Aras Bulut İynemli: Saçlarıma 'yağlı ve pis' diyorlar!
İçerde dizisinin başarılı oyuncusu, Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtladı.
İçerde dizisinin başarılı oyuncusu Aras Bulut İynemli, Hürriyet Gazetesi yazarı Cengiz Semercioğlu'na röportaj verdi. İynemli, ilk kez nasıl silahı eline aldığını, çekimlerde elini nasıl kırdığını, DeFacto’nun reklam yüzü olma hikayesini, sevgilisi Bige Önal’la ilişkisi ile ilgili sorulara yanıt verdi.
Cengiz SEMERCİOĞLU / HÜRRİYET
“İçerde”nin hikayesini ilk okuduğunda bu kadar başarılı bir iş olacağını tahmin ettin mi?
- Aslında tav olduğum şey senaryonun bütünüydü. Çok iyi bir matematiği var. Kafam biraz matematiğe basar. 7-8 senedir de senaryo matematiğini az çok anlıyorum. Başarılı bir iş olacağını hissediyordum. Ama bu kadar çok reyting alacağı ile ilgili bir fikrim yoktu. Oynadığım karakteri çok sevdim. Reyting de işin üzerine kaymak oldu. İzleniyor olmak keyifli bir şey. Ama olmasaydı da çok büyük bir sıkıntı değildi açıkçası. Mert karakterini oynarken rolün tadını çıkarıyorum. Bende başka bir haz yaratıyor. Hiçbir şeye bakmadan, sadece kendi işine odaklandığında başarı da geliyor zaten.
Bugüne kadar oynadığın işlere baktığımda sanki en çok bu rolden keyif alıyormuşsun gibi geldi bana...
- Doğru ama bunda karakterin etkisi de var. Adamın bir hayat mücadelesi var. Bir kere mutlak yalnız. Bunda sıkıntı yok, insan yalnız doğar. Ama içten içe o kadar travması var ki... Bir yandan da hayatta kalmak ve savaşmak zorunda. Mert’in ne annesi var ne de babası. Büyük bir hayat mücadelesi veriyor. Bu mücadeleyi hep dalgaya vuruyor. O yüzden Sarp’la bu kadar çatışıyor.
Hem genç kuşağın hem de eski kuşağın iyi isimleri var dizide...
- Gerçekten öyle. Hikayenin de güzel olmasıyla birlikte çok iyi uyum sağladık. Yönetmenimiz Uluç hocamızın (Bayraktar) da bunda çok büyük payı var. O kadar rahat, keyifli ve huzurlu çekiyoruz ki diziyi...
Canlandırdığın Mert karakteri, Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı Sarp karakteriyle kardeş olduğunu ne zaman öğrenecek?
- Pat diye söyleyeyim mi? Hazır ol! Gerçekten biz de bilmiyoruz. İlla ki öğrenecek ama bu ne zaman olur bilmiyorum. Bir bölüm önden gidiyoruz sadece.
Kardeş oldukları bence dizinin finalinde değil öncesinde ortaya çıkacak...
- Bununla ilgili fikirlerimiz var ama o kadarını anlatamam.
Uğur Yücel, Çetin Tekindor, Mustafa Uğurlu gibi usta isimlerle oynamak nasıl bir duygu? Her seferinde bir şey öğreniyor musun?
- Çok acayip bir duygu. Girdiğim günden beri şunu söylüyorum: Çetin Tekindor’la oynamanın verdiği hazzı bana hiçbir reytingle ve maddiyatla anlatamazsın. O kadar şanslı hissediyorum ki kendimi. Uğur Abi ile daha bir sahnemiz oldu. Önümüzdeki bölümde olacak birkaç sahnemiz. Onun da diziye girmesi çok başka bir olay. Projeye değer kattı. Oynadığı karakter de çok kuvvetli. Onunla oynamak çok gurur verici. Mustafa abi, Çetin abiden 10 yaş daha küçük. Onunla o yüzden daha çok abi-kardeş gibiyiz. Benim gördüğüm en doğal, komik adamlardan biri. Bizi sette çok eğlendiriyor.
Çağatay da genç ve yakışıklı, sen de öyle. Seyircinin ilgisi aranızda bir rekabet duygusu doğurmuyor mu?
- Çağatay ne kadar başarılı ve iyi olursa bu iş o kadar başarılı ve iyi olur. Ben ne kadar işime sahip çıkarsam, başarılı olursam bu iş o kadar iyi olur. Aramızdaki ilişki birbirimizi desteklemek üzerine doğdu. Ben hiç rekabet gözüyle bakmadım bu duruma. Dışarıdan bakınca ilk akla gelen o olabilir ama biz bir ekip işi yapıyoruz.
