Tuna Kiremitçi/VATAN
Nokta
Siz bu satırları okurken, ben artık emekli bir romancı
olacağım.
Roman yazmayacağım. Ya da en azından yazdıklarımı başka kimse
görmeyecek. Hangisinin hasıl olacağını inanın ben de
bilmiyorum.
Ama romanı bırakıyorum. Romanın “bırakılabilen bir şey” olduğunu
şaşkınlıkla görüp hissederek.
***
Roman yazmak benim için bir babayı sürdürme sanatıydı.
Benim bir rahmetli babam vardı. Filibe muhaciri bir ailenin büyük
oğluydu.
İçine kapalı, nahif, açılamayan bir adamdı. Hayatı boyunca yazar
olmak istemiş, olamamıştı.
Yeteneği var mıydı, bilmem. Bilmek de istemem. Ama yazar olmak
isteyip de olamadığı sabittir.
Bu yüzden tek oğlunu her fırsatta yazmaya itmiştir. Ona kalemler
almış, yazı makinesini vermiş, şerit değiştirmesini
öğretmiştir.
Başka babaların uçurtma uçururken falan anlattıklarını o, yazı
makinesi şeridi değiştirirken anlatmıştır.
Oğlu yazar değil de başka şey olmak istediğini söylediğinde el
kaldırmak istemiş, yapamamıştır.
Koca kafalı oğlunu yazı masasına eğilmiş, kelime yontarken hayal
etmekten vazgeçmemiştir hiç.
Hayalleri böyle şeyler olan, garip bir adamdır benim babam. Işıklar
içinde yatsın.
***
Ben önce o okusun diye, sonra da yaşasın diye romanlar yazmışım
meğer.
Ama artık ikisinin de imkânsız olduğunu açık seçik görüyorum.
Romanlarımın doğru anlaşılmasının (en azından ben yaşadığım sürece)
imkânsız olduğunu da görüyorum.
Romanın umurunda mı bilmem ama bırakıyorum romancılığı. Çünkü artık
hazırım babamsız olmaya.
Kamera geri geri gidiyor ve kaç sene once ölmüş babam yavaşça
başlıyor uzaklaşmaya. Gittikçe küçülerek bir noktaya dönüşüyor.
***
Son bir söz de romanlarımın okurlarına: Yıllar boyu hayali
öykülerde gerçek duyguları ve bir mutluluğu paylaştık.
Şahsen hiç unutmayacağım. İnşallah siz de ara sıra
hatırlarsınız.