'Star TV'ye başladığımda adımı 'Adriana' koymuşlardı!'

Ece Belen, ekran macerasını, günlük yaşımını, bilinmeyenlerini anlattı.

Google Haberlere Abone ol
'Star TV'ye başladığımda adımı 'Adriana' koymuşlardı!'

Star Ana Haber Hafta Sonu spikeri Ece Belen, Jargon Siyaset ve Magazin Dergisi'nin bu ayki konuğu oldu. Belen, ekran macerasını, günlük yaşımını, bilinmeyenlerini, güzel sesi ve güzellik sırlarını anlattı.



İşte, Ece Belen'in o röportajı;



* Stajyerlikten başlayıp genç yaşta Star Ana Haber’de hem sabahların, hem de hafta sonu haberlerinin aranan ismi oldunuz. Başarılı hikâyeniz nasıl başladı?



Hikâyem, üniversitenin (Yıldız Teknik Üniversitesi) ikinci yılında başladı. Hep reklamcı olmak istiyorum aslında. Bunun için adımlar atıyordum. Ama kazanıp üniversiteye girdikten sonra tahmin ettiğim gibi olmadığını gördüm. Daha doğrusu bana göre olmadığını hissedince, aklımdaki ikinci plan olan habercilik ve spikerlik hayalimi gerçekleştirmek istedim. Dialog Spikerlik ve Habercilik Kursu’ndan mezun oldum. Bu sırada Can Gürzap ve Arsen Gürzap’tan ders aldım.



* Star TV ile yollarınız ne zaman kesişti?



Star TV, stajyer alımı için sınav açmıştı. 3 bin kişi girmiş ve 100 kişi alınacaktı. Sınava girdim ve kazandım. Hem üniversitede okudum, hem de stajyerlik yaptım. 2008 yılında girdim, halen daha Star TV’deyim. Stajyerlikle başladım ve yıllarca muhabirlik yaptım. İşin gerçekten mutfağına girdim ve ne var ne yok her şeyi öğrendim diyebilirim. 2012 yılında da spikerliğe başladım.



* Peki, muhabirlikten spikerliğe geçişiniz zor oldu mu?



Benim hayalimdi, şu anda hayalimi yaşıyorum. Bu konumda olduğum için de kendimi çok şanslı addediyorum. Amacım spiker olmaktı zaten ama asla “güzelliği ile spiker olmuş” denilmesini istemiyordum. O yüzden işi sıfırdan ele alıp, her kademesinde çalışıp, haberciliği ve haber nasıl yapılırı öğrenip, şu an spikerlik yaptığım için çok mutlu hissediyorum kendimi. Muhabirliğin yeri benim için her zaman farklıdır. Çünkü sokakta haber peşinde koşuyor olmak ve akşama o haberi yetiştiriyor olmak çok ayrı bir duygu.



* Bir televizyoncu olarak gazetede de olmayı düşünür müsünüz?



Neden olmasın. Sonuçta işin içinde yine habercilik var. İnsanlara başka hikâyeler anlatmak, yeni şeyler aktarmak çok keyiflidir bence. İsterim.



* Son yıllarda ana haber bültenlerinde erkek (anchorman) egemenliği kadınlara (anchorwoman) geçti. Bunun nedeni izleyiciden mi kaynaklı?



Bunu izleyiciye sormak lazım aslında. İzleyici bundan hoşlanıyorsa, sonucu da ekrana yansıyor demektir. Bizim haber merkezimizde de kadınlar çoğunlukta. Belki de kadınların olaya bakış açıları, duyguları yansıtması, bunu haber metnine yansıtması daha farklıdır. İzleyici de bu durumu seviyordur belki de. Şöyle bir durum da var ki erkek spikerler de çok başarılı. Belki de bu böyle bir dönemdir diye düşünüyorum.



* Meslektaşlarınızla aranızda bir rekabet var mı?



Rekabet ve hırs kelimesi bana uygun değil. Ego kelimesi bana hiç uygun değil. Hamurumda yok. O yüzden asla kimseyle rekabet etmiyorum. Tek rekabet ettiğim kişi belki de kendim. Benim yolculuğum ve uğraşım kendimle. Kendime ne katabilirim, ne yapabilirim diye hep uğraşıyorum. Ekranda olan, spikerlik yapan herkesi izliyorum. Hangi kanal olursa olsun, herkesi izliyorum ve çok merak ediyorum. Nasıl sunuyor diye bakıyorum. Kendimi de her yayınımdan sonra oturup izlerim. Çünkü hangi haberi hangi duyguyla nasıl bir beden diliyle aktarmışım ve ne yapmışım görmem lazım. Objektif olup kendimi eleştirmeyi seviyorum. Benim derdim kendimle.



* Kendinizi izlemenizi diğer meslektaşlarınız veya çevreniz nasıl karşılıyor?



Hiç unutmam, bir spiker arkadaşım kendimi izlerken gördü beni ve bana “neden kendini izliyorsun ki” dedi. Ben de,  sonuçta ben kendime dışardan bakmalıyım ki neler eksik, neler fazla ve nasıl olmalı, kendime dürüst olmalıyım, kendimi tartmalıyım dedim. O da bana “çok haklısın bundan sonra ben de kendimi izleyeceğim” dedi.



NAZLI ÇELİK’İN HER HAREKETİNİ VE MİMİĞİNİ İNCELERİM



* Kendinize model aldığınız bir anchorman veya anchorwoman var mı?



Tabii ki var. Nazlı Çelik benim en başta ablam gibidir. Kendisi haber merkezimizin Genel Yayın Yönetmeni. Onun yayınlarını açıp, ders gibi izlerim. Kendimi eleştirmek için izlerim. Her hareketini, her mimiğini, verdiği duyguları inceleyerek kendime de pay çıkartarak izlerim ve rol model alırım kendisini. Yıllardır da birlikteyiz.



* Yayına nasıl hazırlanıyorsunuz? Olmazsa olmazınız var mı?



O kadar planlıyım ki yayın günü saat 17.00’de haberlerin yazımını bitirmişimdir. O saat 17.00’yi geçmez. 17.30’a kadar saç ve makyaja giderim. Ardından haber merkezine gelirim, yayın saatine kadar bütün haberlerin üzerinden tek tek, ince ince geçerim. Bu ritüeli hiçbir şekilde bozmuyorum. Bu da işime olan saygımdan ve titizliğimden dolayı. Bir de sosyal medyanın gücüne çok inandığımdan herhalde, yayına girmeden önce sosyal medyada izleyicileri yayına davet ediyorum.



* Özel bir ritüel, totem ya da farklı önem verdiğiniz bir şey?



Yok.



* Reyting kaygısı yaşıyor musunuz?



Her televizyoncunun reyting kaygısı vardır. Ama reyting odaklı çalışmıyoruz. Aman reyting gelsin diye kendi çizgimiz dışında bir harekette bulunmuyoruz. Ama ne şanslıyız ki reytinglerimiz de şükür çok iyi.



Yayınlarda heyecan var mı? Gaf endişeniz oluyor mu?



Hayır yok. Öyle bir korkum ve tedirginliğim yok. Her yayına başlarken içimde duyduğum heyecan ve kalbimin pır pır atışı hiç bitmez. Umarım ki hiç de bitmez. İşin verdiği o heyecan hoşuma gidiyor. Gaf yapma gibi bir korkum yok. Amacım her zaman şudur; haberi okuyormuş gibi değil de haberi anlatıyormuş gibi konuşmak istediğimden kendimi daha rahat hissediyorum. Bu düşünce beni rahatlatıyor. Sanki sohbet ediyormuş düşüncesinde haber sunduğum için gaf yapma korkusu duymuyorum. Sanki birilerinin evine misafir olmuşum da gündemi anlatıyormuşum ve sohbet edercesine anlatıyormuşçasına bir hissiyat geliyor bana. Bu yüzden de hata payı çok düşük oluyor, ama tabii ki insanlık hali dilimiz sürçebilir. Otokontrolüm çok yüksek olduğundan insanlık hali deyip devam ediyorum.



* Bugüne kadar sizi en çok etkileyen zorlandığınız etkisinde kaldığınız haber hangisiydi?



Sunmakta en çok zorlandığım, her zaman şehit haberleri olmuştur. Hem sunarken hem de o haberi siz izlerken, ben de stüdyoda izliyor oluyorum ve çok defa ağlamamak için kendimi zor tuttuğum, bir sonraki haberi sunarken sesimi ayarlamakta zorlandığım oluyor. Tabii ki bunun dışında şiddet ve taciz haberleri yüreğimizden bir parça alıp götürüyor.



* Aynı şekilde en mutlu olduğunuz keyif aldığınız haber hangisiydi?



Muhabir arkadaşlarımızın gittiği haberlerin hepsini sunmaktan da izlemekten de çok keyif alıyorum. Çünkü hepsinde bir emek oluyor ve sokakta yapılmış röportajlar, metinler… Hepsi bana çok keyif veriyor.



* Bu mesleği düşünen, hayal eden gençlere tavsiyeleriniz…



Eğer haberci olmak, spiker olmak istiyorlarsa hemen bir haber merkezine girmeye çalışmalılar. “Önce bu işe bir bakın, belki size uygun olmayabilir” diyorum. Şartları biraz zor, çok fedakârlık gerektiren bir iş. Belki bu habercilik bir yaşam şekli. Sabah 8, akşam 7 gibi bir mesaisi yok. 24 saat devam eden bir iş.



Ayrıca “haberciliğin her noktasında da bulunun” diyorum. Haberciliği tüm detaylarıyla öğrenmeleri gerektiğine inanıyorum.



Röportajın devamını okumak için TIKLAYIN


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin