Anayasa Komisyonu toplandı: Başörtüsü kanun teklifi masada
TBMM Anayasa Komisyonunda, başörtüsüne anayasal güvence getiren ve evlilik birliğini tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşmeleri sürüyor.
Teklifin tümü üzerinde söz alan MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, başörtüsü konusunun tamamen güvence altına alınmasına yönelik teklifle anayasal teminat ve güvencenin güçlendirilmesinin önemli bir fırsat olduğunu söyledi.
Cumhur İttifakı milletvekillerinin hazırladığı Anayasa değişikliği teklifine, parlamentonun tamamının sahip çıkmasını beklediklerini dile getiren Bülbül, "Kanun teklifiyle bu sorunun varlığını ifade eden tarafların, Anayasa değişikliğiyle bu sorunun halledilmesine yaklaşımlarında bir farklılık olmayacağı kanaatindeyiz. Kanuna olumlu bakanın Anayasa değişikliğine de olumlu bakması beklenecektir." dedi.
"TÜRKİYE'NİN BU TARTIŞMALARA TAHAMMÜLÜ KALMADI"
Bülbül, teklifin, siyaseten gündeme getirilmediği kanaatinde olmak istediklerini vurgulayan Bülbül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu şekilde ise bu gelen fırsatı ne olur ülkemiz, milletimiz adına kaçırmayalım. Başörtülü kadınlarımız bugün devletin bütün kurumlarında sorun yaşamadan hayatlarını devam ettiriyor ama bugün olduğu gibi yarın da aynı şekilde rahatça devam etsin; bu, ciddi bir teminat altına alınsın istiyorsak laikliğin de gereği olarak bu noktada bu teklife sahip çıkılması herhalde en önemli milli sorumluluklardan biri olarak görülmeli. Türkiye'nin artık bu tartışmalara daha fazla tahammülü kalmadı. Bir daha aynı yerden ısırılmamız söz konusu olmamalı. Bu kapsamda bu değişikliği siyasi parti ayrımı yapmaksızın milletimizin bir meselesi olarak değerlendirmeliyiz, Anayasa değişikliğinin Meclis'ten referanduma da gerek kalmayacak bir çoğunlukla geçmesi arzusundayız. Bizler artık Türkiye'de bu konuya karşı çıkan, köhnemiş laiklik, militan bir demokrasi anlayışıyla yaklaşan bir kişi olduğunu görmek istemiyoruz. Böyle bir zemin yakalandıysa bu fırsat değerlendirilmeli."
CHP'Lİ ALTAY: "BUNA 'GOLLÜK PAS' DENIR MI?"
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kamuoyuna açıkladığı kanun teklifi ve öncesinde "helalleşme" çağrısı üzerine bu noktaya gelindiğini söyledi. Altay, "Cumhur İttifakı'nda şunu görüyorum: 'Hayır, siz bu konuda samimi olmayın, olamazsınız, olmamalısınız.' Niye? 'Bu, bizim alanımız, ekmek teknemiz.' Böyle bir kafa var, bu doğru değil." dedi.
Samimiyetlerinin, Cumhur İttifakı'nın samimiyetine bağlı olduğunu ifade eden Altay, şunları kaydetti:
"Kanun teklifi verdik, siz 'Bu, Anayasa değişikliğiyle iyi olur.' dediniz. Peki başörtüsü meselesini yasal olarak çözecek kanun teklifimize 'gollük pas' demeyi hangi samimiyete sığdıracağız, bunu nereye koyacağız? Böyle denileceğine, 'Bay Kemal, doğru bir şey söylüyorsun, bir oturalım da bunu başka formüle edelim' denilseydi olmaz mıydı? Buna 'gollük pas' denir mi? Daha sonra bir metin hazırlayıp, 'Biz size geldik, böyle bir şey istiyoruz.' AK Parti'nin, 'Hayır, CHP bu konuya soğuk bakmalı, konunun dışında kalmalı.' şeklinde bir arzusu var. Eski yaraysa, kaşınacaksa devletin özür dilemesi, telafi etmesi, yara sarması gereken bir sürü konu var. Eskiyi kaşıyacağınıza gelin, bu konularda çalışalım, gerçekleri araştırma, helalleşme komisyonu kuralım. Bunu devlet yapmak zorunda. Başörtüsü meselesi artık bitti, buradan size ekmek çıkmaz. Baş açmakla din, kapatmakla da laiklik elden gitmez. Biz böyle bakıyoruz. Sizin 'gollük pas' diye nitelendirdiğiniz kanun teklifi, bugün bu toplantının müsebbibi. Bunu unutmayalım."
"MILLETIMIZIN EKSERIYETINI ORTAK NOKTADA BULUŞTURACAK TEKLIFIMIZ HAZIR."
İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta, AK Parti'nin son dönemlerinde istismar etmediği tek bir alanın, tahkir etmediği tek bir kesimin kalmadığını savundu.
Başörtüsünü, kadınların kıyafetinin tekrar istismar edilmesini istemediklerini belirten Usta, "AK Parti, başörtüsü meselesini siyaset pazarında oy devşirecek 'gollük pas' olarak görüyor. Biz siyaseti bir pasta, başörtüsünü de o pastadan koparılacak irice bir dilim olarak görmüyoruz. Tam tersine başörtüsü meselesinin geniş bir toplumsal mutabakatla ele alınmasını arzu ediyoruz." diye konuştu.
