Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda hazırladığı iddia edilen 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' yayınlandıktan sonra belgenin gerçek olup olmadığı tartışmaları Türkiye'nin gündemine oturdu.
Taraf Gazetesi’nin yayımladığı dört sayfalık plan özetle şöyle:
* Ergenekon adı altında, emekli ve muvazzaf askeri personel
lekelenmektedir.
* Laik düzeni yıkmak isteyen AKP hükümeti ve Gülen Grubu’nun
faaliyetlerine son vermek için çalışılacak.
* Işık Evleri’nde silah ve mühimmat bulunması sağlanarak Gülen
cemaatinin silahlı terör örgütü olarak yargılanması sağlanacak.
* Hükümet içerisinde görüş ayrılıkları ve bölünmüşlük yaşanıyormuş
intibaı yaratılacak.
* İnternetteki ses kayıtları irticacılar tarafından yayımlanmış
gibi gösterilecek.
* Milliyetçi partilerin tabanları genişletilerek AKP
zayıflatılacak.
İşte akla gelen üç senaryo
ERTUĞRUL MAVİOĞLU'nun derlediği senaryo
1) Yayımlanan belge gerçek çünkü...
Belgenin Genelkurmay'da hazırlanmadığı açıklamaları tatmin edici değil. Birinci nedeni, TSK'nın 'darbe ve darbe girişimi' geçmişi. Belgede imzası olan albayın çalıştığı bölümün görev alanında 'sahte belge üretmek' de var
‘AKP ve Fethullah Gülen cemaatini yıpratma belgesi’ gerçek mi sahte mi? Henüz belli değil. Ama iki duruma göre de senaryolar var. ‘En vahim’ senaryo: Belge gerçek, Türkiye bunun örneklerini daha önce çok gördü. ‘Vahim’ senaryo: Belge sahte: Gülen cemaati kendine yönelik operasyona karşı hazırladı. Senaryo 3: Ordunun hükümet ile yakınlaşmasından rahatsız olan ulusalcılar yaptı.
İSTANBUL - Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nda hazırladığı iddia
edilen ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’, 12 Haziran’da Taraf
Gazetesi’nde yayımlandıktan sonra, Ergenekon soruşturmasıyla
başlayan kutuplaşma daha da derinleşirken, Nisan 2009 tarihli bu
belgenin gerçek olma ihtimali, ‘darbe’ kaygılarını
güncelleştirdi.
Söz konusu belgenin küpürlerinin yer aldığı ve ‘AKP ve Gülen’i
Bitirme Planı’ başlığıyla verilen haberde, Genelkurmay Harekât
Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü’nde
‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ adı altında bir çalışma
yapıldığı, belgenin altında 3. Bilgi Destek Şube Müdürü Deniz
Kurmay Albay Dursun Çiçek’in paraf ve imzasının bulunduğu iddia
ediliyordu.
İddiaların doğrudan muhatabı olan TSK üç gün bekledi ve ilk
açıklama Askeri Savcılık’tan geldi. Askeri Savcılığın verdiği
bilgide, “Askeri Savcılığımızca olayla ilgili olarak yapılan
soruşturmada şu ana kadar elde edilen deliller
değerlendirildiğinde, ele geçirildiği iddia edilen belgenin
Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına
ilişkin bir kanaate varılmıştır” deniliyordu. Askeri Savcılık
açıklamasında, belge üzerinde gerekli kriminal incelemeden sonra
“kesin bir kanaate varılmasının mümkün olacağı” da vurgulanıyordu.
Aynı gün içinde Genelkurmay da yazılı bir açıklama yaptı.
Genelkurmay açıklamasında, Askeri Savcılığın dile getirdiği kanaate
vurgu yapıldıktan sonra, “Belgenin doğruluğu ispat edilirse,
sorumluların yasalar çerçevesinde yargı makamları tarafından
cezalandırılacağına ilişkin güvencemiz tamdır. Eğer belge sahte
ise, Türk Silahlı Kuvvetleri, bunun kimler tarafından ve ne amaçla
hazırlandığının ortaya çıkarılmasının da sonuna kadar takipçisi
olacaktır” deniliyordu.
Ama diğer yandan kendinden çok emin görünen bu açıklamaların tatmin
edici olmaktan uzak oluşunun çok önemli nedenleri vardı:
BU KAÇINCI DARBE BELGESİ: 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerini yapan, 28 Şubat postmodern darbesinin altında imzası olan, 27 Nisan’da e-muhtıra yayımlayan TSK’nın darbe ve darbe girişimine ilişkin geçmişinde o kadar fazla vukuat var ki, darbe hazırlığı niteliği taşıyan belgelerin TSK’ya ait olabileceğine dair kuşkular, ister istemez karşılığını buluyor. Üstelik hazırlık aşamasında kalan askeri müdahale girişimleri de var. Bunlardan ilkini Nokta dergisi ortaya çıkardı. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu Ergenekon savcıları tarafından da artık sabit görülen ‘Darbe Günlükleri’ydi. Bu günlükler sayesinde 2003 - 2004 yıllarında hazırlanan ‘Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz’ adlı darbe girişimleri deşifre oldu. İkincisini Radikal manşetten duyurdu. Ergenekon 1. iddianame eklerinde yer alan, MGK toplantıları öncesinde komutanların kendi aralarındaki ‘darbe hazırlıklarına ilişkin değerlendirmeleri’ en az ‘Darbe Günlükleri’ kadar vahimdi. Üçüncüsünden Ergenekon 2. iddianamesi sayesinde herkes haberdar oldu. Yeni bulunan belgeye göre askerler boş durmamışlar, ‘Eldiven’ adlı bir başka darbe çalışması daha yürütmüşler ancak başarılı olamamışlardı. Belgenin sahte olduğu iddialarını boşa çıkaran en önemli ayrıntı, Nisan 2009 tarihli ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın daha önce ortaya çıkmış TSK kaynaklı darbe belgeleriyle aynı mantığın ürünü olduğu gerçeğiydi.
SORUŞTURMA ÖRTBAS EDİLİYOR: Ergenekon savcılarının söz konusu belgeyi kaleme aldığı ve altında imzasının olduğu belirtilen Albay Dursun Çiçek’i sorgulayacaklarını açıkladıktan sonra “Askeri Savcılık sorgulamış, bizim sorgulamamıza gerek yok” şeklinde ikinci bir açıklama yapmaları,üzerlerinde baskı kurulduğu ve soruşturmanın örtbas edilebileceği ihtimalini öne çıkardı. Zira suçlanan Genelkurmay ve Genelkurmay’da çalışan bir subay olduğu halde soruşturmanın sicili Genelkurmay’ın elinde olan Askeri Savcılık tarafından yürütülmesi son derece vahim olarak görülüyordu.
ASLI GENELKURMAY’DA OLABİLİR : Şu an Askeri Savcılık tarafından üzerinde kriminal inceleme yapıldığı söylenen belge, fotokopi ya da PDF formatında. Yani Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının bulunduğu belge ortada yok. Uzmanlara göre, belgenin kopyası üzerinden yapılabilecek kriminal bir incelemenin sonuç vermesi mümkün değil. Albay Çiçek’in hazırladığı bu belgenin orjinalinin Genelkurmay’a göndermiş olması önemli bir olasılık. Dolayısıyla Genelkurmay ortaya çıkarmadıkça belgenin aslını kimse göremez.
NEREDE ÜRETİLDİĞİ BULUNMALI: Belgenin sahteliği ya da
gerçekliğinden öte, nerede üretilmiş olduğu çok daha büyük bir
öneme sahip. Zira Albay Çiçek’in görev yaptığı Genelkurmay Harekât
Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’nin psikolojik harp yöntemlerini
kullandığı biliniyor. Yani Çiçek’in görevleri arasında psikolojik
harbin gerektirdiği her türlü yalan bilgi ve sahte belge üretmek de
var.
Eğer belge word formatında dijital ortamda üretilmişse, hangi
bilgisayardan çıktığını belirlemek mümkün. Ancak bunun da kesinliği
yok çünkü geliştirilen yazılımlar sayesinde belgenin üretildiği
bilgisayar ve kullanılan yazılımla ilgili bilgileri değiştirmek de
mümkün.
EMİR KOMUTA İÇİNDE Mİ?: Belge Genelkurmay’da üretilmişse en ürkütücü ihtimal, belgenin bizzat Genelkurmay Başkanı’nın talimatıyla hazırlanmış olması. Bu doğrudan darbe girişimi anlamına geliyor. Belge emir komuta zinciri dışında, yani “rahatsız genç subaylar” tarafından hazırlanmışsa iki farklı senaryo söz konusu. Bunlardan birincisi, laikliği koruma saikiyle AKP’yi ve Milli Eğitim’den Emniyet’e, üniversitelerden yargı kurumlarına kadar yayılan, ordu içinde bile gizli örgütlenmelerde bulunan Fethullah Gülen cemaatini durdurmanın tek yolunun sivilleri uzaklaştırmak olduğuna inanan subaylar ikna ettikleri bazı üst düzey komutanları da yanlarına alarak bir darbe hazırlığı içine girmiş olabilirler. Bu durumda öncelikli görev “Ordu demokrasiye karşı unsurları kendi içinde barındırmaz” sözü veren Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a düşüyor. İkincisi, bazı “rahatsız genç subaylar”, görünüşte AKP hükümetine ve Fethullah Gülen cemaatine karşı olan ama gerçekte asıl hesabı bulanık suda balık avlamak olan bazı güçler tarafından manüpüle edilmiş olabilir. İstihbaratçıların ‘sahte bayrak’ diye adlandırdığı böylesi oluşumların gazıyla bu belge hazırlanmış ve sızdırılmış olabilir. Bu ihtimal söz konusuysa, gaza gelenler kadar kimlerin gaza getirdiği de soruşturmanın önemli bir ayağını oluşturur.
TİMUR SOYKAN'ın derlediği senaryo
2) Belge sahteyse olağan şüpheli: Fethullah Gülen cemaati
TSK'ya sızan Fethullah Gülen cemaati kendine yönelik başlayan Işıkevleri operasyonunu engellemek için sahte belgeyi hazırladı.
‘AKP ve Fethullah Gülen’i yıpratma belgesinin sahte olduğu iddiasında iki senaryo ve iki zanlı var. Senaryolardan biri belgenin polis içinde örgütlendiği öne sürülen Gülen cemaati tarafından hazırlanmış olması. Bu senaryonun dayanağı olabilecek olay ise Kayseri’de başladı. İlk başlarda birbirinden bağımsız görünen gelişmeler bir araya getirildiğinde bu senaryonun gerçekliğine pek çok kişiyi inandıracak bir olaylar bütünü oluştu. İkinci zanlı ise ordu ile hükümetin yakınlaşmasından rahatsız olan ulusalcı unsurlar...
Başlangıç
‘Belgenin sahte’ olduğu iddialarının merkezinde ‘Fethullah Gülen
cemaati tarafından hazırlandığı varsayımı yer alıyor. Türk Silahlı
Kuvvetleri’yle Gülen cemaati arasındaki gerilim yıllardır her
Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) gündeme geliyor. Çok sayıda asker
Fethullahçı olduğu gerekçesiyle onlarca yıldır askerlikten atıldı.
Bu Fethullah’ın asker içinde örgütlenmekte, askerin ise içinde
barındırmamaktaki kararlılığının göstergesiydi.
Ancak ‘askeri sahte belge’ konusunda Gülen cemaatini sabıkalı kılan
bir olay da yaşanmıştı:
3 Mart 2009 tarihinde Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezi ile 12.
Hava Ulaştırma Üs Komutanlığı’nda görev yapan Astsubay Ali Balta,
Orhan Güleç ve İsmail Dağ gözaltına alındı. Bu askerlerin neden
gözaltına alındığı uzun süre kamuoyuna açıklanmazken İslamcı bazı
yayın organlarının olaya gösterdiği yakın ilgi dikkat çekiyordu.
Vakit, Zaman gibi bazı gazeteler ve İslamcı internet siteleri, üç
astsubayın Kayseri’de gözaltına alındıktan sonra Ankara’ya
getirildiğini ve sorgulandığını duyururken gözaltı nedeninin
bilinmediğini belirtiyorlardı. Vakit gazetesindeki 18 Mart 2009
tarihli haberde askerlerin uzmanlar tarafından hipnotize edilerek
ve işkence yapılarak ifadelerinin alındığı öne sürüldü. Bugün ve
Zaman gazetelerinde benzer yayınlar vardı. Aynı tarihlerde Bugün ve
Zaman gazetelerindeki haberlerde ise askerlerin avukatlarıyla uzun
süre görüştürülmediği, yasadışı bir şekilde gözaltında tutuldukları
öne sürülüyordu. Bu yayın organlarının neden bu olayla bu kadar
yakından ilgilendikleri daha sonra ortaya çıkacaktı.
Askeri savcı hedefte
Bu sırada 12 Mart 2009 tarihinde Taraf gazetesinin sürmanşetinde Karargâhevleri soruşturmasını yürüten Askeri Savcı Hava Hâkim Yüzbaşı Mehmet Çelik hakkında haberler yayımlanmaya başladı. ‘Dünyanın en zengin askeri savcısı’ başlıklı haberde Mehmet Çelik’in malvarlığının fazlalığı vurgulanıyordu. Askeri savcı hakkındaki yayınlar birkaç gün sürdü. Daha sonra savcının ailesinin zengin olduğu anlaşılacaktı. Askeri savcıya yönelik neden böyle haberler hazırlandığı bir soru işareti olarak kaldı. Bu sırada uzun süredir konuşmayan Fethullah Gülen’in ‘kendilerine yönelik komploların olabileceği’ni belirten demeci Zaman gazetesinde yer aldı.
Olaylar birleşiyor
Sahte ‘Belge senaryosu’ndaki teoriye göre; birbirinden bağımsız
gibi görünen bu gelişmeler 18 Mart 2009 tarihinde Habertürk
gazetesinde ‘F tipi astsubayın fişleme itirafları’ başlığıyla
manşetten yayımlanan haberle bağlandı. Günlerdir neden gözaltına
alındıkları bilinmeyen astsubayların Fethullahçı oldukları ve sahte
belge hazırlayarak bölge halkını garnizon komutanına karşı
kışkırttıları öne sürülüyordu.
Gözaltındaki astsubaylardan Ali Balta, lisedeyken cemaate
girdiğini, Kayseri’de Işıkevi’ndeki liderlerinin emriyle sahte
evrak hazırladığını anlattı. Balta yetkili askerlerin şifreyle
girdiği Döküman Yönetim Sistemi’ne girmiş ve Kayseri 2. Hava İkmal
Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler adına iki sahte emir
hazırlamıştı. Bir evrakta Ergenekon sanığı Albay Cengiz Köylü için
yardım toplanması çağrısı yapılıyor, diğerinde ise askerlerin
Kayseri’deki bazı esnafa gitmemesi çağrısı yapılıyordu.
Demek ki yapabiliyorlar
Bu sahte belgeler önce Bugün gazetesinde ‘Havacı Paşa Kayseri’yi
böldü’ başlığıyla manşet oldu, daha sonra Zaman’da da yayımlandı.
Bu olay Gülen cemaatinin asker içinde sahte belge
hazırlayabildiğini ortaya koydu.
‘Belge cemaat tarafından hazırlandı’ senaryosuna göre; Bu operasyon
ve astsubayın ifadeleri askere Ergenekon operasyonuna karşı büyük
bir koz ve karşı koyma şansı yaratmıştı. Çünkü askerin içine sızan
ve belge hazırlayacak kadar ileri giden bir cemaat (örgüt) vardı ve
amaçları halkı askere karşı kışkırtmaktı. Askeri savcılık bunu
soruşturuyordu. Sonuçta astsubayın itiraflarından bunun örgütlü bir
suç olduğu anlaşılıyordu ve askeri savcı isterse bütün Fethullah
Gülen cemaatine yönelik-aynı ulusalcılara yönelik yapılan Ergenekon
operasyonu gibi - dalga dalga büyüyen bir ‘Işıkevleri’ operasyonu
başlatabilirdi.
İlginin nedeni
Astsubay Ali Balta’nın ifadelerinden sonra bazı gazete, internet
sitelerinin Kayseri’deki gözaltılara ilgisi de anlaşılmış
oluyordu.
Bu senaryoyu en ilginç hale getiren noktalardan biri askeri savcı
Mehmet Çelik’e yönelik iddiaları içeren Taraf gazetesinde çıkan
haberlerdi. Çünkü Fethullahçı olduğu öne sürülen üç astsubayla
ilgili soruşturmayı yürüten Askeri Savcı Hava Hâkim Yüzbaşı Mehmet
Çelik’ti. Henüz kamuoyu astsubayların neden gözaltına alındığını
bilmediği günlerde - bir hafta önce- Taraf gazetesi askeri savcı
aleyhinde yayın yapmıştı.
Senaryoya göre Fethullah Gülen tedirgin olmakta haksız değildi.
Nitekim Genulkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 14 Nisan 2009
tarihinde gazetecilerin sorularını yanıtladığı toplantıda Gülen
cemaatini hedef almış, cemaat ile ilgili bir soruya ise kimsenin
tam olarak anlamadığı bir yanıt verdi, ‘yargı sürecinin devam
ettiğini söylemişti’. Kamuoyunun bildiği Gülen cemaatine yönelik
bir dava yoktu. Ama ‘Belgeyi cemaat hazırladı’ senaryosuna göre;
Başbuğ ‘Işıkevleri operasyonu’nu kamuoyunun bilgisi olmasa da
başladığını ortaya koymuştu.
Kurtarıcı belge
Gülen cemaatinde bunun tedirginliği vardı. Senaryoya göre bu sırada
yine Taraf gazetesinde çıkan bir belge, ışıkevlerine yapılacak
operasyonun önünün kesilmesi için atılabilecek en önemli adımdı ve
böylesi bir operasyonu gayrimeşru bir hale getirecek sahte belge
hazırlanmıştı. Belgedeki plana göre ışıkevlerine silah ve bomba
yerleştirilerek baskın yapılacaktı.
Radikal'in derlediği üçüncü senaryo
(3) Yoksa ulusalcıların provokasyonu mu?
‘Belge sahte senaryosu’na göre unutulmaması gereken bir diğer nokta ise ordunun hükümetle yakınlaşmasına tepki duyan ulusalcı bazı unsurların da bu tür manipülasyon yapabileceği.
Ergenekon operasyonları devam ederken ulusalcı çevreler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sessiz kalmasından sürekli şikâyet etti. Operasyon kapsamında emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un aralarında bulunduğu üst düzey çok sayıda komutan gözaltına alınıp tutuklanırken Genelkurmay Başkanlarından bekledikleri karşı çıkışlar gerçekleşmeyince, asker içindeki ya da sivil bazı güçler harekete geçmiş olabilir. TSK içinde karargahevleri adı altında bir örgütlenmeye gidildiğinin bilgilerine ulaşıldı ve bu Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından soruşturuluyor. Askerin üst kademesi artık ‘darbe’ fikrinden çok uzak olsa da ‘genç subaylar’ olarak tanımlanan TSK’nın alt kademelerindeki askerlerin rahatsızlığı da sık sık gündeme geldi. Bu kişiler böyle bir sahte belgeyi hazırlayarak hükümet ve ordunun arasını açmak için kullanmış olabilir. Ayrıca karargâhevleri örgütlenmesinde askerlerle sivil kişilerinde ilişkiye geçtiği iddia edildi. İşçi Partisi Karargâhevleri belgesini ele geçirecek kadar asker içinde kaynaklara sahipti.
RADİKAL