'Adana, Oscar'ın habercisi bir festival olma yolunda ilerliyor'
Adana Film Festivali’nin Uluslararası Program Direktörü Kerem Akça, Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı...
Gazeteci ve yazar Sayım Çınar, 25. Uluslararası Adana Film Festivali’nin Uluslararası Program Direktörü Kerem Akça ile festivalin son iki yılda yükselen uluslararası değerini konuştu. Yeni başlayan ve büyük ilgi gören Uluslararası Yarışma ve Vizyon Sahibi Yönetmen Ödülü bir kenara Cannes Film Festivali ve Screen International ile yapılan ortaklıklar da önemli...
SAYIM ÇINAR
sayimcinar@gmail.com
İşte, o röportaj:
Adana Film Festivali, şimdi uluslararası tarafıyla da gündeme gelecek bir festival oldu. Buradaki seçkilerle ilgili neler düşünüyorsun? İddialı filmlerden bahsetmeni istiyorum. Ulusalın dışında uluslararası yarışma bölümü de iddialı. Neler söylemek istersin?
Dünyada da Türkiye’de de aslında çok standart bir yarışma düzeni izleniyor. Cannes, Venedik, Berlin gibi iddialı dünya prömiyeri yakalayan A-listesi majör festivalleri bir kenara koyunca birinci ve ikinci filmler ağırlıklı ‘keşif filmleri yarışması’ revaçta. Genelde öyle bir yarışma düzeni var. Türkiye’de de benzer bir düzen yürüyor. İstanbul Film Festivali’nin ‘başka sanatlarla ilişkili filmler’ teması başladığında zekice olsa da yıllar geçtikçe eskidi ve saygınlığını yitirdi. Uluslararası yarışma başvuruyla oluşturulunca da kalite düşüyor. Bu, dünyada da Türkiye’de de tespit ettiğim bir durumdu. O nedenle geçen sene bireysel davetle alınan bir yarışma düzeni başlattım. A-listesi uluslararası film festivallerinin yarışmalarında dünya prömiyerini yapıp, Türkiye prömiyerini Adana’da gerçekleştirilecek filmler, prestijli festivallerin en iyilerini bir araya getiriyor. Kalite bu sayede yükseliyor ve saygı duyulan yönetmenler rekabete giriyor.
Ülkemizde son yıllarca çok sayıda festival var. Bu festivallerin bazıları diğer festivallerden hayli eksik kalıyor. Adana son 5 yılda çok fazla gelişmiş bir festival. Adana Film Festivali’ni sen nereye oturtuyorsun, diğer festivaller arasında?
Adana’da bir gelenek vardı. Tarih Antalya’nın önüne konarak Türkiye filmlerinin prömiyerleri yakalanıyor. Ulusal yarışmada özellikle... Belirlenen bu tarih kritik bir strateji haline geldi ve para ödülüyle de beraber Adana’yı sıçrattı. Antalya, geçtiğimiz 10-15 senedir dengesiz süreçlerden geçtiği için saygınlığını yitirdi. Seçilen, ödül alan filmler, jüriler sürekli tartışıldığı için Adana’yı daha prestijli hale getirdi. Adana da yerli sinemanın kaymak tabakasını yakalamakta zorlanmadı. Adana’nın uluslararası açıdan da yavaş yavaş gelişen bir profili var.
Sen gezgin bir sinema yazarısın. Dünyanın birçok festivalini geziyorsun. O festivallerdeki filmleri Türkiye’deki festivallerde görebiliyor musun?
Karlovy Vary, Cannes, Rotterdam, Toronto ve Berlin’e kesin gidiyorum. Ama başka festivaller de eklenebiliyor. Onlardan açıkçası çok belli profil filmler alınıyor Türkiye’deki festivallere. Böyle bir sıkıntı var. Daha çok klasik film, klasik sanat anlayışını devreye sokan minimalist filmler, sosyal gerçekçi filmler… O filmlerin daha çok üzerine gidiliyor. Bir film gerçekten radikal bir film olsa da, çok deneysel, plastik bir şekilde bunu yapıyorsa ve sinema tarihine geçecekse de kimsenin umurunda olmayabiliyor. Böyle bir sıkıntı var. Belli festivaller Türkiye’de çok es geçiliyor bana göre. Özellikle Rotterdam ve Karlovy Vary’den Türkiye’deki festivallere çok az film alınıyor. Cannes’da gösterildi diye dünyanın en iyi filmi olmuyor bir film. O nedenle diğer A-listesi festivaller es geçiliyor. Ben de bu bilinmeyen filmleri toplamaya çalışıyorum açıkçası. Gözden kaçmış nitelikli filmler çok önemli. Geçen yıl Ücra Köşeler bölümünü başlattık. Kült olabilecek filmlerin Türkiye prömiyerlerini alıyoruz. Geçen sene November diye bir film vardı. Böyle filmler keşif olabiliyor. Bu sene de yine o bölümde ilginç filmler var. Bu tür filmler seyircinin de rahat izleyebileceği bir profil olabiliyor. Festivallere uygun bir tür sineması ve yenilikçi filmler profili var aslında. Buna festivallerimizin daha çok başvurması lazım.
