Amberin Zaman/TARAF
Basın özgürlüğünde geriye gidiyoruz
Bu başlığı Sedat Ergin’den çaldım. İlki 30 aralıkta olmak üzere,
Sedat bu konuda son derece aydınlatıcı iki tane yazı yazdı.
Özellikle Türk Ceza Kanunu’nun soruşturmaların gizliliğine ilişkin
285. maddesi üzerinde yoğunlaşarak basın özgürlüğündeki karanlık
tabloyu yansıttı. Son dönemde muhabirimiz Mehmet Baransu tutuklanma
talebiyle mahkemeye sevk edilirken Star gazetesinden Şamil Tayyar
da AKP tarafından çıkarılan bu yasa kapsamında mahkûmiyet cezası
aldı.
Sanıkların birden üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını
öngören yasa aynı zamanda suçun basın yoluyla işlenmesi halinde
yarı oranında arttırılmasını da öngörüyor.
Sedat’ın da işaret ettiği gibi Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
geçenlerde yaptığı bir açıklamaya göre, sadece Ergenekon davasının
ihlal edildiği iddiasıyla 4 bin 139 dava açılmış bulunuyor. Ve yine
Sedat’ın belirttiği gibi yolsuzluk soruşturmalarını
haberleştirdiklerinden ötürü bir çok gazeteci ya yargılanıyor ya da
mahkûm edildi.
New York merkezli basın hakları kuruluşu The Committee to Protect
Journalists’in 2009 yılı verilerine göre Türkiye gazeteciler
açısından dünyanın 12. en ‘ölümcül’ ülkesi. Yani Türkiye basın
özgürlüğü açısından hükümet ve reformcular arasında yoğun
çatışmaların yaşandığı İran’dan dahi gerilerde.
Bu bağlamda ulusal medyadan gereken ilgiyi görmeyen Güney
Marmara’da Yaşam gazetesinin editörü Cihan Hayırsevener’in 19
aralık günü Bandırma’da katledilmesi olayı var. Hayırsevener
yazılarında Bandırma Belediyesi’nin AKP’nin elinde olduğu bir
önceki döneme dair belediye ihalelerinde yolsuzluk iddialarının
üzerine gitmenin bedelini ödemiş görünüyor. 28 ekimde yapılan bir
operasyonda aralarında Bandırma’nın bir diğer yerel gazetesi
İlkhaber’in kurucusu İhsan Kuroğlu ve üç belediye memuru olmak
üzere yolsuzluğa bulaştıkları iddia edilen toplam yedi kişi
tutuklandı. Telefonla ulaştığımız Güney Marmara’da Yaşam
gazetesinin yazıişleri müdürü Ümit Babacan’a göre, operasyonun
ardından İlkhaber gazetesi, ve gazeteye bağlı radyo ve internet
sitelerinde Hayırsevener’e dolaylı yoldan tehdit ve hakaret
içerikli yayınlar artmaya başladı. Övgüyle söz ettiği Bandırma
Valisi Yılmaz Arslan’ın dışında hükümetten herhangi bir ilgi
görmediğini belirten Babacan “en azından bir bakandan bir
başsağlığı telefonu beklerdik, ‘devlet yanınızda’ demesini
beklerdik ama olmadı” diye serzenişte bulunuyor. “Acaba üstüne
gidilenler AKPli mi” diye sormadan edemiyorum.
***
Bilgi Üniversitesi geçtiğimiz çarşamba günü düzenlediği “Medya
Özgürlüğü” konulu konferansta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Miklos Haraszti’yi
konuk etti. Macaristanlı yazar, gazeteci ve insan hakları
savunucusu Haraszti “Türkiye’nin, askerî yönetimlerin etkin olduğu
dönemlere göre kıyaslanamaz ileri bir durumda” olduğunu vurgularken
“tam bir liberalleşmede isteksizlik görüyorum” dedi. Hükümetin,
TCK’nın 301. maddesinin basın özgürlüğüyle bağdaşmadığını bildiği
halde siyasi nedenlerle adım atmaya yanaşmadığını öne sürdü. “İster
Kemalist, ister dinî, isterse ulusal bağlamda olsun hükümet, ifade
özgürlüğünde içerikten elini çekmeli. 301. madde işte bu
tarafsızlığı gölgeliyor. Hükümetlerin, Ceza Yasası’ndaki sorunları
Medeni Yasa’yla çözebilecekken Ceza Yasası’yla çözmede ısrar etmesi
yanlış” dedi.
AGİT geçtiğimiz günlerde “Internet Kanunu” diye adlandırılan 5651
No’lu yasayı inceleyen bir rapor yayımladı. Rapora göre yasanın
yürürlüğe girdiği Mayıs 2007’den bu yana aralarında YouTube, Daily
Motion ve Kürt sorunu üzerinde yoğunlaşan Keditör, Özgür Gündem ve
Günlük gazetesi olmak üzere 3700 sitenin erişimi engellenmiş
bulunuyor. Bu yaptırımların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
aykırı yönlerini irdeleyen rapor, yasakları uygulayan
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) Mayıs 2009’dan beri
erişimi engellenen sitelere dair istatistikî bilgi yayımlamasını
“geri adım” olarak niteliyor.
Yakın zamanda Ankara’da görüştüğümüz birçok Batılı diplomat da
basın özgürlüğüyle ilgili kaygılarını dil getirdiler. Doğan grubuna
kesilen vergi cezasını muhalefeti sindirmeye yönelik bir operasyon
olarak görenler bir hayli fazla. Avrupalı bir diplomatın
ifadesiyle: “Evet Doğan grubuna bağlı gazetelerin zaman zaman
demokrasi anlamında ikircikli davrandıkları bir gerçek ama böyle
davrandıkları için basın özgürlüğüne müdahaleyi çağrıştıran Doğan
grubuna yönelik baskıları da hoş görmek mümkün değil.”
Kendi adıma konuşacak olursam eğer şunu söyleyebilirim:
Haraszti’nin ifade ettiği gibi “Türkiye, askerî yönetimlerin etkin
olduğu dönemlere göre kıyaslanamaz ileri bir durumda”. Hatta AKP
iktidara geldiği 2002’den beri ilk defa, yazarken, “acaba başıma
neler gelir” sorusunu sormamaya başladım. Mesela ordudan çekinirken
çekinmez oldum. Ne var ki yedi yıllık bu rehavetin yerine, yeni bir
his alır oldu beni. Somut bir nedeni yok. Başbakan’ın arada sırada
The Economist’teki yazılarıma yönelik kamuoyu önünde dillendirdiği
şikâyetleri dışında herhangi bir sorun ile karşılaşmadım. Ancak
itiraf etmeliyim ki son zamanlar da “sürekli ve ciddi biçimde
hükümeti eleştirecek olursam acaba neler gelir başıma” sorusu artık
kafama takılmıyor değil.