REKABET KALİTEYİ ARTIRIR
DeFacto’nun reklam yüzü oldun. Reklam filminizi kim çekti?
- Ali Demirel ile çalıştık. Biraz cool ve snob bir reklam olmasını istedi yönetmenimiz ile görüntü yönetmenimiz. Sonra da reklamdaki gibi bir adam oldum. Çok güzel çektiler. Işıklar filan da çok iyiydi.
Daha önce uzun süreli bir reklam kampanyan olmuş muydu?
- Olmamıştı. Ama bekliyordum açıkçası. İyi bir şey yapmak istiyordum. Bu benim ilk kampanyam. O açıdan da değerli.
Son dönemde jean reklamlarında çok rekabet var. Mesela Kıvanç Tatlıtuğ da yeni bir reklam filmi çekti...
- Rekabet kaliteyi artırır. Sana bir soru soracağım. Hangi takımlısın?
Galatasaray, neden?
- Fenerbahçe olmasa Galatasaray’ın anlamı var mı? Yok. Ben de çok büyük bir Beşiktaş taraftarıyım. “Rush” filminde de anlatır ya, rekabet en yakın arkadaşındır senin. O olmazsa sen eksiksindir. Kişiler ya da markalar üzerinden söylemiyorum. Bundan 5 sene sonra da böyle düşüneceğim. Bence kaliteyi artıran bir şey rekabet. Ticari kafam pek olmadığı için o tarafa girince ne olduğunu bilemiyorum. Ama duygusal ve mecazi tarafı için böyle düşünüyorum.
Reklam farklı bir mecra. Bir markanın yüzü olunca o markayla özdeşleşiyorsun. Başka teklifler de gelse hepsini kabul eder misin?
- Yok. Profesyonel olmak değerli bir şey galiba. Gerektiğinde hayır diyebilmek ya da hayır yerine evet diyebilmek gerekli. O yüzden içimden gelen bir şey olduğunda yaparım. Ama ben gerektiğinde de hayır diyebilmeliyim.
HEM DAYI, HEM DE AMCAYIM
Normal hayatında hayır diyebilen biri misin?
- 3-4 senedir hayır diyebilmeyi öğrendim. Daha öncesinde hayır diyemediğim zamanlar ve insanlar oluyordu. Mesela ailem. Artık annem eğer akşam eve çağırıyorsa ve ertesi gün setim varsa “Anne gelemem, sabah erken setim var” diyorum. Önceden öyle yapamıyordum. Annem de zaten anlıyor artık. Sonuçta o bir anne ve en çok benim iyiliğimi istiyor.
Aile bağların güçlü mü?
- Çok... Benim için çok değerli ve önemliler. Bir ablam ve bir abim var. Ablam şarkıcıydı. 5-6 senedir işini yapmıyor. Yeğenim oldu, onunla ilgileniyor. Abim de oyuncu. Bir çocuğu var. Yani hem dayı, hem de amcayım.
DiZiYLE TiYATROYU AYNI ANDA YAPAMAM
Sinema ve tiyatro projelerin var mı?
- Film teklifleri geliyor ama şu anda söyleyebileceğim net bir şey yok. Haftanın 5-6 günü dizi için çalışıyorum. Kendimi hem dizi hem de tiyatro yapacak yetide görmüyorum şu anda. Yapacaksam sadece tiyatro yapmak, vaktimi ona harcamak istiyorum.
Setten zamanın kalmıyordur ama kalınca neler yapıyorsun?
- Atış yapmak güzel geldi. Ormanlara gitmeyi seviyorum. Bu aralar biraz kamp yapmaya düşkünüm. Birkaç kez İstanbul çevresinde kamp yaptım. Yakında çadırla gitmeyi düşünüyorum. Bunların haricinde bir şeyler karalıyorum.
“iÇERDE”NiN BAZI SAHNELERiNDE “ÖYLE BiR GEÇER ZAMAN Ki”DEN DAHA KÖTÜ OYNADIĞIMI HiSSEDiYORUM
”Öyle Bir Geçer Zaman ki”de kendini kaybettiğin sahneler ve mimiklerin çok dikkat çekmişti. Senin için “Mimikleriyle çok şey ifade eden biri” diyorlardı. Buna katılıyor musun?
- Ben karakterin gerçeğine gitmeye, duygusunun ne olabileceğini anlamaya çalışan bir adamım. “Burada ne düşünür, ne yapar?” diye sorarım. Mimiğimin nasıl olduğunu, ne kadar büyük ya da ne kadar küçük gözüktüğünü inan bilmiyorum. İçimden ne geliyorsa o çıkıyor. Zaten gerektiği durumda yönetmenimiz uyarıyor.
İçinden o rolü canlandırmak gelmediğinde ne yapıyorsun?
- İçimden gelmediğinde, kendimi zorladığımda ”Tekrar çekebilir miyiz” diyorum. Sağ olsunlar kırmıyorlar. Biliyorsun süreler çok uzun, bazen aynı günde 20’nci sahneyi çekiyoruz ve böyle durumlar olabiliyor.
“MERT’İN SAÇI RÖFLE Mİ” DİYE SORANLAR VAR
Oynadığın eski dizileri izliyor musun? Mesela “Öyle Bir Zaman ki”yi izlerken “Ne kadar kötü oynamışım şurada” dediğin oluyor mu?
- İzliyorum. “İçerde”de bazı sahnelerde, “Öyle Bir Geçer Zaman ki”den daha kötü oynadığımı hissediyorum. “Maral: En Güzel Hikayem”de ve “Muhteşem Yüzyıl: Kösem Sultan”da da böyle hissettiğim olmuştu. Tekniği bilmiyorsun sonuçta. Yıllar geçtikçe tekniği öğreniyorsun. Bence teknik biraz doğallığı bozuyor ama profesyonel olmak için de öğrenmek gerekiyor. Biz doğallığın ve samimiyetin peşindeyiz. Mesela son zamanlarda saçlarıma eleştiriler geliyor. “Yağlı, pis” filan diyorlar. Halbuki saçım tertemiz ama bilerek öyle yapıyoruz. Ama ben bunun Mert’e yakıştığını düşünüyorum. Çünkü Mert sokak çocuğu. “Röfleli mi” diye soran da oluyor. Güneşten açılmış aslında. Ben çok yakıştırıyorum.
Set dışında neler yapıyorsun?
- Fitness, boks yapıyorum, arada sırada da at biniyorum. Bir de dövüş sahneleri için de koreografi öğreniyoruz.
HAVADA TERS DÖNMEYE ÇALIŞINCA ELiMi KIRDIM
Her dövüş sahnesinde koreografi var mı?
- Var. Büyük planlar için büyük çalışmalar yapıyoruz. Bir gece önceden geliyoruz. 4-5 saat çalışıyoruz. Hatta ben elimi kırdım. Bir sahnede havada ters dönmeye çalıştım ve tarak kemiğim kırıldı. Talihsiz bir kazaydı.
Kaç ay sürdü iyileşmesi?
- İki ay sürdü. Dizide mecburen karakterin de eli kırılmış gibi bir senaryo yazıldı. Sağ el bir de, Mert’in silah kullandığı eli.
Silah kullanmayı öğrendin mi?
- Öğrendim. Çağatay’la birlikte Florya’da Polis Okulu’na gittik. Daha önce elime hiç silah almamıştım.
Hedefi vurmakta hanginiz daha iyisiniz?
- Çağatay daha tecrübeli tabii, küçüklüğünden beri tüfek kullanmışlığı olduğu için daha iyi, çat çat çat vuruyor...
Dövüş sahnelerinde kazayla dayak yediğin oluyor mu?
- Yok. Arkadaşlarımız çok kontrollü oluyor genelde. Ciddi bir yumruk yemedim.
Ciddi bir tekniği var değil mi onun?
- Var. Yumruk almak, yumruk atmak, hepsinin bir tekniği oluyor.
GARSONLUK YAPARKEN MÜŞTERi ŞiKAYET ETTi HAFTALIK BAHŞiŞiM KESiLDi
Set aralarında neler oluyor? Tavla, iskambil filan oynuyor musunuz?
- Tavlamız var. Arada setteki abilerimizle oynuyoruz. Aralarda genellikle yemek yiyoruz.
O kadar yemek yiyip nasıl fit kalıyorsunuz?
- Çok hareketliyiz, devamlı koşuyoruz ya ondan herhalde. Ama maşallah iştahımız açık.
Uçak mühendisliği bölümünde okurken oyunculuğa başladın. Keşke o bölüme devam etseydim diyor musun?
- Keşkelerim yok. Ama onu da yapsaydım elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırdım. Böyle bir yol oldu. Burada elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bu arada hâlâ okula kayıtlıyım. Bırakmadım.
Annen okula devam etmeyip oyuncu olmana ne dedi?
- Annem “Okulunu bitireceksen başla” dedi. İki-üç sene öyle gitti. Sonra “Bitecek ama değil mi” dedi. “Evet anne” dedim. Şu anda okulu bırakmış değilim. Anneme okulun bir düzen istediğini ve oyunculuğun da düzensiz bir iş olduğunu anlattım. Ben iki işi aynı anda yapabilen bir adamım. Okurken garsonluk yaptım, özel ders verdim. Ama programlanmak benim için çok önemli. İş düzensiz olunca programlanamıyorsun. Her şey altüst oluyor.
Cengiz Semercioğlu'nun Aras Bulut İynemli ile yaptığı röportajın tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.