TULUHAN TEKELİOĞLU: MESLEKTE İLK ZAMANLAR DAHA DUYGUSALDIM, ŞİMDİ RUHUM DAHA SAVAŞÇI

MEDYATAVA RÖPORTAJ- Sabah-Cumartesi röportajlarından tanıdığımız Tuluhan Tekelioğlu, Sayım Çınar’a konuştu. Tekelioğlu, TRT2’de yaptığı programları, beğendiği röportajcıları, Emine Erdoğan’la yaptığı röportajın detaylarını, Ayşe Arman ile Ahmet Tulgar’ı nasıl bulduğunu ve unutamadığı röportaj enstantanelerini anlattı.

Google Haberlere Abone ol
TULUHAN TEKELİOĞLU: MESLEKTE İLK ZAMANLAR DAHA DUYGUSALDIM, ŞİMDİ RUHUM DAHA SAVAŞÇI

Sabah gazetesi eklerindeki röportajlarınızdan tanıyoruz sizi. Her yazı yazanın, her konuşanın röportaj yapacağına inanıyor musunuz? Röportajcı kimdir sizce?


Sabah-Cumartesi röportajlarını yapmaya başlayalı iki sene bile olmadı ama sadık okuyucuları oluştu. Konusu: “Her Şeye Rağmen İkimiz”. Röportajlarım, ilişkiler üzerine düşünen insanların kılavuzu gibi oldu. İnternette takip edenlerin sayısı 12 bini geçmiş. Hepimiz biliyoruz ki aslında toplumsal sıkıntılardan çok, gönül acıları yaralıyor insanları. Bu yüzden en zor soruları, onlarla empati kurmaya çalışarak soruyorum. Röportaj yapmak için merak etmek, hissetmek ve anlamak gerek. Hele de vakit sınırlıysa ve ruhunu size açmasını istediğiniz iki kişiyse. Tekil röportajlar değil bunlar... Yan yana oturuyorlar ve konuşurken birbirlerinden o anda bir şey saklayamıyorlar. Benim için önemli olan hakiki bir şey ortaya çıkarmak. Bunu da ancak alçakgönüllülükle yapabilirim. “Hiçbir oyuncu, oyunun kendisinden daha iddialı olmamalıdır” diye bir söz var. Konsepti belirleyen, soruları soran kişi olarak beni mutlu eden şey, cismimden öte, röportajlarımın konuşulmasıdır.


 


Sizce Türkiye’de en iyi röportajcılara kimleri örnek verebiliriz? En beğendiğiniz ve de beğenmediğiniz özellikleriniz nelerdir?


Neşe Düzel, gençlik yıllarımdan beri “hangi konuyu” gündeme getirecek diye merakla beklediğim bir röportajcıdır. Kiminle röportaj yapacak diye değil... Neşe Düzel hangi gazeteye geçtiyse, okumaya devam ettim. Şimdi de Taraf’ı Neşe Düzel orada diye okuyorum. Türkiye’de iyi röportajcılar var. İlk aklıma gelenler: Ecevit Kılıç, Fatih Türkmenoğlu, Nuriye Akman, Ayşe Arman, Şebnem İyinam, Mine Şenocaklı, Şirin Sever, Sanem Altan.


Beğendiğim özelliğim: Çalışırken yemek yemeyi unutmak! Hiç rejim yapmadım. Beğenmedim özellikler: Aceleciyim, hızlı düşünür, hızlı karar veririm. Arabayı da hızlı kullanıyorum. Daha ciddi şeyler istiyorsanız, bu meslekte ilk zamanlar daha duygusaldım, şimdi ruhum daha savaşçı... Medyada da başka türlü olamazdı herhalde (gülüyor). Arkada ne olursa olsun, ekranda izleyiciyle kurduğum ilişkiyi seviyorum.


 


Bu arada TRT’de yapmış olduğunuz programdan bahseder misiniz? Hem gazetede hem de televizyonda röportajlar yapmanın avantajlarından bahseder misiniz?


Muhabirlikten geliyorum. Gazeteciliğe Paris’te Gökşin Sipahioğlu’nun SİPA Press’inde başladım. Fransa’dan Aktüel dergisine röportajlar yolluyordum. Türkiye’ye geldikten sonra 7 sene Hürriyet gazetesinde çalıştım. Neyyire Özkan’ın ekibindeydim. Ondan çok şey öğrendim. Hatta televizyoncu olmama katkısı büyüktür. Şansım, gazeteciliği televizyonda sürdürüyor olmak. Yıllardır canlı yayın yapıyorum. Aslında TV röportajcılığı daha riskli. Her an konuğunuzun konsantrasyonunu bozacak bir şey olabilir. İnsanları canlı yayında konuşturabilmek hüner ister. Bu yaz, lavanta kokuları arasında dünyanın en güzel manzaralı stüdyosundan her akşam yayın yaptım. TRT 2’nin “Boğaziçi’nden”i beni mutlu eden programlardan biri oldu. Eylül sonuna kadar devam ediyoruz.


 


Türk basınında daha çok Ayşe Arman tarzı röportajcılığı mı yoksa bir zamanlar Milliyet gazetesinde röportaj yapan Ahmet Tulgar röportajcılığını mı benimsiyorsunuz?


İkisinin de röportajlarını beğenirim. Ayşe Arman çalışkandır. Ahmet Tulgar’ın kelime oyunları hoşuma gider, entelektüel bir derinlik de vardır. Ne yazık ki röportajlarını okuyamıyoruz artık. Benim röportajlarım aynı anda iki kişiyle konuşarak ortaya çıkan röportajlar. Bir konsept oluşturdum. Tuttu, devam ediyorum. Konu hep aynı, ama çiftler apayrı. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve eşinden, Sinan Çetin ve eşi Rebekka’ya, yazar Ahmet Ümit ve karısından Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve eşine kadar her kesimden, her sosyal görüşten çiftle konuşuyorum. Çift sayısı 60’ı geçti. Yakında hepsini bir arada göreceksiniz. Kitap oluyor.  


 


Sabah eklerde düzenli söyleşiler yapmaya devam ediyorsunuz. Ünlü çiftler, ünlü aşklar denildiğinde aklınıza kimler geliyor? Türkiye dışında yaşayan böyle bir çiftle söyleşi yapmayı düşündünüz mü?


Camille Claudel ve Rodin aşkı ne dramatik. Ne yazık ki Camille sadece Rodin’in sevgilisi ve öğrencisi olarak tarihe geçti. Oysa onun kadar büyük bir heykeltıraştı. Rodin’le olan aşkını deliliğe dönüşecek kadar tutkulu yaşamış ve hayatını akıl hastanesinde tamamlamış bir kadın. Frida Kahlo-Diego Rivera, Elsa ile Aragon aşkı ilk aklıma gelenler. Hepsinde acı çok ama pişmanlık yok... Türkiye dışında Nicholas Sarkozy ve Carla Bruni’yi merak ediyorum. Şimdiden böyle bir talepte bulundum bile.


 


Röportaj yaptığınız isimleri nasıl seçiyorsunuz? Şu ana kadar sizi etkileyen ve de unutamadığınız bir röportajınızdan bahseder misiniz?


Bu kadar uzun süreceğini düşünerek başlamadım bu röportajlara. İnsanların okumaktan zevk alacağı, merak edeceği çiftleri seçiyorum. Beni etkileyen o kadar çok enstantane var ki. Mesela Cemil Çiçek’in duygusallığına şahit oldum. Yanımda gözyaşlarını tutamadı, ağladı. Mehmet Ali Talat begonvillerin içinde aşka gelip eşi Oya Talat’ı kendine çekip dudağından öptü. Meral Tamer ve Osman Ulagay, okuyucudan 25 yıldır gizli tuttukları ilişkilerini ilk kez anlatırken mahcubiyetle kahkahalar arasında gidip geldiler. Özleyiş Topbaş, kocası için “Kadir o kadar düzenlidir ki, her sabah yatağını bile toplar” dediğinde çok şaşırdım. Ahmet Ümit mutfakta harikalar yaratıyor; mercimekli köftesi muhteşem.


 


Sevgi dolu, aşk dolu söyleşi yapmanızı neye bağlıyorsunuz? Aşkı kaybetmekten delice korkan insanların çokluğunu neye bağlıyorsunuz?


Bir kere sevgi dolu aşk söyleşileri yapmıyorum. Konuşmayı kabul edenlerin hiçbiri kusursuz ilişki yaşamıyor. Bunu da itiraf ediyorlar. Hiçbir ilişki duru bir su şeffaflığında değil! Birbirlerine ilk kez itiraflar ettikleri şeyler olabiliyor. Mesela yazar Hamdi Koç karısının dördüncü sevgilisiymiş. Bunu karısından 18 sene sonra ilk kez duydu. Evlerinden çıktığımda arkamdan kavga mı ediyorlar, yoksa birbirlerine şefkatle mi sarılıyorlar merak ediyorum... Beraberliklerde sevgisi fazla olan daha çok yaralanıp üzülüyor. Aşkı kaybetmekten delice korkanlar, korkmaya devam etsinler, çünkü aşk bitiyor bir gün.


 


Aşk, bütün kapıları açan bir anahtar gibi öyle değil mi? Sevgi dolu söyleşiler yaparak aşkı diriltiyor musunuz yoksa aşkı öldürüyor musunuz?


Bütün kapıları açan anahtar duygu aşk değil, inanın. Devam eden her ilişkinin ayrı bir anahtar duygusu var. Bu, kavga etmeyi sevmek bile olabiliyor. Sohbet sırasında kavga etmeye başlayan çiftler de gördüm. Hatta röportajımın giriş bölümünde evlerinde hissettiğim havayı mutlaka yazıyorum. Her defasında keşke yanımda kamera da olsaydı diyorum. Bazen uzun sessizlikler, bazen kahkahalar, bazen öyle tuhaf itiraf anları yaşanıyor ki “keşke kameraya çekseydim” diyorum.


 


Aşk üzerine yaptığınız söyleşiler her zaman dikkat çekiyor. Saplantılı olduğunuz yazarlardan bahseder misiniz?


Marquez’e hayranım. “Kolera Günleri’nde Aşk” favori romanım. “Artık yazmayı bırakıyorum” dediği gün benim için zevkli bir roman okuma döneminin kapandığını düşündüm. Ne tuhaf Michael Jackson öldüğünde de aynı şeyi hissettim.


 


Yaptığınız röportajlarda hangi soruları sormakta zorlanıyorsunuz? Sizi diğer röportajcılardan ayıran en temel özellik nedir?


Çok mahremlerine girmemeye özen gösteriyorum. Ama konuşmak isterlerse, devam ediyorum. Diğer röportajcılardan farkım, freelance yazar olmam! İki senedir her cumartesi bu röportajları zevkle yapıyorum. Yazma aşamasının beni dinginleştiren bir yanı da var. Bunu seviyorum.


 


Sabah gazetesinde daha çok kimleri kendinize yakın buluyorsunuz?


Umur Talu’yu mutlaka okurum. Haşmet Babaoğlu’nun yazılarını seviyorum. İyi gözlemci. Kadınlarla ilgili bir sergim var Mart ayında. Ona soracağım çok şey olacak. Mehmet Barlas’ı mutlaka okuyorum. Sabah’ta yazmıyor ama güne mutlaka Hasan Cemal’i okuyarak başlarım. Metin Sever’in Pazar yazılarını beğeniyorum; Meliha Okur’u ve Şirin Sever’i de. Sabah gazetesinin çok iyi fotoğrafçıları var. Erkan Sevenler, Kutup Dalgakıran ve diğer arkadaşlarla bazen röportaj çekimlerimiz uzun saatler alabiliyor. Harika fotoğraflar çıkıyor ortaya.


Ekler, gazeteye oksijen sağlayan hayat damarları bence. Kültür-sanat haberleri de artık eklere kaydı. Şehir insanı, yaratıcılığını eklerde konuşturan gazetelere daha çok rağbet ediyor diye düşünüyorum. Gündemi, köşe yazarlarını zaten internetten takip edebiliyorsunuz. Bir gazeteyi özellikli kılan, güçlü köşe yazarları kadar, güçlü ekleridir aynı zamanda. Gazeteleri internetten takip eden ciddi bir okur kitlesi var artık. Gazeteleri ben de internetten okuyorum. Okur sayısını hesaplarken artık interneti de hesaba katmak şart.


 


Sizin yıllar önce Emine Erdoğan ile yaptığınız röportaj çok dikkatleri çekmişti. Bu röportajdan geriye ne kaldı?


Emine Erdoğan zeki biri. Bir tarafı dominant, bir tarafı çok duygusal. İlişkide sevgiyi uzun süreli tutan o anahtar duygu nedir diye sorduğumda cevabı şöyle olmuştu: “Fedakarlık yapmak, aile olmayı bilmek ve aile değerlerine önem vermek.” Şimdi en çok istediğim şey, Başbakan ve eşiyle “her şeye rağmen ikimiz” röportajını yapabilmek. Resmi başvurumu aylar öne yaptım. Evet demelerin, bekliyorum. Sırada Sarkozy ve Carla Bruni var.


 



 


SAYIM ÇINAR


Sayimc@superonline.com


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin