TAZE EVLİLERDEN ORTAK RÖPORTAJ: 'HER ŞEY ZANZİBAR'DA BAŞLADI'

Radikal gazetesinden Berrin Karakaş'a birlikte röportaj veren Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı, tanışmalarından evliliklerine kadar özel hayatlarıyla ilgili pek çok soruya yanıt verdiler...

Google Haberlere Abone ol
TAZE EVLİLERDEN ORTAK RÖPORTAJ: 'HER ŞEY ZANZİBAR'DA BAŞLADI'


 


 


Berrin Karakaş/Radikal


Bir nikah bir cenaze


Gazeteci Nagehan Alçı-Rasim Ozan Kütahyalı evliliğini Kütahyalı'nın Taraf gazetesindeki köşesinden öğrendik. "Yazarımız yıldırım nikahı sebebiyle yazısını yetiştirememiştir" yazıyordu . Alçı'nın babası kanserdi ve nikah hastanede kıyıldı. Sonrası; "bir nikah-bir cenaze..."


Nasıl başladı ilişkiniz?
Nagehan Alçı: İki yıldır meslekten tanışıyorduk ve iyi arkadaştık. Birlikte bir iş seyahati için Tanzanya’ya gittik. Orada bir anda dönüştü ilişkimiz. Kadın-erkek ilişkisine dönüştükten sonra da herhangi bir şey olmadığını, ciddi bir şey olduğunu ilk günden biliyorduk. 

Arkadaşlık sürecinde yok muydu bir çekim?
Rasim Ozan Kütahyalı: Her şey Zanzibar’da başladı. Ne hissediyorsam söyledim Nagehan’a. Bazı şeyler yıldırım gibi geldi. Üstünü örtmeye çalıştık orada aslında.
N:A: Biz de anlamadık ki. Şaşı bak şaşır gibi. Bir bakıyorsun aslında yanı başındaymış aradığın. Arkadaşken güzel sohbet ediyorduk, ortak arkadaşlarımız vardı ama aklımın ucundan geçmiyordu böylesi.
R.O.K: İlk seferde flört zamanı dışarı bile çıkmıyorduk görülmesin diye…
N.A: Dedikodu olmasın diye bir süre afişe etmeyelim dedik ama sonra saklanacak bir şey olmadığı için insan içine çıkmaya başladık. 

Siz adapte oldunuz mu?
R.O.K: Ben Nagehan’la olduğum zaman önümü çok açık, ferah hissediyorum. Okyanus yolculuğuna beraber çıkılmış gibi. Bazı ilişkilerde kendini küvette, bazılarında havuzda, bazılarında okyanusta hissedersin. Okyanusta hissettiğin şey aşktır. Nagehan’ da bunu hissettim ben. 

Sizde nasıl bir metafordur Rasim Ozan Kütahyalı?
N.A: Ben de gözümü kapattığımda kendimi ılık, hafif akıntılı bir yerde hissediyorum. Gözümü kapatabileceğim, güvenebileceğim biri. Altı ay süren bir ilişki evlenmek için kısa bir zaman gibi gözükebilir ama her günü istisnasız birlikte geçirdik ve hiç sıkılmadık.
R:O:K: Modern zamanlarda defalarca test ediliyor ilişki. Kavgalar ediliyor, birbirlerini kırabiliyor insanlar…
N.A: Biz de kavga ediyoruz.
R.O.K: Tartışılıyor tabii. Bir fikrin karşı karşıya gelip çarpışması olumlu bir şeydir. Teletubbies gibi “Mutlu oluyoruz” diye dolanmanın anlamı yok. Mühim olan karşıdakini beslemek. Nagehan beni besliyor, güçlendiriyor.
N.A: Modern zamanlarda çiftler herkesin ayrı dünyası olmalı, zamanlar ayrı ayrı geçirilmeli, sağlıklı ilişki anca böyle kurulabilir diye kendi kendilerini kandırıyorlar. Bunların hepsinin abuk sabuk uydurmalar olduğunu gördüm Rasim’le ilişkimde. Kendi dünyanı bozmadan bir dünyaya her şeyi sığdırabiliyorsun. Yanındaki hayatta birlikte yürüdüğün bir parçan haline geliyor. Bunu da genelde “Yapışık çiftler gibi” diyerek aşağılıyorlar. Eskiden biz de öyleydik belki, ama günlerce bu evden çıkmadan yaşadık, yaşayabiliyoruz.
R.O.K: İnsan hayatında her zaman birileri boşluk doldurur. Kankam dediğiniz insanla iki gün sonra düşman olabilirsiniz. İçi boş. İlişkide de öyle. Geldiği zaman boşluk doldurur ama gittiği zaman boşluğu doldurulmayan insan önemli. Nagehan’la benim hissettiğim şey bu. Zaten böyle hissediyorsa evlenir insan. 

“Rasim’in karısı” 

Aynı meslekten olmak sorun yaratmıyor mu?

N.A: Bununla da ilgili bir mit var etrafta, farklı olursa meslekler daha iyi olur gibi. Bence iyi bir şey aynı işi yapmak. Biz aşağı yukarı aynı şeyleri konuşuyoruz. Rasim dikkatli bir izleyicim, bana eleştiri de yapıyor, içerik katkısı da sağlıyor. Ben de aynı şekilde. Bu çok önemli bir avantaj. 

Kıskançlıklar yaşanmıyor mu?
R.O.K: Benim öyle hırslarım yok ama bir dezavantaj olabilir. Türkiye’de çok cemaatçi bir algılama olduğu için.
N.A: Genelde bana oluyor. Kadınsan bunun arkasında bir erkek vardır diye düşünülüyor. 10 yıldır gazetecilik yapıyordum, Rasim’den sonra gelmeye başladı bu eleştiriler. Bana “Rasim’in sevgilisi” diyorlardı. Bizi birbirimize kırdırmaya çalışıyorlar ama şimdilik o oyunlara gelmedik
R.O.K: Çok maço, erkek egemen bir düzen var Türk medyasında. Nagehan bir şey yazdığı zaman onun arkasında ben varmışım gibi. Bu çok ilkel bir bakış. Bunu Fatih Altaylı da yaptı, benim gazetemden Yıldıray da yaptı…
N.A: Ben yazı yazıyorum, benim yazımı beğenmediyse Rasim’e mesaj atıyor, beni muhatap almıyor.
R.O.K: Bu çok komik bir tavır. Nagehan benden çok önce Türk medyasındaydı. Ben hiçbir zaman gazeteci olduğumu iddia etmedim. Paraşütle inmiş bir adamım. 

Zamanla birbirinize benzemeniz gibi bir durum da mümkün müdür?
R.O.K: Nagehan ayrı, ben ayrı bir adamım. Tarzlar farklı. Bir sürü konuda etkileşiyoruz tabii. Belli entelektüel konular, sanat vs üzerine konuşmak besliyor insanı. Ben ev içinde siyaset konuşmayı çok sevmiyorum.
N.A: Rasim daha tırnak içinde harbi, delikanlı bir ağızda konuşuyor. Ben pek politik değilimdir aklıma geleni söylerim ama kelimelerim farklı.
R.O.K: Nagehan Batılı bir kadındır. Konuşma tarzı, bakış açısı… Bakkal Hasan amca bana daha çok hitap eder. Sokakta beni en çok sevenler, elitlerin küçümsediği insanlardır. Ben “Steril hijyenik dilin var” diye eleştiri yaparım Nagehan’a. O da “Sen Oktay Ekşi olayındaki gibi aşırı tepkiler veriyorsun” der. 

Birlikte bir TV programı da yaparsınız belki…
N.A: İyi olmaz bence. Karı koca göze sokmaya gerek yok. Bir de Rasim’le program yapamam. Buna laf yetiştirilmez “Car car car.” Ama programda öyle. Evde uysal.
R.O.K: Evde patron Nagehan.
N.A: Yok canım. Demokratik bir evlilik. Patron matron yok… 

Hiç ölmeyecekmiş gibi…
Nagehan Alçı için babası kahramanı. Sizin nasıl babanızla aranız?
R.O.K: Siyasi görüşlerimiz farklıydı. İzmir’de, geldiğimiz sosyal çevrede Taraf gazetesi küfür sembolüdür. Onun için Taraf’ta yazmaya başladığımda kimseye söylemediler. “Penthouse’da mı yazıyorum nedir?” dedim. Hep çatışmalar oldu ama her zaman iyi ilişkilerimi korudum. 

Sizin ailenizin laiklik seviyesi nasıldı? Ne düşünüyordu sizinkiler Rasim Ozan Kütahyalı ve yazıları hakkında?
N.A: Babam inanılmaz demokrat bir insandı. Etiketlerden ziyade kim ne yapıyor diye bakıp sorgulayan bir adamdı. Başbakan’la ilgili “Türkiye’nin ilk gerçek başbakanı” dedi ki, muhafazakar bir çevresi de yok ailemin. Amcam eskiden CHP Belediye Başkanı’ydı. Son dönemlerinde tanıdı babam Rasim’i. Arkadaş olduğumuz zamanlarda kitabını götürmüştüm okusun diye. Onun üzerine TV programlarını seyretmeye başladılar. Benim tonuma alıştıkları için çok sert geldi tabii. 

“Bu adam TV’de böyleyse kızımıza neler yapar kim bilir?” diye düşünmüşler midir?
N.A: Tanıyınca çok sevdiler. O tonu aştıktan sonra, söyledikleriyle ilgilendiler. Babam Rasim’in söylediklerinin hepsinin altına imza atacak bir insandı. 

Vefatından önce babanızın kitabını yayımlattınız. Neler yazardı babanız?
N.A: Babam avukattı ama mesleğini yapmadı. Yıllarca küçük ölçekli aile işlerini götürdü. İçinde hep yazar olmak, aslında gazeteci olmak kalmıştı. Yıllarca yazdığı denemeleri, hikayeleri kendi kendine bastırmıştı. Rasim’e anlattığında bunu, Rasim önayak oldu ve tanıdığımız bir yayınevini aradık, hemen bastılar. Babam son zamanlarımda bana çok güzel bir şey yaşattınız diye hep söyledi bunu. 

Babanızın hastalığı boyunca birlikteydiniz, ölmeden kısa zaman önce hastanede evlendiniz. Bunlar da sağlamlaştırmıştır bir şeyleri kuşkusuz.
N.A: Evet çok önemli. Bugünkü ilişkilerde hep tüketim üzerine her şey. Biz de zor günlerde kötü bir şeyi paylaştık. Son üç buçuk aydır çok iyi şeyler olmadı. Çoğu zamanımız hastanede geçti.
R.O.K: Çok duygusal ve içimize sinen bir törenle evlendik. En kötü, en stresli anlarda bile birlikte mutlu olabiliyorsanız bitmiş demektir. O sürece sıkıntılı diyoruz ama babamın kaybı dışında hiçbir sıkıntı hissetmedim. Onu yaşamak, onun direnci bana çok şeyler öğretti. Biz bugün hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bir insan modeli olduk. Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki “Her insan bir gün ölümü tadacaktır” yazısından ötürü bile insanlar çıldırdı “Görmek istemiyoruz” diye. 

Abdullah Gül de aradı sizi hastanede. Neler konuştunuz telefonda?
N.A: Kitabı Abdullah beye de göndermiştim. Telefonda beğendiğini, böyle aile kitaplarını sevdiğini söyledi. Babamla konuşmak istedi ama bir gün önce yoğun bakımda uyutmuşlardı babamı. Çok da güzel bir çiçek göndermiş. Babamın yanına gittim, bunları söyledim ama doktorların söylediğine göre duymadı, bilinci kapalıydı. 

Söz konusu kanser olunca biraz daha alıştırıyor mu insan kendisini ölüme?
N.A: Öyle diyorduk ama bu işin alışması olmuyormuş. “Olamaz” diye isyan etmiyorsun sadece. Ama alışmıyorsun.
R.O.K: Bu süreçte insan sağlığı üzerinden çok berbat bir çarkın döndüğünü de öğrendik. Bir sömürü düzeni. Modern tıpla vicdan arasında hiçbir bağ kalmamış. Bu en lüks hastaneler için de geçerli. Burada doktorların isyan etmesi lazım.
N.A: Hatta lüks hastanelerde daha da beter durum. “Bu hastayı nasıl yolabiliriz” mantığı hakim. Abuk, subuk, insanın canını hiçe sayan, faturayı kabartmak için yapılan uygulamalar. 

Boğaz’a kapatılmış kadınlar
Az önce hırslardan konuşuyorduk. Gazetecilik de belli bir hırs gerektiriyor aslında. Özellikle Rasim Ozan Kütahyalı’nın yükselişi hayli hızlı oldu.
R.O.K: 2003’te bu halimle çıksam hiçbir TV’ye çıkamazdım. Artık hakkı yenmiş insanlar bazı noktalarda bazı şeyler söyleyebiliyorlar. Beş on sene evvel düşünülmeyecek şeyler oluyor Türkiye’de, bir normalleşme süreci yaşanıyor. Ben de bu sürece denk geldim. İnsanların bana gelen talepleri “Yüreğimizi soğutuyorsun” şeklinde. Liseden itibaren haksızlığa uğrayan insanları görünce kudurur birinin söylemesi lazım derdim.
N.A: Adaletsizliğe karşı isyan duygusu Rasim’inki. Bazıları TV’de dikkat çekmek için ayarlanmış bir ton üslup diyor ama bireysel anlamda da aynı sertlikte isyan ediyor. Aile içinde de öyle. Kariyerist bir şey değil. Çocukluğundan beri öyleymiş. Annesi de anlatıyor. 

Sizi neler öfkelendiriyor?
N.A: Bu toplumun bu kadar erkek kayırmacı olması. Bunlar ayağa kaldırıyor benim öfkemi.
En büyük baskı Türkiye’de kadın üzerinde. En zengin işadamlarının karıları üzerinde de. Geçenlerde Türkiye’nin sayılı zengin işadamlarından birinin karısıyla sohbet ediyorduk. Eskiden ne kadar başarılı bir borsacı olduğunu şimdi seve seve kocası için işini bıraktığını anlatıp Rasim’in başarısının sırrını sordu. Kadınların kafası erkek üzerinden bir başarı manyaklığında. “Benim erkeğim başarılı olsun” deyip kendini çöpe atıyor. Bu her kadında var. Papermoon’da oturan adamların karılarında da var. Boğaz’a, yalılara kapanmış kadınlar var bu ülkede.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin