Antalya Film Festivali'nin onur konuğu belli oldu!
Yaşarken efsane olan oyuncu Uluslararası Antalya Film Festivali'nde...
Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve Festival Başkanı Menderes Türel‘in ev sahipliğinde düzenlenen 52. Uluslararası Antalya Film Festivali, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en önemli aktristlerinden birisini daha ağırlıyor.
Oscar, Tony ve Emmy ödülü sahibi İngiliz tiyatro, televizyon ve sinema oyuncusu Vanesssa Redgrave… Sanatçıya festivalin kapanış gecesinde Yaşam Boyu Başarı Ödülü sunulacak.
Vanessa Redgrave; tiyatro alanında tanınmış bir aile olan Redgrave ailesine mensup. Babası Sir Michael Redgrave ile kardeşleri Lynn ve Corin de İngiliz sahnelerinde haklı şöhretlerini pekiştirdikten sonra, kimi zaman Vanessa Redgrave ile de karşılıklı oynadıkları, önemli sinema filmlerinde yer aldı. Vanessa Redgrave, ailesinden devraldığı yeteneği, usta yönetmen Sir Tony Richardson’la evliliğinden doğan çocukları Joely Richardson ve Natasha Richardson’a da aktararak ‘oyunculuk ailesi’ni büyüttü.
Kendisi ise Oscar’ın yanında iki Emmy, iki Altın Küre, iki Cannes En İyi Kadın Oyuncu, Tony, Screen Actors Guild ve tiyatroda Laurence Olivier ödülleriyle de başarısını defalarca ispatladı. Aynı zamanda 2 dalda Oscar adayı ve Altın Palmiye’li usta yönetmen Michelangelo Antonioni imzalı, sinemanın kilometre taşlarından “Cinayeti Gördüm / Blow Up” ile David Hare’in yönettiği, Altın Ayı sahibi "Wetherby" gibi filmlerde ve “Derin Darbe /Deep Impact” ile “Görevimiz Tehlike / Mission Impossible” gibi popüler yapımlarda da aldı.
Redgrave, 1958’de beyazperdedeki ilk rolünde, “Behind The Mask” filminde, saygın bir oyuncu olan babası Sir Michael Redgrave’le birlikte oynadı. Birkaç yıl sonra, 1966’da, “Morgan: A Suitable Case for Treatment”taki rolüyle Oscar’a aday gösterilirken Cannes’daki ilk En İyi Kadın Oyuncu ödülünü de kazandı. Aynı yıl Fred Zinnemann imzalı başyapıt “Her Devrin Adamı” (A Man For All Seasons) filminde erkek kardeşi Corin Redgrave ve ‘sinemanın dahi çocuğu’ Orson Welles’le kamera karşısına geçti. Yine aynı yıl usta yönetmen Michelangelo Antonioni’nin, kültleşecek filmi “Cinayeti Gördüm”de (Blow Up) David Hemmings’e eşlik etti.
Bu unutulmaz işleri, Vanessa Redgrave’in kişisel tarihi için de ayrı bir yeri olan “Camelot” takip etti. Kral Arthur ve Guinevere’nin evliliğini konu alan filmde Redgrave, yıllar sonra evleneceği Franco Nero ile tanıştı. Çift, filmlere yakışır bir hikayeyle, tanıştıktan neredeyse 40 yıl sonra tekrar birbirlerini bulup evlendi. Redgrave’in, 2010’da oynadığı “Letters to Julia” filminin hikayesi de tam olarak buydu!
1972’de “Mary, Queen of Scott”ta İskoç Kraliçesi Mary’yi canlandıran Redgrave, bir kez daha Oscar ve Altın Küre’ye aday gösterildi. Oscar Ödülü’nü ise 1978’de, Fred Zinnemann’ın yönettiği, başrolü Jane Fonda ile paylaştıkları ve Nazi döneminde iki güçlü kadının dostluğu ile rejime karşı duruşunu konu edinen “Julia”daki rolüyle alacaktı. Ancak ödül konuşması da tarihe geçecekti. Zira o sırada “Filistinli” adlı bir belgesel çeken hatta bunu finanse edebilmek için çocuklarıyla yaşadığı evini satan Vanessa Redgrave, yoğun tehditler alıyordu. Belgeselin gösterildiği salonlara yönelik Yahudi grupların, bombalamaya varan, protestoları bir yana Oscar gecesi, Redgrave’in hayatını koruyabilmek için çatıya keskin nişancılar yerleştirilmişti. Alkışlar içinde sahneye çıkan Redgrave’in konuşması, salondaki bir grup tarafından yuhalanarak protesto edilirken usta oyuncu, “Dünyanın her tarafındaki Yahudiler’in haklarını korumaya devam edeceğim. Ancak bir avuç Siyonist kabadayıya da karşı duracağım” diyordu.
Bu konuşmadan sonra bir süre iş bulamadığını, adeta bir sansüre uğradığını yıllar sonra verdiği röportajlarında dile getirecek olan başarılı oyuncuyu hiçbir şey yıldırmadı. İngiltere’de yenilikçi bir hareket olan Devrimci İşçi Partisi’ne katıldı. İsrail’e karşı Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Ruslar’a karşı Çeçenler’i destekledi. Hatta tutsak düşen Çeçen liderlerden Ahmet Zakayev ile CIA tarafından yakalandıktan sonra Guantanamo’da esir tutulan Filistinli Cemil el Benna’nın 50’şer bin Sterlin’lik kefaletini cebinden ödedi, UNICEF İyi Niyet Elçisi seçildi, Saraybosna’da UNESCO temsilcisi olarak görev yaptı, kardeşi Corin’le kurduğu Barış ve İlerleme Partisi’yle Irak Savaşı’na karşı ve insan hakları için kampanyalar düzenledi.
Dur durak bilmeden aşkla çalışan Redgrave, 90’lar ve 2000’lerde unutulmaz performanslara imza attı. Her defasında farklı yeni kuşak oyuncularla kamera karşısına geçen oyuncu, bu filmlerde de ışıldıyordu. 1992 yapımı “Howerds End”deki rolüyle bir kez daha En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi.
Shakespeare yorumlarından edindiği tecrübeyi beyazperdeye taşıyan Redgrave; Sidney Lumet, Tinto Brass, Ken Russel, Stephen Frears, Brian de Palma, Sean Penn gibi isimlerin de aralarında olduğu pek çok farklı kültürden isimle çalışma konusunda açık olan nadir örneklerden. Hayatında olduğu gibi sinemada da İskoç Kraliçesi Mary, ünlü yazar Agatha Christie, Virginia Woolf’un kaleminden çıkan Mrs. Dalloway gibi güçlü, bağımsız ve kararlı kadın karakterleri canlandıran oyuncu, modern dansın yenilikçi efsanesi Isadora Duncan’ı canlandırdığı ve tıpkı onun gibi çıplak ayakla dans ettiği unutulmaz performansı ile de Oscar adaylığı ve Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.