Ahmet Ümit: Hep aynı yazarsan, yazarlık seni bırakır
Sayım Çınar'a konuşan Ahmet Ümit’in, okurlarına müthiş haberleri var.
İstanbul'un yükselen trendlerinden Cağaloğlu Hamamı içinde, teması özel lezzetler, özel misafirler olan bir restoran açıldı: 1741. Bir süre önce haberlerini yapmıştım. Bu mekan zamanda yolculuğu sunuyor aslında, Ahmet Ümit’le de burada buluşmaya karar verdik. Yalnızca özel lezzetler değil, tarihi dokusu, ambiyansı ve geçmişle günü birleştirmesi bizim için önemliydi.
Aşkımız Eski Bir Roman’da Ahmet Ümit okuru farklı mekanlara, farklı hayatlara konuk ediyor, gerilim, tutku, aşk bir an durmuyor, güçlü duygularla güçlü öyküler kendini bir oturuşta okutuyor. Ahmet Ümit’le yeni kitabını, gelecek planlarını, kadınlarını ve öykülerini konuştuk. Mekana uygun olarak bir edebiyat yolculuğu yaptık aslında.
"Hayat şiirdir" diyen Ahmet Ümit’in, okurlarına müthiş haberleri var!
Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com
'Hayat Şiirdir!'
Aşkımız Eski Bir Roman raflarda yerini aldı, ben de ilk günden okudum kitabı.
İki novella bir öykü diyorum ben kitabıma. Novella roman.
Zengin bir karakter sayısı var kitapta. Özellikle şunu merak ediyorum. Kadın karakterleri nasıl oluşturdunuz? Evgenia, Azez, Overlokçu Kız, Agatha Christie kılığında bir katil…
Kadınlar benim hayatımda çok önemli. Annem çok güçlü bir kadındı ve beni çok etkiledi. Antep’te yaşıyor. 22 yılında doğuyor. 93 yıl yaşadı. Terzilik yapıyor, Cumhuriyet kadını, çırakları var. Ben onu görerek, onu örnek alarak büyüdüm. Kız arkadaşlarım, eşim.. Beni hep olumlu yönde etkilediler. Kızım var. 39 yaşında. Torunum var. Hep gözlemledim onları. Hayatı güzelleştiren şeyler bu gözlemler. O deneyimlerime bakarak yazdım aslında.
Yeni kitaplarda daha çok kadın görecek miyiz?
Bergama Berlin romanında ana karakter kadın bir polis olacak. Elmas. Alevi Kürt Almanla evlenip boşanmış bir kadın polis. Kadınlar hep ve daha çok olacak kitaplarımda.
Başkomser Nevzat ve Ali’yi iyi biliyoruz. Tekrar bu kitapta görmek güzel oldu. Tanış olduğumuz dostları tekrar görmek güzel bir histi.
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir’den sonra yıllar geçti ve geri dönüşleri bu kitapla oldu. Okur özlemiş.
'Yazar yayınevi dayanışması olmazsa olmaz'
Yeni kitap yeni bir yayınevinden çıktı. YKY’ye geçtiniz. Bu da çok konuşuldu. Nasıl gidiyor her şey?
Everest’te ilk baskım genelde 300 000 kopyaydı. Bu bir öykü kitabı olmasına rağmen yine aynı sayıyla başladık ilk baskıda. Şu anda veriler iyi gittiği yolunda. Yayınevleri ticaret kurumları değil kültürel kurumlar. Yaşaması gerekiyor. Küçük yayınevlerinin de yaşaması lazım, hepsi çok kıymetli. Kültür hayatımızı, edebiyat dünyasını bu yayınevleri oluşturuyor. Yazar yayınevi dayanışması olmak zorunda.
İlk öykünün başrolü Edip Bey çok şaşırtıcı bir karakterdi. Nasıl bir araştırma yaptınız?
Bu hikayede şunu anlatmak istedim. Polisiye yazmak istedim, edebiyat tarihinde kadın karakterlere de gönderme yapmak istedim. Kadın roman karakterlerine düşkün bir adam yarattım. Travması da vardı zaten. Kadın roman kahramanlara bir selam yollamaktı aslında. Böyle şeyleri seviyorum. Benim Yazarlarım diye bir projem var. Onlarla buluşacağım, hayali anlamda buluşma yapacağım. Güzel bir proje olacak. Bunu seviyorum, edebiyatı konu alan romanları seviyorum.
Agatha’ya mektup yazmak güzel bir fikirdi, bunu nasıl kurguladınız?
Kurgunun gereğiydi bu. Güzel bir kadın değil, seksapeli olan bir kadın değil. Ama çok özel. Patricia Highsmith, Anais Nin güzeldir mesela. Ben gizemli bir kadın üzerinden gitmek istedim.
Eskort şirketlerinden, mutluluk satan ajanslardan bahsediyorsunuz. Gerçekten böyle yerler var mı?
Olmaz olur mu? Ben hizmet almadım ama bundan sonra olur belki. Şunu yapıyorlardır, sinema yıldızları kılığına giriyorlardır. Bense roman kahramanlarıyla bir kurgu oluşturdum.
Türk toplumuna baktığımızda özel bir ilgi oluyor hep size. Bunu neye bağlıyorsunuz? Rafta kalmayan gerçekten okunan bir yazarsınız.
Bu bir tez konusu. Sis ve Gece 96’da çıktığında müthiş bir tanıtım olmuştu, yıl sonunda 4000 adet sattı. Yıllar içindeyse müthiş bir sayıya ulaştık. Bunun sırrını bilmiyorum ama samimiyet ve çok çalışmak ve uygun dili bulmak. Hepsinin birleşimi. Kimliğim ve kişiliğim yazdıklarımla buluştu belki. Küçük İskender de öyleydi. Samimiydi, yaşadığı gibi yazdı.
Sık seyahat eden bir gazeteci olarak yabancı gazeteci arkadaşlarımla konuştuğumda hep aynı şey söyleniyor sizin için. Evrensel aynı zamanda yerel bir yazar.
Amerika’daki bir insanla buradaki insanın duyguları aynı aslında. İnançlarımız, uluslarımız farklı olsa da duygularda buluşuyoruz. Tutku, kıskançlık, sevilme isteği… Kendi ülkemi anlatıyorum ve evrensel ölçekte de anlaşılıyor duygular. Kendini bulurken okur, Türkiye’yi Roma’yı Osmanlı’yı da okuyor.
'Hayattan sanat çıkarmak çok mühim'
Göçmen meselesi, toplumsa konular, kadına şiddet, yoksulluk. Polisiyeleriniz hep insani ve zamanın ruhunu yakalayan bir yanı da var.
Edebiyat hayatın çok içinde ama ne kadar görünüyor, bu soru. Hayatın bir şiiri var. Burada neler yaşanıyor. Bir zaman yolculuğu yapsak şimdi oturduğumuz yerden müthiş şeylere ulaşacağız. Sorun sen bunu görüyor musun görmüyor musun. Hayattan sanat çıkarmak bahsettiğim.
Kitaplarınız çevirilerini farklı ülkelerde görmek müthiş bir duygu. Almanya’da çok okunuyorsunuz.
Polisiye roman çok önce yazıldı bizim edebiyat tarihimize bakıldığında. 19. yüzyıl sonunda ilk polisiyemiz çıktı ama sahiplenilmedi uzun süre. Takma isimlerle yazıldı. İyi polisiye iyi edebiyattır diye çıktım. 23 yıldır bu kavgayı veriyorum. Sonuçlarını da alıyorum.
Öykü neden geride sizce?
bence dünyanın her yerinde böyle. Öykücülerimiz çok kıymetli, Sabahattin Ali, Bilge Karasu.. Bugün Cemil Kavukçu gibi öykücülerimiz var. Notos çok önemli bir işlev üstlendi. Bence aslında benim durumumda Ahmet Ümit okunuyor marka olarak. Öyküyü okutan bu isim oluyor.
Sürekli yeni kitap beklentisi oluyor sizden.
Kitap çıkıyor, imza yapıyoruz. Yenisi ne zaman diye soruyor. Bu iyi bir şey mi kötü mü bilmiyorum, bu kadar hızlı okunmak, bir bağımlı gibi okunmak çok farklı bir duygu.
Ahmet Ümit / Fotoğraf: Muhsin Akgün
'Hep aynı yazarsan yazarlık seni bırakır'
Herkes iyinin peşinde. Bu öyküler de onu veriyor bence.
Ben yazarken kendim için yazıyorum. Eğleniyorum yazarken. Şu ana kadar 27 kitabım oldu. Bir süre sonra insan sıkılıyor. Her defasında yeni bir şey yaratmak zorundasın. Bergama Berlin’in baş karakteri kim olmalı, onun peşindeyim. Kendine meydan okumak çok önemli. Hep aynı yazarsan yazarlık seni bırakır. İlişki aşkla başlar ve devamında diri tutmak önemlidir.
Aşk acısı en büyük acı değildir herhalde. En büyük acı nedir?
Bence sevdiğin bir yakınını kaybetmek. Aç kalmak bile bir noktaya kadar taşınır. Çocuğunu kaybetmek mesela. Somut acıdan söz ediyorum. Tinsel acı dersen, kendini tekrarlamak büyük bir acıdır.
Polisiyenizin en önemli özelliklerinden biri de sürekli sürprizlerle okuru karşılamak.
Okurumu şaşırtırım. Benim okura yaptığım yolculuğu seviyor okurlar. Neşe haz entelektüel bir yolculuk. Bütün bunları seviyor okur bence.
Eşit bakan bir yazarsınız. Cihangir Nişantaşı takıntınız yok. Sokakta ne yaşanıyorsa kitapta o var. Bu öyküler devam edecek mi?
Devam edecek, ara sıcaktı bu. Edebiyat şöleni yapıyoruz, Aşkımız Eski Bir Roman ile bir başlangıç yaptım, ana yemeğimiz Bergama Berlin geliyor. Çok özel çalışıyorum.
Kadınları daha çok görmek istiyoruz.
Bunu alıyorum bir not olarak.
Ahmet Ümit / Fotoğraf: Muhsin Akgün