Tutuklu belgeselci, gazeteci Kazım Kızıl, avukatları
aracılığıyla Cumhuriyet gazetesine mektup gönderdi. Kızıl,
“Cezaevine girer girmez başladı psikolojik baskılar. ‘Videolarımı
Cumhuriyet’e gönderip göndermediği mi’ sordu bir gardiyan.
Cumhuriyet’in bir ajans olmadığını ancak bazı fotoğraf ve
videolarımı yayımladığını söyledim. Beni baştan aşağı süzdükten
sonra gülümseyerek, ‘eee, Cumhuriyet’e gönderirsen böyle atarlar
seni içeri!’ dedi” diye yazdı. Kızıl, 16 Nisan referandum
sonuçlarının protesto edildiği İzmir Bornova Küçükpark’taki
eylemlerde haber takibi yaptığı sırada gözaltına alınmış, 22
Nisan’da, “Cumhurbaşkanı’na” hakaret iddiasıyla
tutuklanmıştı.
Kızıl Menemen T Tipi Cezaevi’nden Cumhuriyet'e yazdığı mektubunda,
“Bu mektubun ne zaman elinize geçeceğini öngörememekle birlikte,
mektubu yazış tarihim oldukça manidar. 3 Mayıs bugün. Yani Dünya
Basın Özgürlüğü günü... Gazeteci ve cezaevi kelimelerini aynı cümle
içerisinde oldukça sık kullanıldığı çok az ülkeden birinde
yaşamanın doğal bir sonucu bu trajedi. Trajedi yaşayan biziz fakat
yaratan asla. 17 Nisan günü İzmir‘de gerçekleştirilen ve
referandumdaki usulsüzlükleri protesto eden bir eylem de video
çekerken darp edilerek gözaltına alındım. Beş gün gözaltında
tutulduğum emniyette 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu’na muhalefet etmekle suçlandım. İfademin alınmaya bile
gerek görülmediği savcılıktan, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlaması
ve tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edelim. Emniyetten savcılığa
giden süreçte bu suç uygun görüldü sanırım. Diğer taraftan protesto
gösterisi boyunca kurduğum tek cümle önceden kararlaştırdıkları her
hallerinden belli olan iki polis tarafından darp edilerek gözaltına
alındığım sırada sarf ettim ‘ben basınım’ cümlesiydi”
dedi.
‘Aşağılandım’
Tutuklandığı ilk andan itibaren cezaevinde psikolojik baskıya
uğradığını, gazeteci olduğunu ve Cumhurbaşkanı’na hakaretten
tutuklandığını öğrenen gardiyanların sorgusuna maruz kaldığını şu
sözlerle anlattı: “Freelance (serbest) çalıştığımı, çalışmalarımı
bir çok ajansa gönderdiğini söyleyince, bir gardiyan alaycı bir
tavırla soruyor. ‘Cumhuriyet’e de gönderiyordun değil mi?’
Cumhuriyet’in bir ajans olmadığını, bununla birlikte şimdilik bazı
fotoğraf ve videolarımın orda yayımlandığını söylüyorum. Yüzündeki
gülümseyişi daha da büyütüyor gardiyan. ‘Eee Cumhuriyet’e
işte böyle atarlar içeri seni’ dedi.” Kızıl, cezaevi
müdürünün gözleri önünde de kötü muamelenin devam ettiğini
aktardığı mektubunda, “Parmak izlerim alındıktan sonra üç gün
kalacağım tecrit koğuşuna konuluyorum. Beraber gözaltına alınıp
tutuklandığım üç öğrenciyle beraber. Pazartesi günü
komşularımızın belirlenmesi için çıkarıldığınız müdürün önünde de
devam ediyor kötü muamele. ‘Şunun tipine bak’ denilerek
aşağılandım. Odadan Dombra Marşı ile uğurlanıyoruz. Fonda son ses
çıkan Recep Tayyip Erdoğan ezgileriyle...” ifadelerini
kullanıyor.
'Neyse ki içerideyim'
Mektubunda ilk günlerde yaşadığı psikolojik baskıların, kötü
muamelelerin azaldığına dikkat çeken Kızıl, “Bunda dışarıda oluşan
kamaoyu baskısının ve kendisini ziyaret eden CHP’li
milletvekillerinin rolü oldukça fazla. Sizler aracılığıyla, Özgür
Özel’e, Atilla Sertel ve Zeynep Altıok’a, bizleri yalnız bırakmayan
avukatlarımız ve dostlarımıza şükranlarımızı iletmek istiyorum”
ifadelerine yer verdi. Kızık mektubunu “Ben, şimdi ‘Cumhuriyet’e bu
mektubu gönderdim ya, içeri atsalar müstehaktır bana’ diyeceğim ama
neyseki zaten içerdeyim. Yaşasın haber alma özgürlüğü” diye
sonlandırdı.
Tutuklu belgeselci: Neyse ki içerideyim
Tutuklu belgeselci, gazeteci Kazım Kızıl, Cumhuriyet'e mektup gönderdi.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin