UMUR TALU´DAN ERTUĞRUL ÖZKÖK´E: HAKLISIN DA İKNA GÜCÜN SIFIR

Ertuğrul Özkök´e bir ´tepki de´ Star yazarı Umur Talu´dan geldi. Talu, ´Şikayetçi Bey´ olarak tanımladığı Ertuğrul Özkök´ü ikna edici bulmadı.

Google Haberlere Abone ol
UMUR TALU´DAN ERTUĞRUL ÖZKÖK´E: HAKLISIN DA İKNA GÜCÜN SIFIR

Haklısın da, ikna gücün sıfır


Büyük gazetenin genel yönetmeni, köşe yazarlarının 'hortumcular'la ilgili yazı yazmamasından yakınıyor.



Hem kendi gazetesinde, hem kendi grubunda, hem de muhtemelen başka yerlerdekilerin.



Haklı.




Bu 'hortum' meselesi, uzun zamandan beri, arsız bir ticari savaşın da aracı haline dönüştüğünden, yani 'ilke' olmaktan çoktan çıktığından, neredeyse bütün gazeteciler 'rehine' konumuna da düştüğünden, bir 'sessizlik' mevzuu haline geldi.



'Tetikçi' olmak istemeyen 'rehineler' de, mümkün en asil duruşu, 'susmayı' seçiyor.



'Şikayetçi Bey' bu açıdan rahat.




O, 'rehinelik' ile 'rehin alan' coğrafyaları arasındaki ince çizgiyi çoktan geçmiş.



Ruhunun ve vicdanının rehin düşmesini, bir ganimete çevirmiş. O yüzden, başkalarını rahatlıkla suçluyor, sessiz kalıyorlar diye.



* * *




Tahmin ediyorum, sıkıntı şu:




Kendisi her gün yazsa da, hiçbir inandırıcılığı, hiçbir etkisi olmuyor. Bu, sanıyorum, bir patronun da büyük sıkıntısıdır.



Başının etini yiyordur, 'yaz, yazın, yazsınlar' diye.



Lakin, samimiyetin, sağlamlığın sonucu olan inandırıcılık ve etki ile ikiyüzlülüğün, fırsatçılığın, ilkesizliğin ikna güçsüzlüğü ve etkisizliği arasındaki farkı, muhtemelen o da yeniden yeniden öğrenmektedir.



İhtiras ile itibar arasındaki ters orantı, ne büyük sürprizdir ama!



'Şikayetçi' inandırıcı değil, çünkü dün Sabah'ta Ergun Babahan'ın, Milliyet'te Melih Aşık'ın da hatırlattığı fetvalarıyla, bir zamanlar, 'hortumcu' lafına en büyük muhalefeti kendisi yapmış, en sıkı serzenişlerde kendisi bulunmuştu.



Devran döndükçe, düşmanlar müttefik, hısımlar hasım oldukça, dönüp durmaktan, kazı çevirmekten, başı henüz dönmemiş olsa bile, o gözü dönmüşlüğün kimse üstünde en ufak bir etkisi kalmaz artık.



Çünkü kimse, ne Ankara, ne okurlar, ne kendi hakimiyetindeki gazeteciler, buna yürekten inanır.



Ankara'daki siyasetçi ya da bürokrat, durmadan kendi grup işlerini yahut başka grupların vaziyetlerini, kapı kapı kurcalayan, kulis kulis takip eden birinin, 'gazetecilik' adına gösterdiği sözde hassasiyeti neden ciddiye alsın, neden samimi ve etkili bulsun ki.



Okurlar, kamuoyu; iş takipçiliğini çoktan öğrendikleri, yerine göre 'hortumcular' karşısında susan ve susturan, yerine göre celallenen, ayrım yapan, önceki iktidara yaranmak uğruna rezaletleri görmezden gelen, Hüsamettin ve Mesut beylerin 'ahbap çavuş' modellerine gık çıkarmayan, aldığı çeşitli gazlarla, iyi, kötü o tür bir mücadele veren Tantan'ı kazımaya çalışan birini neden ciddiye alsınlar, neden 'aman ne de haklı' desinler ki.



Bir iki istisna dışında, kendi yazarları, bu kadim ikiyüzlülüğün nice misaline, konmayan haberlere, değiştirilen manşetlere, isim vermeyeyim ama, çıkarılan köşe yazılarına, hatta kovulanlara filan tanık olmadılar mı? Neden, bırakın kargayı, bir 'bukalemunluk' tarzını kılavuz kabul etsinler ki.



* * *




Hakikaten, oturup üşenmeden yazmak lazım. Uzun uzun yazmak lazım.



Yazmalı ki, her birimizi de kuşatan bu ikiyüzlülüğün, bu rehinelik modelinin sona erebilmesinin umudunu taze tutalım.



Arşivleri yeniden karıştıralım:




Bir reklamcının ofisinde, hortuma koşan banka patronunun etrafında, reklam bütçesinden alacakları pay için zorla ve gönüllü olarak sıralananların 'aile fotoğrafı'nı çıkaralım mesela.



Mesela, o banka patronu ile o reklamcının kritik önemde fotoğrafları geldiğinde koymayanları, koyanları oyanları hatırlayalım.



Bir cumhurbaşkanının bir başka devlet başkanına, bankacı akrabası için yazdığı antetli, forslu rica mektubu ellerine geçtiğinde yayınlamayanların kulaklarını çınlatalım, mesela.



Bir cumhurbaşkanı, hükümetin göz yumduğu yolsuzlukları masaya getirdiğinde, onu 'kriz yaratıcısı' diye vurmaya çalışanlarla da hasret giderelim, mesela.



Mesela, hayali ihracat listeleri yayınlarken, içinden iki siyasetçinin yakınlarının isimlerini silenleri analım.



Çok cesur bazılarının, neden bazı batık bankaların üstüne giderken, bazılarını neredeyse övüp savunduklarını bir daha görelim, mesela.



Mesela, mesela, mesela.




* * *




Şimdilik bitirirken, küçük bir tavsiyem olacak:




'Beyefendi, siz susssanız, belki başkaları daha rahat yazabilecek.'



Ne yazık!




Bir zamanlar, tek bir gazeteyle, ama adam gibi gazetecilik niyetinin inandırıcılığıyla, kendisinden büyük grupların ve onların müttefiki gözü dönmüş bir iktidarın karşısında durabilenler, bugün, ellerindeki onca güçle kimseyi ikna edemiyor.



Ve aynaya bir bakıp da, esas sorunun kendileri, kendi ihtirasları olduğunu; bazen haklı olma ihtimallerinde dahi, bu nevi 'şikayetçi' elemanların kimseyi zerre kadar etkileyemediğini anlayamıyorlar.



Kafasına ve menfaatlerine göre, bir güneye, bir batıya, bir doğuya dönüveren bir pusulayı, bazen kuzeyi de gösterebilir diye, ciddiye alıp rehber edinir misiniz siz?



Yazıyor ama, etkisi sıfır!

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin