100'ü aşkın gazeteci bu seminerde buluştu

TGC ve KAD tarafından düzenlenen seminer dün gerçekleştirildi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung’un (KAS) ortaklaşa düzenlediği 77. Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri; Zonguldak, Bartın, Düzce ve Bolu ile çevre il ile ilçelerden çok sayıda gazetecinin katılımıyla dün gerçekleştirildi.



Dedeman Otel’de düzenlenen seminere; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Önceki Başkan Orhan Erinç, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver,  Genel Sekreter Yardımcıları Niyazi Dalyancı ve Ahmet Özdemir,  Yönetim Kurulu üyeleri İhsan Yılmaz ve Göksel Göksu, Hukuk Danışmanı avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung (KAS)  Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.

 

ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI



Tören, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları, basın emekçileri ve basın şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sunuculuğunu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in üstlendiği seminerin açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop,  Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir yaptı.

 

BAŞKAN OLCAYTO:  MUHBİRLER TOPLUMUN BOZULMASINA YOL AÇIYOR



TGC Başkanı Turgay Olcayto, konuşmasında şunları söyledi:



Türkiye’de, hem sosyal açıdan hem de göçlerin getirdiği sıkıntılar dolayısıyla zor koşullar yaşanıyor. Nereye baksanız; ölümler, yaralanmalar, göç eden insanların perişan hallerini görüyorsunuz. Son günlerde sosyal medyada bir çocuğun fotoğrafı var. Fotoğrafın yayınlanmasının etik olup olmadığı soruluyor. Yayınlanmaması gerekiyor; ama o fotoğraf söylenebilecek pek çok şeyi söylüyor. O nedenle yayınlanmasını normal görmek gerekiyor. Gazetecilik neredeyse 8-10 yıldır büyük bir baskı altında. Hem sansür, hem oto sansür, onun dışında düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller  gazeteciliğin yapılmasını güçleştiren faktörler. Bu faktörlere eklenecek başka şeyler de var. Bizden kaynaklanan şeyler de var. Bir kere biz birlikteliğimizi kaybettik. Karşı kamplara bölündük. Gazeteciler birbirine artık selam bile vermiyor. Eskiden böyle değildi. Farklı görüşe sahip gazetede çalışan gazeteciler, gazeteden çıktıktan sonra beraber oturur, konuşurlardı. Türkiye’de muhbirlik yaygın bir şekilde ortamda. Muhbirler, toplumun bozulmasına yol açıyor.

 

YEREL BASININ GÜÇLENMESİ TOPLUMUN GELİŞMESİ DEMEKTİR



TGC’nin KAS ile birlikte yürüttüğü Yerel Medya Seminerleri’nin 77.’sini Zonguldak’ta yapıyoruz. Yüksekova’dan Çanakkale’ye kadar uzanan hatta seminerler yaptık. Bugüne kadar yaptığımız seminerlerin hepsi çok başarılı geçti. Biz eskiden bu tür seminerleri yaptığımızda gelen soruların çoğu Basın İlan Kurumu’nun ilan verip vermeyeceğiyle ilgiliydi. Seminerlerde gazete sahipleri çalışanlardan daha fazlaydı. Bu tablo değişti. Şimdi yaygın basında görmediğimiz daha ciddi sorular geliyor. Haber portallarında izlediğimiz zaman bu işi ne kadar iyi götürdüklerini görüyoruz. Yerel basının bu gelişmesini sevinçle karşılıyoruz. Bu toplumun da gelişmesi demektir. Yerel basını bölmeye çalışan pek çok mecra var. O da kendi içimizden kaynaklanan büyük bir üzüntümüz. Yerel basın bölünmemeli.”

 

DÜRKOP: YEREL GAZETECİLİK DEMOKRASİNİN GÜÇLENMESİ İÇİN BİR ARAÇTIR



Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop,  konuşmasına son zamanlarda canlarını vatan uğruna kaybedenlerin ailelerine ve halkımıza baş sağlığı dileyerek başladı. 

 Dürkop, konuşmasına şöyle devam etti:  

“Gazetecilik; bir gazete veya derginin hazırlanma ve çıkarılmasında görev alan kişiler tarafından haber ve bilgi kaynağına çabuk ulaşmak ve kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okuyucuya sunma olarak tanımlanır. Bu süreçte neler yaşanır? Biz okurlar bunu bilmeyiz. Sadece haberi okuyup geçeriz. Oysa mürekkep kokuları içinde, baskı makinelerinin çıkardığı sesler arasında ki koşuşturma ve en iyiyi yapabilmek için gecesini gündüze katan kişilerin emekleri yadsınamaz bir gerçektir.  Gazeteci olmak özveri ve tecrübe gerektirir.  Etrafımıza şöyle bir baktığımızda ulusal gazetelerin arasında yerel gazetelere gerektiği önemin verilmediğini görüyoruz. Oysa tüm dünyada yerel gazetelerin sahip olduğu önem her zaman gözler önüne serilmelidir.  Artık dünyada iletişim sadece gazetelerle sağlanmamaktadır. Televizyon ve internet hemen hemen her tarafa ulaşmış bulunmaktadır. Yerel gazeteler bunlarla da rekabet edebilmeli, çağın gereksinimlerine ayak uydurmalıdır.  Bunun için neler yapabilirler;  araştırmacı olmalılar doğru bilgileri doğru zamanda iletebilmeliler. Okuyucularının nelere önem verdiğini veya verebileceğini düşünerek hareket etmeliler. Halkın sorunlarını dinlemeli, onların endişelerini dile getirebilmeliler.”

 

ZONGULDAK BELEDİYE BAŞKANI MUHARREM AKDEMİR: YEREL BASININ GELİŞMESİ İÇİN YEREL YÖNETİCİLERE DE GÖREV DÜŞÜYOR



Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, şunları dile getirdi: 



'Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği Yerel Medya Projesi çerçevesinde hayata geçirilen eğitim seminerlerinin 77.’sinin ilimizde gerçekleşmesi bizim için bir onurdur. Yerel yöneticiler olarak; yerel basının daha da gelişmesi ve büyümesi adına hepimize büyük işler düşüyor. İlimizde yer alan meslek örgütleri üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalışmaktadırlar. Bu seminer; gazetecilerin daha iyi yetişebilmeleri, kendilerini daha iyi donatabilmeleri, objektif, dürüst bir şekilde haberlerini yapabilmeleri, yerel basının sorunlarının çözülebilmesi için katılımcıların kendilerini yetiştirmelerine imkan sağlayacaktır. Ben, bir eğitimci olarak seminerlerin, paylaşımcılığın, düşüncenin ortak akılla yürütülmesinin çok önemli olduğunu, her seminerin de katılımcılara çok büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Gazeteciler, gördüklerini, bildiklerini, düşündüklerini tüm samimiyetle ifade etmelidir'

 

A’DAN Z’YE HABERCİLİK TARTIŞILDI



Açılış konuşmalarının ardından konusunda uzman gazeteci, akademisyen ve hukukçular tarafından mesleki konuların ele alındığı oturumlara geçildi. İlk oturumun moderatörlüğünü TGC Zonguldak Temsilcisi Atilla Öksüz üstlendi. Oturumda; TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Dayanışma”;  TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Haber Yazım Teknikleri”; TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu  “Medyada Cinsiyetçi Dil”;  TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve A Haber Şef Editörü İhsan Yılmaz “Televizyon Haberciliği”  başlıklı konular hakkında katılımcılara bilgi verdi.

 

SİBEL GÜNEŞ: GAZETECİ ŞİDDETİ HAKLI GÖSTEREMEZ



TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Dayanışma” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, gazetecilerin yol haritasıdır. Bildirgede, “Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz” deniliyor. 

 

MESLEK ÖRGÜTLERİ YAN YANA DURMAYI BAŞARDI



Gazetecilik mesleği son 10 yıldır ağır bir baskı altında. Yerel medyadan yaygın medyaya yönelik yoğun bir baskı söz konusu. Sadece bizim gazetecilik meslek örgütlerinin değil tüm uluslararası meslek örgütlerinin de bunu doğrulayan bilgi paylaşımları var. 2010 yılında Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu olduğunu kimse yüksek sesle söylemezdi. 2010 yılında 94 meslek örgütü bir araya gelerek Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) kuruldu. Türkiye’de hukukun izin verdiği koşullarda büyük bir dayanışma göstererek; gazetecilik meslek örgütleri yan yana durmayı başardı. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü sorunu olduğunu gündeme taşımayı el birliğiyle başardık. O dönemde ABD merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 'Basın Özgürlüğünün Risk Altında Olduğu Ülkeler Raporu'nda, Türkiye ilk on ülke içinde yer aldı. Amerikan düşünce kuruluşu Freedom House, basın özgürlüğünün gerilediğini açıkladı. Paris merkezli Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 180 ülke arasında 149‘uncu sırada olduğunu ve basın özgürlüğü konusunda da hiçbir gelişme görülmediğ vurgulandı. 2010-2015 yılları arasında Türkiye’de 300’e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Sadece 17-25 Aralık sürecinde;  70 gazeteci haklarında açılan 120 dava ile yargılanır durumdaydı. Hakkında dava açılan bu gazetecilerin tutuklanma olasılığı halen çok yüksek. 



Tek tip gazetecilik anlayışını iktidarın tercih ettiğini görüyoruz. Basın toplantıları dönemi bitti. Yerel yöneticiler, soru sorulabilecek basın toplantısı yapmayı tercih etmiyor. Gazetecilerin soru sorması ortadan kaldırılır durumda.

Gazetecilik ‘terorizm’, gazeteci ‘terörist’ olarak damgalanarak mesleğimiz itibarsızlaştırılıyor. Gazetecilere fiziksel ve sözlü saldırılar sürmeye devam ediyor. Gezi Olayları da dahil toplumsal olaylarda gazeteciler darp ediliyor. Müthiş bir cezasızlık tavrı devam ediyor. Güvenlik güçleri bu konudaki ilgisizliklerini ısrarla sürdürüyorlar. 



BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MESLEĞİMİZİN ALTIN KOŞULUDUR



Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak her zaman gazetecilerin yanındayız. Avukatımız Gökhan Küçük, gazetecilere ücretsiz hukuk desteği veriyor. Tüm davaları izliyor. Haksızlıkları görünür kılıyor. Basın raporları hazırlıyoruz, internet gazeteciliğiyle ilgili rapor çalışmalarımız sürüyor. Son olarak, örgütlenme şart. Bizi iktidar ya da muhalefet kurtarmayacak. Biz iç dayanışma ile sorunlarımızı çözmeye çalışacağız. Derneklerin aralarındaki çatışmaları çözerek, parça böl yönet’e aracılık etmeden yan yana durarak ortak mücadele etmemiz lazım. Basın ve ifade özgürlüğü bu mesleği yapabilmemizin altın koşulu. Siyasi görüş ayrılıkları yerine basın ve ifade özgürlüğü noktasında birleşmeliyiz. Mesleğin geleceği için yan yana olmalıyız.”

 

NİYAZİ DALYANCI: HABERDE BİLMEDİĞİNİZ SÖZCÜĞÜ KULLANMAYIN



TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Haber Yazım Teknikleri” konusunu örneklerle anlattı. Niyazi Dalyancı konuşmasında şu noktalara dikkat çekti:

“Demokratik sistemde ülkeleri yöneten yasama, yürütme, yargı erklerinin işlerini doğru dürüst yapıp yapmadıklarını izleyecek olan dördüncü kuvvet basındır.  Bunda amaç, halkın doğru seçim yapabilmesi için kendisini yönetenler hakkında doğru bilgi edinmesidir. Medya, gerçeklerle halkın arasında köprü kurar. Haber, kimi kişilerin yayımlanmasını istemedikleri bir şeydir. Gerisi reklamdır. Her okuduğumuz habere böyle bakarsak daha iyi değerlendirebiliriz. Haber yazarken de bazı altın kuralları unutmamak gerekiyor. Örneğin, habere alıntıyla başlamayın. Haberin özüne giriş paragrafında yer verin. Yorum katmayın. Cümlelerin edilgen değil etken çatılı olmasına dikkat edin. Haberi de soruyu da sözcüklere boğmayın. Klişe sözlerden kaçının. Basın toplantılarında ve röportajlarda soru sorarken; konuya hakim olun. Soru basit ve tek konuya odaklı olsun. Çanak soruların okuru ve izleyiciyi aydınlatmakta yararı yok. Muhabir kendi görüşünü kendine saklamalı. Bir cümledeki bilgilerin, başka cümlelerdekilerle çelişmemesine dikkat etmek gerekir.”

 

GÖKSEL GÖKSU: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE DUYARLI HABERCİLİK YAYGINLAŞMALI



TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu  “Medyada Cinsiyetçi Dil”  başlıklı sunumunda şunları söyledi:

“Türkiye’de gazetecilik açısından zor bir süreçten geçiyoruz. Basın dünyası ortadan ikiye bölünmüş durumda. Ortada duran reel gerçeklik, hangi taraftan bakılıyorsa o kalıbın içine sokuluyor. Haberin aktörleri buna göre değişiyor.  Bulunduğumuz yerden aynı olguya bakıyoruz. Aynı olguyu farklı şekillerde değerlendirdiğimiz günlerden geçiyoruz. Bu olguya bir de sosyal medya eklenmiş durumda. Masa başı haberciliğini geride bıraktık. Gazete okuyan bir kuşakken televizyon haberciliğine geçtik. Ana haber bültenini beklerken zamanla haber kanalları kuruldu. Her saat haber vermeye başladılar. Şimdi haber kanalları da geride kaldı. Sosyal medya çağındayız. Çok hızlı bilgi akışı var ama aynı şekilde son derecede bilgi kirliliğinin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Haber trafiğinin yaşandığı süreçte, medyada eril dili değiştirelim istiyoruz. Son dönemde; kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet ile ilgili gazetelere yansıyan verilere baktığımız zaman ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Onunla nasıl baş edileceğini maalesef net bir şekilde veremiyoruz. Gazetecileri, sokaktaki insandan ayıran bir şey olmalı. . Mesajı düşen olayın kendisi değil biziz. Bizler onun toplumla olan bağını kuruyoruz. Haberi nasıl verdiğimiz önemli. Şiddeti normalleştirmemeliyiz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı haberciliğin yaygınlaşması gerekiyor. Pornografinin dilini ödünç almaktan, şiddete estetik boyut katmaktan vazgeçilmeli. TGC çatısı altında kurulan Kadın Komisyonu bu konuda çalışıyor, sizin de desteklerinizi bekliyoruz.”

 

 İHSAN YILMAZ: MUHABİR OLAYI OLDUĞU GİBİ AKTARMALI



TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve A Haber Şef Editörü İhsan Yılmaz 'Televizyon Haberciliği' konulu konuşmasında şu noktalara değindi: 



Türkiye’de çok sayıda televizyon kanalı var. Görüntülü haberde yerel muhabirlere çok ihtiyaç var. Ancak yerel muhabirlerin pek çok eksiği var. Örneğin yerel muhabirlerin, dil konusunda ciddi eksikleri var. VTR, DSF, ses, canlı yayın, bant kayıt vs. gibi basit teknik kavramları bilmiyorlar. Çalıştıkları kuruma ve işleyişe yabancılar.  Yerel basın çalışanları, görüntülü haber konusunda kendisini yetiştirmelidir. Peki muhabir nelere dikkat etmeli?  Muhabir, kıyafeti başta olmak üzere görünümüne özen göstermeli. Televizyon haberinde görüntü en az haberin kendisi kadar önemlidir. TV muhabiri dış tepkilere karşı hazırlıklı olmalı ve olasılıkları önceden hesaplamalı. Canlı yayına iyi hazırlanmalı, ezber yerine belli hatırlatıcı kelimeleri not alarak, yayınını sakin anlaşılır bir dille yapmalı. Dikkat çekici hareket ve mimiklerden kaçınmalı. Televizyon haberciliğinde hız önemlidir. Haber ve görüntü en kısa sürede merkeze ulaştırılmalı. Özellikle toplumsal olaylarda baskı altında sakin kalabilmeli. Bunun yanında yapılmaması gerekenler de var. Muhabir, yargı içeren, peşin hükümlü suçlayıcı ifadelerle soru sormamalı. Şüphelileri tahrik edecek sorular da yöneltmemeli. Muhabir, olayı olduğu gibi aktarmalı, provoke edici soru ve davranışlarıyla haberin konusu olmamalı. Muhabir toplumsal olayları kullanırken de üslubuna dikkat etmelidir. Muhabirler, etik kurallara uymalı ve kurgu haberden uzak durmalı.”



SEMİNER İKİNCİ OTURUMLA DEVAM ETTİ



Seminerin ikinci oturumunda, Hürriyet Seyahat Eki Yayın Yönetmeni Serkan Ocak “Çevre Haberciliği”; Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli “Sosyal Medya ve Gazetecilik”; Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura “Gazetelerde Okur Temsilciliği”, TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük “Haber ve Hukuk”  başlıklı konuşma yaptı. Bu oturumun moderatörlüğünü TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver üstlendi.

 

SERKAN OCAK: BUGÜN GELİNEN NOKTADA, HERKES ÇEVRECİ OLMAK ZORUNDA



Hürriyet Seyahat Eki Yayın Yönetmeni Serkan Ocak “Çevre Haberciliği” konusunu Türkiye’den örnekler vererek anlattı.  Gazetecilerin içinde bulunduğu durumu değerlendirerek konuşmasına başlayan Ocak, şöyle dedi:

“Bugün her şey çevre ile ilgili. Yeryüzünü hızla tüketmeye başlıyoruz. Mevcut kaynaklarımız yetmiyor. Mevcut insanlara bir yılda yetmesi gereken dünyayı biz daha hızlı harcıyoruz. Ben bir gazeteci olarak şöyle düşünüyorum.  Haberleri yaparken en aklıselim, akademik insanları bulup, doğru olup olmadığını soruyoruz. Bilimsel gerekçelerle konunun bütün yönlerini yansıtmaya çalışıyoruz. Bugün gelinen noktada, herkes çevreci olmak zorunda. Çevre ile ilgileniyorum diyorsanız sisteme karşı olmak zorundasınız.  Çevre gazeteciliği, uzmanlaşılması gereken bir alan.  Maalesef basınımızın en önemli sorunu eğitim. Kendimizi sahalarda eğitiyoruz. Eğitime önem vermeliyiz.”