Başörtüsü meselesini, "kapanan bir yara" diye nitelendiren Usta, inancı doğrultusunda hür şekilde yaşamanın, evrensel olarak her bireyin en temel hakkı olduğunu ifade etti.
Yürürlükteki mevzuatın bu konuda yeterli olduğunu, yasal ve anayasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığını söyleyen Usta, şöyle devam etti:
"'Bu iş çözüldü mü?' diye sorulduğunda iktidar mensupları, 'Evet, çözüldü' diyorlar. 'Yasal bir eksiklik, uygulamada bir boşluk var mı?' diye sorulduğunda, 'Hayır, hiçbir sıkıntı yok, bu iş çözüldü' deniliyor. Madem Anayasa'da bir değişiklik ihtiyacı vardı, 20 yıldır neredeydiniz? Madem halen çözülmemiş bir durum vardı, 2010'daki Anayasa referandumunda bu değişikliği neden yapmadınız? 2017'de bir kez daha Anayasa referandumu yaptınız. O gün neredeydiniz? Bu değişikliği o zaman niye yapmadınız? Memleketin bu kadar ağır sorunları varken milletimiz her gün binbir dertle boğuşurken esasında var olmayan bu mesele, maalesef geldi, siyasetin gündemini kapladı. Elbette biz de bu duruma sırtımızı dönemeyiz. Çünkü daha önceki denemeler de gösterdi ki düzgün yapılmayan anayasa değişikliğinin ortaya çıkardığı sorunları düzeltebilmek için daha kapsamlı yeni anayasa değişiklikleri gerekmiştir.
Şu anda AK Parti'li arkadaşlarımız ellerine eksik bir metni almışlar ve mutabakat arıyorlar. Madem bu konu yeniden siyasetin gündeminde, yeniden masada o zaman anayasa ise anayasa, mutabakat ise mutabakat; biz varız. Gelin, bu konu üzerindeki tüm tartışmaları kaldıralım. Bu kapanmış yaranın üzerinde vicdansızca tepinerek kadınların en helal haklarını yeniden tartışmaya açmayalım. Gelin, bu meseleyi Türkiye'nin gündeminden sonsuza dek çekip çıkaralım. Gelin, milletimizin tamamını kapsayacak, Gazi Meclisimizin bir bütün olarak arkasında dimdik duracağı Türkiye'ye yakışan bir düzenleme yapalım. Gerçekten samimiyet ve ortak akılla bu meseleyi çözme niyetindeyseniz İYİ Parti ve CHP olarak biz varız, çalışmamız burada, biz buradayız. Eksiklikleri gideren, özgürlük alanlarını genişleten ve milletimizin ekseriyetini ortak noktada buluşturacak teklifimiz hazır."
Özellikle temel hak ve özgürlükler bağlamında getirilen değişikliklerin yeni açılımlar sağlaması gerekir. Burada çocuk gelinleri, küçüğün istismarını, kadına karşı şiddeti, kadın cinayetlerini önleyecek, azaltacak herhangi bir düzenleme söz konusu değildir. Maddeleri değil ilkeleri temel alan; ayrımcılığı değil birleştirmeyi önceleyen, ortak aklı arayan, katılımcı anayasa yapım sürecinden uzaklaşmamalıyız. Teklifle, evlilik birliği ancak kadın ve erkeğin evlenmesiyle kurulabilir ibarelerinin birinci fıkraya eklenmesi öngörülmektedir.
Türk Medeni Kanunu, ikinci kitabıyla aile hukuku düzenlenmektedir. 124, 134, 185 ve diğer maddelerinde evlilik birliğinin kadın ve erkek arasında kurulacağı son derece nettir. 124’üncü maddesi ile erkek veya kadının on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemeyeceği, 143’üncü maddesi ile aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dini töreninin yapılamayacağı, evlenmenin geçerliliğinin dini törene bağlı olmayacağı düzenlenmiştir. Kısaca evliliğin tanımı, Türk Medeni Kanunu’nun kabulünden itibaren bellidir. Bu konuda en ufak bir sorun da yaşanmamaktadır.
Nüfus Hizmetleri Kanunu da evlilik birliğinin kadın ve erkek arasında kurulabileceğine ilişkin hükümler içermektedir. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (e) bendinde ise ‘toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa dair iddialarla ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek’ komisyonun görevleri arasında yer almıştır. TCK 122’nci maddesi, 2014 tarihli değişiklik ile ‘dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığında’ kaynaklı nefret halini suç alarak tanımlamış ve hapis cezası öngörmüştür. Toplumda nefret söylemi ve ayrımcılık yaratacak, algı yaratacak her türlü eylem ve söylemden uzak durulmalıdır.
Teklifin genel gerekçe ve maddenin gerekçesinde yer alan, aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit ve sapkın akımlardan güçlü şekilde korunmasının, teklifle öngörülen düzenleme ile sağlanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Teklifte geçen ‘sapkınlık’ gibi ifadeler objektif değildir, muğlaktır, uygulamada keyfiliğe yol açacak mahiyettedir. Toplumdan bu düzenleme ile ilgili bir talebin, ya da uygulamada yaşanan sıkıntının varlığından söz etmemiz mümkün değildir.