Türkiye’deki sinema yazarları kendi içlerinde biraz yerel kalmıyor mu? Uluslararası boyutunu takip eden çok az yazar var. Sinema yazarının biraz da keşfetmesi lazım değil mi?
Yurt dışında festivalleri takip edip, gerçekten dünya sinemasında ne olup bittiğini bilen çok az yazar var. Sonuçta herkes Cannes’de yarışan 20 filmin ne olduğunu biliyor. Dünya sinemasının asıl görünümü o değil. Öyle problemler var. Ben son 15 yıldır dünya festivallerine gidip geliyorum, Sundance’ten Fantasporto’ya çok fazla etkinliği takip ettim. Birçok sinema yazarının izlemediği filmleri izlemiş oluyorum. Dünya sinemasındaki güncel gelişmeleri bizim sinema yazarları gerçekten bilmiyor. Pek sağlıklı bir eleştiri modeli yaratmıyor bu durum Türkiye’de.
Türkiye’de bağımsız sinema da gelişim gösteriyor. Yarışmada Kelebekler filmi de var ve bol ödüllü bir film. Ulusalda da yarışıyor ve buna benzer filmler daha fazla yapılmaya başlandı. Yol Kenarı özel bölümde gösterimde. Bu tür filmlerin yurt dışında daha fazla mı şansları oluyor?
Türkiye‘deki filmler daha çok ilk olarak uluslararası festivallere verilmesi isteniyor. Ama bence hak ettikleri ilgiyi görmüyor bu filmler yurt dışında. Türk filmlerine olursa bir kontenjan olur diye bakıyorlar. Halbuki İtalyan ve Fransız filmleri öyle değil Venedik ve Cannes’da. Berlin’de de Alman filmleri öyle değil. Geçen yıl Venedik’e bildiğim kadarıyla Yol Kenarı, Buğday ve Sofra Sırları filmleri başvurmuştu. Hiçbiri alınmamıştı. Sadece Sofra Sırları yarışma dışına alınmak istendi. Bu yıl Yuva ve Anons vardı. Bence bu yıl Anons Venedik’te ana yarışmadaki birçok filmden iyiydi ama yan bölüme kaydırıldı. Bence Türkiye filmleri dünyayla baş edebilecek ölçüde başarılı. Venedik, Cannes, Berlin’de ana yarışmaya girebilirler.
Dünya festivallerini geziyorsun ve Adana’da yarışan filmler bana göre çok değerli. Adana bundan sonraki festivallerde uluslararası bölüme daha çok önem verecek gibi görünüyor.
Bugünkü mantık üzerinden ilerlerse bence saygı duyulmayı sürdürür. Yarışmanın kaliteli olduğu kabul görüyor. Bana kalırsa Türkiye’deki yarışma seçkileri arasında en kaliteli yarışma seçkisi son iki yılda Adana Film Festivali’nde.
Adana Film Festivali’nin konuk sayısı da çok iyi. Antalya neden bu kadar geriye düştü sence?
Antalya konuşulan bir festivaldi geçmişte. 50 yıl Türk sinema geleneğine hizmet etmiş bir festivalin ulusal yarışma bölümünü kaldırması çok tepkiye neden oldu. Örneğin Antalya Film Festivali, İstanbul toplantısını yapamıyor.
Türkiye’deki festivalleri yabancı birine emanet etmek sorun oluşturabiliyor. Türkiye’yi keşfedene kadar, buradaki sistemi öğrenene kadar 10 yıl geçecek zaten. Bence stratejileri yanlış. Yabancı biri gelecekse de Venedik, Berlin ve Cannes’in başında olan biri gelmeli. Şu anda dünyada 10-15 A-listesi film festivaline girmeyen Saraybosna Film Festivali’nin başındaki kişinin gelmesi skandal bana kalırsa. Türkiye’de bu konuda becerikli insanlar var. Bunları gördük. Antalya son iki yılda, geçmişte orada faal olan yöneticilerin ve sinema yazarlarının becerisinin, vizyonunun gerisine düştüğünü kanıtladı. Gerek Bosnalı genel sanat yönetmeni, gerekse ‘artistik direktör’ olarak gelen İngilizci yapımcı, Türkiye’deki festivallerin gerisine düşürdü Antalya ismini. İnatlaşmadan kaynaklanan bir durum. Bir iddia ile yola çıktılar ama geçen sene görüldü ki Cannes’ın ana yarışmasının bütün ödüllü filmlerini Adana Film Festivali çok önceden kapatmıştı. Sevgisiz’i yarışmaya almanın yanında son 15 yılda modern sinemanın önemli yönetmeni olarak anılan, bol ödüllü, Altın Küreli sinemacı Andrey Zvyagintsev’i Türkiye’ye ilk kez ben getirdim. Bu konuda odak noktası oldu festival. İç piyasadan da aldığımız övgüler yarışmanın 2017’nin en kalitelisi olduğunu ispatlar nitelikteydi. Bu sene de benzer tepkiler geliyor.
Adana Film Festivali’nin uluslararası içeriğinden bahseder misin?
Bu yıl dünyanın en prestijli uluslararası film festivali Cannes ile Adana Film Festivali iş birliği yaptı. Cannes Film Festivali'nin 57. yaşını dolduran en köklü bölümü Semaine de la Critique ile ortaklık gerçekleştirdik. Kısa filmlerinin gösterimi yapma konusunda geçen yıldan beri yürüttüğümüz bir çalışma idi. 2017 Kasım’ında netleşmişti. Adana’da çok fazla kısa filmci var. Bu sebeple kısa film seçicilerinin gelmesi değerli. Semaine de la Critique’den Léo Soesanto ve Marie-Pauline Mollaret’yi bir panelle kısa filmcilerle buluşturacağız. Böylesi ortaklıklara ihtiyaç var. 13 filmlik seçkisinde de Bertrand Mandico gibi isimlerin yeni filmlerini ilk kez göstereceğiz. Bu kadar kısa film yarışması olan bir festival için çok önemli bir ortaklık.
Vizyon Sahibi Yönetmen Ödülü’nün de geçen sene başlattık. Venedik gibi festivallerin verdiği bir ödül ama Türkiye’de bir ilke imza attık. Ben bunu Malatya Film Festivali’ndeki son yılımda planlıyordum. Festival iptal edildiği için yapamadık, Adana’da geçen yıl başlattım. Bu da göz önünde olmayan, herkesin es geçtiği ama en az iki filmiyle son 10 yılda dikkat çekmiş, majör festivallerde çok fazla adı anılmayan yönetmenlerin keşfedilmesine ön ayak olmaktı. Geçen yıl ülkemizde hiçbir filmi gösterilmeyen, Afrika asıllı Amerikalı yönetmen Andrew Dosunmu’ya verdik bu ödülün ilkini. 2018’de ise ödülü Aleksey Fedorchenko’ya takdim ettik. 5 kurmaca filmiyle dikkat çeken, kendine özgü ayrıksı tarzı ve yaptığı denemelerle destekleyip vizyonunu ortaya koyan bir yönetmen. En iyi 1-2 filmi arasındaki Demir Yolu ve Rotterdam’dan sıcağı sıcağına gelen Anna’nın Savaşı ile 3 kısa filmi Türkiye’de ilk kez gösterilecek. 3 uzun metrajı da sadece birer festivalde gösterilmişti, onlar da keşfedilecek. Ülkemizde her yaştaki isimlere Onur Ödülü veriliyor. Yaratıcı bir ödül stratejisi yok. Vizyon Sahibi Yönetmen Ödülü, bana kalırsa Türkiye’de çok fazla örneğini görmediğimiz, uygulanması gereken bir ödüldü. Keşif açısından önemliydi.
Adana’nın en önemli eksikliklerinden biri de Oscar yarışındaki filmlerin çıkış noktası olamamasıydı. Geçen sene Türkiye prömiyerini yaptığımız ve Oscar’a ulaşan, Altın Aslanlı açılış filmimiz The Shape of Water bu boşluğu fazlasıyla doldurdu. Yarışma filmlerimiz Three Billboards Outside Ebbing, Missouri En İyi Kadın Oyuncu, A Fantastic Woman Yabancı Dilde En İyi Film ödüllerine ulaştı. Bu yıl da En İyi Film ve En İyi Yönetmen kategorilerinde Cannes’daki prömiyeriyle Oscar yarışına önde giren BlacKkKlansman’in Türkiye prömiyerini açılışımızda yapıyoruz. Oscar’ın habercisi festival olma yolunda ilerlemesi Adana’nın değerini arttıracaktır. Dünyanın en köklü sinema dergilerinden Screen International da Türkiye’de ilk kez bir festivale günlük gazete çıkarmaya geldi. Bu ‘Ulusal Yarışma’nın değerini arttırmak için yapılan ortaklık, bir başka önemli olay bana kalırsa. Bu sayede ilk kez majör festivallerin yarışma heyecanına damga vuran ‘Screen’in en arka sayfasındaki yıldız tablosu’, Türkiyeli sinema yazarların puanlarıyla gündem olacak.