MUSTAFA KULELİ: GAZETECİNİN GÖREVİ DEĞİŞTİ



Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli “Sosyal Medya ve Gazetecilik”  başlıklı sunumunda gazeteciliğin geleceği konusuna değinerek şunları söyledi:

“Yeni medyayı hakkında nasıl konuşacağımızı henüz kestiremediğimiz medya olarak tanımlayabiliriz. Hep merak ederek, daimi araştırma yaparak, sorgulama yaparak yeni medyacı olabiliriz. Eskiden bilgeliğin sembolü mum vs. gibi araçlardı. Bu çağda gözümüz kamaşıyor. Her şey bilgi. Artık insanlar güneş gözlüğü istiyor. Gazetecilerin görevi artık aydınlatma değil; karartma. Güneş gözlüğü örneğinde olduğu gibi bilginin doğrusunu, özünü vereceğiz. Analiz yapacağız. Basitleştireceğiz. Veri gazeteciliği yapacağız. Verileri görselleştireceğiz. Aramaya devam edeceğiz. Bu bir süreç. Algılarımız hep açık olacak. Umutsuz olmayacağız. Yeni döneme de adapte olacağız.”



BELMA AKÇURA: DOĞRU BİLGİYE ULAŞMAK İÇİN GAZETECİLİĞE İHTİYAÇ VAR



Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura “Gazetelerde Okur Temsilciliği” hakkında şunları söyledi:

“Gazetecilik hiçbir zaman ölmez. Gazetelerin okurları değişecek. İnternet medyası o kadar çok yalan haber üretiyor ki, okur bir süre sonra daha doğru bilgiye ulaşmak için tercih hakkını kullanacak. Okur, gazetelere bu amaçla yönelecek. İnternetteki haberlere baktığımız zaman; haberlerin bir bölümü gazetelerden. Gazetelerdeki haberlerin de bir bölümü internetten. Dolayısıyla birbirini besleyen iki ana unsurdan birini, 10 yıl sonra toprağa gömmek çok adil olmayacak. Yazılı basın da devam edecek. Dünya değişiyor. Dünyanın değişiminde medyanın çok önemli bir rolü var. Bu değişimi medya etiği açısından; bir haberin kamuoyunda nasıl bir algı yarattığı, algının nasıl beslendiği gibi sonuçlarıyla da ilgilenmemiz gerekiyor.”

 

GÖKHAN KÜÇÜK: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ, ANAYASAL GÜVENCE ALTINA ALINMIŞTIR



TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük, “Haber ve Hukuk” başlıklı sunumunda şu konulara dikkat çekti:



İfade özgürlüğü, demokratik toplumun esaslı temellerinden birini oluşturur. Sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceleri için değil ama ayrıca devlet ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan çarpıcı gelen/şok eden ya da rahatsız eden haber ve düşünceler içinde uygulanır. Basın söz konusu olduğunda bu ilkeler özel bir önem kazanır. Bu tür haber ve düşünceleri vermek basın yayın kuruluşları için sadece bir görev değildir. Halkın bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır. Basın özgürlüğü, anayasal güvence altına alınmıştır. Peki, gazeteci haberlerini yaparken nelere dikkat etmeli? Haberin gerçeğe uygun olması, güncel olması, haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif ) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır. Bir gazeteci haberini verirken; bir kimseyi katillikle, hırsızlıkla, zimmetine para geçirmekle, rüşvet almakla, rüşvet vermekle, bir şirketin ticari işlerinde kirli paralar kullanmakla itham ederse bu hukuksal onur ve saygınlığa saldırı olarak değerlendirilebilir.


BİM 29 Kasım Cuma 2024 indirim kataloğu yayımlandı Narin Güran cinayetinde katil belli oldu! Para çekme ve yatırma işlemleri değişiyor Teğmenler soruşturmasında görevden almalar Bankalara dolar talimatı gitti! 9 kilo vermişti! Derin göğüs dekoltesi olay oldu