15 tanınmış yazardan 15 diktatörlük öyküsü! 'Güçoburlar'ın yazarları, tanıtım lansmanında buluştu!

Tanınmış 15 yazarın bir araya gelerek oluşturduğu "Güçoburlar"ın tanıtım lansmanı önceki gün Nişantaşı’ndaki BPR GuestHouse’ta gerçekleşti. Kitaba öyküleriyle hayata veren yazarlar, Medyatava'ya özel açıklamalarda bulundu.

Doğan Kitap’tan çıkan ve tanınmış 15 yazarın bir araya gelerek oluşturduğu "Güçoburlar"ın tanıtım lansmanı önceki gün Nişantaşı’ndaki BPR GuestHouse’ta yapıldı.





Lansmana, kitaba öyküleriyle hayat veren yazarların yanı sıra, Güçoburlar'ın derleyenleri Kutlukhan Kutlu ile Aslı Tohumcu, Doğan Kitap Yayın Direktörü Deniz Yüce Başarır, radikal.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Erciyes, gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve yazın dünyasından çok sayıda davetli katıldı.





10 gün önce raflardaki yerini alan “Güçoburlar”da Yekta Kopan, Hakan Bıçakcı, Mehmet Berk Yaltırık, Sevin Okyay, Mine Söğüt, Nermin Yıldırım, Hakan Günday, Samet Kalkan, Tuna Kiremitçi, Tayfun Pirselimoğlu, Aslı Tohumcu, Neslihan Önderoğlu, Sabri Gürses, Doğu Yücel, Cem Akaş’ın öyküleri yer alıyor.





Lansmanda, Medyatava’ya özel açıklamalarda bulunan Hakan Günday, Yekta Kopan, Sevin Okyay, Mine Söğüt ve Nermin Yıldırım, kitabın içeriği ve okuyuculardan gelen ilk tepkilerle ilgili konuştu.





Hakan Günday:



Konunun toplum ve kalabalık üzerinde güç uygulaması olduğunu duyduğumda, benim açımdan zaten bu yeterinde teşvik ediciydi. Çünkü zaten bu üzerinde düşündüğüm, yazdığım ve bu güne kadar ki bütün romanlarımda hakkında sorular sorduğum bir ilişki biçimiydi. Bireyin  toplumda olan böylesine diktatörlük üzerine kurulu olan bir ilişkisi... Çünkü bu ne kadar anlatılırsa anlatılsın, o kadar farklı açılardan bakılabilecek bir konu. Farklı açılardan da bakılması gereken bir konu... Çünkü içinde diktatör bulunan bir toplumun parçası olduğunuzun farkında olamayabilirsiniz. Ta ki bir film izleyene kadar, ta ki bir hikâye okuyana kadar, ta ki bir şiir okuyana kadar... Çünkü onun sayesinde ancak kişinin gözlerini açması mümkün olabiliyor. Farkındalık, bana sorarsanız bir kas. Bu kas ya çalıştırılır, ya çalıştırılmaz. Çalıştırılırsa, o zaman gördüğünüz her şeye inanırsınız. Ben bu sayede uyanık kalmaya, okumaya, izlemeye ve ayağıma kadar gelen bilgilerle yetinmemeye, bilginin ayağına gitmeye çalışıyorum. O zaman daha az kazıklanacağımı düşünüyorum çünkü. Bu kitaptaki diğer 14 yazarın olağanüstü hikâyeleriyle benim öğrenciliğimin bir parçasını öğrenmeye devam ediyorum. Çünkü diktatörlük dediğim gibi, hakkında sorulması gereken soruların bitmeyeceği bir konu. Ta ki diktatörlük bitene kadar.





Yekta Kopan:



Öncelikle bu kitap, editörlerin ve yayınevinin başarısı. Dolayısıyla Aslı, Kutlukhan ve Doğan Kitap’ın kararlılığını tebrik etmek gerekiyor. Sonrasında da bu kitabı başarılı bulmamıza neden olan dünyayı sorgulamamız gerekiyor. Dünyada şu anda muktedirin dilinden konuşan, iktidar sahibi olmanın tek değer olduğu ve iktidara biat etmenin de aynı derecede değerli olduğunu düşünen dünyanın içinde olmamızı sorgulamamız gerekiyor. Çünkü bu kitaptaki öyküler ve yazarlar tam da bununla hesaplaşıyor. Böyle bir hesaplaşmayı bir araya getirdikleri için Aslı’ya ve Kutlukhan’a çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Doğan Kitap’ın da uzun süredir hazırlanan bu kitabın, kararlılıkla arkasında durması da çok önemli.





Sevin Okyay:



Aslı ve Kutlukhan ‘yazar mısın?’ diye sordular. Ben de ‘hikâyeci değilim ki’ dedim. Önce yazamam diye düşündüm. Sonunda nasıl olduysa kendimi yazmış buldum. İyi de oldu. Çünkü böyle yarım yamalak hazırlanmış romanlarım da var. Ama bitmiş ve basılmış bir şey yok. Tabii ilk romanımı saymıyorum. O ayrı bir kalemdir çünkü.





Mine Söğüt:



Kitabın çok beğenildiğini duyuyorum. Çünkü başımız hep iktidarla dertte. Ama şimdiki kadar korkunç olmamıştı. Artık çok öngöremediğimiz bir hızla çok sert bir şekilde tepemize çöken tehlikeli bir iktidara dönüştü. Benim kişisel olarak zaten iktidarla derdim var. Her insanın da iktidarla halledemediği bir şey var. Ama bu yüzyılın, bu dönemin ve Cumhuriyet sonrasının, en korkunç, en zaptedilemez, en kontrol altına alınamaz, neredeyse karşı durmamızın bile imkânsız hale geleceğini sezdiğimiz çok sert bir iktidara tosladık. O yüzden de tabii ki her şey bu toslamayla tepki veriyor. Edebiyat da tepki veriyor. Zaten bu fikir ortaya çıkmasaydı, böyle bir kitap olmazdı herhalde. Şu dönem yazan herkes zaten güçle ilgili bir şeyler düşünüyor ve epeydir iktidarı sorguluyor. Hepimizin kıblesi kaçınılmaz olarak buraya döndü.





Nermin Yıldırım:



Henüz her şey çok yeni tabii. Yeni öyküler okunuyor ve geri dönüşler geliyor. Okurlar memnun. İyi şeyler diliyor ve seviniyoruz.



Aslında despotizm deyince şimdi gündemle de alakalı olduğu için akla birkaç tane temel şey geliyor. Yani daha politik, siyasi sahne, diktatörler, savaşlar vs. gibi şeyler akla geliyor. Öte yandan aslında despotizm, diktatörlük, erk sahibinin o gücü canavarca ve büyük bir şehvetle karşısındakinin üzerinde kullanması hayatın her alanında var. Aslında kendi bireysel hayatlarımızda başlıyor bütün bu hikâye. Hayatımızın her alanında sirayet ediyor. Ama şimdi bu talihsiz durumumuzdan ötürü, despotizm denilince akla tek bir şey geliyor ve elbette bu kitap bunu da içeriyor. Ama sadece bunu içermiyor. Despotluğun farklı görünümlerini anlatıyor.





Canan Kaya / Medyatava



canankaya@medyatava.com






Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında