Haklısın da, ikna gücün sıfır
Büyük gazetenin genel yönetmeni, köşe yazarlarının 'hortumcular'la
ilgili yazı yazmamasından yakınıyor.
Hem kendi gazetesinde, hem kendi grubunda, hem de muhtemelen başka
yerlerdekilerin.
Haklı.
Bu 'hortum' meselesi, uzun zamandan beri, arsız bir ticari savaşın
da aracı haline dönüştüğünden, yani 'ilke' olmaktan çoktan
çıktığından, neredeyse bütün gazeteciler 'rehine' konumuna da
düştüğünden, bir 'sessizlik' mevzuu haline geldi.
'Tetikçi' olmak istemeyen 'rehineler' de, mümkün en asil duruşu,
'susmayı' seçiyor.
'Şikayetçi Bey' bu açıdan rahat.
O, 'rehinelik' ile 'rehin alan' coğrafyaları arasındaki ince
çizgiyi çoktan geçmiş.
Ruhunun ve vicdanının rehin düşmesini, bir ganimete çevirmiş. O
yüzden, başkalarını rahatlıkla suçluyor, sessiz kalıyorlar
diye.
* * *
Tahmin ediyorum, sıkıntı şu:
Kendisi her gün yazsa da, hiçbir inandırıcılığı, hiçbir etkisi
olmuyor. Bu, sanıyorum, bir patronun da büyük sıkıntısıdır.
Başının etini yiyordur, 'yaz, yazın, yazsınlar' diye.
Lakin, samimiyetin, sağlamlığın sonucu olan inandırıcılık ve etki
ile ikiyüzlülüğün, fırsatçılığın, ilkesizliğin ikna güçsüzlüğü ve
etkisizliği arasındaki farkı, muhtemelen o da yeniden yeniden
öğrenmektedir.
İhtiras ile itibar arasındaki ters orantı, ne büyük sürprizdir
ama!
'Şikayetçi' inandırıcı değil, çünkü dün Sabah'ta Ergun Babahan'ın,
Milliyet'te Melih Aşık'ın da hatırlattığı fetvalarıyla, bir
zamanlar, 'hortumcu' lafına en büyük muhalefeti kendisi yapmış, en
sıkı serzenişlerde kendisi bulunmuştu.
Devran döndükçe, düşmanlar müttefik, hısımlar hasım oldukça, dönüp
durmaktan, kazı çevirmekten, başı henüz dönmemiş olsa bile, o gözü
dönmüşlüğün kimse üstünde en ufak bir etkisi kalmaz artık.
Çünkü kimse, ne Ankara, ne okurlar, ne kendi hakimiyetindeki
gazeteciler, buna yürekten inanır.
Ankara'daki siyasetçi ya da bürokrat, durmadan kendi grup işlerini
yahut başka grupların vaziyetlerini, kapı kapı kurcalayan, kulis
kulis takip eden birinin, 'gazetecilik' adına gösterdiği sözde
hassasiyeti neden ciddiye alsın, neden samimi ve etkili bulsun
ki.
Okurlar, kamuoyu; iş takipçiliğini çoktan öğrendikleri, yerine göre
'hortumcular' karşısında susan ve susturan, yerine göre celallenen,
ayrım yapan, önceki iktidara yaranmak uğruna rezaletleri görmezden
gelen, Hüsamettin ve Mesut beylerin 'ahbap çavuş' modellerine gık
çıkarmayan, aldığı çeşitli gazlarla, iyi, kötü o tür bir mücadele
veren Tantan'ı kazımaya çalışan birini neden ciddiye alsınlar,
neden 'aman ne de haklı' desinler ki.
Bir iki istisna dışında, kendi yazarları, bu kadim ikiyüzlülüğün
nice misaline, konmayan haberlere, değiştirilen manşetlere, isim
vermeyeyim ama, çıkarılan köşe yazılarına, hatta kovulanlara filan
tanık olmadılar mı? Neden, bırakın kargayı, bir 'bukalemunluk'
tarzını kılavuz kabul etsinler ki.
* * *
Hakikaten, oturup üşenmeden yazmak lazım. Uzun uzun yazmak
lazım.
Yazmalı ki, her birimizi de kuşatan bu ikiyüzlülüğün, bu rehinelik
modelinin sona erebilmesinin umudunu taze tutalım.
Arşivleri yeniden karıştıralım:
Bir reklamcının ofisinde, hortuma koşan banka patronunun etrafında,
reklam bütçesinden alacakları pay için zorla ve gönüllü olarak
sıralananların 'aile fotoğrafı'nı çıkaralım mesela.
Mesela, o banka patronu ile o reklamcının kritik önemde
fotoğrafları geldiğinde koymayanları, koyanları oyanları
hatırlayalım.
Bir cumhurbaşkanının bir başka devlet başkanına, bankacı akrabası
için yazdığı antetli, forslu rica mektubu ellerine geçtiğinde
yayınlamayanların kulaklarını çınlatalım, mesela.
Bir cumhurbaşkanı, hükümetin göz yumduğu yolsuzlukları masaya
getirdiğinde, onu 'kriz yaratıcısı' diye vurmaya çalışanlarla da
hasret giderelim, mesela.
Mesela, hayali ihracat listeleri yayınlarken, içinden iki
siyasetçinin yakınlarının isimlerini silenleri analım.
Çok cesur bazılarının, neden bazı batık bankaların üstüne giderken,
bazılarını neredeyse övüp savunduklarını bir daha görelim,
mesela.
Mesela, mesela, mesela.
* * *
Şimdilik bitirirken, küçük bir tavsiyem olacak:
'Beyefendi, siz susssanız, belki başkaları daha rahat
yazabilecek.'
Ne yazık!
Bir zamanlar, tek bir gazeteyle, ama adam gibi gazetecilik
niyetinin inandırıcılığıyla, kendisinden büyük grupların ve onların
müttefiki gözü dönmüş bir iktidarın karşısında durabilenler, bugün,
ellerindeki onca güçle kimseyi ikna edemiyor.
Ve aynaya bir bakıp da, esas sorunun kendileri, kendi ihtirasları
olduğunu; bazen haklı olma ihtimallerinde dahi, bu nevi 'şikayetçi'
elemanların kimseyi zerre kadar etkileyemediğini
anlayamıyorlar.
Kafasına ve menfaatlerine göre, bir güneye, bir batıya, bir doğuya
dönüveren bir pusulayı, bazen kuzeyi de gösterebilir diye, ciddiye
alıp rehber edinir misiniz siz?
Yazıyor ama, etkisi sıfır!
UMUR TALU´DAN ERTUĞRUL ÖZKÖK´E: HAKLISIN DA İKNA GÜCÜN SIFIR
Ertuğrul Özkök´e bir ´tepki de´ Star yazarı Umur Talu´dan geldi. Talu, ´Şikayetçi Bey´ olarak tanımladığı Ertuğrul Özkök´ü ikna edici bulmadı.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin