti, özelikle NOKTA dergisi benim de kariyerimde etki yapmış önemli bir yayındı. Onu o zamandaki haliyle andım. Trajik bir özel hayatı oldu ve erken yaşta da çekip gitti ne yazık ki…
'SİYAD ile ilişkim yok'
Sayım Çınar - Emek sinemasıyla yaptığınız çıkışlar hep olay oldu, hatta Siyad’lı yazarlarla da ciddi polemikler yaşadınız. Bu konuyla da yüzleşmişsiniz. Emek sinemasıyla tam olarak yüzleştiğinizi düşünüyor musunuz? Siyad’la şu an nasıl bir ilişkiniz var?
Siyad’la şu anda hiç ilişkim yok!... O benim hayatımı değiştiren ve yazılı basından isteğimle ayrılmamı getiren olaydan sonra, şimdiki yönetim beni öylesine suçladı ki… Bir büyük ihanete uğradığımı düşündüm, hala da öyle düşünüyorum. O yönetim değişip yenileri gelmezse, bu durum benim için öyle kalacak. Ellerimle kurduğum, yıllarca emek verdiğim o derneğin bendeki tüm yaşamsal anılarına ve hala onursal başkanı olmama rağmen…
'Yayınlanmadan önce ailem kitabı okudu'
Sayım Çınar - Kitabın içinde bir de adlar dizini var ki, kimler var kimler. Bu dizini oluşturmak hiç kolay olmamıştır. Unuttuğunuz isimler oldu mu?
Tanıdığım herkesi sırası gelince anmaya çalıştım. Bu nedenle upuzun bir Adlar Listesi oluştu. Bununla olsa olsa iftihar ederim!...
Sayım Çınar - Son olarak kitabı okuyan ailenizden nasıl tepkiler aldınız? Eşiniz Leman hanım ve çocuklarınız Gökhan ve Ece bu kitabı nasıl karşıladılar?
Düzeltmeler, ekler yaptılar. Çıkarmak istedikleri şeyler pek olmadı. Onları kırmadım elbette…Hatta Leman son dönem geçirdiği kalbiyle ilgili sorunları bizzat yazmak istedi. Hayır diyebilir miydim? Ama Leman genelde bence başlıbaşına bir öykü olan aşkımız ve 46 yılı bulan evliliğimiz üzerine yazdıklarımı onayladı, hatta beğendi sanıyorum. Yoksa izin vermez, yayın yasağı çıkartırdı!...